|
|
BAŞYAZI
Yazıklar
Olsun
Recep, Şaban, Ramazan ve sonunda Bayram. Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz
ve siyasi boşluk nedeniyle Recep, Şaban, Ramazan öncesinde başlayan yokluk
ve karamsarlık tüm çıplaklığını bayramda da gösterdi.
Bu halk 1970'li yılları da gördü, yaşadı. O yıllarda ülkemiz bugünkü gibi
sefalet içerisine düşmemişti. Seksenli, doksanlı ve iki binli yıllarda
iktidara gelen tüm hükümetler sürekli vaatler de bulundular, refah, mutluluk
ve enflasyonun düşeceğinden bahsettiler. Son otuz yıldır bu halkın cebini
boşalttılar, fakat son iki senedir her şeyimiz bitti tükendi. Üstelik
itibarımız beş paralık oldu. Son dönem kadar bu halk, rezilliği, hiç bir
zaman yaşamadı. İster kamu çalışanı olsun, ister işçi veya emekli, hatta
işyeri sahipleri bile bu kadar kepaze bir dönem yaşamadı. Alacaklılar
yüzünden sokak değiştirtenler, arkadaşının veya dostlarının yüzüne bakamayanlar
bu dönemde fazlasıyla çoğaldı. Üstüne üstlük parasızlık ve yokluk sebebiyle
işyerine gidemeyen, arkadaşlarının arasına katılamayanlar, kaçıp evine
dahi gidemez oldular.
Yokluk ve imkansızlıklardan dolayı günden güne boşanmalar artmakta, evlilikleri
çatırdadığı halde çocuklar sebebiyle veya az da olsa eski değerler yüzünden
evliliklerini öylesine sürdüren aileler binlerce.
Asgari ücretin dörtte birinin, bir ailenin bir aylık ekmek parasını karşılayabildiği
bir ülkede hala bir telefonla milyarlar, trilyonlar hiç ediliyorsa, tehditlerle
kamu şerefi iki paralık edilip, kamu malları peşkeş çekiliyorsa, bütün
bunların ardından hala halkçılıktan, milliyetçilikten, dinden imandan
bahsedilebiliyorsa yazıklar olsun.
Dürüst bir vatandaşın beş yüz senede kazanabileceğini bir saatte götürenlerin
yaşadığı bir toplumda, bir ana veya baba çocuğuna beş milyon liraya bayramlık
suni deri bir ayakkabı dahi alamıyorsa yazıklar olsun.
Bir babanın feryadını dile getirerek bayram yazımızı noktalayalım:
"...evlatlarının ihtiyaçlarını karşılayamamanın acizliğini Allah
onlara her saniye göstersin, ana baba olup da çocuklarının gözleri önünde
eridiğini onlara da göstersin, elde ettikleri haram paraların çocuklarının
yaşamalarına yetmeyeceğini tattırsın, ölmesinler ama bir dahaki bayrama
kadar Allah onlara bir bela versin ki, yaşadığımız çaresizliği, imkansızlığımızı
anlasınlar..."
Amin!
Başa
Dön
BORSA-EKONOMİ-Serdar
Düzenli
BORSADA
GEÇEN HAFTA
Borsa ve para piyasalarında çok ciddi beklenti ve hareketlerin olmadığı
bir haftayı geride bıraktık. Haftanın en önemli gelişmesi salı günü borsada
yaşanan hızlı satışlardı.
Piyasa bu satışları BDDK yönetimine geçen Bayındırbank'ın portföyündeki
senetlerin boşaltılması olarak yorumladı. Amerika'nın tekstil kotalarının
% 50 kaldırılacağı haberi tekstil hisselerine prim yaptırırken IMF'den
gelecek ek desteğin 7 milyar $ seviyesinde kalabileceği söylentileri ise
piyasada satışların artmasına neden oldu.
Ortadoğu'da İsrail'in Arafat ile ilişkileri kesme kararının bayram tatili
ile birleşmesi yatırımcıların tatil sonuna kadar yeni pozisyon açmamasına
neden oldu.
BORSA ve PARA PİYASALARINDA
GEÇEN HAFTA
07.12.01 - 14.12.01
- % DEĞ.
BORSA 12.662 - 12.738 +0.60
DOLAR 1.452.000 - 1.420.000 -2.20
MARK 662.000 - 650.000 -1.81
ALTIN 88.000.000 - 85.000.000 -3.40
BORSA OKULU - BÖLÜM
4
Sermaye piyasası araçlarının alım ya da satım emri
nasıl verilir?
Aracı kuruluşlara verilecek alım satım emirlerinin yazılı olarak verilmesi
esas olup, sözlü olarak telefon vb. iletişim araçlarıyla da emir verilebilir.
Sözlü olarak verilen emirler, sıra numarası takip eden listelere, emrin
alınışı sırasında aracı kuruluş tarafından kaydedilir (yazılı hale dönüştürülür)
ve kaydedildiği sıra numarası ve kodu o anda müşteriye bildirilir. Müşteri
emir formu en az iki örnek düzenlenir. Formun imzalı bir örneği müşteriye
verilir.
Aracı kuruluş yatırımcı tarafından verilen her emri
kabul etmek zorunda mıdır?
Aracı kuruluşlar emirleri kısmen veya tamamen kabul etmeyebilirler. Ancak,
nedenini açıklama zorunluluğu olmaksızın, durumu müşteriye veya yetkili
temsilciye hemen bildirmekle yükümlüdürler.
Kurtaj ne demektir?
Borsa üyelerinin, aracı olarak Borsa'da gerçekleştirdikleri işlemler karşılığında
menkul kıymetlerin işlem gördüğü fiyatlarla hesaplanan tutarı üzerinden,
müşterilerinden aldıkları komisyona "kurtaj" denir. Kurtaj tarifesi,
İMKB Yönetim Kurulu'nun önerisi üzerine SPK tarafından belirlenir ve İMKB
tarafından ilan edilir. Gerçekleştirilemeyen emirler için kurtaj alınmaz;
varsa gider karşılığı alınır.
ŞİRKET HABERLERİ:
TOFAŞ FABRİKA: % 150 Bedelsiz sermaye arttırımına
ilişkin hisse senetlerini 12.12.2001 tarihinden itibaren dağıtmaya başladı.
AYGAZ: Şirketin yapacak olduğu % 100 oranındaki
Bedelsiz sermaye arttırımı SPK tarafından onaylandı.
ENKA HOLDİNG: Şirketin yapacak olduğu % 42
oranındaki bedelsiz sermaye arttırımı SPK tarafından onaylandı.
ESCORT Computer: Microsoft firması tarafından
yapılan Windows XP uyumluluk testlerini başarıyla geçtiklerini ve Windows
XP uyumluluk sertifikası alan Türkiye'de tek, dünyada ise bunu başaran
birkaç firma arasında yerlerini aldıklarını açıkladı.
