Yazılar
 

Sayı:22
02 Ocak 2002

BAŞYAZI
e-mail

BORSA-EKONOMİ
e-mail

DENGE
e-mail

YAZDI

TARİHİN SÜZGECİNDEN
e-mail

BİRİKİM

TARIM DÜNYASI

VERGİ DÜNYASI

TANSİYON
e-mail

HOŞ SEDA

DİYALOG
e-mail

TURİZM

SPORTMENCE

 

 

BAŞYAZI
Son Tango
40'lı yıllara kadar tek partili dönem, 50'li yıllarda çok parti döneminin başlangıcı, 60'lı yıllarda ihtilallerle tanışma, 70'li yıllarda muhtıralar, kamplaşmalar, ülkemiz üzerinde hazırlanan uzun vadeli planların başlangıcı, 80'li yıllarda "Netekim" ve "tonton" dönemi, 90'lı yıllarda "bacı"lı, "kumarbaz"lı dönem, Başbakanlıkta ilk sarıklılar kurultayı ve solun tarihe gömülüşü.
90'lı yılların sonunda PKK-APO ve şehitler katkısıyla Amerika tarafından sahneye konmuş senartyonun uygulamaya geçmesi. Seçimlerden altı ay önce belirlenmiş seçim sonuçları ve hükümet taslağı. Sol ve sağ partilerin yapıştırıcı parti sayesinde kurulan hükümet, bakanlık paylaşımları ve bu kabinenin başına ABD tarafından getirilen "Genel Vali" ve çöküşün başlangıcı.
Kasım ve Şubat aylarında önceden belirlenmiş suni krizler, bu dönem içerisinde cebimizden alınan 90 milyar dolar, sözüm ona "iyi niyet" mektupları, verilecek bir milyar dolarlar için devletin onurunun çiğnenmesi.
Yeni yılın iki bayram arasına gelmesi olağan bir durum. Ülkemiz üzerinde oynanan büyük oyunlar karşısında geçte olsa bireysel olarak bir şeyler yapma zamanı geldi. Bu yazıları sıradan döküntüler olarak görebilirsiniz. Şubat ayından itibaren ülkemiz üzerinde oynananların belirtilerini ve olası sonuçlarını değerli hocamız ve yazarımız ayrı bir köşede ilçemiz halkına açıklayacak.
Artık ok yaydan çıktı, solculuğun veya milliyetçiliğin hiç bir önemi yok, ekmek parası bulamayanlara trilyonları aklayanların da pek önemi kalmadı. Sonuçta varlıklı insanlarla yokluk içerisinde sürünenlerin ülkeleri üzerinde oynanan "Son Tango" sayesinde Dünya üzerinde tüm ülkeler tarafından dışlanacağız.
Büyük bir ihtimalle Nisan ayı içerisinde Birleşmiş Milletler tarafından alınacak bir kararla Afrika'da toplu katliam yapan kabilelerle eşdeğer duruma konulacağız.
Artık kendi içimizde barışmanın tam zamanı, solculuk-milliyetçilik kavramlarını kafalarımızdan söküp atalım, bu toprakları kiralamadık, bu topraklar bizim, hepimizin. Her bakımdan önem taşıyan bu ülkeye sahip çıkalım.
Tarihte en büyük hatamız; değerler elimizden uçup gittikten sonra farkına varmamız. Ülke olarak sıkıntılarımız ekonomik değil, siyasi kokuşmuşluk değil, en önemli eksikliğimiz "toplum varsa ben varım" olgusuna sahip olmamamızdır.
Hepinize mutlu yıllar.

Başa Dön

BORSA-EKONOMİ-Serdar Düzenli
BORSADA GEÇEN HAFTA
Borsada 2001 yılının endeks rekorlarının kırıldığı senenin son işlem seansının yaşandığı haftayı geride bıraktık.
Genelde olumsuz beklentilerin yer almadığı piyasalar iyimser görüşlerle doluydu. Ocak ayının borsada çıkış ayı olarak kabullenilmiş olması yatırımcıların piyasa ile daha yakından ilgilenmesine neden oluyor.
Uzmanların üzerinde birleştikleri görüş endeksin ilk direncinin 14.000 seviyelerinde olduğu ve bu seviyelerin aşılması ile piyasanın daha da hızlanacağı yönünde.
Döviz piyasası sakin bir haftayı geride bıraktı. Geçen hafta pozisyon kapatan bankaların alımlarıyla 1.500.000 seviyelerine yaklaşan dolar bu hafta talebin kesilmesiyle tekrar 1.450.000 seviyesinin altına geriledi.

BORSA ve PARA PİYASALARINDA GEÇEN HAFTA

 
21.12.2001
28.12.2001
% DEĞİŞİM
BORSA
12.738
13.782
+8.19
DOLAR
1.488.000
1.444.000
-2.95
MARK
682.000
650.000
-4.69
ALTIN
89.000.000
88.000.000
-1.12


BORSA OKULU - BÖLÜM 6
Rüçhan hakkı nedir?
Anonim şirketlerin, gerçekleştirdikleri sermaye artırımlarına mevcut ortakların öncelikle katılma hakkıdır.
Bedelli Rüçhan hakkı kullanma süresi ne kadardır?
Rüçhan hakkı kullanma süresi 15 günden az, 60 günden fazla olamaz. Şirket, rüçhan hakkı kullanma sürelerini yayınladığı sirkülerde ilan eder.
Rüçhan Hakkı Kupon Pazarı nedir?
Borsa'da işlem gören şirketlerin, nakdi sermaye artışı yapmak üzere belirledikleri rüçhan hakkı kullanma süresi içinde, söz konusu hisse senedinin üzerinde bulunan yeni pay alma kuponlarının alınıp satılabilmesi için açılan pazardır.
Yeniden değerleme ne demektir?
Ortaklıkların aktifinde kayıtlı bulunan ve amortismana tabi maddi duran varlıklarının enflasyon sebebiyle elde etme maliyeti ile piyasa değeri arasında oluşan farkın bilançoların sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi amacıyla Maliye Bakanlığı tarafından her yıl açıklanan oranlar dahilinde değerinin yükseltilmesidir.
İMKB Hisse Senetleri Piyasasında işlem birimi olarak ne kullanılmaktadır?
İMKB Hisse Senetleri Piyasası'nda işlem birimi olarak lot kullanılır. Kural olarak 1 lot 1.000 adet hisse senedi veya 1.000.000 TL nominal değerli hisse senedini ifade eder.

