|
|
BAŞYAZI
Taklitler Gerçeği Yansıtır
Aydaki ilk adımını tanımlarken Amerikalı uzayadamı Neil Armstrong "Benim
için küçük bir adım, fakat insanlık için büyük bir adım" demiş. Bu
sözdeki uyuma özenerek "Beyaz Kalem" emekçileri olarak diyoruz
ki, Beyaz Kalem bizim için çok büyük bir adım, Fethiye Kültür yaşamı için
ise çok çok büyük bir adım..."
Yayın hayatına başladığımız günlerde gazetemiz ile ilgili taleplerinizi,
beğeni yazılarınızı ve bizleri gördüğünüz andaki tepkilerinizi doğrusu
tesadüf olarak niteliyorduk. Ancak zaman içinde bizleri gerçekten kucakladığınızı
hissettik. Fethiye okuyucusuna sonsuz sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
3-10-20 veya 40 yıl boyunca gazete olarak yaşayabilmek, kimileri için
çok uzun zamanlardır. 300, 500, 1000 hatta 10.000. sayı olarak, okura
ulaşmak da kimileri için çok büyük rakamlardır. Doğrudur da.
Bizler henüz 25. sayımıza ulaştık. Ama emin olun, gazeteci olarak bilinelim,
tanınalım diye yola çıkmadık. Mantıksızca rekabet etmek, siyasi güç elde
etmek, çıkar sağlamak veya karar mekanizması olmak içinde yola çıkmadık.
İnsan olma onurunu yaşayabilmek düşüncesiyle, ulusumuzun hastalığı, toplumumuzun
kanseri, yalakalıkları, kokuşmuşlukları, yolsuzlukları ortaya çıkarmak
için yola çıktık.
Parti merkezlerinden veya Ankara'dan uzanan iplerle kukla pozisyonuna
düşmemek için yola çıktık.
Bu uğurda; düşüncelerimizi dile getirdiğimiz köşelerimizden her an feragat
edebilir, hatta hatta ortak düşüncelerimizi bizden daha iyi ifade edebilecek,
aktarabilecek ustaları bulursak, seve seve köşelerimizi onlara bırakabiliriz.
Bu mesleğin onurunu paylaştığımız gazeteci arkadaşlar; takdir edersiniz
ki Fethiye'de doğmak, Fethiyeli olmak, bu meslekte bir kriter olmamalıdır.
Sanıyoruz, önemli olan kendini ne kadar Fethiyeli hissettiğin, Fethiye
ve Fethiye'de yaşayanların sorunlarına, ne kadar sahip çıktığındır.
Birbirimize çamur atmak yerine, birbirimize saygılı, tatlı bir kalite
rekabeti içinde; Fethiye halkının insanca yaşayabilme hakkına, demokratik
hak ve özgürlüklerine sahip çıkalım.
Fethiye halkı "Sessiz Seyirci" konumundan çıkıp, düşünebilen,
görebilen, olanlar ve olmayanlar karşısında sesini yükseltebilen bir duruma
gelmelidir.
Bu görev ise ancak el ele vererek, bunu yapmayı amaç edinmiş bir basın
topluluğu kimliğiyle yerine getirilebilir.
"Beyaz Kalem" i oluşturma girişimimizi, işte bu temele dayanarak
başlattık. Çünkü, bu bizim asıl varolma nedenimiz...
Takip edin...
Başa
Dön
BORSA-EKONOMİ-Serdar
Düzenli
BORSADA
GEÇEN HAFTA
Borsada geçen hafta başlayan düşüş eğilimi bu hafta da devam etti. Özellikle
hafta başında uluslararası derecelendirme kuruluşu Moody'sin 4 Türk bankasının
kredi notunu düşürdüğünü açıklaması satışlara sebep oldu. (Kredi notu
düşürülen bankalar Akbank, Garanti Bankası, T. İş Bankası ve Türk Ekonomi
Bankası.)
Amerika'da temaslarına bu hafta başlayan Başbakan Ecevit'ten ve Amerika'dan
gelen olumlu haberler özellikle Turizm hisselerinin prim yapmasına neden
olurken, genel havanın iyimserliğini arttırmaya yetmedi. Özellikle hızlı
çıkış eğilimlerinden sonra başlayan düşüş trendleri bir miktar daha kalıcı
olmakta. Şimdi ibrenin yukarı dönmesi için daha somut adımlar atılması
gerekir.
BORSA ve
PARA PİYASALARINDA GEÇEN HAFTA
|
11.01.2002
|
18.01.2002
|
%
DEĞİŞİM
|
BORSA |
13.616
|
13.012
|
-4.43
|
DOLAR |
1.376.000
|
1.348.000
|
-2.03
|
EURO |
1.291.000
|
1.186.000
|
-8.13
|
MARK |
626.000
|
607.000
|
-3.03
|
ALTIN |
87.000.000
|
86.000.000
|
-1.15
|
BORSA OKULU - BÖLÜM
9
İçerden öğrenenlerin ticareti (insider trading) ne demektir?
İçerden öğrenenlerin ticareti, sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek,
henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya üçüncü kişilere menfaat
sağlamak amacıyla kullanarak, sermaye piyasasında işlem yapanlar arasında
fırsat eşitliğini bozacak şekilde haksız yarar sağlamak veya bir zararı
bertaraf etmek şeklinde tanımlanmaktadır.
Esas sermaye sistemi ile kayıtlı sermaye sistemi arasındaki başlıca
fark nedir?
Kayıtlı sermaye sisteminde şirketler SPK'ya başvurarak bir sermaye tavanı
tescil ettirirler. Böylelikle o sermaye tavanına kadar, şirket genel kurul
kararı olmaksızın, yönetim kurulu kararı ile sermayelerini artırabilirler.
Bu sistemde sermaye artırım prosedürü kısaltılmış olur. Hisse senedinin
teslimi, satış anında yapılır. Esas sermaye sisteminde sermaye artırımının
tescil edilmesinden sonra hisse senetleri bastırılarak teslim edilir;
aradaki sürede, muvakkat (geçici) makbuzlar ortaklık payını temsil eder.
Esas sermaye sisteminde olan şirketlerde makbuzların hisse senedine
dönüşüm tarihi ne kadar sürmektedir?
Esas sermaye sisteminde, hamiline hisse senetlerinde sermaye artırımının
tescilini izleyen 30 gün içinde, nama yazılı hisse senetlerinde ise 90
gün içinde muvakkat makbuzlar hisse senedine dönüşür.
ŞİRKET HABERLERİ:
APEKS: Borsa kaydından ve Borsa Pazarlarından sürekli olarak çıkarılmasına
karar verildi..
