|
|
BAŞYAZI
Son Tango
40'lı yıllara kadar tek partili dönem, 50'li yıllarda çok parti döneminin
başlangıcı, 60'lı yıllarda ihtilallerle tanışma, 70'li yıllarda muhtıralar,
kamplaşmalar, ülkemiz üzerinde hazırlanan uzun vadeli planların başlangıcı,
80'li yıllarda "Netekim" ve "tonton" dönemi, 90'lı
yıllarda "bacı"lı, "kumarbaz"lı dönem, Başbakanlıkta
ilk sarıklılar kurultayı ve solun tarihe gömülüşü.
90'lı yılların sonunda PKK-APO ve şehitler katkısıyla Amerika tarafından
sahneye konmuş senartyonun uygulamaya geçmesi. Seçimlerden altı ay önce
belirlenmiş seçim sonuçları ve hükümet taslağı. Sol ve sağ partilerin
yapıştırıcı parti sayesinde kurulan hükümet, bakanlık paylaşımları ve
bu kabinenin başına ABD tarafından getirilen "Genel Vali" ve
çöküşün başlangıcı.
Kasım ve Şubat aylarında önceden belirlenmiş suni krizler, bu dönem içerisinde
cebimizden alınan 90 milyar dolar, sözüm ona "iyi niyet" mektupları,
verilecek bir milyar dolarlar için devletin onurunun çiğnenmesi.
Yeni yılın iki bayram arasına gelmesi olağan bir durum. Ülkemiz üzerinde
oynanan büyük oyunlar karşısında geçte olsa bireysel olarak bir şeyler
yapma zamanı geldi. Bu yazıları sıradan döküntüler olarak görebilirsiniz.
Şubat ayından itibaren ülkemiz üzerinde oynananların belirtilerini ve
olası sonuçlarını değerli hocamız ve yazarımız ayrı bir köşede ilçemiz
halkına açıklayacak.
Artık ok yaydan çıktı, solculuğun veya milliyetçiliğin hiç bir önemi yok,
ekmek parası bulamayanlara trilyonları aklayanların da pek önemi kalmadı.
Sonuçta varlıklı insanlarla yokluk içerisinde sürünenlerin ülkeleri üzerinde
oynanan "Son Tango" sayesinde Dünya üzerinde tüm ülkeler tarafından
dışlanacağız.
Büyük bir ihtimalle Nisan ayı içerisinde Birleşmiş Milletler tarafından
alınacak bir kararla Afrika'da toplu katliam yapan kabilelerle eşdeğer
duruma konulacağız.
Artık kendi içimizde barışmanın tam zamanı, solculuk-milliyetçilik kavramlarını
kafalarımızdan söküp atalım, bu toprakları kiralamadık, bu topraklar bizim,
hepimizin. Her bakımdan önem taşıyan bu ülkeye sahip çıkalım.
Tarihte en büyük hatamız; değerler elimizden uçup gittikten sonra farkına
varmamız. Ülke olarak sıkıntılarımız ekonomik değil, siyasi kokuşmuşluk
değil, en önemli eksikliğimiz "toplum varsa ben varım" olgusuna
sahip olmamamızdır.
Hepinize mutlu yıllar.
Başa
Dön
BORSA-EKONOMİ-Serdar
Düzenli
BORSADA
GEÇEN HAFTA
Borsada 2001 yılının endeks rekorlarının kırıldığı senenin son işlem seansının
yaşandığı haftayı geride bıraktık.
Genelde olumsuz beklentilerin yer almadığı piyasalar iyimser görüşlerle
doluydu. Ocak ayının borsada çıkış ayı olarak kabullenilmiş olması yatırımcıların
piyasa ile daha yakından ilgilenmesine neden oluyor.
Uzmanların üzerinde birleştikleri görüş endeksin ilk direncinin 14.000
seviyelerinde olduğu ve bu seviyelerin aşılması ile piyasanın daha da
hızlanacağı yönünde.
Döviz piyasası sakin bir haftayı geride bıraktı. Geçen hafta pozisyon
kapatan bankaların alımlarıyla 1.500.000 seviyelerine yaklaşan dolar bu
hafta talebin kesilmesiyle tekrar 1.450.000 seviyesinin altına geriledi.
BORSA ve PARA PİYASALARINDA
GEÇEN HAFTA
|
21.12.2001
|
28.12.2001
|
%
DEĞİŞİM
|
BORSA |
12.738
|
13.782
|
+8.19
|
DOLAR |
1.488.000
|
1.444.000
|
-2.95
|
MARK |
682.000
|
650.000
|
-4.69
|
ALTIN |
89.000.000
|
88.000.000
|
-1.12
|
BORSA OKULU
- BÖLÜM 6
Rüçhan hakkı nedir?
Anonim şirketlerin, gerçekleştirdikleri sermaye artırımlarına mevcut ortakların
öncelikle katılma hakkıdır.
Bedelli Rüçhan hakkı kullanma süresi ne kadardır?
Rüçhan hakkı kullanma süresi 15 günden az, 60 günden fazla olamaz. Şirket,
rüçhan hakkı kullanma sürelerini yayınladığı sirkülerde ilan eder.
Rüçhan Hakkı Kupon Pazarı nedir?
Borsa'da işlem gören şirketlerin, nakdi sermaye artışı yapmak üzere belirledikleri
rüçhan hakkı kullanma süresi içinde, söz konusu hisse senedinin üzerinde
bulunan yeni pay alma kuponlarının alınıp satılabilmesi için açılan pazardır.
Yeniden değerleme ne demektir?
Ortaklıkların aktifinde kayıtlı bulunan ve amortismana tabi maddi duran
varlıklarının enflasyon sebebiyle elde etme maliyeti ile piyasa değeri
arasında oluşan farkın bilançoların sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi
amacıyla Maliye Bakanlığı tarafından her yıl açıklanan oranlar dahilinde
değerinin yükseltilmesidir.
İMKB Hisse Senetleri Piyasasında işlem birimi olarak ne kullanılmaktadır?
İMKB Hisse Senetleri Piyasası'nda işlem birimi olarak lot kullanılır.
Kural olarak 1 lot 1.000 adet hisse senedi veya 1.000.000 TL nominal değerli
hisse senedini ifade eder.