ŞİRKET HABERLERİ:
ANADOLU CAM: Sermayesinin % 47.43 bedelsiz arttırılmasına ilişkin hisse senetlerini 28.12.2001 tarihinden itibaren dağıtmaya başladı.
ARENA BİLGİSAYAR: HES Cabling System markası altında, ağ ve iletişim altyapılarında kullanılan her türlü bakır ve fiber optik kablolar ve bağlantı elemanlarını içerde ve dışarıda pazarlayacak
ATAKULE GAYRİMENKUL Y.O.: 22.050 Milyar nominal değerli hissesini halka açıyor.
DOĞUSAN BORU: Şirketin % 211 Bedelli % 24 Bedelsiz sermaye arttırımı SPK tarafından onaylandı.
EGE PLAST: Sermayesini % 100 Bedelli arttırma kararı aldı.
ENKA HOLDİNG: % 42.86 Bedelsiz hisse senetlerini 28.12.2001 tarihinden itibaren dağıtmaya başladı.
KELEBEK MOBİLYA: Çıkarılmış sermayesinin % 155 Bdl. % 25 Bedelsiz arttırılmasına karar verildi.
METEMTUR OTELCİLİK: 250 Milyar nominal değerli hissesini halka açıyor.
PİMAŞ: Ödenmiş sermayesini % 83.15 Bedelli arttırma kararı aldı.
ŞİŞE CAM: Ödenmiş sermayesini %78,34 bedelli, %160,52 bedelsiz arttırma kararı aldı.

Başa Dön

DENGE-Av. Recai Yıldırım
Abdal'a Malum Olurmuş
Bundan önceki yazılarımda, AFGANİSTAN'daki savaştan uzak durmamız gerektiğini,bu savaşın bizim savaşımız olmadığını, ABD'nin türettiği bir takım inandırıcı olmayan gerekçelerle bu savaşı başlattığını, savaş çıkarmanın asıl gerekçesinin ABD'Lİ silah üreticilerinin yeni ürettikleri silahların denenmesi ereği olduğunu, uzun yıllardır belini bir türlü doğrultamayan, Ulus Devlet olma özelliklerinden yoksun, kabileler tarafından yönetilmek iddiasında olan AFGANİSTAN'a salt bu nedenle saldıracağını yazmıştım.
İki aydan fazla zamandır sürmekte olan bu insanlık dışı savaşın, ABD'nin elindeki teknoloji ile üretilmiş silahlarla çoktan bitmiş olması gerekirdi. Çünkü,kendisine aynı ağırlıkta silahlarla karşı koyacak güç yok.
Geçen hafta içinde yazılı ve görsel basında verilen haberler, bizim AFGANİSTAN savaşı konusundaki öngörülerimizi doğruladı. TORA-BORA Dağlarındaki insan avından istediği sonucu elde edemeyen ABD, bu dağlardaki mağaralarda yeni üretilen, insanı öldürmeyen ancak atıldığı ortamdaki havayı, oksijeni yok eden, ısıya duyarlı bombalar kullanacakmış.
Sözüm onlara insanları öldürmeyecekler,süründürecekler. İnsanları süründürmek için son teknoloji ile üretilmiş silah kullanmaya gerek yok. Hem silah üretmek çok pahalı bir iş. Ürettiğin silahı denemen gerekiyor. Bunun için yetişmiş, kaliteli elemana gerek var. Bu kişiler için yapılacak harcamalar da cabası. Atlantik'in ötesinden savaş gemilerini, uçaklarını, savaşçıları Hint Denizine, Pasifik'e getirmek kolay ve ucuz iş mi?
Bu köşeden Corç Dabılyu BUŞ ve akıl hocalarına açık mektup;
"Corç Dabılyu BUŞ Dayı ve akıl hocası dayılarım;
Vazgeçin silah üretmekten. Elinizdeki kullandığınız ve kullanmadığınız silahlar yedi göbek sülalenize yeter, yeter de artar bile. Artanını da yeni yetiştireceğiniz tosuncuklarınıza veririsiniz. Onlar da tüketemezlerse, bölgesel çatışmalarda kullanılmak koşuluyla diğer ülkelere satarsınız. Böylece ulusal çıkarlarınızı daha az DOLAR harcayarak korursunuz.
Bir devlete gıcık mı oldunuz? Savaşmanıza gerek yok. İşi CIA havale edin. O işini iyi bilir. 1970'li yıllarda Kamyon Sürücüleri ile ALLENDE'yi devirip nasıl ARJANTİN'i bu günkü haline getirdiyse, yine aynı beceri ve başarıyı (!) bu gün de gösterebilir. Bu işleri görecekleri yerlerde de kendileri gibi yağdanlık ve yalakaları bulacaklarından daha az DOLAR harcarsınız.
Bu önerilerimi beğenmediniz mi? DEMOKRASİLARDE ÇARE TÜKENMEZ (vallahi bu laf benim değil). İnsan hakları, demokrasi, özgürlük, serbest piyasa ekonomisi biraz da ülkenizdeki tröstler, tekeller adına gıcık olduğunuz ülkenin EKONOMİSİNE girer, ortalığı bir-kaç ayda toz duman eder,halkını gün geçtikçe fakirleştirir,ulusal çıkarlarınızı yine korursunuz.
O ülkeyi kendinize bağımlı hale getirdiniz mi savaş da neymiş ? Al gülüm ver gülüm. Hem de diğer devletlerin mırın-kırınına meydan vermeden. Öptüm Dayıcıklarım."
Benden, BUŞ ve yanındakilere bu kadar kıyak.
Gerisini kendileri bilir.
***
Yazımızın başlığında ABDAL'A MALUM OLUR dedim ya, bir malum olan olay daha. Geçen haftaki yazımı "NE OLACAK FENER'İN HALİ ?" diye bitirmiştim. Yazı maçtan bir gün önce yazılmıştı.
Gerçekten NO'LCAK FENER'İN HALİ?
Sağlıkla kalın.

