Yazılar
 

Sayı:25
23 Ocak 2002

BAŞYAZI
e-mail

BORSA-EKONOMİ
e-mail

DENGE
e-mail

YAZDI

TARİHİN SÜZGECİNDEN
e-mail

BİRİKİM

TARIM DÜNYASI

VERGİ DÜNYASI

TANSİYON
e-mail

HOŞ SEDA

DİYALOG
e-mail

TURİZM

SPORTMENCE

 

 

BAŞYAZI
Taklitler Gerçeği Yansıtır

Aydaki ilk adımını tanımlarken Amerikalı uzayadamı Neil Armstrong "Benim için küçük bir adım, fakat insanlık için büyük bir adım" demiş. Bu sözdeki uyuma özenerek "Beyaz Kalem" emekçileri olarak diyoruz ki, Beyaz Kalem bizim için çok büyük bir adım, Fethiye Kültür yaşamı için ise çok çok büyük bir adım..."
Yayın hayatına başladığımız günlerde gazetemiz ile ilgili taleplerinizi, beğeni yazılarınızı ve bizleri gördüğünüz andaki tepkilerinizi doğrusu tesadüf olarak niteliyorduk. Ancak zaman içinde bizleri gerçekten kucakladığınızı hissettik. Fethiye okuyucusuna sonsuz sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
3-10-20 veya 40 yıl boyunca gazete olarak yaşayabilmek, kimileri için çok uzun zamanlardır. 300, 500, 1000 hatta 10.000. sayı olarak, okura ulaşmak da kimileri için çok büyük rakamlardır. Doğrudur da.
Bizler henüz 25. sayımıza ulaştık. Ama emin olun, gazeteci olarak bilinelim, tanınalım diye yola çıkmadık. Mantıksızca rekabet etmek, siyasi güç elde etmek, çıkar sağlamak veya karar mekanizması olmak içinde yola çıkmadık.
İnsan olma onurunu yaşayabilmek düşüncesiyle, ulusumuzun hastalığı, toplumumuzun kanseri, yalakalıkları, kokuşmuşlukları, yolsuzlukları ortaya çıkarmak için yola çıktık.
Parti merkezlerinden veya Ankara'dan uzanan iplerle kukla pozisyonuna düşmemek için yola çıktık.
Bu uğurda; düşüncelerimizi dile getirdiğimiz köşelerimizden her an feragat edebilir, hatta hatta ortak düşüncelerimizi bizden daha iyi ifade edebilecek, aktarabilecek ustaları bulursak, seve seve köşelerimizi onlara bırakabiliriz.
Bu mesleğin onurunu paylaştığımız gazeteci arkadaşlar; takdir edersiniz ki Fethiye'de doğmak, Fethiyeli olmak, bu meslekte bir kriter olmamalıdır. Sanıyoruz, önemli olan kendini ne kadar Fethiyeli hissettiğin, Fethiye ve Fethiye'de yaşayanların sorunlarına, ne kadar sahip çıktığındır.
Birbirimize çamur atmak yerine, birbirimize saygılı, tatlı bir kalite rekabeti içinde; Fethiye halkının insanca yaşayabilme hakkına, demokratik hak ve özgürlüklerine sahip çıkalım.
Fethiye halkı "Sessiz Seyirci" konumundan çıkıp, düşünebilen, görebilen, olanlar ve olmayanlar karşısında sesini yükseltebilen bir duruma gelmelidir.
Bu görev ise ancak el ele vererek, bunu yapmayı amaç edinmiş bir basın topluluğu kimliğiyle yerine getirilebilir.
"Beyaz Kalem" i oluşturma girişimimizi, işte bu temele dayanarak başlattık. Çünkü, bu bizim asıl varolma nedenimiz...
Takip edin...