ŞİRKET HABERLERİ:
ANADOLU CAM: Sermayesinin % 47.43 bedelsiz arttırılmasına ilişkin
hisse senetlerini 28.12.2001 tarihinden itibaren dağıtmaya başladı.
ARENA BİLGİSAYAR: HES Cabling System markası altında, ağ ve iletişim
altyapılarında kullanılan her türlü bakır ve fiber optik kablolar ve bağlantı
elemanlarını içerde ve dışarıda pazarlayacak
ATAKULE GAYRİMENKUL Y.O.: 22.050 Milyar nominal değerli hissesini
halka açıyor.
DOĞUSAN BORU: Şirketin % 211 Bedelli % 24 Bedelsiz sermaye arttırımı
SPK tarafından onaylandı.
EGE PLAST: Sermayesini % 100 Bedelli arttırma kararı aldı.
ENKA HOLDİNG: % 42.86 Bedelsiz hisse senetlerini 28.12.2001 tarihinden
itibaren dağıtmaya başladı.
KELEBEK MOBİLYA: Çıkarılmış sermayesinin % 155 Bdl. % 25 Bedelsiz
arttırılmasına karar verildi.
METEMTUR OTELCİLİK: 250 Milyar nominal değerli hissesini halka
açıyor.
PİMAŞ: Ödenmiş sermayesini % 83.15 Bedelli arttırma kararı aldı.
ŞİŞE CAM: Ödenmiş sermayesini %78,34 bedelli, %160,52 bedelsiz
arttırma kararı aldı.
Başa
Dön
DENGE-Av.
Recai Yıldırım
Abdal'a Malum Olurmuş
Bundan önceki yazılarımda, AFGANİSTAN'daki savaştan uzak durmamız gerektiğini,bu
savaşın bizim savaşımız olmadığını, ABD'nin türettiği bir takım inandırıcı
olmayan gerekçelerle bu savaşı başlattığını, savaş çıkarmanın asıl gerekçesinin
ABD'Lİ silah üreticilerinin yeni ürettikleri silahların denenmesi ereği
olduğunu, uzun yıllardır belini bir türlü doğrultamayan, Ulus Devlet olma
özelliklerinden yoksun, kabileler tarafından yönetilmek iddiasında olan
AFGANİSTAN'a salt bu nedenle saldıracağını yazmıştım.
İki aydan fazla zamandır sürmekte olan bu insanlık dışı savaşın, ABD'nin
elindeki teknoloji ile üretilmiş silahlarla çoktan bitmiş olması gerekirdi.
Çünkü,kendisine aynı ağırlıkta silahlarla karşı koyacak güç yok.
Geçen hafta içinde yazılı ve görsel basında verilen haberler, bizim AFGANİSTAN
savaşı konusundaki öngörülerimizi doğruladı. TORA-BORA Dağlarındaki insan
avından istediği sonucu elde edemeyen ABD, bu dağlardaki mağaralarda yeni
üretilen, insanı öldürmeyen ancak atıldığı ortamdaki havayı, oksijeni
yok eden, ısıya duyarlı bombalar kullanacakmış.
Sözüm onlara insanları öldürmeyecekler,süründürecekler. İnsanları süründürmek
için son teknoloji ile üretilmiş silah kullanmaya gerek yok. Hem silah
üretmek çok pahalı bir iş. Ürettiğin silahı denemen gerekiyor. Bunun için
yetişmiş, kaliteli elemana gerek var. Bu kişiler için yapılacak harcamalar
da cabası. Atlantik'in ötesinden savaş gemilerini, uçaklarını, savaşçıları
Hint Denizine, Pasifik'e getirmek kolay ve ucuz iş mi?
Bu köşeden Corç Dabılyu BUŞ ve akıl hocalarına açık mektup;
"Corç Dabılyu BUŞ Dayı ve akıl hocası dayılarım;
Vazgeçin silah üretmekten. Elinizdeki kullandığınız ve kullanmadığınız
silahlar yedi göbek sülalenize yeter, yeter de artar bile. Artanını da
yeni yetiştireceğiniz tosuncuklarınıza veririsiniz. Onlar da tüketemezlerse,
bölgesel çatışmalarda kullanılmak koşuluyla diğer ülkelere satarsınız.
Böylece ulusal çıkarlarınızı daha az DOLAR harcayarak korursunuz.
Bir devlete gıcık mı oldunuz? Savaşmanıza gerek yok. İşi CIA havale edin.
O işini iyi bilir. 1970'li yıllarda Kamyon Sürücüleri ile ALLENDE'yi devirip
nasıl ARJANTİN'i bu günkü haline getirdiyse, yine aynı beceri ve başarıyı
(!) bu gün de gösterebilir. Bu işleri görecekleri yerlerde de kendileri
gibi yağdanlık ve yalakaları bulacaklarından daha az DOLAR harcarsınız.
Bu önerilerimi beğenmediniz mi? DEMOKRASİLARDE ÇARE TÜKENMEZ (vallahi
bu laf benim değil). İnsan hakları, demokrasi, özgürlük, serbest piyasa
ekonomisi biraz da ülkenizdeki tröstler, tekeller adına gıcık olduğunuz
ülkenin EKONOMİSİNE girer, ortalığı bir-kaç ayda toz duman eder,halkını
gün geçtikçe fakirleştirir,ulusal çıkarlarınızı yine korursunuz.
O ülkeyi kendinize bağımlı hale getirdiniz mi savaş da neymiş ? Al gülüm
ver gülüm. Hem de diğer devletlerin mırın-kırınına meydan vermeden. Öptüm
Dayıcıklarım."
Benden, BUŞ ve yanındakilere bu kadar kıyak.
Gerisini kendileri bilir.
***
Yazımızın başlığında ABDAL'A MALUM OLUR dedim ya, bir malum olan olay
daha. Geçen haftaki yazımı "NE OLACAK FENER'İN HALİ ?" diye
bitirmiştim. Yazı maçtan bir gün önce yazılmıştı.
Gerçekten NO'LCAK FENER'İN HALİ?
Sağlıkla kalın.