VAKKO: Ödenmiş sermayesini yüzde 180 bedelli
artırarak 5 trilyondan 14 trilyona yükseltecek.
ARENA: Dell Computer Corporation'un bilgisayarlarının
dağıtımına başladı.
BORAVA YAPI: Mısır Arap Cumhuriyeti İstanbul
Başkonsolosluğu ile ilgili inşaat işleri ihalesini kazandı. Söz konusu
işin keşif bedeli 3.825.000 USD.
Başa
Dön
DENGE-Av.
Recai Yıldırım
Bayram Sonrası
Sevgili okurlar umarım Bayramınız sıkıntılardan uzak, dilediğiniz gibi
geçmiştir. Bu kriz içinde, sıkıntısız gün mü var ki, Bayramımız sıkıntısız
geçsin dediğinizi duyar gibiyim.
Haklısınız. Sayın büyüklerimiz Bayramları bile çok görür oldular. Meraklanmayın.
Önümüzdeki günlerde günlük Devlet Harcamalarında kısıntı ve tasarrufa
gitmek için, IMF-DÜNYA BANKASI gibi kuruluşlar aracılığı ile bize bor
veren para babaları, 100.000 -yazıyla yüz bin- işçinin iş sözleşmelerinin
fesh edilerek kapının önüne, sokağa bırakılmasını istediler. Diğer istekleri
nasıl yerine getirildiği ise bu istek de aynen yarine getirilecektir.
Bu konuda kuşkunuz olmasın. Bu yüz bin işçi sokağa bırakıldığında, Devlet
Yönetimi umulmadık miktarda tasarruf edecek ki yapılan tasarrufun parasal
değerini hesap edecek hesap makinesi bu günlerde ülkemizde yok. Hesap
etmek için Japonya'dan bir yada bin hesap makinesi dahi ithal edebiliriz.
Bu yüz bin amele gidende, devlet kasasında öyle para kalacak ki bu paralar
ile nice bankalar kurula, nice hayali ihracatlar yapıla, nice usulsüz
vergi iadeleri ödene.
Bu yüz bin kişi sokağa atılanda, hazinemiz öyle rahatlayacak ki, hazine
dahilde ve hatta hariçte kesinkes para aramayacak,i ç borçların tümü ödenecek,
dış borçların % 41,5 u ödenecek (Banttan alkış ve tu tu kırk bir buçuk
kere maşallah sesleri) ülke huzur ve refaha kavuşacak.
Rivayet oldur ki, ülkenin başına her ne gelmişse, bu yüz bin kamu çalışanı
getirmiş. Terör örgütlerini bunlar kurmuş, bunlar yaşatmış. Bankaları
bir gecede bunlar kurmuş ve yarım günde bunlar batırmış. Siz bu yüz bin
kamu çalışanını tanıyor musunuz? Bunlar var ya bunlar, bunda yıllar önce
İtalya'ya sınıfsız kereste (bizim oralardaki kaliteli keresteleri tenzih
ederim) ihraç ederek birinci sınıf mobilya ihraç ettim diyerek devleti
dolandıranlardır.
Bu yüz bin kamu çalışanının yaptıkları saymakla bitmez. Bunlar Susurluk'a
ayran içmeye giderken kamyona çarpıp, kamyonu haşat edelerdir.
Bunlar, ülkede dolaşan yabancı paraların ne zaman nasıl değerleneceğini
bilerek, kendi paralarını nasıl değerlendireceklerini bilenlerdir.
Bunlar işte onlardır.
Ol sebeptendir ki, tiz kelleleri vurula. Ailecek sokağa atıla. Hırsız
edile. Uğursuz olalar.
Dilim ve kalemim daha fazlasını yazmaya el vermiyor.
Bu ülkede olanları tüm sorumluları Kamu Kesiminde çalışan Yüz Bin Kişi.
Bunların işine son verildiğinde, sokağa bırakıldığında, Ülkenin tüm sorunları
bitecek Murat üstü, dert üstü yaşayacağız.
Sağlıkla kalın.
Başa
Dön
YAZDI-Recai
Şahin
Kuyruk Arkadaşlığı
Çağ değiştikçe arkadaşlık çeşitleri de değişiyor. Eskilerin en çok asker
arkadaşlığı meşhur idi. Köyünden kentinden ilk defa çıkar, uzak diyarlara
gider, ana, baba, bacı, eşten ayrı kalır. Bu ayrılık kişi için, yaşamının
önemli bir bölümüdür. Uzaklara, gurbete giden, bırakın kendi köylüsü kentlisini,
komşu ilden birisiyle bile hemşehri olur. Askerde çoğu zaman hepimiz aynı
kaderi paylaşıyoruz. Aynı yemeği paylaşıyoruz, aynı koğuşta yan yana yatıyoruz.
Birbirimize anılarımızı, sılada olup bitenleri anlatıyoruz, mektuplarımızı
okuyoruz. Kederlere, sevinçlere ortak oluyoruz.
Askerlik bittikten sonra oradaki tatlı anılar anlatıla anlatıla bitirilemiyor.
Asker arkadaşlığı çok ayrı bir arkadaşlık.
Güzel anılarla dolu bir de okul arkadaşlığı, sınıf arkadaşlığı var. Öğretmenlerimize
yakıştırdığımız lakaplar, Sıfırcı Ferit, Kulak Koparan Memet, Küt Parmak
Orhan, Kızkurusu Fatma gibi. Okul anılarından en çok anlatılan da ya not
ya da dayak konularıdır. "Suçsuz yere dayak yemiştim", "O
derse o kadar çok çalışmıştım ki sonuçta da dokuz aldım", "O
öğretmen bana tam takmıştı, ağzımla kuş tutsam bana vereceği not ya üçtür
ya da dört".
Hep böyle değil miydi, iyi notları biz alırdık, kötü notları öğretmen
verirdi.
Bazen de ya öğretmenimizin tikiyle ya da giyim kuşamıyla dalga geçerdik.
Bir de hacı arkadaşlığı var. Sen deveyle, kervanla altı ayda hacca git
gel de bunda sürekli bir arkadaşlık olmasın. Şimdi uçaklarla birkaç saatte
git, döndüğünde taksine atla hacı arkadaşını ziyaret et.
Nerede o eski hacılar.
Yol arkadaşlığı ayrı bir konu. Yolda yitecek bir şeyler götüreceksin,
yol boyunca anlatacağın bir şeylerin olacak. Ağzın laf edecek. Yoksa yol
biter mi? Yol arkadaşlığında palavran bol olacak, dağarcığın da biraz
zengin olacak.
Gelelim hayat arkadaşlığına.
Sen seversin, sen istersin, hayat arkadaşı adayının anası babası vermez,
anan baban sana seçer, sen beğenmezsin. Beşik kertmesi, görücü usulü bile
evlenirsin.