Başa Dön

BORSA-EKONOMİ-Serdar Düzenli
BORSADA GEÇEN HAFTA
Borsada geçen hafta başlayan düşüş eğilimi bu hafta da devam etti. Özellikle hafta başında uluslararası derecelendirme kuruluşu Moody'sin 4 Türk bankasının kredi notunu düşürdüğünü açıklaması satışlara sebep oldu. (Kredi notu düşürülen bankalar Akbank, Garanti Bankası, T. İş Bankası ve Türk Ekonomi Bankası.)
Amerika'da temaslarına bu hafta başlayan Başbakan Ecevit'ten ve Amerika'dan gelen olumlu haberler özellikle Turizm hisselerinin prim yapmasına neden olurken, genel havanın iyimserliğini arttırmaya yetmedi. Özellikle hızlı çıkış eğilimlerinden sonra başlayan düşüş trendleri bir miktar daha kalıcı olmakta. Şimdi ibrenin yukarı dönmesi için daha somut adımlar atılması gerekir.


BORSA ve PARA PİYASALARINDA GEÇEN HAFTA

 
11.01.2002
18.01.2002
% DEĞİŞİM
BORSA
13.616
13.012
-4.43
DOLAR
1.376.000
1.348.000
-2.03
EURO
1.291.000
1.186.000
-8.13
MARK
626.000
607.000
-3.03
ALTIN
87.000.000
86.000.000
-1.15

BORSA OKULU - BÖLÜM 9
İçerden öğrenenlerin ticareti (insider trading) ne demektir?
İçerden öğrenenlerin ticareti, sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanarak, sermaye piyasasında işlem yapanlar arasında fırsat eşitliğini bozacak şekilde haksız yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek şeklinde tanımlanmaktadır.
Esas sermaye sistemi ile kayıtlı sermaye sistemi arasındaki başlıca fark nedir?
Kayıtlı sermaye sisteminde şirketler SPK'ya başvurarak bir sermaye tavanı tescil ettirirler. Böylelikle o sermaye tavanına kadar, şirket genel kurul kararı olmaksızın, yönetim kurulu kararı ile sermayelerini artırabilirler. Bu sistemde sermaye artırım prosedürü kısaltılmış olur. Hisse senedinin teslimi, satış anında yapılır. Esas sermaye sisteminde sermaye artırımının tescil edilmesinden sonra hisse senetleri bastırılarak teslim edilir; aradaki sürede, muvakkat (geçici) makbuzlar ortaklık payını temsil eder.
Esas sermaye sisteminde olan şirketlerde makbuzların hisse senedine dönüşüm tarihi ne kadar sürmektedir?
Esas sermaye sisteminde, hamiline hisse senetlerinde sermaye artırımının tescilini izleyen 30 gün içinde, nama yazılı hisse senetlerinde ise 90 gün içinde muvakkat makbuzlar hisse senedine dönüşür.

ŞİRKET HABERLERİ:
APEKS: Borsa kaydından ve Borsa Pazarlarından sürekli olarak çıkarılmasına karar verildi..
ASELSAN: Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile Leopard 1 tanklarının modernizasyonu için 160 milyon dolarlık bir sözleşme imzaladığını açıkladı.
BAGFAŞ: Transammonia firmasından 1.695.000 USD tutarında, Balderton firmasından 1.140.000 USD tutarında olmak üzere, toplam 2.835.000 USD tutarında 50.000 ton AS gübresi siparişi aldı
EREĞLİ Demir Çelik: 2002 yılı ciro hedefinin İsdemir'le birlikte 1.2 milyar dolar olduğunu açıkladı. Şirket, 2001 yılında 255 milyon dolarlık ihracat ve 750 milyon dolarlık da ciro yaptıklarını açıkladı.
FİNANSBANK: BNP Paribas ile sürdürmüş olduğu ortaklık görüşmeleri olumsuz sonuçlandı.
GSD HOLDİNG: Sermayesini % 100 Bedelli arttırma kararı aldı.
İHLAS HOLDİNG: Hisseleri 22 Ocak'ta işleme açılacak.
INETERMEDYA YAYINCILIK: Borsa kaydından ve Borsa Pazarlarından sürekli olarak çıkarılmasına karar verilmiştir.
MENDERES TEKSTİL: Sermayesini % 60 Bedelli arttırma kararı aldı.
TOPRAK FACTORING/TOPRAK FİNANSAL KİRALAMA: Hisseleri 17.01.2002 tarihinden itibaren işleme açıldı.