Başa Dön

YAZDI-Recai Şahin
Yeni Yıl Mesajları

Milenyum, ikibin, ikibinbir derken efendim işte ikibinikiye de geldik. Yeni yılınızı yürekten kutluyorum. Bu yılda sizi biraz daha tebessüm ettirecek yazılar yazmaya çalışacağım.
Yılbaşı yemeği veren ev sahibi davetlileri bahçedeki büyük havuzun başına toplamış:
-İçinde timsahların bulunduğu bu havuzu kim bir ucundan bir ucuna kadar yüzerek geçmeyi başarırsa ona yılbaşının büyük ikramiyesini vereceğim, demiş.
Zengin ev sahibinin; ellerinde içki bardakları bulunan davetlilere bu açıklamayı yapmasından sonra birisinin havuza atladığı görülmüş. Havuza atlayan, öyle süratli yüzmüş ki bir solukta havuzun öbür ucuna geçmiş. Gecenin konukları adamı kutlamak için etrafında toplanmışlar. Adam etrafına toplananları şöyle elinin tersiyle iterek birisini aramaya başlamış. Davetliler merakla sormuşlar:
-Dur, seni kutlamak istiyoruz, nereye gidiyorsun?
Adam cevap vermiş:
-Ben büyük ikramiyenin peşinde değilim, beni havuza iten adamı arıyorum, demiş.
Yazılarımızda mektuplara hasret kaldığımızı dile getirmiştim. Şimdiki mektuplar, internette, fakslarda ve de cep telefonlarında.
İşte cep telefonlarına yazılan mektup-mesajlardan bazıları;
*Seni, asil birinin basit duygularıyla değil, basit birisinin asil duygularıyla seviyorum.
*Seni dün sevmedim, çünkü dün bitti, seni bugün sevemem, çünkü bugünde bitecek. Seni yarınlarda seveceğim, çünkü yarınlar hiç bitmeyecek.
*Uçurum kenarında olsan bile, sırf yaşama gıcıklık olsun diye gülümse.
*Bir damla gözyaşı olmak isterdim, gözlerinde doğup, yanaklarında süzülüp, dudaklarında ölmek için.
*İçimde öyle güzelsin ki, onu seninle kirletmeyeceğim.
*Sen deprem gibi girdin gönlüme
Fay hattı çizdin yüreğime
Enkazlar bıraktın üzerime
Kalbimde artçılar devam etmekte
Özlenmektesin yedi nokta dört şiddetinde.
*Kadınlar basit şeylerden hoşlanırlar, mesela erkeklerden.
*Unutma, unutulanlar, unutanları asla unutmazlar.
*Erkekle yoğurt arasındaki en büyük benzerlik ikisinin de kısa bir süre sonra ekşimesidir.
*Erkekler limon gibidir, baktıkça ağzın sulanır, yedikçe miden bulanır. (Burada erkek sözcüğünün yerine bayan sözcüğü de konabilir.)
*Dünyada iki kör tanıdım, biri benden başka herkesi gören sen, biri de senden başka kimseyi görmeyen ben.
*Sevenler ne kadar fedakar olursa olsun, sevilenler daima nankördür.
*En büyük körlük, nankörlüktür.
*Hayat yaşamayı, sevgi haketmeyi, vefa hatırlanmayı, aşk sadık kalmayı, dostluk paylaşmayı bilenler için vardır.
*Yanıldığımız sürece seveceğiz, sonra yanıldığımızı anlayacağız, sonra da gidip yeniden yanılacağız.
*Sana birşeyler söyleyeceğim ama sakın üzülme. Dün doktora gittim, böbreğimde taş, ciğerimde kum ve kalbimde seni buldular.
*Aşk, karşındakini bulunmaz hint kumaşı sanmanla, hıyarın teki olduğunu anlamam arasında geçen zamandır.
*İnsanlar kırmızı güllere koşarken, ayaklarının altında ezdikleri kır çiçeklerini farkedemezler.
*Suya yazı yazmak kadar zordur kalbimi kırmak, gece güneşi görmek kadar zordur kazanmak, sen suya yazıyı yazdın, şimdi gece doğacak güneşi bekle.
*Sana olan sevgimi anlatmaya kalksaydım hiç susmazdım.
*Beni yıllara değil, yollara sor.
*Seni sevmek suç olsaydı, ben idam mahkumu olursum.
*Renkli bir gömleğim olacağına, renkli bir kişiliğim olsun.
*Dost, deniz kıyısındaki taşlara benzer, önce birer birer toplarsın, sonra yavaş yavaş atmaya başlarsın, sen atmaya kıyamadıklarımdansın.
*Sofranız afiyetli, paranız bereketli, kararlarınız isabetli, yuvanız muhabbetli, kalbiniz merhametli, bedeniniz sıhhatli, yarınınız umutlu, yüzünüz mutlu, yeni yılınız kutlu olsun.
Mutluluk bankasının sağlık ve güzellik şubesinde 2002 nolu hesabınıza bir ömür boyu daha sevgi yatırılmıştır. Gönlünüzce kullanmanız dileğiyle.
Mutlu Yıllar

Yeni Yılın Sözü:
Keser kendine yonarmış, rende başkasına, testere ise bir sana bir bana
(Anonim)

Yeni Yılın Fıkrası:
Temel yirminci kattan düşmüş. Koşup gelmişler başına "Ne oldu" diye sormuşlar. Temel de:
-Valla ben de yeni geldim, bilmiyorum, demiş.