ASELSAN: Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile Leopard 1 tanklarının
modernizasyonu için 160 milyon dolarlık bir sözleşme imzaladığını açıkladı.
BAGFAŞ: Transammonia firmasından 1.695.000 USD tutarında, Balderton
firmasından 1.140.000 USD tutarında olmak üzere, toplam 2.835.000 USD
tutarında 50.000 ton AS gübresi siparişi aldı
EREĞLİ Demir Çelik: 2002 yılı ciro hedefinin İsdemir'le birlikte
1.2 milyar dolar olduğunu açıkladı. Şirket, 2001 yılında 255 milyon dolarlık
ihracat ve 750 milyon dolarlık da ciro yaptıklarını açıkladı.
FİNANSBANK: BNP Paribas ile sürdürmüş olduğu ortaklık görüşmeleri
olumsuz sonuçlandı.
GSD HOLDİNG: Sermayesini % 100 Bedelli arttırma kararı aldı.
İHLAS HOLDİNG: Hisseleri 22 Ocak'ta işleme açılacak.
INETERMEDYA YAYINCILIK: Borsa kaydından ve Borsa Pazarlarından
sürekli olarak çıkarılmasına karar verilmiştir.
MENDERES TEKSTİL: Sermayesini % 60 Bedelli arttırma kararı aldı.
TOPRAK FACTORING/TOPRAK FİNANSAL KİRALAMA: Hisseleri 17.01.2002
tarihinden itibaren işleme açıldı.
Başa
Dön
DENGE-Av.
Recai Yıldırım
Biri Bizi Gözetliyor-Orada Neler Oluyor?
Bir ulusal televizyon kanalında yayınlanan ve halen bir başka ad altında
yayınlanmakta olan izlenceyi, hemen hemen her akşam yurdum insanlarının
büyükçe bir bölümü seyretmekte. Yarışma adı altında sunulan ve ödülü bizim
gibi ülkelerde azım sanmayacak büyüklükte olan bu izlencede; genç insanlarımızın
liberal ekonomik sistem içinde nasıl kendilerinden uzaklaştıkları görülüyor.
Bir birleri aleyhine konuşmalar, dedikodular zaman zaman, ince ince sövüşmeler.
Dikkat edilmesi gereken nokta, ortadaki maddi varlığı elde etmek için
her yolun mubah olduğu.
Bu izlenceyi sitem öyle güzel beyinlere işlemiş ki,geçenlerde tiyatro
seyrederken bile bir kadın "Biz Eray'cıyız. Başkasının arabayı almasını
istemem" dedi.
***
Bir başka ulusal kanalda, kendini "SANATÇI" sayan hatunlardan
biri. Kendisi gibi olan bir başka kadın sanatçı (!) için, "Onun niçin
kimlerle beraber olduğunu biliyorum. Dürüst insan sanatçı olamaz"
dedi. Bu sözleri beyinler yıkanırcasına üst üste ekrana getirildi.
Bu sözü söylemesi gereken en son kişilerden biri. Ben kendi adıma o kadını
sanatçı olarak tanımıyorum. Ülkemin aklı başında,aydın,ülkesini seven
ve ülkesi için bir şeyler üreten gerçek sanatçılarını ayrı tutarım ama
her akşam televizyonlarda arzı endam eyleyen hatun ve er kişileri sanatçı
olarak görmüyorum.
Bu türden izlencelerin ülkemiz insanına yarar getirmediği belli. Belli
olmayan kimlerin bu işten çıkarının olduğu.
***
Başbakanımız ve beraberindeki kurul, ABD gezisini bitirerek, yurda döndü.
Kanımca, gezinin asıl amacının ne olduğu belli değil. Borç istemeye mi?
Yer görmeye mi? İkiz kulelere çelenk koymaya mı? Kuzey Irak'ta yapılacak
askeri harekatın yani Irak'la yapılacak savaşın bize getirebilecek zararlarını
anlatmaya mı? Yoksa Başbakanımız "Ey,arkadaşlar! Yurt işlerinden,
Meclis çalışmalarından canımız çıktı. Ortalığı güllük gülistanlık ettik.
Dinlenmek bizim de hakkımız. Gelin dört-beş bakan, sekiz on milletvekili,
yetmiş-seksen gazeteci (yandaşlardan olması tercih sebebidir) ve tabii
ki özellikle yurt dışına çıkış yasağı olan iş adamlarımızdan, sermayedarlarımızdan
(bunlar yurt dışına çıkamayacakları için onlara bir kıyağımız olsun) yüz-yüz
elli kadarını toplayıp gelin SAM AMCA'mızın yanına bir giden, elini öpen,
hak hatır sorak" dedi de ondan mı? gittiler.
Bir de oldukça kalabalık gidilen bu gezinin paraları kimden çıktı?
***
ABD gezisiniz somut sonucu yok. Verilen sözler gene tutulmayacak. Yer
ve zamanla birlikte koşullar uygun olduğunda yakın tarihimizde tanık olduğumuz
Kore, baba BUSH'un yaptığı KÖRFEZ SAVAŞINDA olduğu gibi biz gene YEMEN
ELLERİNE düşeceğiz.
Bunun en güzel göstergesi yazımın ilk iki bölümünde anlattığın olgu ve
olaylardır.
Bu güzel yurdun aklı başında,ileriyi görebilen insanları olarak yoz liberal
ekonomi kültüründen uzak durmamız gerektiği kanısındayım.
O tür izlenceler yayınlanırken seyretmeyelim,başka izlencelere geçelim.
Bu ülkeyi her türlü kötülükten kurtarmak kendi ellerimizde unutmayalım.
Sağlıkla kalın.
Başa
Dön
YAZDI-Recai
Şahin
Birkaç Günün Özeti
Güzel yurdumdan bir Japon kızı gelip geçti. Kimine göre bir kuyruksuz
yıldız olan "Kuni Nakazono".
Cin işi şeytan işi, diye söylerdik biz, şimdi ise Çin işi Japon işi diyorlar
ve ekliyorlar, bunu bilen iki kişi, biri erkek biri dişi.
Kuni kız güya bir koca bulmak için gelmiş ülkemize. Bu kıza talip olup
da finale kalan 165 Türk gencinin görüntülerini izledik, televizyonlarda,
resimlerini gördük gazetelerde. Kimisi haç bile takmıştı boynuna, dininden
kanına giriverecek sanki. Kimisi de bir eline tükürüp saçını parlatıyor,
öte eline tükürüp ayakkabısını siliyor. Pazuları iyi olanlar bu soğukta
kısa kollu giyinip gelmişler. Acaba dünyada kaç kız bir erkeğin tükürükle
parlatılmış saçlarına, parlak pabuçlarına, ya da kalın pazularına bakarak
evlenmek için karar verir.