Başa Dön

DENGE-Av. Recai Yıldırım
Biri Bizi Gözetliyor-Orada Neler Oluyor?

Bir ulusal televizyon kanalında yayınlanan ve halen bir başka ad altında yayınlanmakta olan izlenceyi, hemen hemen her akşam yurdum insanlarının büyükçe bir bölümü seyretmekte. Yarışma adı altında sunulan ve ödülü bizim gibi ülkelerde azım sanmayacak büyüklükte olan bu izlencede; genç insanlarımızın liberal ekonomik sistem içinde nasıl kendilerinden uzaklaştıkları görülüyor.
Bir birleri aleyhine konuşmalar, dedikodular zaman zaman, ince ince sövüşmeler. Dikkat edilmesi gereken nokta, ortadaki maddi varlığı elde etmek için her yolun mubah olduğu.
Bu izlenceyi sitem öyle güzel beyinlere işlemiş ki,geçenlerde tiyatro seyrederken bile bir kadın "Biz Eray'cıyız. Başkasının arabayı almasını istemem" dedi.
***
Bir başka ulusal kanalda, kendini "SANATÇI" sayan hatunlardan biri. Kendisi gibi olan bir başka kadın sanatçı (!) için, "Onun niçin kimlerle beraber olduğunu biliyorum. Dürüst insan sanatçı olamaz" dedi. Bu sözleri beyinler yıkanırcasına üst üste ekrana getirildi.
Bu sözü söylemesi gereken en son kişilerden biri. Ben kendi adıma o kadını sanatçı olarak tanımıyorum. Ülkemin aklı başında,aydın,ülkesini seven ve ülkesi için bir şeyler üreten gerçek sanatçılarını ayrı tutarım ama her akşam televizyonlarda arzı endam eyleyen hatun ve er kişileri sanatçı olarak görmüyorum.
Bu türden izlencelerin ülkemiz insanına yarar getirmediği belli. Belli olmayan kimlerin bu işten çıkarının olduğu.
***
Başbakanımız ve beraberindeki kurul, ABD gezisini bitirerek, yurda döndü. Kanımca, gezinin asıl amacının ne olduğu belli değil. Borç istemeye mi? Yer görmeye mi? İkiz kulelere çelenk koymaya mı? Kuzey Irak'ta yapılacak askeri harekatın yani Irak'la yapılacak savaşın bize getirebilecek zararlarını anlatmaya mı? Yoksa Başbakanımız "Ey,arkadaşlar! Yurt işlerinden, Meclis çalışmalarından canımız çıktı. Ortalığı güllük gülistanlık ettik. Dinlenmek bizim de hakkımız. Gelin dört-beş bakan, sekiz on milletvekili, yetmiş-seksen gazeteci (yandaşlardan olması tercih sebebidir) ve tabii ki özellikle yurt dışına çıkış yasağı olan iş adamlarımızdan, sermayedarlarımızdan (bunlar yurt dışına çıkamayacakları için onlara bir kıyağımız olsun) yüz-yüz elli kadarını toplayıp gelin SAM AMCA'mızın yanına bir giden, elini öpen, hak hatır sorak" dedi de ondan mı? gittiler.
Bir de oldukça kalabalık gidilen bu gezinin paraları kimden çıktı?
***
ABD gezisiniz somut sonucu yok. Verilen sözler gene tutulmayacak. Yer ve zamanla birlikte koşullar uygun olduğunda yakın tarihimizde tanık olduğumuz Kore, baba BUSH'un yaptığı KÖRFEZ SAVAŞINDA olduğu gibi biz gene YEMEN ELLERİNE düşeceğiz.
Bunun en güzel göstergesi yazımın ilk iki bölümünde anlattığın olgu ve olaylardır.
Bu güzel yurdun aklı başında,ileriyi görebilen insanları olarak yoz liberal ekonomi kültüründen uzak durmamız gerektiği kanısındayım.
O tür izlenceler yayınlanırken seyretmeyelim,başka izlencelere geçelim.
Bu ülkeyi her türlü kötülükten kurtarmak kendi ellerimizde unutmayalım.
Sağlıkla kalın.