Yeni Yılın Şiiri:
Konan göçmüş
Gelen geçmiş
Geçmiş ya ne farkeder
Ha dili geçmiş
Ha mişli geçmiş
Recai Şahin


Başa Dön

 

TARİHİN SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak
Kaybolan Değerlerimiz

Zaman mı çok çabuk geçiyor, bizler mi çok çabuk yaşlanıyoruz bilemiyorum ama takvim yapraklarından eksilen her geçen gün, her geçen yıl ömrümüzle birlikte bir takım değer yargılarımızın da bizimle beraber kaybolduğunu çok acı bir şekilde görebiliyoruz. Bu elem verici tabloları her yıl tekrar tekrar yaşamak ve her gelecek yılın,her geçen yılları mumla aratacağını bilmek insanın gelecek yıllara olan hayallerini de ,umutlarını da yok edip götürüyor.
Özel yaşamımızda olduğu gibi sosyal, toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamımızda da her geçen yıl büyük bir erozyon yaşadığımız inkar edilmez bir gerçek olarak karşımıza dikiliyor.
Ne yazık ki bu erozyonun sosyal,kültürel ve psikolojik tahlillerini yapmak
Geçmiş günlerin,kaybolan yılların fikir ve zikir muhasebesini yapmak da artık kimseyi pek de ilgilendirmez hale gelmiştir.
Evet... Ne yazık ki hiçbir şey,hiçbir kimseyi ilgilendirmiyor..
-Moral değerlerimizin gün geçtikçe yok olmaya yüz tutması,
-Kaybolan değer yargılarımızın yerine insanımızı mutlu kılabilecek hiçbir şeyin konulamaması nedeniyle toplumun bir boşluk içine itilmesi,
-Ahlak ve kültür erozyonunun sürükleyip götürdüğü pek çok hasletlerimizin bir daha geri gelmemek üzere yitirilmesi,
-Güzelim dünyamızı bir cehenneme çeviren ve her gün bir yenisi çıkan savaşların, geride bıraktığı yüz binlerce insanın açlık, sefalet ve hastalık ve ölümlerle süren acı ve göz yaşı dolu hayatları hiç kimseyi ilgilendirmiyor.
-Doymak bilmeyen bir maddi hırs ve iştiha ile dünyaya hükmetmeye çalışan ve bu amaçları için doğayı ve çevreyi yok edip, denizleri mahvedip,ormanları katledip ve bu katliamlardan asla vicdan azabı duymayan cismen insana benzeyen bir takım ruhsuz yaratıkların işgal ettiği bir toplum içinde yaşamaya mecbur olmanın sıkıntı ve çaresizliği ve bu çaresizliğin ,bu yalnızlığın getirdiği ruhsal bunalımlar,
-Evine ekmek alamayan erkeklerin, pazarda çürümüş meyve sebze toplayan kadınların asgari ücretle koskoca bir ay ne yiyip ne içeceğini,nasıl yaşayacağını,çocuklarının defter kalem parasını, beşikteki bebeğinin ilaç parasını nereden bulacağını kara kara düşünen insanların çaresizliği de kimseyi ilgilendirmiyor.
-Ne varki aynı insanların akşamları TV başına oturup, sarışın taş bebeklerin, boya küpüne batmış mankenlerin aşk ve seks hikayelerini, tele-vole kızlarının bir gecede kaç sevgili değiştirdiklerini en ince detaylarına kadar öğrenmek için gece geç saatlere kadar beklemelerinin dayanılmaz arzusunun bilinçaltı dürtülerinin incelenmesi de toplum bilimcileri, sosyologları ve psikologları hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Diyeceksiniz ki ; Hiçbir şeyin, hiç kimseyi ilgilendirmediği bu cinnet batağında olup bitenler seni niye ilgilendiriyor?
Bak işte yeni bir yıla girdik
Sahi ya!.. Yeni bir yıla daha girdik
Beterin beteri var derler ya...Umarım iyi olur. Umarım gideni aratmaz
Hepinize kutlu olsun ...
Ama BENİ İLGİLENDİRMİYOR...


Başa Dön

BİRİKİM-Ünal Şöhret Dirlik
Bir Düğün Oyunu: Ali Evlendirmesi

Derleme Yerleri: İncirköy, Söğütlüdere, Çayan, Kızılbel, Arpacık
Derleme Tarihi: 1969/1972
Derlenen Kişiler: Düğünler bizzat görülerek derlenmiştir. Kişi sayısı çok fazladır. Kaynak Kişiler: Özel arşivde, numara sırasına göre belirtilmiştir.