Ben bu çocukların amacı neydi diye uzun uzun düşündüm. Kuni bir dünya
güzeli miydi, çok mu zengindi? Bırakın bir gence, onun sülalesine kadar
yetecek serveti mi vardı, kimbilir. Benim gördüğüm kız öyle ahım şahım
birisi de değildi. Bizim Ayşeler, Fatmalar, Haticeler Kuni'ye bin basar.
O zaman sorun nerede? Acaba diyorum gençler "Bu kızla evlenirsem
geleceğimi garanti altına almış olurum" diye mi düşündüler? Hepinizin
bu soruya evet dediğini duyar gibi oluyorum, kocaman bir evet.
Ecyad Kalesi'ni iki yüz yıl önce biz yapmışız, hemi de kutsal toprakları
korumak için. Yıkmayacağız dedikleri halde yıkmışlar. Benim bildiğim en
büyük söz devletin verdiği sözdür., neyse. Suudiler'in Ankara Büyükelçisi
El Bassam "Çamurdan yapıldığı için yıktık, hem de yenisini yapacağız"
demiş. Başka yerde yeni bir kale yapacaklarmış. Peki bu kaleyi niçin yapacaklar,
bu kaleyi kim yapmış olacak?
Kabahat bizde efendim, kaleyi niye çamurdan yaptın? Alüminyum yada pen'den
yapsaydın ya. Şimdiki bildiğimiz koca kaleler öyle değil mi?
Kar gitti sis geldi, sis gider kar gelir. Hadi sisi geçelim ya karı.
Doğal gaz kavgası bir sonuca bağlanmadı. Güzel yurdumda herkesin bir doğal
gazı var, kokusuna katlandıktan sonra, hem de bedava. Haşlanmış yumurta
ile kuru fasulyenin doğal gazı daha bir başkadır. İthal bile değildir.
Geğirmeden ve mide fesadından gelen doğal gaz ise pek kaliteli değildir.
Şükür Yaratana Anadolu insanımın doğal gaz sorunu yok.
Pazarda ıspanak iki milyon, sakallı pırasamız da bir buçuk milyon olmuş,
na'ber. Soğuk haber.
Eczacılar viagramisin satmadılar iki gün. Doğumu kontrol ettik sayılır.
Adam bir torba kömür çalmış. Kömürcüye de "Evde çocuklar soğuktan
ölecek, buradan bir torba kömür almak zorundaydım, kusura bakma kömürcü
dayı" gibi bir not yazıp bırakmış. Ayıp ayıp, insan altına selam
yazar. Kömüre de, kömürcüye de, bir torba kömürü çalmak zorunda bırakanlara
da yazıklar olsun.
Dolar beş ay öncesine dönmüş. Eylül 1977 de bir dolar 19 Lira yirmibeş
kuruşmuş. (Şimdi içinizden "kuruş" da neymiş diye soranlar var,
bunun cevabını sonra yazalım) Aynı tarihte kuru fasulye de 55 liraymış.
Yani bir kilo fasulye üç dolara alınıyormuş. Şimdi bir dolara bir kilo
kuru fasulye alınmıyor. Hadi sen gel de rahat rahat doğal gaz üret bakalım.
Birleşmiş Milletler "Yolsuzluğa Karşı Sözleşme" hazırlıyormuş.
Sözleşmedeki metinlerin de yüzde sekseni bize aitmiş. Adamlar, virajlara,
kasislere, yokuşlara, tünellere (hatta yapılmayan Kızılbel Tüneli'ne bile)
asfalt yoldaki su dolu çukurluklara, KÂR dan kapanan yollara bakıp bizim
"yolsuzluk" önerilerimizi değerlendiriyorlar herhalde.
Evlenecek kızlar ve erkekler bu sözüm size. "Çapkınlık aileden geliyormuş"
Evleneceğiniz kızın anasına babasına şöyle bir bakın ayakları dışarıda
mı? Tarağına bakıp bezini alın ama, anasına bakıp kızını hemen almayın.
Artık bundan sonra babasına da bakmanız gerekecek. Çapkınlığın kadını
erkeği yok artık.
Sivaslı dana ferhata ne mutlu. Her dana, her düve, her inek, her öküz
taksiye binip de öyle güzel öyle anlamlı arkasına bakabilir mi? Dana erkekmiş
vallahi. Akıllı danaymış.
Burada bir önerim var. Madem küçük Amerika'yız bir bakanlık daha ihdas
edelim, adını da "Amerikanya Bakanlığı" koyalım. Görün bak daha
iyi olur, gül gibi geçinip gideriz.
Kurtla kuzuyu bir kafese koymuşlar, bunu görenler bakıcıya:
-Ne yapıyorsunuz, hiç böyle kurtla kuzu bir kafese konur mu? Demişler.
Bakıcı cevap vermiş:
-Biz bunlara beraber yaşamasını öğretiyoruz.
-Peki ama bu işten nasıl bir sonuç alıyorsunuz?
-Vallahi kafese ara sıra yeni bir kuzu koyuyoruz gül gibi geçinip gidiyorlar,
demiş.
Ne var bunda gülecek...
Başa
Dön
TARİHİN SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak
Mezarlıklara
Gömülen Fethiye (Meğri) Tarihi-II
Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bulunan 166 numaralı 937 H.(1530 M.)
Tarihli ve MUHASEBE-İ VİLAYET-İ ANADOLU DEFTERİ ne göre 1530 tarihinde
Meğri (Fethiye) kazası içinde :
Medrese-1
Camii-11
Çiftlik-20
Mescid-4
Cemaat-14
Arg-ı çeltik-3
Cemaat-14
Zaviye-17
MEZARİ-5
Dekakin (Dükkanlar)-432
Hammam-2
Hane-4.182 bulunmaktadır.
Konumuz mezarlıklar
olduğu için diğer konuları daha sonraya bırakıyoruz.
Görüldüğü üzere 937 H.(1530 M.) tarihinde Fethiye kazası içerisinde 5
büyük mezarlık bulunmaktadır.
Bu mezarlıklar nerededir? Ne kadarı kalmıştır? Her birisi ayrı bir sanat
eseri olan bu mezar taşları ne olmuştur? Nerelerde kullanılmıştır?Bunları
bilen yok... Araştıran inceleyen yok... Zaten yıkılan, kırılan, kepçelerle
toplanıp dolgu malzemesi olarak kullanılan O canım sanat eserlerinin,
tarih hazinelerinin yok olmasından rahatsızlık duyan da yok.