Ömür boyu bir yastığa baş koymaktır hayat arkadaşlığı, bakışlardan ne
demek istediğini anlamak sanatıdır. Ben hayat arkadaşlığını "neye,
nereye bakarlarsa baksınlar aynı şeyi görenler" olarak tanımlarım.
Karpuz değil ki tıklaya tıklaya alasın. Karpuzun bile dışı yeşil oluyor
da içi kıpkırmızı çıkıveriyor.
İş arkadaşlığını, emir verenler ve emir yerine getirenler olarak sınıflandırabiliriz.
Emir verenler ayrı, emir lanlar ayrı arkadaş olurlar. Emir verenlerle
emir alanların arkadaşlığı pek az görülür. Oysa bu asil arkadaşlıktır.
Çoğu zaman emir veren konuşmasına "Sevgili arkadaşlarım" diye
başlar. Muğla'da eskiden "De gidi beyim de, biz senin gibi ne beyler
gördük" derlerdi. O hesap biz de ne arkadaşlar gördük, ne arkadaşlar.
Bir de internet arkadaşlığı varmış. Bilgisayarınızı açarmışsınız, tıklarmışsınız,
birilerini bulurmuşsunuz. Çet mi ne denirmiş buna. Oradan arkadaş bulurmuşsunuz,
hatta resmini bile görebilirmişsiniz, konuşabilirmişsiniz bile. Vallahi
ben görmedim, duyduklarımı söylüyorum. Çet evliliği, bilgisayarda bilgi
evliliği bile olurmuş. Ben bilgisayarı sadece bilgi verir biliyordum.
Ne günlere kaldık yarabbi.
Ben bu uzay çağında, daha yeni bir arkadaşlık keşfettim, kuyruk arkadaşlığı.
Her üç ayda bir geçiyorsun maaş kuyruğuna. Her üç ayda, önüne ayrı arkadaş,
yanına ayrı arkadaş, arkana ayrı arkadaş. Öyle güzel söyleşiler yapılıyor
ki o kuyrukta, ayaküstü.
İnanın bazen o kuyruk bitmesin istiyorum.
Hele görevli gelip:
-Düzgün sıraya geçin, ooop ooop açıkgözlük etme demese. Bir de matikte
para bitmese. Bir başka görevli de:
-Sıranı bekle diye bağırmasa.
Hele açık havada sıradaysan, bir de yağmur yağmazsa tadına doyum olmuyor
bu kuyrukların.
Ben belli başlı kuyrukları üçe ayırdım. Birincisi üç aylık maaş kuyruğu.
İkincisi, iki aylık elektrik, su kuyruğu, üçüncüsü de bir aylık telefon
kuyruğu. Kan, idrar kuyruğunu saymıyorum.
Şimdi kuyruk arkadaşlığı moda. Ben de en çok bu kuyruk arkadaşlığını sevdim.
Her kuyrukta yeni bir yüz.
Yüz de yüz.
Başa
Dön
TARİHİN
SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak
Arşivlerimizin Uluslararası Önemi
Geçen haftaki yazımızda "Türk'lerde arşiv bilinci" üzerinde
durmuş ve Osmanlı arşiv belgelerinin ve Tahrir defterlerinin öneminden
bahsetmiştik. Böyle bilimsel ve doğal olarak da çok fazla kişiyi ilgilendirmeyen,
hatta sıkıcı diyebileceğimiz bir konuda okuyucularımızdan gelen onlarca
telefon ve bir o kadar da e-mail mesajını alınca verdiğimiz emeğin boşa
gitmediğini görmüş olmaktan mutluluk duyuyorum.
Okuyucularımızdan gelen mail veya telefonlarda genel olarak şu soru soruldu:
-Hocam bu kadar önemli olduğunu söylediğiniz bu defterlerde ne vardır?
Sadrazamın emri olmadan saraydan dışarıya çıkartılmayan gece ve gündüz
bir hazine gibi saklanan bu defter neden bu kadar kıymetliydi?
Bu sorulara cevap vermek amacıyla konuyu biraz daha açmak lüzumunu hissediyorum.
Şunu hemen belirtelim ki;Osmanlı Devleti'nin merkezden eyaletlere, kazalar,
köylere kadar tüm idari yazışmaları bu defterlerde toplanmıştır.DİVAN-I
HÜMAYUN'dan çıkan bütün FERMAN ve BERAT lar,yabancı ülke hükümdarlarından
Osmanlı Padişahlarına gönderilen ARZNAMELER,Osmanlı Padişahlarının diğer
ülke kral ve hükümdarlarına göndermiş olduğu EMİRNAME'ler,mektuplar,Osmanlı
devletinin en ücra köylerinden, mezralarından sadarete gönderilen şikayet
dilekçeleri ve bu dilekçelerin halli için o bölgenin kadılarına gönderilen
HÜKÜM'ler,sadaretten çıkan ve sadarete gelen gizli yazılar,emir ve buyruklar,Tapu
sicilleri, Osmanlı bürokrasisini teşkil eden paşaların, vezirlerin, defterdarların,
nişancıların,şeyh-ül islam'ların, yeniçeri ağalarının ve daha nice kimselerin
sicilleri,nüfus kayıtları.
Ayrıca fethedilen yerlerin tesçilini ve tasarruf şeklini belirten tapu
ve kadastro belgeleri, kuru mülkiyeti devlete ait olmak üzere kullanmak
amacıyla verilen HAS'lar ZEAMET'ler,TIMAR'lar... Hasılı devlet idaresi
ile ilgili daha nice belgeler ve bilgiler bu defterlerde yer alırdı.
Bu defterler aynı zamanda çok önemli birer istatistik kaynağı idiler.
Osmanlı kanunnamelerine göre her 25 senede bir Eyaletlerden karyelere
kadar İmparatorluk topraklarının umumi bir tahriri yapılırdı.Çağımız istatistik
ilminin metot ve yöntemlerinin kullanıldığını hayretle gözlemlediğimiz
bu tahrirat (yazılım) sonuçları her bölge adına ayrı ayrı defterlerde
kaydedilirdi. Eyaletler,Vilayetler, Kazalar, Karyeler ve mezraların nüfus
sayımı yapılır, erkek, kadın çocuk ayrı ayrı yazılır, ayrıca o bölgede
yaşayan bütün dinlere mensup kişiler belirtilirdi.
Ayrıca buralarda bulunan vakıflar,irili ufaklı camiler, mescidler, medreseler,külliyeler
Hanlar,hamamlar, köprüler, çeşmeler, su yolları, maslaklar, su bendleri,
göller, ırmaklar, tuzlalar, yollar, meralar, ormanlar, çayırlar, otlaklar,
kaleler, surlar, kervansaraylar, aşiretler, cemaatler, oymaklar ve daha
niceleri bütün detayları ile incelenir sayım ve dökümü yapılarak bu defterlere
yazılırdı.