Başa Dön

YAZDI-Recai Şahin
Birkaç Günün Özeti
Güzel yurdumdan bir Japon kızı gelip geçti. Kimine göre bir kuyruksuz yıldız olan "Kuni Nakazono".
Cin işi şeytan işi, diye söylerdik biz, şimdi ise Çin işi Japon işi diyorlar ve ekliyorlar, bunu bilen iki kişi, biri erkek biri dişi.
Kuni kız güya bir koca bulmak için gelmiş ülkemize. Bu kıza talip olup da finale kalan 165 Türk gencinin görüntülerini izledik, televizyonlarda, resimlerini gördük gazetelerde. Kimisi haç bile takmıştı boynuna, dininden kanına giriverecek sanki. Kimisi de bir eline tükürüp saçını parlatıyor, öte eline tükürüp ayakkabısını siliyor. Pazuları iyi olanlar bu soğukta kısa kollu giyinip gelmişler. Acaba dünyada kaç kız bir erkeğin tükürükle parlatılmış saçlarına, parlak pabuçlarına, ya da kalın pazularına bakarak evlenmek için karar verir.
Ben bu çocukların amacı neydi diye uzun uzun düşündüm. Kuni bir dünya güzeli miydi, çok mu zengindi? Bırakın bir gence, onun sülalesine kadar yetecek serveti mi vardı, kimbilir. Benim gördüğüm kız öyle ahım şahım birisi de değildi. Bizim Ayşeler, Fatmalar, Haticeler Kuni'ye bin basar.
O zaman sorun nerede? Acaba diyorum gençler "Bu kızla evlenirsem geleceğimi garanti altına almış olurum" diye mi düşündüler? Hepinizin bu soruya evet dediğini duyar gibi oluyorum, kocaman bir evet.
Ecyad Kalesi'ni iki yüz yıl önce biz yapmışız, hemi de kutsal toprakları korumak için. Yıkmayacağız dedikleri halde yıkmışlar. Benim bildiğim en büyük söz devletin verdiği sözdür., neyse. Suudiler'in Ankara Büyükelçisi El Bassam "Çamurdan yapıldığı için yıktık, hem de yenisini yapacağız" demiş. Başka yerde yeni bir kale yapacaklarmış. Peki bu kaleyi niçin yapacaklar, bu kaleyi kim yapmış olacak?
Kabahat bizde efendim, kaleyi niye çamurdan yaptın? Alüminyum yada pen'den yapsaydın ya. Şimdiki bildiğimiz koca kaleler öyle değil mi?
Kar gitti sis geldi, sis gider kar gelir. Hadi sisi geçelim ya karı.
Doğal gaz kavgası bir sonuca bağlanmadı. Güzel yurdumda herkesin bir doğal gazı var, kokusuna katlandıktan sonra, hem de bedava. Haşlanmış yumurta ile kuru fasulyenin doğal gazı daha bir başkadır. İthal bile değildir. Geğirmeden ve mide fesadından gelen doğal gaz ise pek kaliteli değildir. Şükür Yaratana Anadolu insanımın doğal gaz sorunu yok.
Pazarda ıspanak iki milyon, sakallı pırasamız da bir buçuk milyon olmuş, na'ber. Soğuk haber.
Eczacılar viagramisin satmadılar iki gün. Doğumu kontrol ettik sayılır.
Adam bir torba kömür çalmış. Kömürcüye de "Evde çocuklar soğuktan ölecek, buradan bir torba kömür almak zorundaydım, kusura bakma kömürcü dayı" gibi bir not yazıp bırakmış. Ayıp ayıp, insan altına selam yazar. Kömüre de, kömürcüye de, bir torba kömürü çalmak zorunda bırakanlara da yazıklar olsun.
Dolar beş ay öncesine dönmüş. Eylül 1977 de bir dolar 19 Lira yirmibeş kuruşmuş. (Şimdi içinizden "kuruş" da neymiş diye soranlar var, bunun cevabını sonra yazalım) Aynı tarihte kuru fasulye de 55 liraymış. Yani bir kilo fasulye üç dolara alınıyormuş. Şimdi bir dolara bir kilo kuru fasulye alınmıyor. Hadi sen gel de rahat rahat doğal gaz üret bakalım.
Birleşmiş Milletler "Yolsuzluğa Karşı Sözleşme" hazırlıyormuş. Sözleşmedeki metinlerin de yüzde sekseni bize aitmiş. Adamlar, virajlara, kasislere, yokuşlara, tünellere (hatta yapılmayan Kızılbel Tüneli'ne bile) asfalt yoldaki su dolu çukurluklara, KÂR dan kapanan yollara bakıp bizim "yolsuzluk" önerilerimizi değerlendiriyorlar herhalde.
Evlenecek kızlar ve erkekler bu sözüm size. "Çapkınlık aileden geliyormuş" Evleneceğiniz kızın anasına babasına şöyle bir bakın ayakları dışarıda mı? Tarağına bakıp bezini alın ama, anasına bakıp kızını hemen almayın. Artık bundan sonra babasına da bakmanız gerekecek. Çapkınlığın kadını erkeği yok artık.
Sivaslı dana ferhata ne mutlu. Her dana, her düve, her inek, her öküz taksiye binip de öyle güzel öyle anlamlı arkasına bakabilir mi? Dana erkekmiş vallahi. Akıllı danaymış.
Burada bir önerim var. Madem küçük Amerika'yız bir bakanlık daha ihdas edelim, adını da "Amerikanya Bakanlığı" koyalım. Görün bak daha iyi olur, gül gibi geçinip gideriz.
Kurtla kuzuyu bir kafese koymuşlar, bunu görenler bakıcıya:
-Ne yapıyorsunuz, hiç böyle kurtla kuzu bir kafese konur mu? Demişler. Bakıcı cevap vermiş:
-Biz bunlara beraber yaşamasını öğretiyoruz.
-Peki ama bu işten nasıl bir sonuç alıyorsunuz?
-Vallahi kafese ara sıra yeni bir kuzu koyuyoruz gül gibi geçinip gidiyorlar, demiş.
Ne var bunda gülecek...