Oysa kırılan, yok edilen, parçalanan, kepçelerle kürünüp götürülen sadece
mezar taşları değildi... Bu taşlar Fethiye'nin bilinmeyen gerçek tarihi
idi.
Geçelim...
Bu mezarlıklardan bir tanesi Ovacık Köyü içinde bulunmaktadır. Fethiye'den
Ovacık istikametine doğru giderken yokuşun hemen başında büyük bir mezarlığın
bulunduğunu, ancak bu mezarlığın yol yapılması nedeniyle ikiye ayrılmış
olduğunu, bir kısmının Ocak Köy tarafında, diğer kısmının ise orman tarafında
kaldığını görüyoruz. Orman bölgesinde kalan mezarlarda mezar taşı olarak
basit yığma toprak ya da kaba küfeki taşlar kullanılmıştır.
Ocak Köy tarafında kalan mezarlarda ise mermer ve yazılı taşlar kullanılmış
olduğunu görüyoruz. Hece taşlarının bir kısmının düz olmasına karşın,
bir kısmında çiçek motifleri, çınar ağacı motifleri ile süslendiğini gördük.
Baş taşları ise daha çok kırma sülüs hattı ile yazılmış şiirler, beyitler
ve dualarla süslenmiştir.
Pek çoğunun basarak kırıldığı anlaşılan, bir kısmı toprağa gömülmüş bir
kısmı yerlerinden sökülmüş bu taşların ancak on beş kadarını sayabildik.
Hiç şüphesiz yüzlerce mezar taşının bulunması gereken bu mezarlıkta ancak
bu kadarı kalabilmiştir
Birkaç örnek verecek olursak;
Bu mezarlıktaki en eski mezartaşı ne yazık ki doğal yıpranma sonucu okunamaz
haldedir. Toprağa gömülü kalmış kısmından 1199 H.(1783 M.) tarihlidir.
Bir başka mezartaşında;
"merhum ve mağfur ila rahmet-ül gafur
Aişe binti Muhammed ruhu içün ve Allah rızası içün elfatiha..Sene 1210"
diye yazmaktadır.
Bazılarında güzel şiirler ve beyitler yer almaktadır.
"Hüvel baki.
Ziyaretten murad duadır.
Bugün bana ise yarın sanadır
Merhum ve mağfurun leha Fatıma binti Abdullah ruhu içün el fatiha.
Sene1306" (M.1890)
Hemen yanı başında aynı şiirle yazılmış ve Davud oğlu Hatip Hüseyin efendinin
mezarı.
Yine kırılmış, yine parçalanmış bir mezar taşı.
"Hüvel Baki
Hasud oğlu Bekirin taşını oğlu Ali kazdırdı.
Seksen yaşında dar-u fenadan dar-u bekaya göçüp
Yazdırdı başını.
Okuyan bir fatiha ihsan ide.Sene 1385"
Çam ağacı motifli kallavi sarıklı bir mezar taşı olduğuna göre alimlerden
bir zat olması gerekiyor.
Devam edecek
Başa
Dön
BİRİKİM-Ünal
Şöhret Dirlik
Folklorun Kapı Aralığı
Bizde Gülecek Surat mı Kaldı?
Fotokopi işlerimi çoğunlukla FRT'nin karşısındaki Esenköy'lü Osman Kula
yapar. Son kitabım yayınlandıktan sonra bana dedi ki, "Hocam, Fethiyeli
Gülüyor kitabınız çok hoşuma gitti. Bir miktar benim büroya bırakta satalım".
Epey sattı da... Bir gün müşterisinin birisine "Fethiyeli Gülüyor"
isimli kitabımı göstererek "Bir tane al da kitaplığında bulunsun"
demiş. Müşterisi:
"-Bu hayat pahalılığından, yokluklardan, zamlardan ben de gülecek
surat mı kaldı?" demiş.
Sıkıntılar içindeki adamın bundan başka verecek cevabı mı olur? İyi söylemiş.
Ben orada olsaydım bu güzel esprisi için ona imzalı bir kitabımı verirdim.
Osman anlattı. Ben de buruk buruk gülümsedim...
At İle Eşeğin Arkadaşlıkları
Aziz Nesin rahmetlinin yıllar önce yazdığı bir hikayedir bu. Atla eşek
yılkıda arkadaş olmuşlar. Bir gün beraberce şehre inmişler. Akşam üzeri
beraber dönmek için kavilleşmişler. Ama eşek kavil yerine gelmemiş...
Aradan yedi-sekiz yıl geçmiş, at yine şehre inmiş. Dönerken bir de ne
görsün: Yedi yıl önce ayrıldıkları eşek orada değil mi, hemen koşmuş,
sarılışmışlar, öpüşmüşler. At -"Arkadaş yedi sene önce burada kavilleştik,
sen gelmedin, bunca yıl nerede idin? Eşek:
-Sorma arkadaş, senden ayrıldıktan sonra şöyle bir kalabalığa karışayım
dedim, haydi halk üzerime hücum etti. Doğruca götürüp yönetici koltuğuna
oturttular. O zamandan beri yöneticilik yapıyordum." At yine merakla:
"-Ula arkadaş bunca insan senin eşek olduğunu anlayamadı mı?"
demiş. Eşek "-Anlamasına anladılar da, anlayıncaya kadar da yedi
yıl geçiverdi" diye cevap vermiş. Sonra da elele verip ormana dönmüşler.
Not: Bu suretle Aziz Nesin'i de saygı ile anmamıza vesile oldu.
Hayvan masalları insanlara öğüt vermek için yazılmışlardır. Konuşmayan
bu yaratıkların ağzından kendi istediklerini söyletirler yazarlar. Bu
konuda EZOP'un da çok güzel hikayeleri var. Bakın bunlardan biri nasıl:
Eski Yunan'da (Şimdikiler değil) Atina ve Ispartalıların demokrasiye düşkün
olduklarını herkes bilir. Şimdi İngiltere'nin ünlü (HYDE Parkı)nda insanlar
düşündüklerini nasıl serbest serbest anlatıp, yöneticilerini tenkit ediyorlarsa,
Atinalılar da, böyle serbest kürsülere çıkıp istedikleri gibi konuşur,
yöneticileri tenkit ederlermiş. Bir gün bir Atinalı kürsüye çıkmış:
"-Sevgili Atinalılar, senatoya baskı yapalım da bir kanunla eşeklerinde
adını AT olarak değiştirmelerini sağlayalım" demiş. Sağdan soldan
(Olur mu? Neden değiştirelim? Senin işin mi yok?) diye bağrışmaya başlamışlar.