Başa
Dön
YAZDI-Recai
Şahin
Yeni Yıl Mesajları
Milenyum, ikibin, ikibinbir derken efendim işte ikibinikiye de geldik.
Yeni yılınızı yürekten kutluyorum. Bu yılda sizi biraz daha tebessüm ettirecek
yazılar yazmaya çalışacağım.
Yılbaşı yemeği veren ev sahibi davetlileri bahçedeki büyük havuzun başına
toplamış:
-İçinde timsahların bulunduğu bu havuzu kim bir ucundan bir ucuna kadar
yüzerek geçmeyi başarırsa ona yılbaşının büyük ikramiyesini vereceğim,
demiş.
Zengin ev sahibinin; ellerinde içki bardakları bulunan davetlilere bu
açıklamayı yapmasından sonra birisinin havuza atladığı görülmüş. Havuza
atlayan, öyle süratli yüzmüş ki bir solukta havuzun öbür ucuna geçmiş.
Gecenin konukları adamı kutlamak için etrafında toplanmışlar. Adam etrafına
toplananları şöyle elinin tersiyle iterek birisini aramaya başlamış. Davetliler
merakla sormuşlar:
-Dur, seni kutlamak istiyoruz, nereye gidiyorsun?
Adam cevap vermiş:
-Ben büyük ikramiyenin peşinde değilim, beni havuza iten adamı arıyorum,
demiş.
Yazılarımızda mektuplara hasret kaldığımızı dile getirmiştim. Şimdiki
mektuplar, internette, fakslarda ve de cep telefonlarında.
İşte cep telefonlarına yazılan mektup-mesajlardan bazıları;
*Seni, asil birinin basit duygularıyla değil, basit birisinin asil duygularıyla
seviyorum.
*Seni dün sevmedim, çünkü dün bitti, seni bugün sevemem, çünkü bugünde
bitecek. Seni yarınlarda seveceğim, çünkü yarınlar hiç bitmeyecek.
*Uçurum kenarında olsan bile, sırf yaşama gıcıklık olsun diye gülümse.
*Bir damla gözyaşı olmak isterdim, gözlerinde doğup, yanaklarında süzülüp,
dudaklarında ölmek için.
*İçimde öyle güzelsin ki, onu seninle kirletmeyeceğim.
*Sen deprem gibi girdin gönlüme
Fay hattı çizdin yüreğime
Enkazlar bıraktın üzerime
Kalbimde artçılar devam etmekte
Özlenmektesin yedi nokta dört şiddetinde.
*Kadınlar basit şeylerden hoşlanırlar, mesela erkeklerden.
*Unutma, unutulanlar, unutanları asla unutmazlar.
*Erkekle yoğurt arasındaki en büyük benzerlik ikisinin de kısa bir süre
sonra ekşimesidir.
*Erkekler limon gibidir, baktıkça ağzın sulanır, yedikçe miden bulanır.
(Burada erkek sözcüğünün yerine bayan sözcüğü de konabilir.)
*Dünyada iki kör tanıdım, biri benden başka herkesi gören sen, biri de
senden başka kimseyi görmeyen ben.
*Sevenler ne kadar fedakar olursa olsun, sevilenler daima nankördür.
*En büyük körlük, nankörlüktür.
*Hayat yaşamayı, sevgi haketmeyi, vefa hatırlanmayı, aşk sadık kalmayı,
dostluk paylaşmayı bilenler için vardır.
*Yanıldığımız sürece seveceğiz, sonra yanıldığımızı anlayacağız, sonra
da gidip yeniden yanılacağız.
*Sana birşeyler söyleyeceğim ama sakın üzülme. Dün doktora gittim, böbreğimde
taş, ciğerimde kum ve kalbimde seni buldular.
*Aşk, karşındakini bulunmaz hint kumaşı sanmanla, hıyarın teki olduğunu
anlamam arasında geçen zamandır.
*İnsanlar kırmızı güllere koşarken, ayaklarının altında ezdikleri kır
çiçeklerini farkedemezler.
*Suya yazı yazmak kadar zordur kalbimi kırmak, gece güneşi görmek kadar
zordur kazanmak, sen suya yazıyı yazdın, şimdi gece doğacak güneşi bekle.
*Sana olan sevgimi anlatmaya kalksaydım hiç susmazdım.
*Beni yıllara değil, yollara sor.
*Seni sevmek suç olsaydı, ben idam mahkumu olursum.
*Renkli bir gömleğim olacağına, renkli bir kişiliğim olsun.
*Dost, deniz kıyısındaki taşlara benzer, önce birer birer toplarsın, sonra
yavaş yavaş atmaya başlarsın, sen atmaya kıyamadıklarımdansın.
*Sofranız afiyetli, paranız bereketli, kararlarınız isabetli, yuvanız
muhabbetli, kalbiniz merhametli, bedeniniz sıhhatli, yarınınız umutlu,
yüzünüz mutlu, yeni yılınız kutlu olsun.
Mutluluk bankasının sağlık ve güzellik şubesinde 2002 nolu hesabınıza
bir ömür boyu daha sevgi yatırılmıştır. Gönlünüzce kullanmanız dileğiyle.
Mutlu Yıllar
Yeni Yılın Sözü:
Keser kendine yonarmış, rende başkasına, testere ise bir sana bir bana
(Anonim)
Yeni Yılın Fıkrası:
Temel yirminci kattan düşmüş. Koşup gelmişler başına "Ne oldu"
diye sormuşlar. Temel de:
-Valla ben de yeni geldim, bilmiyorum, demiş.
Yeni Yılın Şiiri:
Konan göçmüş
Gelen geçmiş
Geçmiş ya ne farkeder
Ha dili geçmiş
Ha mişli geçmiş
Recai Şahin
Başa
Dön
TARİHİN
SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak
Kaybolan Değerlerimiz
Zaman mı çok çabuk geçiyor, bizler mi çok çabuk yaşlanıyoruz bilemiyorum
ama takvim yapraklarından eksilen her geçen gün, her geçen yıl ömrümüzle
birlikte bir takım değer yargılarımızın da bizimle beraber kaybolduğunu
çok acı bir şekilde görebiliyoruz. Bu elem verici tabloları her yıl tekrar
tekrar yaşamak ve her gelecek yılın,her geçen yılları mumla aratacağını
bilmek insanın gelecek yıllara olan hayallerini de ,umutlarını da yok
edip götürüyor.