İşte bu çok önemli arşiv defterleri sayesinde doğruyu yanlıştan ayırt
edebiliyor, Tarihi gerçekleri gün ışığına çıkartabiliyoruz.
Başa
Dön
ARAŞTIRMA-Ünal
Şöhret Dirlik
Ölümünün 7. Yılında Cahit Beğenç
Cahit
Beğenç'i 7 yıl önce Fethiye'de PTT civarında otobüs durağında kaybettik.
"Ağaçlar gibi" ayakta öldü bu değerli yazar. Tatlı ve akıcı
dili, dili gibi akıcı yazıları ile çok sevilen Cahit Beğenç son yıllarında
Fethiye'ye yakın Çiftlik Köy'deki evinde oturuyordu. Denemeler isimli
son eserini de burada yayınladı. İlk Türk Dili ödülünü kazanan Sedef Kız,
Yol Üstü, Sarı Çamın Hikayesi, Toroslardan Aşağı ile diğer eserlerinde
bu lirik, şiir gibi dilini sürdürmüştür. Bütün eserleri ve bilhassa Laf
Ebesi isimli kitabıyla aramızda Cahit Beğenç. O uzun boylu, sarışın, gök
gözlü dev adamı hep yanıbaşımızda hissedeceğiz. Sevimli, devamlı gülen,
Fethiyelilerin yakından tanıdığı sevgili Cahit Ağabeyimizi.
Ölümünün 7. yılında onu sevgi ile saygı ile anıyoruz. Laf Ebesi'nin baş
kısmındaki tekerlemeleri ondan bir örnek olarak sunuyorum. Verin bakalım
çocuklarımızın eline bırakabilecekler mi bu güzel tekerlemeleri?
Laf Ebesi
"İki kem küm edelim, bir hoşça vakit geçirelim dedik, lafa başladık.
Lafın yavan biteni, dumanın eğri tüteni, horozun erken öteni; yokuşta
özengiyi yiyince "hık" diyen at, kocasından er yatıp geç kalkan
avrat, söz tutmayan evlat, bu bir mihnettir çek yat, çek yat derdi dedeciğim.
Gözünü aç ağzını açma, büyüğün önünden geçme, köpeğin önünden kaçma, her
verileni içme. Alış verişe azdan başla, rençber olursan tarlayı üçle.
Malın varsa dışta kışla, işin varsa iyi işle, işin yoksa köpek taşla,
derdi babacığım.
Ulu sözü dinlemeyen ulur kalır; sıkıntıya düşersen dişini sık sonunu bekle,
çalılarda gezmeyen halılarda gezemez. Ağır ol, yeğniyi yel almış, ağır
yerinde kalmış. Mağrurun hasmı Allah'tır, başın havada, burnun yukarıda
olmasın. Kendini gökteki kartallarla arkadaş tut, yerdeki karıncalarla
eş tut. Gül ol göğüslerine soksunlar, tel ol başlarına taksınlar.
Küfür küfür rüzgarlar ol, yapraklar uçur, dallar düşür, dağlar devir,
bir ocak söndürme, bir köklü ağaç kökleme. Büyüklerini ulum ulum ulula;
küçüklerini kolum kolum kolla. Elin ırzına, malına göz dikme, başın aşağıda
olmasın. Bir kulun canını yakma, can yakanın canı yanarmış. İnsanın başına
gelmedik hal olmaz. Eline geçen parayı sıkı tut, bir yana kıstır. Düğüm
üstüne bir düğüm daha vur, para adamı daldan alır. Mal edin, ölürse ölsün,
mülk edin kalırsa kalsın; köklü ağaç köküne muhtaç; ya hastalanırsın,
ya sakatlanırsın, hapse atarlar, sürgüne sürerler, evlerden ocaklardan
ırak, bir gün sürüne sürüne gelirsin, "Anamın, babamın yeri vardı"
diye ararsın. Seni ben yumruk yaştan büyüttüm. Gönlümün sızısı, gözümün
yaşısın. Bu sözümü dinlersen koyak koyak evler ol. Sen, yedi kızın son
kesenisin; yedi yaşına kadar yetmiş kurban kestim, yetmiş bin kurban feda
olsun. Atkılar ol taraklar almasın, gergefler ol, kasnaklar almasın. Er
evlat, döl devlet sahibi ol. Kendin gibi gök gözlü, sarı saçlı çocuklar
bul, ordunla ordu, kızınla komşu ol. Gelen giden evi ol. Duam budur akşam
sabah, binlilerle birlilerle benimkiciği de esirge bir Allah" derdi
anacığım.
Dil bedestenine varıpta paha bilmezlere ceval satma; yıkık değirmene gidipte
altı ay yatma, komşu kapısını kakma, ötekine berikine lakap takma, dirlik
düzenlik içine fitne fücür sokma, derdi anacığım.
Kedinin hor hor diyeni, köpeğin har har üreni, kuzunun sürüye gireni,
çobanın ırağı göreni, zağarın sivri burunlusu, tazının çekik karınlısı;
kekliğin doğan mıdıklısı, şahin suratlısı, İngiliz marifetli Moskof inatlısı,
seyrecik alalı sarkık kanatlısı her yerde aranır derdi dayıcığım.
Deve ile tepişme tepik alırsın, deli ile çekişme bela bulursun. Çingene
ile güreşme ısırır, toy tayla yarışma düşürür. Isırgan atın ardında dolaşma,
sapanın iti köpeği ile dalaşma. Soyunu sopunu bilmediklerinle gezip, tozma,
ötekinin berikinin kuyusunu kazma, kurulu düzeni bozma, kendinden zayıfını
ezma, düğün arpası ile at besleyen, onun bunun üstü başı ile sırt süsleyen,
dart durt adamlık taslayan adam uçlarından olma. Ağaca dayanma bükülür,
adama güvenme yıkılır. Ufaktın büyüdün, deli idin usandın, yedi yaşın
yetti, sakalın bıyığın bitti; kartımadan evlen. Vaktini geçirirsen şunu
bunu beğenmez olursun. "Kart kedi fındık faresi arar" diye daha
göğsü bağrı belirmedik, göğerip kızarıp ermedik, gün yüzü görmedik kız
çocuklarına göz dikmeye başlarsın, sabi sübyan düşmenı kesilirsin, zindanlar
tıkılırsın. Çakıldaklı karılara çakılıp kalma. Temizini al, semizine tamah
etme. Bir topan et bin ayıp örter derlerse de kemiğe yakın et tatlı olur,
bunu aklından çıkarma. Fıkıradak gülen, güpüredek basan, başı altın çelgili,
saçı sırma örgülü, sülün bakışlı, keklik sekişli bir kız bul. Dere kıyısından
tarla alan sel için alır, kendinden küçük karı alan el için alır; dengini
al. "O karagözlü, bu ak bedenli, onu istemem bunu isterim" diye
diktirme; akı kürekle kürerler, karayı dirhemle verirler. "O gök
gözlü, bu kara gözlü, onu alan alsın, bu benim olsun" deme; karagöz
kar kazan yaması, gök göz güvercin tenesi, demişler derdi halacığım.