Fethiye köylerinde düğünler üç gün sürer. Birinci günün adı "Yükverme"dir. O gün davul-zurna ve delbekçiler gelir. Düğünde yenecek keşkek için buğday döğülmemişse davul-zurna eşliğinde dibek taşına gidilir, orda hem keşkeklik buğday döğülür, hem de çalgı eşliğinde oyunlar oynanır. Keşkek döğüldükten sonra kız evine oğlan evinden oğlanın eşyaları, yatak takımları, halısı, kilimi ne varsa, ayrıca yiyecek maddeleri davul-zurna eşliğinde götürülür. Gelin alınırken kızın çeyizi ile birlikte yeni yuvaya topluca getirilmek üzere kız evinde sergilenir.
Düğün Cuma günü başlarsa, Pazar'a başı bağlanır. Salı günü başlarsa Perşembe'ye başı bağlanır. Başı bağlanmak düğünün sona erdirilmesi, bitirilmesi anlamındadır. Bazen arka arkaya dört beş düğün olduğu görülür. Böyle düğünler eskiden daha çok tütün satımı arkasına denk getirilirdi. Çünkü köylü aldığı tütün parasıyla düğünleri de aradan çıkarmayı düşünürdü.
Düğünün ikinci gününe bütün köylerde "Kına Günü" derler. Kız evinde tamamını kadınların oluşturduğu topluluk gelinin kına gecesini kutlarlar. Kına yakarlar, türkülerle, manilerle gelinin anasını bile ağlatırlar.
Diğer taraftan oğlanevi tarafı da boş durmaz. Havanın durumuna göre, meydana büyük kütükler yığılır. Meşaleler hazırlanır. Koca meydan gündüz gibi aydınlatılır. Çeşitli kıyafetlere bürünen oyuncular davul-zurna eşliğinde develi, efeli, kızlı, ispirli, araplı ve köy bekçisi, deştiman ve muhtar rollerini paylaşan oyuncular çeşitli oyunlarla halkı eğlendirirler. Ortalığı kırıklık ederler (çok eğlendirirler). Şimdi bu oyunlardan birisi olan "ALİ EVLENDİRMESİ'ne bir göz atalım.
Meşaleler yakılıp ortalık iyice aydınlanınca davulcular susturulur. Oğlu Ali'yi elinden tutan yaşlı bir köylü orta yere çıkar. "Hey gomşular! Hey köylüler! Ben deyecen dinlen hele bi kere" diye bağırır. Herkes susunca, "Kör olası yokluk yüzünden bu Ali'yi everemedim" der ve elindeki kalınca sopayı hatırı sayılır bir şekilde Ali'nin sırtına indirir.
"Köylümüzün yardımseverliğine güvenerek huzurunuza çıktım. Bana bi katip verin de yaptığınız yardımları birem birem yazdırayım. Gün gelir teker teker öderim". Kalabalıktan bir katip bulunur. İhtiyarın yanına gelir. Elinde kalem kağıtla gelen katibin de sırtına sopayı patlatan ihtiyar kendince onu da imtihan etmiş olur. Bu imtihan sopaya dayanmaktadır. Eğer Uf! derse arkasından bir daha gelir. Beğenmezse bunun okuması-yazması yok diyerek geri gönderir, yenisini ister. Ali iki eliyle babasının beline sarılarak yürümektedir. Ön sıralarda oturanların önüne varılır. İhtiyar yine derdini anlatır. "Ağalar ben bu Ali'yi (Ali'nin sırtına vurur) everemedim, eşek kadar oldu, evlenmesi geçiyor, yardımlarınızı bekliyorum. Nah bu katip de yazacak ve katibe de vurur. Katip ses çıkaramaz, yiğitliğe yakışmaz, dayak sineye çekilir. Ağanın biri, "Benden üç kile buğday, yarın gelin de ölçüvereyim" der. İhtiyar yaz katip Veli Ağadan üç kile buğday der sopayı ağaya da , katibe de yapıştırır. Yürü der Ali'ye, sağ ol der ağaya vurur. Halkın içine girer, verene, alana, yazana, arada bir arkasındaki Ali'ye sopa ile vura vura, tahılı, etlik hayvanı, mısırı, tavuğu, bulguru, odunu, giyeceği ve düğünde gerekli olan tüm ihtiyaçları toplar. Oyun bu şekilde devam eder. Arada ağalardan biri bir sigara verir, katibe yak şunu der sopayı vurur, yakar, bu aralıklarda da davul-zurna işarete bakar gibi hemen çalmaya başlar. Sigara molası bitipte ihtiyar ayağa kalkınca yine susarlar, oyun ihtiyar bütün ihtiyaçların tamam olduğuna kanaat getirinceye kadar devam eder. İşte o zaman ihtiyar "Vurun davulcular, bizim de düğünümüz var. Ali'yi evlendiriyoruz" diye bağırır. Ali, katip, ihtiyar, diğer oyunlara katılan ispir ve efeler hepsi ortaya çıkıp çeşitli oyunlar oynarlar. Gerekirse daha sonra başka oyunlara geçilir.
Not: Bu oyun önce Anadolu halkının yardımlaşma geleneğini anlatır. Düğünü yapamayanlara, düğün için yardıma ihtiyacı olanlara yardım edilmesi gerektiğini vurgular ve bunu oyunlaştırarak tatlı bir şekilde anlatır.
Böyle oyunlar oynanacağında oyuncular ve oyuna kısa bir parça ile bile katılacaklar ceketlerinin altına post gibi, küçük minder gibi şeyler koyarak önlem alırlar. Bağıran, çağıran, of, yandım diyenler dayanıksız sayılır. Gelecek oyunlarda rol verilmez. Bir de oyunu hiç görmemiş olanlarla komşu köy ve mahallelerden gelenler birer ilişer araya sokulur da onlara da sopadan tattırılır. Oyunu bırakıp çıkıp gitmek ayıp sayıldığı için, çaresiz sopa sineye çekilir.


Başa Dön

TARIM DÜNYASI-Atila Büyükpapuşçu
Sebzelerin Yararları Ve Özellikleri

Yaşamımızda ve beslenmemizde önemli yer teşkil eden bitkilerin ve bunların meyvelerinin özelliklerinden, besin değerlerinden bahsetmek istiyorum.

DOMATES: Domateste A,B1,B2,C ve K vitaminleri bulunur. 100 GR. Domateste 0,8 Gr.Protein, 0,3 Gr. Yağ, 93.8 Gr.su, 4.0 Gr. Karbonhidrat,0,6 Gr. Selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 21 dir. 100 Kg. domatesten 16-22 Kg. arasında salça elde edilir. Domatesin suyu bağırsakların hareketine, safra kesesine faydalı etkisinin yanında mide usaresini çoğalttığı gibi kan tazyikini de azaltmaktadır.

PATATES: A, B1, B2 ve C vitaminleri bulunur. 100 Gr. Patateste; 1,8 gr. Protein, 0,1 gr. Yağ, 79.2 gr su, 17.5 gr. Karbonhidrat, 0.4 gr. Selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 81 dir. İnsan beslenmesinin yanında nişasta, dekstrin ve ispirto çıkarılmasında kullanılır.

SOĞAN:Yeşil ve kuru olarak yenebilen bir bitkidir. Soğanda A, B1, B2 ve C vitaminleri bulunur. 100 Gr soğanda 1.4 gr protein, 0.2 gr yağ, 88.1 gr su, 8.9 gr karbonhidrat ve 0.8 gr. Selüloz bulunur. Kalori değeri 46 dır.

MARUL: Marulda A, B1, B2,B6 ve c vitaminleri bulunur. 100 GR marulda 1.2 gr protein, 96.6 gr su, 0.9 gr selüloz, 0.7 gr karbonhidrat 0.4 gr yağ bulunmaktadır.