Özel yaşamımızda olduğu gibi sosyal, toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel
yaşamımızda da her geçen yıl büyük bir erozyon yaşadığımız inkar edilmez
bir gerçek olarak karşımıza dikiliyor.
Ne yazık ki bu erozyonun sosyal,kültürel ve psikolojik tahlillerini yapmak
Geçmiş günlerin,kaybolan yılların fikir ve zikir muhasebesini yapmak da
artık kimseyi pek de ilgilendirmez hale gelmiştir.
Evet... Ne yazık ki hiçbir şey,hiçbir kimseyi ilgilendirmiyor..
-Moral değerlerimizin gün geçtikçe yok olmaya yüz tutması,
-Kaybolan değer yargılarımızın yerine insanımızı mutlu kılabilecek hiçbir
şeyin konulamaması nedeniyle toplumun bir boşluk içine itilmesi,
-Ahlak ve kültür erozyonunun sürükleyip götürdüğü pek çok hasletlerimizin
bir daha geri gelmemek üzere yitirilmesi,
-Güzelim dünyamızı bir cehenneme çeviren ve her gün bir yenisi çıkan savaşların,
geride bıraktığı yüz binlerce insanın açlık, sefalet ve hastalık ve ölümlerle
süren acı ve göz yaşı dolu hayatları hiç kimseyi ilgilendirmiyor.
-Doymak bilmeyen bir maddi hırs ve iştiha ile dünyaya hükmetmeye çalışan
ve bu amaçları için doğayı ve çevreyi yok edip, denizleri mahvedip,ormanları
katledip ve bu katliamlardan asla vicdan azabı duymayan cismen insana
benzeyen bir takım ruhsuz yaratıkların işgal ettiği bir toplum içinde
yaşamaya mecbur olmanın sıkıntı ve çaresizliği ve bu çaresizliğin ,bu
yalnızlığın getirdiği ruhsal bunalımlar,
-Evine ekmek alamayan erkeklerin, pazarda çürümüş meyve sebze toplayan
kadınların asgari ücretle koskoca bir ay ne yiyip ne içeceğini,nasıl yaşayacağını,çocuklarının
defter kalem parasını, beşikteki bebeğinin ilaç parasını nereden bulacağını
kara kara düşünen insanların çaresizliği de kimseyi ilgilendirmiyor.
-Ne varki aynı insanların akşamları TV başına oturup, sarışın taş bebeklerin,
boya küpüne batmış mankenlerin aşk ve seks hikayelerini, tele-vole kızlarının
bir gecede kaç sevgili değiştirdiklerini en ince detaylarına kadar öğrenmek
için gece geç saatlere kadar beklemelerinin dayanılmaz arzusunun bilinçaltı
dürtülerinin incelenmesi de toplum bilimcileri, sosyologları ve psikologları
hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Diyeceksiniz ki ; Hiçbir şeyin, hiç kimseyi ilgilendirmediği bu cinnet
batağında olup bitenler seni niye ilgilendiriyor?
Bak işte yeni bir yıla girdik
Sahi ya!.. Yeni bir yıla daha girdik
Beterin beteri var derler ya...Umarım iyi olur. Umarım gideni aratmaz
Hepinize kutlu olsun ...
Ama BENİ İLGİLENDİRMİYOR...
Başa
Dön
BİRİKİM-Ünal
Şöhret Dirlik
Bir Düğün Oyunu: Ali Evlendirmesi
Derleme Yerleri:
İncirköy, Söğütlüdere, Çayan, Kızılbel, Arpacık
Derleme Tarihi: 1969/1972
Derlenen Kişiler: Düğünler bizzat görülerek derlenmiştir. Kişi
sayısı çok fazladır. Kaynak Kişiler: Özel arşivde, numara sırasına
göre belirtilmiştir.
Fethiye köylerinde
düğünler üç gün sürer. Birinci günün adı "Yükverme"dir. O gün
davul-zurna ve delbekçiler gelir. Düğünde yenecek keşkek için buğday döğülmemişse
davul-zurna eşliğinde dibek taşına gidilir, orda hem keşkeklik buğday
döğülür, hem de çalgı eşliğinde oyunlar oynanır. Keşkek döğüldükten sonra
kız evine oğlan evinden oğlanın eşyaları, yatak takımları, halısı, kilimi
ne varsa, ayrıca yiyecek maddeleri davul-zurna eşliğinde götürülür. Gelin
alınırken kızın çeyizi ile birlikte yeni yuvaya topluca getirilmek üzere
kız evinde sergilenir.
Düğün Cuma günü başlarsa, Pazar'a başı bağlanır. Salı günü başlarsa Perşembe'ye
başı bağlanır. Başı bağlanmak düğünün sona erdirilmesi, bitirilmesi anlamındadır.
Bazen arka arkaya dört beş düğün olduğu görülür. Böyle düğünler eskiden
daha çok tütün satımı arkasına denk getirilirdi. Çünkü köylü aldığı tütün
parasıyla düğünleri de aradan çıkarmayı düşünürdü.
Düğünün ikinci gününe bütün köylerde "Kına Günü" derler. Kız
evinde tamamını kadınların oluşturduğu topluluk gelinin kına gecesini
kutlarlar. Kına yakarlar, türkülerle, manilerle gelinin anasını bile ağlatırlar.
Diğer taraftan oğlanevi tarafı da boş durmaz. Havanın durumuna göre, meydana
büyük kütükler yığılır. Meşaleler hazırlanır. Koca meydan gündüz gibi
aydınlatılır. Çeşitli kıyafetlere bürünen oyuncular davul-zurna eşliğinde
develi, efeli, kızlı, ispirli, araplı ve köy bekçisi, deştiman ve muhtar
rollerini paylaşan oyuncular çeşitli oyunlarla halkı eğlendirirler. Ortalığı
kırıklık ederler (çok eğlendirirler). Şimdi bu oyunlardan birisi olan
"ALİ EVLENDİRMESİ'ne bir göz atalım.