Aylardan arınmış da günlerden durulmuş, pamuklardan örülmüş de ipeklerden
dürülmüş; dere yolun sümbülü kokuşlum, yanık yerlerin çimeni bitişlim,
viran yerlerin bülbülü ötüşlüm benim , der de severdi teyzeciğim.
Kara kış gecelerinde koynuna alır da tatlı tatlı masallar anlatırdı güzel
ablacığım".
Cahit Beğenç 1910-20 Aralık 1994)
Başa
Dön
TARIM-Em.
Tarım Tek. Atila Büyükpapuşçu
Antep Fıstığı Yetiştiriciliği
İlçemizde bol miktarda doğal olarak yetişmekte olan MENENGİÇ adlı bitkinin
ıslah edilip aşılanması suretiyle yağ ve besin maddesi ve vitamince zengin
ve ekonomik değeri ve getirisi yüksek meyve türü yetiştirmek mümkündür,
Ancak bu son yıllarda devlet desteği olarak Valilikçe finansmanı sağlanarak
ilçemizde bolca doğal olarak yetişmekte olan menengiç bitkisi aşılamaları
İlçe Tarım Müdürlüğünce yapılmaktadır. Siz üreticilerimizin bu konuda
doğal olarak yetişen menengiç bitkisinden faydalanmamak için hiçbir sebep
bulunmamaktadır. Bu konuda İlçe Tarım Müdürlüğü yardımcı ve yol gösterici
olacaktır.
Bu menengiç ağaçları ilkbahar aylarında dipleri açılıp, topraktan çıkan
birçok gövdeden en uygun , düzgün ve genç olanı aşılanmak üzere bırakılıp
diğer dallar ve sürgünler kesilip temizlenir. Bu temizlik yapıldıktan
sonra yazın ilk aylarında ( Mayıs- Haziran) aylarında o yılın sürgünlerinden
birine yapılır, Kuruma ve diğer olumsuz faktörlere karşı birkaç sürgüne
daha aşı yapılır bu aşılama işi bittikten sonra aşının hızlı gelişimini
sağlamak amacıyla diğer sürgün ve dallar kesilmesi uygun olmaktadır. Antep
fıstığında uygulanan aşı sistemi genelde Göz aşısıdır. Aşılama yapılırken
dikkat edilmesi gereken en önemli husus aşı bıçağı derine kaçırılmamalı
aksi taktirde sakız çıkabilir, buda aşının tutmasını engellediği gibi
kurumalara da neden olmkta ayrıca hastalık ve haşerelere karşı açık kapı
olmaktadır.
Menengiçlerde aşılamada en önemli faktörlerden birisi Aşı gözlerinin yıllık
sürgünlerden alınıp yıllık sürgünlere hemen yapılmasıdır.
Antep fıstığı ağacı yavaş gelişir muntazam taçlanma oluşumun uygun bir
meyve türüdür. Antep fıstığı - 25 dereceye kadar dayanabilmektedir. İlkbahar
yağışlarını az olduğu aylarda sulama verimi arttırır meyveleri irileştirir.
Nisbi nemin çok düşük olması tepeciği kurutur, döllenmeyi düşürür, Bundan
dolayı Sıcak ve kuru rüzgarlar tehlikelidir. Goble terbiye sistemi ile
terbiye edilir. Verim çağındaki ağaçlarda hafif bir budama yapmak sürgün
ve bunlar üzerindeki çiçek tomurcuğu oluşumunu uyarmak için yeterli olmaktadır.
Antep fıstığında Alternans dediğimiz olay oluşmaktadır. Bu; Çok verim
yılında çiçek tomurcuğu oluşumunun sınırlanmasından kaynaklanmaktadır.
Antep fıstığında her yıl çok çiçek tomurcuğu oluşmakta ancak bu tomurcukların
çoğu tohum gelişmesinin hızlı olduğu Temmuz ve Ağustos aylarında dökülerek
gelecek yıllara daha az miktarda tomurcuk kalmaktadır.
Antep fıstığı ağır ve killi topraklar hariç her toprakta yetişebilmektedir.
Sağlıklı, bol kazançlı yaşam dileği ile saygı ve sevgilerimle görüşmek
üzere.
Başa
Dön
VERGİ
DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
Ticari Defterler, Tasdik Mecburiyeti Ve Tasdik Esasları
Bir ticari işletme, ticari faaliyetinin muhasebesini,işletmeye giren ve
işletmeden çıkan değerleri kaydetmek ve aradaki müspet veya menfi farkı
tespit etmek zorundadır.
Azami kar elde etme amacıyla hareket eden işletmelere ilişkin değer hareketlerini
izleyen, saptayan ve yorumlayan bu tekniklerin tümü işletme ekonomisinin
bir kolu olan "MUHASEBE" nin konusunu oluşturur. O halde muhasebe,
işletmelerin mali durum ile işletme faaliyet sonuçlarının incelenmesine
ve yorumlanmasına imkan verecek biçimde işletme faaliyetlerine ilişkin
kayıtların tutulması ile ilgilenmektedir. Muhasebenin bir evresi de kayıt
tutma evresidir. Kayıt tutmak içinde yasa ile belirlenmiş defter ve belgelere
ihtiyaç duyulmaktadır.
Belirlenen bu defterlerden bazılarının noterlere tasdiki zorunludur. Tutulması
zorunlu defterler; Türk Ticaret Yasası'nın 66.ncı maddesinin 1 ve 3.ncü
bentlerine göre "Tacir hükmi şahıs ise yevmiye defteri, defter-i
kebir, envanter defteri ve karar defteri. Tacir hakiki şahıs ise karar
defteri hariç olmak üzere diğer defterleri veya işletmenin mahiyet ve
önemine göre sadece işletme defteri tutmaya mecburdurlar."
Vergi Usul Yasası madde 220 ye göre ise tasdiki
zorunlu defterler şöylece sıralanmıştır:
1-Yevmiye ve envanter defteri,
2-İşletme defteri
3-Çiftçi işletme defteri
4-İmalat ve istihsal vergisi defteri
5- 488 nolu yasa ile kaldırılmıştır.
6-Nakliyat vergisi defteri
7-Yabancı nakliyat kurumlarının hasılat defteri
8-Serbest meslek kazanç defteri
9-10-11- 01/01/1999 tarihi itibari ile kaldırılmıştır.