LAHANA: Lahanada ; A, B1, B2, B12 ve C vitaminleri bulunmaktadır. 100 GR lahanada ; 1.7 gr protein, 0.2 gr yağ, 91.4 gr su, 5.1 gr karbonhidrat ve 1.0 gr selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 33 tür.

TURP: Turpta ; A, B1, B2, B6 ve C vitaminleri bulunmaktadır. 100 gr turpta ; 1.2 gr protein, 0.1 gr yağ, 93.2 gr su, 5.0 gr karbonhidrat ve 0.7 gr selüloz bulunmakta olup kalori değeri 29 dur.

KEREVİZ: Kerevizde A, B1, B2, B6 ve C vitaminleri bulunmaktadır. 100 gr kerevizde ; 0.8 gr protein, 0.2 gr yağ, 93.6 gr su, 3.6 gr karbonhidrat ve 0.6 gr selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 22 dir.

SARIMSAK:Yeşil ve baş olarak kullandığımız sarımsak ta A, B1, B2, B6, C ve NİASİN bulunmakla birlikte 100 gr sarımsakta ; 5.3 gr protein, 0.2 gr yağ, 63.8 gr su, 28.21 gr karbonhidrat, 1.1 gr selüloz bulunmaktadır. Her gün muntazam olarak yenilen veya yutulan bir diş sarımsak yüksek tansiyonu önlediği gibi, damar şişkinliklerine karşı geldiği, mide faaliyetini artırdığı, kokusunun da solunum organlarını temizlediği gibi ciğerleri adeta dezenfekte etmektedir.

HAVUÇ: Havuç A vitamini bakımından zengin olduğu bunun yanında b1,b2, NİASİN ve C vitaminleri de bulunduğu, 100 gr havuçta 1.0 gr protein, 0.3 gr yağ, 89.1 gr su, 8.0 gr karbonhidrat ve 0.8 gr selüloz bulunmaktadır.

KABAK: Kabakta A, B1, B2, NİASİN ve C vitaminleri bulunmakta bunu yanında 100 gr kabakta 0.6 gr protein, 0.2 gr yağ, 92.0 gr su, 5.9 gr karbonhidrat ve 0.7 gr selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 31 dir.
Gelecek sayılarımızda diğer sebzelerin de özellik ve besin değerlerinden bahsedeceğiz.
Sağlıklı ve bol kazançlı bir yaşam dileği ile görüşmek üzere saygı ve sevgiler.


Başa Dön

VERGİ DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
Hayat Standardı ve Düşündürdükleri
Kıymetli okurlarım, ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasal, sosyolojik ve aynı zamanda psikolojik durumunu bir nebze olsun bilen ve idrak eden bir kişi olarak, sizlerin 2002 yılını sıkıntılardan uzak, mutlu, huzurlu ve bol kazançlı geçirmeniz temennisi ile kutlarım.
Gelir Vergisi mükelleflerini çok yakından ilgilendiren bir konu olan hayat standardı üzerinde durmak istiyorum.
4605 sayılı yasa ile Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 58.nci maddesine göre 01/01/2000 ila 31/12/2001 tarihleri arasında Gelir Vergisine tabi ticari kazanç sahipleri ile Serbest meslek mensubu mükelleflerin, yasanın belirlediği yukarıdaki süreler içinde hayat standardına tabi oldukları bir vakadır.
Mükellefler 01/01/2001-21/12/2001 tarihleri arasında elde ettikleri ticari ve serbest meslek kazançlarından
şimdilik son kez hayat standardının altında kalan kazançlarından ötürü belirlenen ticari kazançlardan
vergilendirileceklerdir.
Hayat standardı uygulaması herhangi bir yasal düzenleme yapılmaz ise 2002 ve sonraki yıllarda
uygulanmayacaktır.
Konunun yasal boyutunun birazcık dışına çıkarak bazı şeyler yazmak istiyorum. Hayat standardı
uygulamasına önceki yıllarda başlayan bazı infialler ve itirazlar yönetim kadrosunu etkilemiş olmalı idi ki
uygulama kaldırılmıştı. Ne hikmetse üst bürokrasinin, ülke ekonomisini düze çıkarma ve mükelleflerin
vergi ödemedeki isteksizliği gibi sun'i nedenlere dayandırılarak, siyasilere yapılan baskılarla 4605 sayılı yasa ile iki yıllık uygulama süreli olmak üzere 2000 yılı da dahil tekrar gündeme gelmiş idi.
Ülke yönetiminde bulunan bürokratlar veya yönetime talip olan siyasilerin (bugünküler ve de öncekiler fark etmez)gayesi, bana göre "üzüm yemek değil,bağcı dövmek" ten öte geçmiyor.
Hayat standardı denilen uygulama Anayasa, Ticaret Hukuku, Gelir Vergisi, V.Usul Yasası, Medeni Kanun gibi ülkede yürürlükte olan kanunların özüne, çıkış gerekçelerine ve içindeki maddelerin lafzına uygun düşmediği kanaatini taşımaktayım.
Hayat standardı uygulaması her ne zaman olursa olsun palyatif bir çözümdür ve de adil değildir.
İnşallah süresi uzatılmaz, tekrar yasal bir boyut kazanmaz.