Meşaleler yakılıp ortalık iyice aydınlanınca davulcular susturulur. Oğlu
Ali'yi elinden tutan yaşlı bir köylü orta yere çıkar. "Hey gomşular!
Hey köylüler! Ben deyecen dinlen hele bi kere" diye bağırır. Herkes
susunca, "Kör olası yokluk yüzünden bu Ali'yi everemedim" der
ve elindeki kalınca sopayı hatırı sayılır bir şekilde Ali'nin sırtına
indirir.
"Köylümüzün yardımseverliğine güvenerek huzurunuza çıktım. Bana bi
katip verin de yaptığınız yardımları birem birem yazdırayım. Gün gelir
teker teker öderim". Kalabalıktan bir katip bulunur. İhtiyarın yanına
gelir. Elinde kalem kağıtla gelen katibin de sırtına sopayı patlatan ihtiyar
kendince onu da imtihan etmiş olur. Bu imtihan sopaya dayanmaktadır. Eğer
Uf! derse arkasından bir daha gelir. Beğenmezse bunun okuması-yazması
yok diyerek geri gönderir, yenisini ister. Ali iki eliyle babasının beline
sarılarak yürümektedir. Ön sıralarda oturanların önüne varılır. İhtiyar
yine derdini anlatır. "Ağalar ben bu Ali'yi (Ali'nin sırtına vurur)
everemedim, eşek kadar oldu, evlenmesi geçiyor, yardımlarınızı bekliyorum.
Nah bu katip de yazacak ve katibe de vurur. Katip ses çıkaramaz, yiğitliğe
yakışmaz, dayak sineye çekilir. Ağanın biri, "Benden üç kile buğday,
yarın gelin de ölçüvereyim" der. İhtiyar yaz katip Veli Ağadan üç
kile buğday der sopayı ağaya da , katibe de yapıştırır. Yürü der Ali'ye,
sağ ol der ağaya vurur. Halkın içine girer, verene, alana, yazana, arada
bir arkasındaki Ali'ye sopa ile vura vura, tahılı, etlik hayvanı, mısırı,
tavuğu, bulguru, odunu, giyeceği ve düğünde gerekli olan tüm ihtiyaçları
toplar. Oyun bu şekilde devam eder. Arada ağalardan biri bir sigara verir,
katibe yak şunu der sopayı vurur, yakar, bu aralıklarda da davul-zurna
işarete bakar gibi hemen çalmaya başlar. Sigara molası bitipte ihtiyar
ayağa kalkınca yine susarlar, oyun ihtiyar bütün ihtiyaçların tamam olduğuna
kanaat getirinceye kadar devam eder. İşte o zaman ihtiyar "Vurun
davulcular, bizim de düğünümüz var. Ali'yi evlendiriyoruz" diye bağırır.
Ali, katip, ihtiyar, diğer oyunlara katılan ispir ve efeler hepsi ortaya
çıkıp çeşitli oyunlar oynarlar. Gerekirse daha sonra başka oyunlara geçilir.
Not: Bu oyun önce Anadolu halkının yardımlaşma geleneğini anlatır. Düğünü
yapamayanlara, düğün için yardıma ihtiyacı olanlara yardım edilmesi gerektiğini
vurgular ve bunu oyunlaştırarak tatlı bir şekilde anlatır.
Böyle oyunlar oynanacağında oyuncular ve oyuna kısa bir parça ile bile
katılacaklar ceketlerinin altına post gibi, küçük minder gibi şeyler koyarak
önlem alırlar. Bağıran, çağıran, of, yandım diyenler dayanıksız sayılır.
Gelecek oyunlarda rol verilmez. Bir de oyunu hiç görmemiş olanlarla komşu
köy ve mahallelerden gelenler birer ilişer araya sokulur da onlara da
sopadan tattırılır. Oyunu bırakıp çıkıp gitmek ayıp sayıldığı için, çaresiz
sopa sineye çekilir.
Başa
Dön
TARIM
DÜNYASI-Atila Büyükpapuşçu
Sebzelerin Yararları Ve Özellikleri
Yaşamımızda ve beslenmemizde önemli yer teşkil eden bitkilerin ve bunların
meyvelerinin özelliklerinden, besin değerlerinden bahsetmek istiyorum.
DOMATES: Domateste A,B1,B2,C ve K vitaminleri bulunur. 100 GR.
Domateste 0,8 Gr.Protein, 0,3 Gr. Yağ, 93.8 Gr.su, 4.0 Gr. Karbonhidrat,0,6
Gr. Selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 21 dir. 100 Kg. domatesten 16-22
Kg. arasında salça elde edilir. Domatesin suyu bağırsakların hareketine,
safra kesesine faydalı etkisinin yanında mide usaresini çoğalttığı gibi
kan tazyikini de azaltmaktadır.
PATATES: A, B1, B2 ve C vitaminleri bulunur. 100 Gr. Patateste;
1,8 gr. Protein, 0,1 gr. Yağ, 79.2 gr su, 17.5 gr. Karbonhidrat, 0.4 gr.
Selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 81 dir. İnsan beslenmesinin yanında
nişasta, dekstrin ve ispirto çıkarılmasında kullanılır.
SOĞAN:Yeşil ve kuru olarak yenebilen bir bitkidir. Soğanda A, B1,
B2 ve C vitaminleri bulunur. 100 Gr soğanda 1.4 gr protein, 0.2 gr yağ,
88.1 gr su, 8.9 gr karbonhidrat ve 0.8 gr. Selüloz bulunur. Kalori değeri
46 dır.
MARUL: Marulda A, B1, B2,B6 ve c vitaminleri bulunur. 100 GR marulda
1.2 gr protein, 96.6 gr su, 0.9 gr selüloz, 0.7 gr karbonhidrat 0.4 gr
yağ bulunmaktadır.
LAHANA: Lahanada
; A, B1, B2, B12 ve C vitaminleri bulunmaktadır. 100 GR lahanada ; 1.7
gr protein, 0.2 gr yağ, 91.4 gr su, 5.1 gr karbonhidrat ve 1.0 gr selüloz
bulunmaktadır. Kalori değeri 33 tür.