Tasdiki zorunlu olmaktan kaldırılan defterler:
5-Damga vergisi defteri
9-Günlük kasa defteri
10-Günlük perakende satış hasılat defteri
11-Kambiyo senetleri defteri
Tasdik esaslarına
gelince; yine VUK.nun 223 maddesinde tasdik makamı belirlenmiş, 6762 sayılı
Türk Ticaret Yasasının 69.ncu maddesinde ise "tasdik makamının ve
mükelleflerin yapması gerekenler borsasındaki acentaları için borsa komiserliği
tarafından tasdik olunur" der. Aynı yasanın 224.maddesinde ise "tasdik
makamı, bu kanuna göre tasdike getirilen defterlerin, sosyal güvenlik
ile ilgili kuruluşların mevzuat hükümlerine bağlı kalmaksızın tasdik eder"
der.
Bunun yanında 6762 sayılı TTK.nun 69.ncu maddesi ise "Yasanın 66.ncı
maddesinin 1 ve 3.ncü bentlerinde yazılı defterler kullanılmaya başlanılmadan
önce tacir tarafından ticari işletmenin bulunduğu yerin noterine ciltli
olarak ibraz olunur. Noter SİCİL TASDİKNAMESİ ni göstermesini ister ve
bu defterlerin her sayfasına sabit mürekkeple sıra numarası koyup resmi
mühür ile mühürler ... " der ve devam eder. Maddenin geri kalan bölümlerinin
içeriği, ticaret siciline bildirimler, ticaret sicil memurunun da tasdiki
gerektiğini, tasdik işlemleri yapılmayan defterlerin tacir lehine delil
olamayacağını va'z etmektedir.
Tüm bu açıklamalarımızdan sonra varılan sonuç; defter tasdikleri esnasında
Tacir veya esnafın Notere sicil tasdiknamesini göstermesi zorunlu olup
bu konuda Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun vermiş olduğu
çok önemli bir kararda mevcuttur.
Tüccar ve esnaflarımızın bu konuya titizlikle uyması kanaatimce elzemdir.
Başa
Dön
TANSİYON-Uz.
Dr. Mustafa Ulusoy
Bu haftaki yazımda değişiklik yaparak bayram nedeniyle de hiçbir siyasiye
taş atmayacağım. Bu bayramın onlar için de bayram olduğunu unutmayacağım.
Bayramlar gerçi şimdilerde kapitalist üretim ilişkilerinin insan ilişkilerini
de kendi kuralları içine çekmesi nedeniyle eski anlamlarını kaybettiler.
Artık sembolik ziyaretler ve gösteriler oluyor. Davulcular bile artık
her kapıda bir ramazan boyunca uyandırdığı insanlardan bahşişini maniler
çalarak beklemiyor. Zaten mani söyleyebilen davulcu da kalmadı ya. Aile
büyüklerinin akraba ve dostlarını beklemesi artık şeker reklamlarında
kaldı. Ailecek yapılan bayram gezmeleri neredeyse unutuldu.Çocuklarınıza
söyleseniz de alacağınız yanıt belli. "Siz gidin" neden böyle
oluyor ki. Bizler şimdi özlemle arzuladığımız bayram günlerini neden yaşatamıyoruz?Bunun
nedeni belli.. İnsanların eskiden kendilerini ve eşine dostuna ayıracak
zamanları vardı. Hatırlar mısınız akşamları ev gezmeleri vardı. O zamanlar
televizyonların karşısına oturup tele vole seyretmezdik ve birbirimizin
evine gider sohbet eder dertleşirdik. Herkes birbirinin derdinden haberdar
olur,yardım çareleri aradı. Şimdilerde unuttuk. Artık birbirimizin derdiyle
ilgilenmiyoruz.Çünkü kendi dertlerimizden başımızı alamıyoruz ki. Bilmiyorum
eski bayramlar daha mı güzeldi, yoksa şimdiki gibi bayramı bir dinlence
olarak görüp bir tatil beldesine kapağı atmak mı güzel? Ama içinde bulunduğumuz
sosyal koşullar biz istemesek de bayramları artık böyle kutlatıyor bize.
Bayramlar güzel günler. İnsanlar daha hoşgörülü oluyorlar sanki bazı sorunları
rafa kaldırıp geçici bir süre unutuyorlar ve eş dost ile hoşça zaman geçirmenin
yollarını arıyorlar. İnsanın hani eski bir şarkı vardı bugün bayram olsa
diye, işte bugün bayram ve tüm iyi duygularımızı,içtenlikle dostlarımızla
paylaşalım pahalılığı yaratıp bizi fakirleştirenleri, devleti soyarak
bizim sağlığımıza ayrılacak parayı hortumlayanları unutmayalım ama bugün
düşünmeyelim. Ama onların bayramını kutlamayacağım onlara iyi bayramlar
demeyeceğim, çünkü onlar bizim haklarımızı gasp ederlerken zaten bayram
yapmışlardı.
Tüm bu olumsuzluklara inat daha sağlıklı olabilmeniz dileği ile bayramınızı
kutluyorum.
Başa
Dön
HOŞ
SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.
Başa
Dön
DİYALOG-Ufuk
Emek
Anlaşılan, sizlerden gelen yazılar ve alıntılar yüzünden bu hafta da birşey
yazamayacağım. Şikayetçi olduğumu düşünmeyin sakın! Gönderilerin hepsi
birbirinden güzel, birbirinden anlamlı. Fazla söze ne hacet... İşte yüreğinizden
ve kaleminizden dökülenler...
Ünlü işadamı merhum Vehbi Koç hayatını anlattığı kitabında, sağlığa verdiği
önemi; yakın dostlarına "kendine özgü hesabıyla" söyle anlatırmış;
"Sağlığınızı 1 rakamı ile gösterin. Bundan sonra sahip olacağınız
tüm mevkileri, şan ve şöhreti, tüm maddi ve manevi varlığı, o bir rakamın
sağına, birer sıfır olarak ekleyin. Binler, milyonlar, trilyonlar elde
edebilirsiniz... Örneğin... Doğdunuz ve sağlıklısınız; 1. Okullar bitti,
birin yanına bir sıfır ekleyiniz. Etti, 10. Harika bir mesleğiniz var.
Bir sıfır daha ekleyin. Etti, 100. Sevdiniz, 1000. Sevildiniz 10.000.
Evlendiniz 100.000. Harika çocuklarınız oldu, 1.000.000. İşinizde zirveye
çıktınız, 10.000.000. Dünya sizi tanıyor, dünya size tapıyor, 100.000.000.
Bir gün sağlığınızı kaybedersiniz bu başarı göstergenizdeki bir rakamı
silmeniz gerekir. O zaman elinizde yalnızca şu rakamlar kalır. 00000000"
GERÇEK
ZENGİNLİK ve... GERÇEK YOKSULLUK
Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi, oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun
bir tek amacı vardı. İnsanların ne denli yoksul olabileceklerini oğluna
göstermek istiyordu. Çok yoksul bir ailenin çiftliğinde bir gün ve bir
gece geçirdiler. Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu;
"Burada gördüğün her şeyden sonra, insanların ne kadar yoksul olabildiklerini
anlamışsındır sanırım" dedi. "Şimdi anlat bana tüm gördüklerini
ve yoksulluğu..."