Başa Dön

TANSİYON-Uz. Dr. Mustafa Ulusoy
Sorumluların Sorumlulukları(!)
Hastanelere gidersiniz, olumsuzlukları görürsünüz, hastanenin baştabibine durumu anlattığınızda bakarsınız ki o sizden de dertli, sizin anlattığınız olumsuzluklardan o da sizin kadar yakınır, beldenizin belediye başkanına sağlığınızı tehdit eden gürültüden, toplanmayan çöplerden yakınırsınız, başkan bu konularda sizlerden daha dertlidir. Politikacıya varsanız mübarek sanki ağlama duvarı. Her şeyden yakınır ülkede hiçbir şeyin düzgün gitmediğinden dem vurur. Hatta bir gün önce imzaladığı kararnameden de yakınır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, alt alta sıralasak başka bir şey yazmamak gerekir. Hatta Başbakan af yasası çıkarır "İçime sindiremedim" der. Sanki onun sindiremediğini biz sindirecekmişiz gibi! Zaten birisi "Sindirirler, sindirirler" demişti.
Ülkede işler düzgün gitmiyor, ekonomi dibe vurmuş, dünya bizi Arjantin'le aynı kefeye koyuyor, insanlarımız sağlık harcamalarına yetişemediklerinden, ilaçların çok pahalı olduğundan yakıyor, bir de bakıyorsunuz sayın Sağlık Bakanı da aynı şeyden yakınıyor. "Sağlık Bakanlığı ilaç alırken ilaç firmaları piyasada 3-5 milyona satılan ilacı 400 bin TL den teklif verdiklerini" söylüyor. Bu yakınması ne kadar haklı gibi görünüyor değil mi? Hayır haklı değil çünkü o ilacın fiyatını ilaç firmasının teklifi ile sayın Bakanın denetimindeki bir genel müdür tespit ediyor. Kendilerinin belirlediği ilaç fiyatlarından gene kendileri yakınıyorlar yada öyle görünüyorlarsa bizi aptal yerine koyuyorlar demektir. Bir keresinde Türk Tabipleri Birliği olarak sağlık sorunları için Ankara'da bir yürüyüş düzenlemiştik. Zamanın Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna yürüyüşten önce "Şu anda Bakan olmasam sizinle birlikte ben de yürürüm" deyince ben dayanamayıp "Sayın Bakanım; Biz Sağlık Bakanlığını protesto için size karşı yürüyecektik siz kimi protesto edeceksiniz kime karşı yürüyeceksiniz" diye sormuştum.
Ülkedeki olumsuzlukları düzeltmekle görevli olanların yakınmaya hakkı yoktur. Onlar bu olumsuzlukları gidermekle yükümlüdürler. Seçim meydanlarında hepsini düzelteceklerini söyleyenler, oylarımızı almak için dikensiz gül bahçesi vadedenler onlar değil mi? Ama iş düzeltmeye geldiğinde herkesten çok yakınacaklar.İşte buna hakları yok. Düzeltemiyorlarsa yapacakları tek iş var. Ben baştabiplik yaptığım Muğla SSK Hastanesinde Refah-Yol Hükümeti kurulunca işleri yürütememiş ve istifa etmiştim.
Zamanında şartlar elvermediği için hizmet veremediğim yerden istifa etmeyi ben becerebilmiştim, şimdi sıra olumsuzlukları düzeltemeyip herkesten çok yakınan sorumlularda. Bekliyoruz.


Başa Dön

HOŞ SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.

Başa Dön

DİYALOG-Ufuk Emek
Geçen Yılda, Geçen Yılı Yaşadınız mı?

* Geçen yılınızı iyi geçirdiniz mi?
* Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
* Geçen yıl hiç güneş ışığı ile uyandınız mı?
* Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
* Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
* Kaç sabah yolda, bir kedi ya da köpeği okşadınız?
* Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna şaşırdınız mı?
* Kendinize geçen yıl hiç oyuncak aldınız mı?
* Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
* Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
* Yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
* Suda taş kaydırdınız mı?
* Kaç kez kuşlara yem attınız?
* Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
* Kaç kez mektup aldınız geçen yıl?
* Peki, kaç kez yazdınız?
* Eski bir dostu aradınız mı hiç?
* Kaç kez gökkuşağı gördünüz?
* Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
* Kimseyle barıştınız mı geçen yıl?
* Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz?
* Hiç çimlere uzanıp dalgın dalgın düşündünüz mü yaşamınızı?
* İyi bir yılın bunlara bağlı olduğunu düşündünüz mü hiç?
* Yeni yılda düşünün
* Yayılın çimenlerin üzerine
* Acele edin
* Er ya da geç...
Çimenler Yayılacak Üzerinize...

Eski İspanyol haritacıları sevgilileri, harita çizilirken, "benim için de bir ada çiz" derlermiş. İspanyol haritacı da sevgilisi için gerçekte olmayan bir ada eklermiş çizdiği haritasına.
Eski İspanyol haritalarında böyle "Sevgiliye armağan adacıklar" olurmuş.
Kristof Kolomb bir deniz seferinde, haritadan anlayan bir İspanyol gemiciye, gemide suları azaldığını, haritada görülen şu adacıkta su bulunup bulunmadığını sorunca, gemici gülerek, "Efendim o adanın varolduğunu bile sanmıyorum. Onu çizen haritacı sevgilisi için çizmiştir" demiş ve gerçek ortaya çıkmıştı.
Düşünüyorum da, sevgilisinden harita isteyen kadın da, ona adayı armağan eden haritacı da ne güzel bir şey yapmışlar.
Ya, biz?
Haftalardır görmediğimiz bir dosta bir kart göndermek aklımızdan bile geçmez. "Aynı kentteyiz nasıl olsa. Yakınız" diye düşünüyoruz.
Oysa değiliz. İnsan insanı kaybediyor. Ve bulamıyor. Aynı kentte olsa da. Aynı semtte olsa da. Aynı evde olsa da...
Sonra da soruyoruz, "Neyim var, ne oluyor, eksiklik ne?" Eksilen insan. Kendimiz.
Bir haritaya bir ada çizip de, "Bu senin adan" demeyi unutuyoruz. Düşünceleri, sevgiyi, sözleri, dokunuşları, dostluğu unutuyoruz.
Bekliyoruz. Sonra da neyi beklediğimizi unutuyoruz. Eksiliyoruz.Neden eksildiğimizi bilmeden.
Oysa herkesin bir adası olabilir.
Denizler öyle büyük ki...

Güzel Söz
Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevenler için sonsuzluktur. Saatler uçar, çiçekler solar, yeni günler geçer gider, AŞK kalır.
Anonim

Nice mutlu yeni yıllara...
Sevgi ve Saygılarımla...