Başa Dön


TARİHİN SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak

Mezarlıklara Gömülen Fethiye (Meğri) Tarihi-II
Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bulunan 166 numaralı 937 H.(1530 M.) Tarihli ve MUHASEBE-İ VİLAYET-İ ANADOLU DEFTERİ ne göre 1530 tarihinde
Meğri (Fethiye) kazası içinde :

Medrese-1
Camii-11
Çiftlik-20
Mescid-4
Cemaat-14
Arg-ı çeltik-3
Cemaat-14
Zaviye-17
MEZARİ-5
Dekakin (Dükkanlar)-432
Hammam-2
Hane-4.182 bulunmaktadır.

Konumuz mezarlıklar olduğu için diğer konuları daha sonraya bırakıyoruz.
Görüldüğü üzere 937 H.(1530 M.) tarihinde Fethiye kazası içerisinde 5 büyük mezarlık bulunmaktadır.
Bu mezarlıklar nerededir? Ne kadarı kalmıştır? Her birisi ayrı bir sanat eseri olan bu mezar taşları ne olmuştur? Nerelerde kullanılmıştır?Bunları bilen yok... Araştıran inceleyen yok... Zaten yıkılan, kırılan, kepçelerle toplanıp dolgu malzemesi olarak kullanılan O canım sanat eserlerinin, tarih hazinelerinin yok olmasından rahatsızlık duyan da yok.
Oysa kırılan, yok edilen, parçalanan, kepçelerle kürünüp götürülen sadece mezar taşları değildi... Bu taşlar Fethiye'nin bilinmeyen gerçek tarihi idi.
Geçelim...
Bu mezarlıklardan bir tanesi Ovacık Köyü içinde bulunmaktadır. Fethiye'den Ovacık istikametine doğru giderken yokuşun hemen başında büyük bir mezarlığın bulunduğunu, ancak bu mezarlığın yol yapılması nedeniyle ikiye ayrılmış olduğunu, bir kısmının Ocak Köy tarafında, diğer kısmının ise orman tarafında kaldığını görüyoruz. Orman bölgesinde kalan mezarlarda mezar taşı olarak basit yığma toprak ya da kaba küfeki taşlar kullanılmıştır.
Ocak Köy tarafında kalan mezarlarda ise mermer ve yazılı taşlar kullanılmış olduğunu görüyoruz. Hece taşlarının bir kısmının düz olmasına karşın, bir kısmında çiçek motifleri, çınar ağacı motifleri ile süslendiğini gördük. Baş taşları ise daha çok kırma sülüs hattı ile yazılmış şiirler, beyitler ve dualarla süslenmiştir.
Pek çoğunun basarak kırıldığı anlaşılan, bir kısmı toprağa gömülmüş bir kısmı yerlerinden sökülmüş bu taşların ancak on beş kadarını sayabildik. Hiç şüphesiz yüzlerce mezar taşının bulunması gereken bu mezarlıkta ancak bu kadarı kalabilmiştir
Birkaç örnek verecek olursak;
Bu mezarlıktaki en eski mezartaşı ne yazık ki doğal yıpranma sonucu okunamaz haldedir. Toprağa gömülü kalmış kısmından 1199 H.(1783 M.) tarihlidir.