Adı geçen vatandaş, herkesin susmasını bekledikten sonra şöyle demiş:
"-Eşeklerin adını at olarak değiştirirsek, bizlerde eşekler tarafından
değil de, atlar tarafından yönetildiğimizi düşünerek seviniriz"
Kaynak: Esop Masalları
Nasrettin Hoca'nın
Eşek'e Kitap Okutması
Adamın birisi Timurlenk'e bir eşek hediye etmiş. Orada bulunanlar eşeği
methede methede bitirememişler. Nasrettin Hoca'yı Timur'un gözünden düşürmek
isteyen birisi
"-Bu eşek çok akıllı bir hayvandır. Elleri öpülesi Nasrettin Hoca'nın
eline geçşe, vızır vızır okutur adam eder" demiş.
Timur işin dalgasındaymış. Hemen hocayı çağırır ve yuları eline verir.
"-Eti senin, kemiği benim hocam. Okut adam et" der.
Hoca biçare ne yapsın. Ele güne karşı mahcup olmamak için, deriden bir
kitap yaptırmış. Yaprakların arasına avuç avuç arpa doldurmuş. Sonra yaprak
yaprak açıp arpaları yedirmiş. Sabah, öğle, akşam derken hayvancağız diliyle
yaprakları açıp açıp arpaları yemeye alışmış. Arpalar bitince de basar
anırmayı.
Timur'un verdiği süre biter. Hoca akşam eşeğe arpa vermez. Sabahleyin
yularından tuttuğu gibi çekip Timur'un imtihan yerine götürür. Eşeği bir
yere bağlar, önüne kitabı koyar, yaprakları arasına arpaları doldurur.
Eşek teker teker diliyle sayfaları çevirip çevirip arpaları yer, arada
boş yani arpasız bir sayfa gelince de basar anırmayı. Kitabın bütün sayfaları
bitince de uzun uzun anırmış mı, güzelce oh!...
Timur Hoca'yı tebrik eder.
Hocanın başına eşek hocalığını saran adam "iyi iyi de, ne dediğini
anlamadık" demiş.
Hoca kızarak; "İşte gördün, eşeğe okumayı öğrettim de, bu adama konuşmayı
öğretemedim" demiş. Timur yüklüce bahşiş vererek hocanın gönlünü
almış.
Son zamanlarda eşekten ve kitaptan çok söz edilir oldu da. Seyreden eşekler
ağzını tutsa olmaz mı?
Allah senden razı olsun Nasrettin Hoca. Eşeği diliyle kitap karıştıracak
kadar eğitmişsin, sağol.
Devrin bazı eşekleri kitaba düşman da...
Fethiyeli Kocaalioğlu
Süleyman...
Nüzhet Bulca'nın 1950 yılındaki radyo konuşmalarını bir araya topladığı
KAHRAMANLAR isimli kitabın 105. Sayfasında şöyle yazılıyor: "Fethiye'nin
Ceylan Köyü'nden 1315 doğumlu, Koca Alioğlu Süleyman (burada diğer dört
arkadaşının da isimleri sayılıyor)
Başa
Dön
TARIM
DÜNYASI-Atila Büyükpapuşçu
Seralarda Hastalık ve Zararlılara
Karşı Kimyasal Mücadele
Genelde hastalık ve zararlılar karşı yapılan kimyasal mücadelede uyulması
ve takip edilmesi gereken hususlar;
1. Zamanında İlaçlama: Hastalıklara karşı kimyasal mücadele ilk
hastalık belirtileri görüldüğünde yapılmalıdır. Serada zararlı böcek ve
akarlar görülmeye başladığında, hem zararlıların hem de doğal düşmanının
yoğunlukları izlenmelidir. Zararlı, uygulanan diğer mücadele yöntemlerine
rağmen ürün kaybına neden olacak yoğunluğa ulaştığında, en son çare olarak
kimyasal mücadele yapılmalıdır.
2. Doğru ve Dozunda İlaçlama: Zararlı ve hastalıklar için RUHSATLI
olan ilaçlardan insan ve çevre sağlığına, doğal düşmanlara en az etkili
olan ilaçlar seçilmelidir. Serada veya açıkta yetiştirilen bitkiler için
birden fazla hastalık ve zararlı olabilir. Bu durumda bu hastalık ve zararlıların
hepsine veya bir kaçına etkili olan ilaç varsa öncelikle bu ilaçlar seçilmeli
ve ilacın ambalajı üzerinde yazılı doz ve miktarda veya konu uzmanı teknik
elemanca belirtilen talimatlara uygun olarak ilaç uygulaması yapılması
hem ekonomik olacak hem daha etkili olacaktır.
3. İlacı Hedefine Ulaştırma: Zirai mücadele ilaçlarının çoğu değme
etkilidir. İlaçların etkili olabilmesi için zararlı veya hastalık etmenine
değmesi gerekmektedir. Zararlıların çoğu yaprak altında olması nedeniyle
etkili olması için yaprak altının iyi ilaçlanması ve ilacın hedefe ulaşması
için en uygun ilaçlama aleti kullanılmalıdır.
4. Şerit veya Nokta İlaçlama: Bazı zararlı böcek ve kırmızı örümcekler
seranın sadece bir bölgesinde görülebilir. Bu durumda sadece o bölge ilaçlanmalıdır.
Böylece hem zararlı bulunduğu yerde öldürülmüş olur hem de diğer bölgelerde
bulunan doğal düşmanlar korunmuş olur. Bunun sonucunda daha az ilaç kullanılmış
ve daha az masraf yapılmakla ilacın çevreye olan olumsuz etkisi azaltılmış
olur.
Bol kazançlı, sağlıklı bir yaşam dileği ile saygı ve selamlar.
Başa
Dön
VERGİ
DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
2002
Yılına Girerken Yapılan Vergi Düzenlemeleri-II
2002 yılı için hedeflenen vergi hasılatını tutturabilmek için mevcut yasalara
ilave herhangi bir yasa ihdas edilmemiş olsa bile mevcut yasalardaki vergilere
yüzde 53,2 oranında bir artış öngörülmüştür.aynı şekilde vergi yasalarının
içersinde bulunan muaflık ve istisnalarla ilgili maddelerdeki oranlara
da yüzde 53,2 oranında bir artış getirilmiş,sanki böylelikle hiçbir şey
değişmemiş gibi psikolojik bir hava esmesine olanak sağlanmıştır.