TURP: Turpta
; A, B1, B2, B6 ve C vitaminleri bulunmaktadır. 100 gr turpta ; 1.2 gr
protein, 0.1 gr yağ, 93.2 gr su, 5.0 gr karbonhidrat ve 0.7 gr selüloz
bulunmakta olup kalori değeri 29 dur.
KEREVİZ: Kerevizde
A, B1, B2, B6 ve C vitaminleri bulunmaktadır. 100 gr kerevizde ; 0.8 gr
protein, 0.2 gr yağ, 93.6 gr su, 3.6 gr karbonhidrat ve 0.6 gr selüloz
bulunmaktadır. Kalori değeri 22 dir.
SARIMSAK:Yeşil
ve baş olarak kullandığımız sarımsak ta A, B1, B2, B6, C ve NİASİN bulunmakla
birlikte 100 gr sarımsakta ; 5.3 gr protein, 0.2 gr yağ, 63.8 gr su, 28.21
gr karbonhidrat, 1.1 gr selüloz bulunmaktadır. Her gün muntazam olarak
yenilen veya yutulan bir diş sarımsak yüksek tansiyonu önlediği gibi,
damar şişkinliklerine karşı geldiği, mide faaliyetini artırdığı, kokusunun
da solunum organlarını temizlediği gibi ciğerleri adeta dezenfekte etmektedir.
HAVUÇ: Havuç
A vitamini bakımından zengin olduğu bunun yanında b1,b2, NİASİN ve C vitaminleri
de bulunduğu, 100 gr havuçta 1.0 gr protein, 0.3 gr yağ, 89.1 gr su, 8.0
gr karbonhidrat ve 0.8 gr selüloz bulunmaktadır.
KABAK: Kabakta
A, B1, B2, NİASİN ve C vitaminleri bulunmakta bunu yanında 100 gr kabakta
0.6 gr protein, 0.2 gr yağ, 92.0 gr su, 5.9 gr karbonhidrat ve 0.7 gr
selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 31 dir.
Gelecek sayılarımızda diğer sebzelerin de özellik ve besin değerlerinden
bahsedeceğiz.
Sağlıklı ve bol kazançlı bir yaşam dileği ile görüşmek üzere saygı ve
sevgiler.
Başa
Dön
VERGİ
DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
Hayat
Standardı ve Düşündürdükleri
Kıymetli okurlarım, ülkemizin sosyo-ekonomik, siyasal, sosyolojik ve aynı
zamanda psikolojik durumunu bir nebze olsun bilen ve idrak eden bir kişi
olarak, sizlerin 2002 yılını sıkıntılardan uzak, mutlu, huzurlu ve bol
kazançlı geçirmeniz temennisi ile kutlarım.
Gelir Vergisi mükelleflerini çok yakından ilgilendiren bir konu olan hayat
standardı üzerinde durmak istiyorum.
4605 sayılı yasa ile Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 58.nci maddesine
göre 01/01/2000 ila 31/12/2001 tarihleri arasında Gelir Vergisine tabi
ticari kazanç sahipleri ile Serbest meslek mensubu mükelleflerin, yasanın
belirlediği yukarıdaki süreler içinde hayat standardına tabi oldukları
bir vakadır.
Mükellefler 01/01/2001-21/12/2001 tarihleri arasında elde ettikleri ticari
ve serbest meslek kazançlarından
şimdilik son kez hayat standardının altında kalan kazançlarından ötürü
belirlenen ticari kazançlardan
vergilendirileceklerdir.
Hayat standardı uygulaması herhangi bir yasal düzenleme yapılmaz ise 2002
ve sonraki yıllarda
uygulanmayacaktır.
Konunun yasal boyutunun birazcık dışına çıkarak bazı şeyler yazmak istiyorum.
Hayat standardı
uygulamasına önceki yıllarda başlayan bazı infialler ve itirazlar yönetim
kadrosunu etkilemiş olmalı idi ki
uygulama kaldırılmıştı. Ne hikmetse üst bürokrasinin, ülke ekonomisini
düze çıkarma ve mükelleflerin
vergi ödemedeki isteksizliği gibi sun'i nedenlere dayandırılarak, siyasilere
yapılan baskılarla 4605 sayılı yasa ile iki yıllık uygulama süreli olmak
üzere 2000 yılı da dahil tekrar gündeme gelmiş idi.
Ülke yönetiminde bulunan bürokratlar veya yönetime talip olan siyasilerin
(bugünküler ve de öncekiler fark etmez)gayesi, bana göre "üzüm yemek
değil,bağcı dövmek" ten öte geçmiyor.
Hayat standardı denilen uygulama Anayasa, Ticaret Hukuku, Gelir Vergisi,
V.Usul Yasası, Medeni Kanun gibi ülkede yürürlükte olan kanunların özüne,
çıkış gerekçelerine ve içindeki maddelerin lafzına uygun düşmediği kanaatini
taşımaktayım.
Hayat standardı uygulaması her ne zaman olursa olsun palyatif bir çözümdür
ve de adil değildir.
İnşallah süresi uzatılmaz, tekrar yasal bir boyut kazanmaz.
Başa
Dön
TANSİYON-Uz.
Dr. Mustafa Ulusoy
Sorumluların Sorumlulukları(!)
Hastanelere gidersiniz, olumsuzlukları görürsünüz, hastanenin baştabibine
durumu anlattığınızda bakarsınız ki o sizden de dertli, sizin anlattığınız
olumsuzluklardan o da sizin kadar yakınır, beldenizin belediye başkanına
sağlığınızı tehdit eden gürültüden, toplanmayan çöplerden yakınırsınız,
başkan bu konularda sizlerden daha dertlidir. Politikacıya varsanız mübarek
sanki ağlama duvarı. Her şeyden yakınır ülkede hiçbir şeyin düzgün gitmediğinden
dem vurur. Hatta bir gün önce imzaladığı kararnameden de yakınır. Bu örnekleri
çoğaltmak mümkündür, alt alta sıralasak başka bir şey yazmamak gerekir.
Hatta Başbakan af yasası çıkarır "İçime sindiremedim" der. Sanki
onun sindiremediğini biz sindirecekmişiz gibi! Zaten birisi "Sindirirler,
sindirirler" demişti.