Zengin babanın oğlu, gördüklerini ve yoksulluğu şöyle özetledi; "Bizim
evde bir köpeğimiz var, onların dört köpeği vardı. Bizim evde, bahçenin
ortasına dek uzanan bir havuzumuz var, onların ise sonu olmayan dereleri
var. Bizim bahçemizde lambalarımız, onların bahçelerinde ise yıldızlar
var. Bizim tüm gördüklerimiz ön avluya kadar, onlar ise tüm gökyüzünü
görüyorlar."
Ve babasının hayret dolu bakışlarına aldırmadan, devam etti; "Teşekkürler
baba, ne denli yoksul olduğumuzu gösterdiğin için!"
Teşekkürler Ebru
KURABİYE
HIRSIZI
Bir genç bir kadın havaalanında uçağının kalkmasını bekliyordu. Daha epeyce
zaman vardı. Havaalanındaki dükkandan bir kitap ve bir paket de kurabiye
alıp, oturacak bir yer buldu ve kitabını okumaya başladı. Kendisini okumaya
öyle kaptırmıştı ki, yanında oturan adamın, aralarında duran paketten
birer birer kurabiye aldığını, ancak paket yarıya geldiğinde farkedebildi.
Görmezden gelmeye karar verdi. " Kurabiye hırsızı" yavaş yavaş
kurabiyelerini tüketirken, bir yandan da gözünü saatten ayıramıyordu.
Her kurabiyeye uzandığında adam da uzatıyordu elini. Sonunda pakette tek
bir kurabiye kalınca "Bakalım şimdi ne yapacak?" diye geçirdi
içinden. Adam yüzünde bir gülümsemeyle son kurabiyeyi aldı, ikiye böldü.
Yarısını ağzına atıp, diğer yarısını da kadına uzattı. "Aman Tanrım,
ne cüretkâr ve kaba bir adam" diye düşündü kadın. Yaşamında hiç bu
denli sinirlendiğini anımsamıyordu.
Uçağının kalkmak üzere olduğu duyurusu yapıldığında eşyalarını topladı
ve dönüp "Kurabiye hırsızının" yüzüne bile bakmadan çıkış kapısına
doğru yürüdü. Uçağa bindi, koltuğuna oturdu. Bitmek üzere olan kitabını
almak için çantasını açtı ve çantanın içinde duran bir paket kurabiyeyi
gördü. Kurabiye hırsızı sandığı adamla, gerçekte O'nun kurabiyelerini
paylaştığının farkına vardığında, özür dilemek için artık çok geçti...
Teşekkürler Dilek
KÖR
PİLOTLAR
Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler. Bavullarını gösteriyorlar.
Bir bakmışlar uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş. İçinden kaptan
pilotla yardımcı pilot inmişler. Yolcular çok şaşırmışlar. Nasıl şaşırmasınlar?
Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. Kolunda üç noktalı bant. Yardımcı
pilotun elinde bir köpek tasması, tasmanın ucunda bir köpek. Sağa sola
çarparak öyle ilerliyorlar uçağa. Günlerden 1 Nisan değil ama, "Şaka
herhalde" demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa.
Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda. Uçak
hızlanmış yolcular endişelenmeye başlamışlar. Uçak daha hızlanmış. Pistin
sonu hızla yaklaşmaya başlamış. Uçak iyice hızlanmış. Bazı yolcular paniklemiş,
dua etmeye başlamışlar. Uçak son hıza ulaşmış. Bu arada pistin sonuna
da ulaşmış. 10 metre sonra betonun bitip, çimlerin başladığını gören yolcular
dehşet içinde çığlığı basmışlar. Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna
kadar çekmiş. Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, havalanmış.
Kaptan pilot arkasına yaslanmış. Derin bir nefes almış ve yardımcı pilota
dönüp: "Biliyor musun?" demiş. "Bir gün çığlık atmayacaklar
ve hepimiz öleceğiz."
Teşekkürler Ahmet
Deliler
ve akıllılar aynı derecede zararsız kimselerdir.
Asıl tehlikeliler yarı deli ve yarı akıllı olanlardır.
Goethe
Başa
Dön
TURİZM-Dilek
Dinçer
Turizmin Farklı Bir Boyutu ve Caretta Carettalar
Çalış ve Yanıklar Sahillerimizin, değişmez ve değerli konukları caretta
caretta türü deniz kaplumbağaları... Bazen acımasız bir balıkçının kürek
darbesi ile yaşama veda eden, bazen de bilinçli ve müşfik bir doğa tutkununun
elinde yeniden yaşama dönen...
Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin, bu canlı türünün tanıtımı ve neslinin
korunması amacı ile hazırladığı kitapçıkları, bir kez daha okudum bu satırlar
yazmadan önce... İnanılmaz ve zorlu bir yaşam öyküleri var her birinin...
Deniz kaplumbağalarının yaklaşık 95 milyon yıldan beri yaşadığı söyleniyor.
Dişilerin karaya çıkıp, yuva yapıp, yumurtlamaları dışında, bütün yaşamları
suda geçiyor. Dünyada bilinen yedi türü olan deniz kaplumbağalarından
yalnızca caretta caretta (sini kaplumbağası) ve Chelonia Mydas (yeşil
kaplumbağa) türleri ülkemiz sularında yaşıyor. İlçemiz sahillerinde caretta
caretta ları görmekteyiz. Ağırlığı 135-180 kilogram arasında değişen bu
tür, yengeç, midye, istiridye vb. deniz canlıları ile beslenmekte... Kara
kaplumbağaları gibi başını kabuğunun içine çekemediği için korumasız olan
baş ve yüzgeçleri, balina ve köpek balıklarının saldırısına uğrayabilmekte...
Ancak en büyük tehlike, kabuklarından süs, etinden çorba yapan insanlar...
Yine trolcülerin ağına takıldıkları için su yüzüne çıkamayan kaplumbağalar
da ne yazık ki boğularak ölüyorlar.
Sayıları her geçen gün azalan deniz kaplumbağalarının bana göre en ilginç
yanı; büyüdükleri zaman, yumurta bırakmak için doğdukları kumsallara geri
dönmeleri...