Başa Dön

TURİZM-Dilek Dinçer
Yeni Yılda Turizmde Yeni Umutlar
Turizm; ekonomik, sosyal, kültürel boyutları olan çok yönlü bir kavram... Buna bağlı olarak da her türlü ekonomik ve teknolojik gelişmelerden, sosyo-kültürel değişimlerden, doğal afet, savaş ve terörden, rekabet ve kamu politikalarından doğrudan etkilenen çok kırılgan bir sektör...
Geçtiğimiz dönemlerde bunun somut örneklerini hep birlikte yaşadık. Körfez Savaşından tutun, Marmara depremine, Kapalıçarşı'da patlayan bombadan tutun, uçak şirketlerinde çalışanların grevine, Güney Doğu'daki terör sorunundan, bir devlet adamının düşünmeden sarfettiği sözlere, Ege sorunundan, Apo krizine kadar pek çok olumsuzluğun acı faturasını hep birlikte ödemek zorunda kaldık. Bununla da kalmayıp Fransa'daki futbol şampiyonası ya da Sydney'deki olimpiyatlar bile turizm hareketlerini yavaşlatmaya yetti.
En son olarak New York'da yaşanan korkunç terör olayı dünyadaki tüm dengeleri alt üst etti. Yalnızca turizm değil,tüm dünya ekonomisi etkilendi.Yıkılmaz denilen, güçlü uçak şirketleri iflasa sürüklendiler. Ardından Afganistan'daki savaş turizmcilerin yüreğini ağzına getirdi. Şimdilerde Orta Doğu'da yaşanan sıcak gelişmeler ve Irak'da patlak verebilecek ikinci bir Körfez Savaşı turizm için hep birer risk faktörü...
Ülkeler arasında kültür alışverişini sağlayan, toplumları birbirine yakınlaştıran, barış ve dostluk köprüleri oluşturan turizm olgusunun bu yapıcı özelliğinden sonuna kadar yararlanmak zorundayız. Öncelikle iç barışı sağlayıp, ardından tüm dünya ile iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Öncelikle imajımızı belirleyip, kendimizi ve sahip olduğumuz değerleri en iyi şekilde tanıtmalı ,turizm yatırımlarına talep yaratmanın yollarını aramalı, cazip alternatifler sunarak, potansiyel tüketiciye yönelmeliyiz. Bu arada iç turizmi de asla gözardı etmemeliyiz.
Kısacası; turizm politikamızı netleştirip,somut ve kararlı bir şekilde uygulamalıyız.
İlçemizdeki çeşitlilikten ve bunun sonucu olarak gelecekten çok umutlu olduğumu sık sık yineliyorum. 2002 Yılı tüm dünyada "Eko Turizm Yılı" olarak ilan edildi. Bu şansı iyi değerlendirmeliyiz. Bir çok rakip ülkeye göre daha avantajlıyız. Çünkü ekolojik dengemiz çok fazla bozulmadı. Henüz her yer beton yığınına dönüşmedi. Kitle turizminin yıkıcılığını, kap-kaç zihniyetiyle bir yere varamayacağımızı da gördük. Özellikle ilçemizde Karaağaç'ta, Faralya'da, Kaya'da eko turizmin temelleri atıldı. FETAV bünyesinde oluşturulan Çevre Koordinatörler Kurulu'nun yoğun ve özverili çalışmaları meyvelerini vermeye başladı. Eko tarım ya da sürdürülebilir tarım uygulamaları Üzümlü ,Yanıklar ve Karaağaç'ta başladı. Eko turizm ve eko-tarım arasındaki organik bağ umutlarımızı daha da canlandırdı.
Yeni bir yıl demek,yeni umutlar demek. Turizm sektörünün temsilcisi konumundaki sivil toplum kuruluşlarının ilçemizdeki yetkilileri bu yıl çok iyimserler. Yurt dışındaki satışların iyi gittiği, özellikle yöremize ilginin fazla olduğu yolunda duyumlar aldıklarını belirtiyorlar.Bu çok sevindirici bir gelişme,umalım herhangi bir olumsuzluk çıkmasın.
Yeni yılınızı içtenlikle kutluyor,2002'nin ülkemiz ve yöremiz için turizmin altın yılı olmasını diliyorum.

Başa Dön

SPORTMENCE-Erol Dolu
Yeni Yılda Bölgemizde Spor
Yeni bir yıla girmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bir insan yeni bir görev değişikliğinde yeni bir başlangıç olarak duygu taşır. İnsanlar yeni bir hükümet kurulduğunda ayrı bir başlangıç olarak heyecanlanır. Bir evden bir eve taşındığında ayrı bir dileği taşır.
Toplumda yeni bir yıla girdiğinde yeni umutlar peşine koşarlar. Biz bunu spor açısından ele aldığımız zaman, spor camiası da 2002 yılından yeni başarıları düşünmektedirler.
Başta Fethiye olmak üzere tüm Muğla Bölgesinde spor camiasıda yeni başarılar istemektedirler. Bölgemizde geçen yıl ulusal anlamda bir çok ve uluslararası alanda da bir büyük spor organizasyonu gerçekleşti. Bu organizasyonlar hiç eksilmemesi şartıyla daha da çoğaltılmalıdır. Bulunduğumuz coğrafya Muğla Bölgesi ve Fethiye olarak, Marmaris, Bodrum, Datça, Köyceğiz, Dalyan olarak Dünya'nın en güzel konumuna sahip. Fethiyesporu ile diğer kulüplerimizle, Atletizmi, Voleybolu, Basketbolu, Su sporlarıyla, Ata Sporumuz Güreş ile önce ulusal alana Turizmimize de hizmet edecek şekilde 2002 yılında büyümeliyiz. Bunları nasıl yapacağız diyenler olabilir. Bu faaliyetleri bölgemizin en büyük mülki amirlerinin, Belediye Başkanlarımızın Gençlik ve Spor il ve ilçe müdürlüklerimizin spora duyarlı olmasıyla gerçekleştireceğiz. Daha öncede bir defa yazmıştım "İnsanların düşüncesi ne olursa olsun, ülkelerin idari yönetimleri hangi rejimle yönetilirse yönetilsin tüm toplumun birleştiği bir tek sosyal faaliyet var, oda spor dur.
Bu vesileyle tüm okuyucularımızın YENİ YILINI kutlar, her şeyin her şeye rağmen iyiden doğrudan ve güzel olanlardan yana olunması dileğimle saygılar sunarım.

Başa Dön