Her ne şekilde ve düşüncede çıkartılırsa çıkartılsın,mevcut durumdan okurlarımı
aydınlatmaya devam etmeliyim.
Yapılan düzenleme ile gelir vergisi tarifesi,gelir dilimi tutarları 2002
yılı gelirlerine uygulanmak üzere yüzde 36 oranında artırıldı.Konut kira
gelirleri yıllık istisna tutarı 2001 yılında 700,000,000.- TL sı iken
2002 yılında 950,000,000.-TL sına yükseltildi. 2002 yılında sadece kira
geliri elde eden mükellefler yıllık kira gelirlerinin 2002 yılı için gayri-safi
tutarı 950,000,000.- TL sını aşmıyor ise beyanda bulunmayacaklardır.Sadece
konut kira geliri elde edenler işbu istisna tutarının üzerinde elde ettikleri
gelirlerini vergilendireceklerdir.İşyeri kira geliri elde eden mükellefler
için getirilen istisna tutarı ise 6 milyar 650 milyon TL.sıdır.
Basit usule tabi olmanın şartlarında da bir değişikliğe gidildi.Ülkemizde
yaklaşık bir milyon basit usulde vergilendirilen mükellefi ilgilendiren
vergileme usulünün genel ve özel şartları ile ilgili hadler yükseltildi.
İşyeri kira koşulu genel şartlarından olan, büyükşehir belediye sınırları
içinde 2001 yılında bir milyar Türk Lirası olarak uygulanan yıllık kira
bedeli 2002 yılı için bir milyar beş yüz milyon Türk Lirasına, büyükşehir
belediyesi dışındaki yerler için ise yıllık bir milyar yüz milyon TL.sına
yükseltilmiştir. Özel şartlarda ise Gelire Vergisi Yasasının 48.nci maddesindeki
hadler 01/01/2002 tarihinden itibaren satın aldıkları malları olduğu gibi
veya işledikten sonra satanların yıllık alım tutarı 15 milyar Liradan
22 milyar liraya,sadece satış tutarları yıllık bazda 20 milyar liradan
30 milyar liraya yükseltilmiştir. Bunun yanında aldıkları malı aynen veya
işledikten sonra satanların dışında kalanların bir yıl içinde elde ettikleri
gayri-safi iş hasılatı 7,5 milyar liradan 11 milyar liraya, alım satım
ve hizmet işlerini birlikte yapanların yıllık iş hasılatı ile yıllık satış
tutarlarının toplamı ise 15 milyar liradan 22 milyar liraya yükseltilmiştir.
Taksici ve dolmuşçunun gün sonunda belge düzenleme uygulaması da 31/12/2002
yılına kadar uzatıldı.
Başa
Dön
TANSİYON-Uz.
Dr. Mustafa Ulusoy
Devlet Adamlığı Ciddiyeti
Bir Sağlık Bakanımız var evlere şenlik. Her söylediği,her yaptığı olay
oluyor,ama sanırım bazı yaptığı ya da söylediklerine kendi de inanmıyordur.
Çünkü yanlış hatırlamıyorsam bu hükümetin valilere bakan karşılamaları
ve uğurlamalarında abartıdan kaçınılmasını emrediyor, hatta tören yapılmamasını
belirtiyordu. Bizim Sağlık Bakanımızın da bu hükmet kararnamesinde imzası
var. Ancak bir başhekim kendisini izinli olduğu halde karşılamadı diye
denetleme sırasında basının gözleri önünde galiz kelimelerle azarlayabiliyor.
Acaba sayın Bakan başhekimi azarlarken mi ciddi değildi yoksa genelgeyi
imzalarken mi ciddi değildi anlayamadık ama her iki halde de ciddi olmasını
beklerdik. Ama biz imza ciddiyetsizliğine bu hükümet zamanında alıştık
galiba. Çünkü IMF'e verilen niyet mektubunu bile okumadan imzalayan ve
bunu beyan edebilen hükümet üyeleri oldu bu ülkede.
Sayın Sağlık Bakanı şu 2 günlük eczane kapatma eyleminde de eczaneleri
kapatma cezasıyla tehdit etti. İlacı ucuzlatmanın tek yolunun eczacının
karını azaltmakmış gibi. Halbuki ilaç fabrikatörlerinin ilaç fiyatlarını
Sağlık Bakanlığı ile birlikte nasıl abarttığını, nasıl tatlı karlar elde
edildiğini bilmiyormuş gibi (gelinini dövemeyen kızın dövermiş misali)
eczacıların karlarını azaltmaya gitti. Tabii ki ilaç üretici ve ithalatçılarına
gücü yetmediğinden olsa gerek. İyi bir fiyatlandırmayla ilaçta %50-70
arası ucuzluk sağlanabilecekken, gücünün yettiği eczacının karını halka
şirin görünebilmek uğruna göz dikti. Evet sayın Bakan; eczaneleri kapatabilirsiniz,
bu sizin yetkinizde. Ama bu eylemde %80-90 arası katılım oldu. Acaba siz
bu eczaneleri kapatarak yeni bir kapatma eylemi mi planlıyorsunuz?
Sayın Bakan; Türkiye'de eczane ve ilaç problemi vardır. Bazı eczacılar
diplomalarını sermaye sahiplerine kiralayıp para kazanmaktadırlar, eczaneler
yönetmeliklere uygun değildir, eylem nedeniyle eczanelerini kapatan eczacılara
ceza vermenizi sağlayacak yönetmelik bunları da kapsar. Siz bu yönetmeliği
uygulayacaksanız tamamın uygulayınız ki gecekondu eczaneler, eczacısız
eczaneler ortadan kalksın, halkımız ilaç alırken bilgisiz eczacı kalfalarına
muhtaç olmasınlar. İlacı ucuzlatmak için eczacının karı yerine pahalılığın
kaynağına inmeniz gerekli. Bu yetki sizde var kullanın lütfen. Çünkü artık
şovlara karnımız yok ve gerçekleri biliyoruz ve kandırılmak istemiyoruz.
Başa
Dön
HOŞ
SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.
Başa
Dön
DİYALOG-Ufuk
Emek
İşim gereği birçok aile benden çocuklarına danışmanlık yapmamı ister.
Çünkü birçoğu, çocuklarının "normal" davranışlar sergilemediğinden
şikayetçidir. Aşırı yaramazlık, çok hareketli olmak, öfke ve saldırganlık
içeren tepkiler vermek yada içe kapanık olmak, kıskançlık, paylaşmamak
, psikolojik sorunlardır.