Ülkede işler düzgün gitmiyor, ekonomi dibe vurmuş, dünya bizi Arjantin'le
aynı kefeye koyuyor, insanlarımız sağlık harcamalarına yetişemediklerinden,
ilaçların çok pahalı olduğundan yakıyor, bir de bakıyorsunuz sayın Sağlık
Bakanı da aynı şeyden yakınıyor. "Sağlık Bakanlığı ilaç alırken ilaç
firmaları piyasada 3-5 milyona satılan ilacı 400 bin TL den teklif verdiklerini"
söylüyor. Bu yakınması ne kadar haklı gibi görünüyor değil mi? Hayır haklı
değil çünkü o ilacın fiyatını ilaç firmasının teklifi ile sayın Bakanın
denetimindeki bir genel müdür tespit ediyor. Kendilerinin belirlediği
ilaç fiyatlarından gene kendileri yakınıyorlar yada öyle görünüyorlarsa
bizi aptal yerine koyuyorlar demektir. Bir keresinde Türk Tabipleri Birliği
olarak sağlık sorunları için Ankara'da bir yürüyüş düzenlemiştik. Zamanın
Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna yürüyüşten önce "Şu anda Bakan olmasam
sizinle birlikte ben de yürürüm" deyince ben dayanamayıp "Sayın
Bakanım; Biz Sağlık Bakanlığını protesto için size karşı yürüyecektik
siz kimi protesto edeceksiniz kime karşı yürüyeceksiniz" diye sormuştum.
Ülkedeki olumsuzlukları düzeltmekle görevli olanların yakınmaya hakkı
yoktur. Onlar bu olumsuzlukları gidermekle yükümlüdürler. Seçim meydanlarında
hepsini düzelteceklerini söyleyenler, oylarımızı almak için dikensiz gül
bahçesi vadedenler onlar değil mi? Ama iş düzeltmeye geldiğinde herkesten
çok yakınacaklar.İşte buna hakları yok. Düzeltemiyorlarsa yapacakları
tek iş var. Ben baştabiplik yaptığım Muğla SSK Hastanesinde Refah-Yol
Hükümeti kurulunca işleri yürütememiş ve istifa etmiştim.
Zamanında şartlar elvermediği için hizmet veremediğim yerden istifa etmeyi
ben becerebilmiştim, şimdi sıra olumsuzlukları düzeltemeyip herkesten
çok yakınan sorumlularda. Bekliyoruz.
Başa
Dön
HOŞ
SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.
Başa
Dön
DİYALOG-Ufuk
Emek
Geçen Yılda, Geçen Yılı Yaşadınız mı?
* Geçen yılınızı iyi
geçirdiniz mi?
* Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
* Geçen yıl hiç güneş ışığı ile uyandınız mı?
* Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
* Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
* Kaç sabah yolda, bir kedi ya da köpeği okşadınız?
* Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna şaşırdınız mı?
* Kendinize geçen yıl hiç oyuncak aldınız mı?
* Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
* Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
* Yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
* Suda taş kaydırdınız mı?
* Kaç kez kuşlara yem attınız?
* Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?
* Kaç kez mektup aldınız geçen yıl?
* Peki, kaç kez yazdınız?
* Eski bir dostu aradınız mı hiç?
* Kaç kez gökkuşağı gördünüz?
* Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?
* Kimseyle barıştınız mı geçen yıl?
* Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz?
* Hiç çimlere uzanıp dalgın dalgın düşündünüz mü yaşamınızı?
* İyi bir yılın bunlara bağlı olduğunu düşündünüz mü hiç?
* Yeni yılda düşünün
* Yayılın çimenlerin üzerine
* Acele edin
* Er ya da geç...
Çimenler Yayılacak Üzerinize...
Eski İspanyol haritacıları
sevgilileri, harita çizilirken, "benim için de bir ada çiz"
derlermiş. İspanyol haritacı da sevgilisi için gerçekte olmayan bir ada
eklermiş çizdiği haritasına.
Eski İspanyol haritalarında böyle "Sevgiliye armağan adacıklar"
olurmuş.
Kristof Kolomb bir deniz seferinde, haritadan anlayan bir İspanyol gemiciye,
gemide suları azaldığını, haritada görülen şu adacıkta su bulunup bulunmadığını
sorunca, gemici gülerek, "Efendim o adanın varolduğunu bile sanmıyorum.
Onu çizen haritacı sevgilisi için çizmiştir" demiş ve gerçek ortaya
çıkmıştı.
Düşünüyorum da, sevgilisinden harita isteyen kadın da, ona adayı armağan
eden haritacı da ne güzel bir şey yapmışlar.
Ya, biz?
Haftalardır görmediğimiz bir dosta bir kart göndermek aklımızdan bile
geçmez. "Aynı kentteyiz nasıl olsa. Yakınız" diye düşünüyoruz.
Oysa değiliz. İnsan insanı kaybediyor. Ve bulamıyor. Aynı kentte olsa
da. Aynı semtte olsa da. Aynı evde olsa da...
Sonra da soruyoruz, "Neyim var, ne oluyor, eksiklik ne?" Eksilen
insan. Kendimiz.
Bir haritaya bir ada çizip de, "Bu senin adan" demeyi unutuyoruz.
Düşünceleri, sevgiyi, sözleri, dokunuşları, dostluğu unutuyoruz.
Bekliyoruz. Sonra da neyi beklediğimizi unutuyoruz. Eksiliyoruz.Neden
eksildiğimizi bilmeden.
Oysa herkesin bir adası olabilir.
Denizler öyle büyük ki...
Güzel Söz
Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar
için çok uzun, sevenler için sonsuzluktur. Saatler uçar, çiçekler solar,
yeni günler geçer gider, AŞK kalır.
Anonim
Nice mutlu yeni yıllara...
Sevgi ve Saygılarımla...
Başa
Dön
TURİZM-Dilek
Dinçer
Yeni Yılda Turizmde Yeni Umutlar
Turizm; ekonomik, sosyal, kültürel boyutları olan çok yönlü bir kavram...
Buna bağlı olarak da her türlü ekonomik ve teknolojik gelişmelerden, sosyo-kültürel
değişimlerden, doğal afet, savaş ve terörden, rekabet ve kamu politikalarından
doğrudan etkilenen çok kırılgan bir sektör...