Binlerce kilometre yüzdükten sonra,doğdukları yeri bulabilmeleri, bilim
adamlarınca da tam anlaşılamamış. Doğadaki canlıların pek çoğu, gözlerini
dünyaya açtıklarında, annelerinin sıcacık sevgisiyle, kol kanat germesiyle
kendilerini güvende bulurlar. Oysa zavallı, minik deniz kaplumbağaları,
anneleri kumu kazıp, yumurtalarını bırakıp, denizlere geri dönmek zorunda
kaldığından, iki ay sonra kabuklarını kırıp denize ulaşmaya çalışırken,
kum yengeçlerine, köpeklere, deniz kuşlarına yem olurlar. Denize ulaşabilenlerin
çoğunu da balıklar yerler. Yüzlerce yavrudan ancak birkaç tanesi hayatta
kalır ve onların da yaşamlarının ilk yılını nerede ve nasıl geçirdikleri
doğanın bilinmeyenleri arasında gizlidir.
Son yıllarda turizm olgusu farklı boyutlar kazanmış, kum, güneş, deniz
üçlüsü yerini yeni arayışlara bırakmış ve alternatif turizm kavramı yalnızca
münferit turistin değil, tur operatörlerinin de programlarında, yelpazedeki
yerini almıştır. İlçemiz bu anlamda en şanslı yörelerden biridir. Doğa,
iklim, tarih ve kültürün böylesi harmanlanarak sunulduğu kaç yer vardır
acaba yeryüzünde? Her mevsimde dalabiliyor, Babadağ'ın doruklarından paraşütle
atlayıp,akarsularda kano ve rafting yapabiliyor, "Gizemli Likya"
turlarına katılabiliyorsunuz. Jeep safari, kamyon safari, trekking ve
daha pek çok seçenek sizi bekliyor.
İngiliz kraliyet ailesine mensup pek çok kişinin, her yılın belli dönemlerinde
ilçemize kuş
gözlemlemek için geldiğini biliyor musunuz? Ya Dalyan Turu'na katılanlardan
çoğunun caretta carettaları görebilmek için bu organizasyonu tercih ettiğini?
Tatilini Çalış'ta geçirenlerin, kaplumbağalarla ne kadar ilgili olduğunu
hiç araştırdınız mı? Peki göç dönemlerinde, Çalış'ta Şat'ın arkasındaki
sulak alana 250-300 değişik tür kuşun uğradığını biliyor muydunuz? Ya
ilçemizin sahip olduğu endemik bitki türlerini? Yalnızca Babadağ'da 40
türün bulunduğunu duyduğumda şaşkınlığımı gizleyememiştim. Onları yerinde
görmek, bilimsel tespitlerde bulunmak için de Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden
kalabalık gruplar gelmekte... Ne yazık ki bizler sahip olduğumuz değerlerin
pek farkında değiliz. Koruma adına da çok fazla bir şey yaptığımız söylenemez.
Çalış Plajı'nda yaklaşık on yıldır caretta caretta projesi için emek verenler
var. Fethiye Doğayı Koruma Derneği'nin de uzun süre destek verdiği proje;
Çevre Bakanlığı tarafından "çevre beratı" ile ödüllendirilen
Ali İhsan EMRE'nin özverili çabaları ile sürdürülebilmekte... Dokuz Eylül,
Pamukkale, Hacettepe, Ege, Akdeniz ve Viyana Üniversitelerinin de görev
aldığı proje güçlüklerle sürdürülüyor. Bu yıl 129 yuvaya 8.000 yumurta
bırakıldı. 6.000 yavru denize gönderilebildi. İstatistiklere göre 17 yıl
sonra bunların yalnızca 30 tanesi bu kumsallara geri gelecek. Yani % 05
oranında hayatta kalma şansları var. Sınır tanımayan ve yüzyıllardır ülkeler
arasında mekik dokuyan bu canlılar, çevre korumanın, barışın ve dostluğun
evrenselliğini bize anlatmaya çalışıyorlar.
Hem kaplumbağalara yaşam şansı tanımak hem de turizmi farklı bir boyuta
taşıyabilmek için hep birlikte projeye maddi ve manevi destek sağlamalıyız.
Başa
Dön
SPOR-Erol
Dolu
Fethiyeli Güreşçiler Burdur ve Isparta'da
Fethiye güreşte ulusal alana açılmaya başladı. Fethiye,
Güreş İhtisas Kulübüyle artık Güreş Federasyonu'nun faaliyet programlarında
yer alan müsabakalara iştirak ediyor. 9 Aralık tarihinde Yıldızlar Ligi'nin
ilk ayak müsabakaları Fethiye'de gerçekleşti. Fethiye ve çevresinde bulunan
güreşçileri bünyesine alarak yaklaşık bir yıldan bu yana Fethiye Güreş
İhtisas Kulübü güreşçileri spor işlevi doğrultusunda çalışmalarına başladı.
Geçen hafta Fethiye'de yapılan güreşleri Fethiye Güreş İhtisas Kulübü
açısından yazmıştım. 14 Aralık Cuma günü Fethiye Devlet Hastanesi'nde
güreş antrenörümüz İbrahim Günlü arkadaşımızla karşılaştık. Ayak üstü
de olsa bana kulübünle ilgili çalışmalar hakkında bilgi verdi.
İbrahim Günlü Fethiye'deki çalışmaları severek yapıyor. Fethiye Kapalı
Spor Salonu'nda güreşçilere verdiği taktikle onları yarınlarına hazırlıyor.
Fethiye Güreş İhtisas Kulübü Yıldızlar Ligi bağlamında 22 Aralık 2001
de Burdur'da ve 29 Aralık 2001'de Isparta'da müsabakalara katılacak. Kulübün
üç dalında güreşçi sorunu var. Bu konuda da kulübün başkanı Sayın Mustafa
Toklu TV'de açıkladığına göre o tarihe kadar o kilolarda sporcu bulacak,
belki de yazı yayınlandığı tarihte sorun çözülmüş olur. Artık bu müsabakalarda
Fethiyeli o küçük güreşçiler tecrübelerini daha ileri boyutlarda arttırmaktadırlar.
Ulusal alana açılmış Fethiye güreşçi ordusu Fethiye Güreş İhtisas Kulübü
ile Muğla Bölgesi'nde Milas ilçemizden sonra ismini yazdırmaya başladı.
Geçen yılın başlarında okullardan yapılan seçmelerde göz dolduran sporcular
bugün minderlerde boy göstermeye başladılar. Fethiyeli güreşçilere Burdur
ve Isparta'da da başarılar dileriz.
Bizler yerel halk olarak da bu güreşçilerimizi desteklemeliyiz. Çünkü
o sporcular bizim bu topraklarımızın sporcusu, bizleri gittikleri yerlerde
temsil etme başarısı gösteriyorlar. Fethiye Güreş İhtisas Kulübü'ne göstereceğimiz
duyarlılık bölgemize başarı olarak gelecektir. Gerekirse Burdur ve Isparta'ya
seyirci olarak gidip oralarda o yıldız sporcularımızın başarılarını alkışlamalıyız.
Çünkü Fethiye'de Fethiyespor'dan sonra en büyük ilgi güreş sporuna gösterilmektedir.
Başa
Dön
|
 |