Ancak, çocuklarla yaptığımız terapilerde, bu sorunlarının altında yatan
ana nedenin, onlara "zaman" ayıramayışımız olduğunu görüyoruz.
Nedir çocuğa zaman ayırmak? Bütün bir gün yada hafta sonunu evde, onun
yanında geçirmek mi? Elbette hayır.
Belki yaptığınız işler ve hızlı çalışma temponuz nedeniyle gündüzlerinizi
ayıramıyorsunuz, doğrudur. Ama ya akşamlar ya hafta sonları? Akşam yemeği
hazırlıkları, ev işleri, yemeğin yenmesi, televizyon, misafirler derken;
evet "Evdesiniz" ama ne kadar çocuğunuzlasınız, eşinizlesiniz
?
Yaşı ne olursa olsun, çocuklarınız sizden ilgi bekler.Onların yiyeceği,
giyeceği, eğitimi ve geleceğini sağlamak için harcadığınız emek ve zamanınızın
bir bölümünü de "Onlar" için harcamalısınız.
Unutmayın onun yanında olduğunuz uzun saatler değil, Onunla oynayarak,
ödevleriyle, sorunlarıyla ilgilenerek, onu dinleyerek geçirdiğiniz dolu
dolu "Bir saat" çok daha önemli ve yararlıdır.
Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda düzenlenen kurslardan
birinde, zaman kullanma uzmanı olan öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan
öğrencilerine uygulamalı bir sınav yapmış.
Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya
parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste yığarak, kavanozun içine yerleştirmiş.Kavanozda
taş parçası için yer kalmayınca, öğrencilerine sormuş: "Söyleyin
bakalım" demiş. "Kavanoz doldu mu?"
Öğrencilerin tümü aynı yanıtı vermişler: "Evet, doldu" demişler.
Öğretmen bu yanıtları kabul etmemiş. Eğilmiş, bir kova küçük çakıl taşı
çıkarmış, kavanozun tepesinden dökmüş ve kavanozu elinde bir süre salladıktan
sonra küçük parçaların büyük taşların arasına yerleşmelerini sağlamış.Bu
kez yeniden sormuş öğrencilerine: "Kavanoz şimdi oldu mu ?"
demiş.
İşin sanıldığı kadar kolay olmadığını anlayan öğrenciler, bu kez "Hayır"
demişler.
Öğretmen, öğrencilerine "Aferin" dedikten sonra masanın altından
bu kez bir kova dolusu kum çıkartmış.Kumu kaya parçaları ve küçük taşların
arasındaki boşluklar tümüyle doluncaya kadar kavanoza dökmüş.Ve yine sormuş:
"Şimdi doldu mu kavanoz?"
Öğrenciler yine birlikte yanıtlamışlar: "Hayır, dolmadı" demişler.
Öğretmen tümüne birden "Aferin" dedikten sonra bir sürahi su
alıp, kavanozun içine dökmeye başlamış.Sonra da sormuş: "Şimdi söyleyin
bakalım.Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız ?"
Öğrencilerden biri dersi şöyle özetlemiş: "Günlük iş programınız
ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni şeyler için zaman bulabilirsiniz"
demiş.
Öğretmen "Bir açıdan doğru ancak bu dersimizin özü şudur; Eğer büyük
taş parçalarını kavanoza önceden koymasaydık, onlar için kavanozda daha
sonra asla yer bulamazdık."
Öğrenciler, öğretmenin bu açıklamasından sonra kendi kendilerine sordukları
şu soruların yanıtını aramaya başlamışlar: "Hayatımızdaki büyük taş
parçaları hangileridir? Kavanoza önce onları mı koyuyoruz? Yoksa kavanozu
daha küçük şeylerle doldurup, yaşamımızın büyük parçalarını dışarıda mı
bırakıyoruz?"
Sizin hayatınızın büyük taşları neler?
Eğer eşim, çocuklarım ve dostlarım diyorsanız ki eminim öyledir, zaman
akıp gidiyor.Ve ardınızda bıraktığınız zamanı yeniden yaşamanız, paylaşamadıklarınızı,
eksik bıraktıklarınızı tamamlamanız mümkün olmayabilir.
"Peki. Ne mi yapalım?"
Hadi bu hafta sonunu sadece sevdiklerimize ayıralım. Ve şu andan sonra
fırsat bulduğumuz her zamanı...
Onların ve kendimizin mutluluğu için...
" Güneşi kaçırdım
diye gözyaşı dökerken yıldızları da göremezsiniz"
Tagore
Sevgi ve saygılarımla.
Başa
Dön
TURİZM-Dilek
Dinçer
Turizmde Çevrenin Yeri ve Önemi
Geçtiğimiz hafta FETAV çok güzel ve yararlı bir organizasyona ev sahipliği
yaptı. Vakıf bünyesinde uzun süredir verimli çalışmalarda bulunan Koordinatörler
kurulu,"Çevre Projeleri ve Kaynak Temini Eğitim Semineri" adı
altında bir etkinlik daha düzenledi. Türkiye Doğal Hayatı Koruma Derneği'nden
proje sorumlusu Güneşin AYDEMİR ve Erciyes Üniversitesi'nden Yrd. Doç.
Dr. Uygar ÖZESMİ'nin harika sunumu, Gökova-Akyakayı Sevenler Derneği Başkanı
Heike Thol Smitz'in, Birleşmiş Milletler kaynaklarından fon sağladıkları
somut proje hakkında, kendine özgü hoş anlatımı ile verdiği bilgiler,
bizler için çok yararlı oldu.Her biri farklı meslek gruplarından,ilçemizin
sorunlarını çok iyi bilen, duyarlı katılımcıların bir araya geldiği organizasyonda,
herkese söz hakkı tanınarak, çoğulcu, demokratik bir ortamda, ilçemizin
tüm çevre sorunları ve öncelik sıraları belirlendi. İkinci günün sonunda,
hep birlikte örnek bir projenin taslağı hazırlandı. Bundan böyle çalışma
grupları oluşturularak, farklı konularda projeler hazırlayabileceğiz.
Seminer boyunca, çevre ile turizmin ne kadar iç içe ve birbirinden ayrılmaz
iki kavram olduğunu, bir kez daha gözlemledik. Ölüdeniz ve Fethiye Körfezi'ndeki
deniz kirliliği, turizm sezonunda artıyor. Doğal olarak turizm de bu kirlilikten
olumsuz etkileniyor. Çünkü kimse kirli bir denizde yüzmek istemiyor.
Sulak alanlar bir bir yok oluyor. Bataklıklar kurutulup, tesisler kuruluyor.