Geçtiğimiz dönemlerde bunun somut örneklerini hep birlikte yaşadık. Körfez
Savaşından tutun, Marmara depremine, Kapalıçarşı'da patlayan bombadan
tutun, uçak şirketlerinde çalışanların grevine, Güney Doğu'daki terör
sorunundan, bir devlet adamının düşünmeden sarfettiği sözlere, Ege sorunundan,
Apo krizine kadar pek çok olumsuzluğun acı faturasını hep birlikte ödemek
zorunda kaldık. Bununla da kalmayıp Fransa'daki futbol şampiyonası ya
da Sydney'deki olimpiyatlar bile turizm hareketlerini yavaşlatmaya yetti.
En son olarak New York'da yaşanan korkunç terör olayı dünyadaki tüm dengeleri
alt üst etti. Yalnızca turizm değil,tüm dünya ekonomisi etkilendi.Yıkılmaz
denilen, güçlü uçak şirketleri iflasa sürüklendiler. Ardından Afganistan'daki
savaş turizmcilerin yüreğini ağzına getirdi. Şimdilerde Orta Doğu'da yaşanan
sıcak gelişmeler ve Irak'da patlak verebilecek ikinci bir Körfez Savaşı
turizm için hep birer risk faktörü...
Ülkeler arasında kültür alışverişini sağlayan, toplumları birbirine yakınlaştıran,
barış ve dostluk köprüleri oluşturan turizm olgusunun bu yapıcı özelliğinden
sonuna kadar yararlanmak zorundayız. Öncelikle iç barışı sağlayıp, ardından
tüm dünya ile iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Öncelikle imajımızı belirleyip,
kendimizi ve sahip olduğumuz değerleri en iyi şekilde tanıtmalı ,turizm
yatırımlarına talep yaratmanın yollarını aramalı, cazip alternatifler
sunarak, potansiyel tüketiciye yönelmeliyiz. Bu arada iç turizmi de asla
gözardı etmemeliyiz.
Kısacası; turizm politikamızı netleştirip,somut ve kararlı bir şekilde
uygulamalıyız.
İlçemizdeki çeşitlilikten ve bunun sonucu olarak gelecekten çok umutlu
olduğumu sık sık yineliyorum. 2002 Yılı tüm dünyada "Eko Turizm Yılı"
olarak ilan edildi. Bu şansı iyi değerlendirmeliyiz. Bir çok rakip ülkeye
göre daha avantajlıyız. Çünkü ekolojik dengemiz çok fazla bozulmadı. Henüz
her yer beton yığınına dönüşmedi. Kitle turizminin yıkıcılığını, kap-kaç
zihniyetiyle bir yere varamayacağımızı da gördük. Özellikle ilçemizde
Karaağaç'ta, Faralya'da, Kaya'da eko turizmin temelleri atıldı. FETAV
bünyesinde oluşturulan Çevre Koordinatörler Kurulu'nun yoğun ve özverili
çalışmaları meyvelerini vermeye başladı. Eko tarım ya da sürdürülebilir
tarım uygulamaları Üzümlü ,Yanıklar ve Karaağaç'ta başladı. Eko turizm
ve eko-tarım arasındaki organik bağ umutlarımızı daha da canlandırdı.
Yeni bir yıl demek,yeni umutlar demek. Turizm sektörünün temsilcisi konumundaki
sivil toplum kuruluşlarının ilçemizdeki yetkilileri bu yıl çok iyimserler.
Yurt dışındaki satışların iyi gittiği, özellikle yöremize ilginin fazla
olduğu yolunda duyumlar aldıklarını belirtiyorlar.Bu çok sevindirici bir
gelişme,umalım herhangi bir olumsuzluk çıkmasın.
Yeni yılınızı içtenlikle kutluyor,2002'nin ülkemiz ve yöremiz için turizmin
altın yılı olmasını diliyorum.
Başa
Dön
SPORTMENCE-Erol
Dolu
Yeni Yılda Bölgemizde Spor
Yeni bir yıla girmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bir insan yeni bir görev
değişikliğinde yeni bir başlangıç olarak duygu taşır. İnsanlar yeni bir
hükümet kurulduğunda ayrı bir başlangıç olarak heyecanlanır. Bir evden
bir eve taşındığında ayrı bir dileği taşır.
Toplumda yeni bir yıla girdiğinde yeni umutlar peşine koşarlar. Biz bunu
spor açısından ele aldığımız zaman, spor camiası da 2002 yılından yeni
başarıları düşünmektedirler.
Başta Fethiye olmak üzere tüm Muğla Bölgesinde spor camiasıda yeni başarılar
istemektedirler. Bölgemizde geçen yıl ulusal anlamda bir çok ve uluslararası
alanda da bir büyük spor organizasyonu gerçekleşti. Bu organizasyonlar
hiç eksilmemesi şartıyla daha da çoğaltılmalıdır. Bulunduğumuz coğrafya
Muğla Bölgesi ve Fethiye olarak, Marmaris, Bodrum, Datça, Köyceğiz, Dalyan
olarak Dünya'nın en güzel konumuna sahip. Fethiyesporu ile diğer kulüplerimizle,
Atletizmi, Voleybolu, Basketbolu, Su sporlarıyla, Ata Sporumuz Güreş ile
önce ulusal alana Turizmimize de hizmet edecek şekilde 2002 yılında büyümeliyiz.
Bunları nasıl yapacağız diyenler olabilir. Bu faaliyetleri bölgemizin
en büyük mülki amirlerinin, Belediye Başkanlarımızın Gençlik ve Spor il
ve ilçe müdürlüklerimizin spora duyarlı olmasıyla gerçekleştireceğiz.
Daha öncede bir defa yazmıştım "İnsanların düşüncesi ne olursa olsun,
ülkelerin idari yönetimleri hangi rejimle yönetilirse yönetilsin tüm toplumun
birleştiği bir tek sosyal faaliyet var, oda spor dur.
Bu vesileyle tüm okuyucularımızın YENİ YILINI kutlar, her şeyin her şeye
rağmen iyiden doğrudan ve güzel olanlardan yana olunması dileğimle saygılar
sunarım.
Başa
Dön
|
 |