Buna bağlı olarak, pek çok canlı türünün yaşam alanları da tükeniyor.
Eko-turizm olgusunun giderek yaygınlaşması ile, pek çok entelektüel tüketici,
bio çeşitlilik gözlemleyebileceği, farklı eko sistemleri barındıran yörelerde
tatil geçirmeyi yeğliyor.
Hepimizin yakından tanıdığı günlük ormanları; bölgemize özel endemik olarak
nitelendirdiğimiz bir türün güzelliklerini, her mevsim farklı bir biçimde
bizlere sunuyor. Bana göre ilçemizin en seçkin rekreasyon alanlarından
biri Günlük... Hoş kokulu, doyumsuz manzaralı ormanda dilediğimizce piknik
yapıp,kamp kurabiliyoruz. Bu arada ağaçlarda, daldan dala zıplayan sincapları,küçük
akarsularda yüzen irili ufaklı canlıları görebiliyoruz. Bu olanaklardan
gelecek kuşakların da yararlanmasını ve bu alanın turizme uzun yıllar
hizmet etmesini istiyorsak,kamp kurarken ya da ateş yakarken biraz özen
göstermeli,yeni fidanlara da yaşam hakkı tanımalı,ormanın yok olmasını
önlemeliyiz.
Kaya Köyü'nün tarihsel, kültürel, doğal ve mimari dokusunu koruyabilirsek,
gelecekte turizmin yükselen yıldızı olmaya en yakın aday diye niteleyebiliriz
yöreyi... İngiltere'de yayınlanan Bride Magazine dergisinin, hepimizin
yakından tanıyıp sevdiği, artık bizlerden biri diye benimsediği Jhon ve
Beatrix çiftinin pansiyonunu, "Dünyanın en iyi on balayı evi"nden
biri olarak seçmesinin nedeni rastlantı değil... Bu bilinç ve anlayışla
yaptıkları özgün tesisleri, bu kıvancı fazlası ile hak ediyor.
Kelebekler Vadisi, Gemiler Adası, Saklıkent, Ören ve daha pek çok turistik
yerimiz, çevre değerlerine sahip çıktığımız sürece varlıklarını sürdürebilecekler.
Kısaca özetleyecek olursak; doğal değerlerimiz özgün durumlarında korunmalı,
hatta, daha iyi koşulların oluşması sağlanmalı... Böylelikle daha çok
insanın,doğadan ve doğal değerlerden, rekreasyonel, estetik, bilimsel
ve eğitsel yönde yararlanabilmelerini sağlayabilir, dolayısıyla; turistik
anlamda da değerlerimize değer katabiliriz.
Başa
Dön
SPORTMENCE-Erol
Dolu
İlçe Voleybol Temsilcimiz Turgay
Tuğrul'un Çabaları
Turgay Tuğrul ilçemizde voleybol sporuna sahip çıkan spor adamlarından
birisi. 1996 yılında Fethiyespor'un Voleybol Şubesi'ni açarak bayanlar
voleybol takımını oluşturup Muğla Voleybol Ligi'nde ilçemizi temsil etmek
için çaba göstererek 1997 yılında Fethiyespor'u bayanlarda Muğla Bölge
ikincisi yaptı. Tabi o yıllarda Fethiyespor'da oynayan sporcuların da
bunda payı vardı.
Turgay Tuğrul yıllar önce kendisi faal olarak voleybol oynamış daha sonra
voleybol antrenörlüğüne başlamış. Fethiye'de voleybol organizasyonlarının
içinde görev alarak bu spor dalında hizmet vermekte ve şu anda Gençlik
ve Spor İlçe Müdürlüğü'nde fahri olarak voleybol ilçe temsilciliği görevini
yürütüyor.
İlçemizde voleybolda yıllardan bu yana bahar aylarında gerçekleşen kamu
kurum ve kuruluşları arasında dostluk amaçlı Kaymakamlık Kupası Voleybol
Müsabakaları yapılıyor. Turgay Tuğrul'un burada da çalışmalarını görüyoruz.
Ama 2001 yılında yapılan müsabakalarda spor adına üzüntü verici olaylar
yaşandı. Ama daha sonra tatlıya bağlanarak yine spor adına centilmenlik
yaratıldı ve bir şey olmamışçasına yaşam devam etti.
Geçen hafta voleybol ilçe temsilcimiz Turgay Tuğrul'la beraber kendine
ait bürosunda beraberdik. Fethiye'de voleybol üzerine konuşuyorduk. Bana
yaptığı ve yapacağı çalışmaları anlattı.
İlçemizde Fethiye Belediyespor Kulübü'nün voleybol çalışmaları var. Şu
anda geçler liginde maçlar devam ediyor. Sefai Güler'in nezaretinde Fethiye
Belediyespor voleybolda Muğla Bölge Ligi'nde kendini ispatlamaya çalışıyor.
Bizler de Sefai Güler'in yanında voleybol çalışmalarında yerimizi alırız.
İleriki aylarda büyüklerde maçlar başlayacak. Turgay Tuğrul şimdi okulları
gezip yıldız sporcuları bulup ortaya çıkarmak için uğraşıyor.
Mini voleybol turnuvası düzenleyip buralardan voleybolcuları tanıyacak
ve bu sporcuları Fethiye'de voleybolda faaliyet gösteren kulüplere kazandıracağım
dedi.
Ben kendisine abi bu yıl kamu kurum ve kuruluşları ve bankalar arası voleybol
müsabakalarını sordum. Bana "yapalım Erol" dedi. Ben de Fethiye'nin
sporda zenginleşmesi için ve yıllardan bu yana geleneksel hale gelen bir
organizasyonun devam etmesi gerektiğini söyledim.
Turgay Tuğrul bu işin içinden gelmiş birisi. Bana bundan iki ay kadar
önce İstanbul'da Beşiktaş Voleybol Takımı ile antremana çıktığını ve oradaki
antrenörlerden yararlı bilgiler aldığını belirterek "bunlardan yararlanacağım"
dedi.
Uzun zamandan bu yana ilçemizde voleybol sporu yayılmaya başladı. Bana
iletilen bilgilere göre büyüklerde de Fethiye Belediyespor, Telekom ve
Fethiyespor da voleybol liginde mücadele edecekler. Ayrıca ilçemiz yeteri
kadar voleybol hakemine de kavuşmuştur.
Gelecek için voleybolda yaratılacak ortamların ileri boyutlara taşınması
için voleybol ilçe temsilcimiz Turgay Tuğrul'un çabalarını da elimizden
geldiği kadar desteklemeliyiz.
Başa
Dön
|
 |