Bir başka mezartaşında;
"merhum ve mağfur ila rahmet-ül gafur
Aişe binti Muhammed ruhu içün ve Allah rızası içün elfatiha..Sene 1210"
diye yazmaktadır.
Bazılarında güzel şiirler ve beyitler yer almaktadır.
"Hüvel baki.
Ziyaretten murad duadır.
Bugün bana ise yarın sanadır
Merhum ve mağfurun leha Fatıma binti Abdullah ruhu içün el fatiha.
Sene1306" (M.1890)
Hemen yanı başında aynı şiirle yazılmış ve Davud oğlu Hatip Hüseyin efendinin mezarı.
Yine kırılmış, yine parçalanmış bir mezar taşı.
"Hüvel Baki
Hasud oğlu Bekirin taşını oğlu Ali kazdırdı.
Seksen yaşında dar-u fenadan dar-u bekaya göçüp
Yazdırdı başını.
Okuyan bir fatiha ihsan ide.Sene 1385"
Çam ağacı motifli kallavi sarıklı bir mezar taşı olduğuna göre alimlerden bir zat olması gerekiyor.
Devam edecek


Başa Dön

BİRİKİM-Ünal Şöhret Dirlik
Folklorun Kapı Aralığı
Bizde Gülecek Surat mı Kaldı?
Fotokopi işlerimi çoğunlukla FRT'nin karşısındaki Esenköy'lü Osman Kula yapar. Son kitabım yayınlandıktan sonra bana dedi ki, "Hocam, Fethiyeli Gülüyor kitabınız çok hoşuma gitti. Bir miktar benim büroya bırakta satalım". Epey sattı da... Bir gün müşterisinin birisine "Fethiyeli Gülüyor" isimli kitabımı göstererek "Bir tane al da kitaplığında bulunsun" demiş. Müşterisi:
"-Bu hayat pahalılığından, yokluklardan, zamlardan ben de gülecek surat mı kaldı?" demiş.
Sıkıntılar içindeki adamın bundan başka verecek cevabı mı olur? İyi söylemiş. Ben orada olsaydım bu güzel esprisi için ona imzalı bir kitabımı verirdim. Osman anlattı. Ben de buruk buruk gülümsedim...

At İle Eşeğin Arkadaşlıkları
Aziz Nesin rahmetlinin yıllar önce yazdığı bir hikayedir bu. Atla eşek yılkıda arkadaş olmuşlar. Bir gün beraberce şehre inmişler. Akşam üzeri beraber dönmek için kavilleşmişler. Ama eşek kavil yerine gelmemiş... Aradan yedi-sekiz yıl geçmiş, at yine şehre inmiş. Dönerken bir de ne görsün: Yedi yıl önce ayrıldıkları eşek orada değil mi, hemen koşmuş, sarılışmışlar, öpüşmüşler. At -"Arkadaş yedi sene önce burada kavilleştik, sen gelmedin, bunca yıl nerede idin? Eşek:
-Sorma arkadaş, senden ayrıldıktan sonra şöyle bir kalabalığa karışayım dedim, haydi halk üzerime hücum etti. Doğruca götürüp yönetici koltuğuna oturttular. O zamandan beri yöneticilik yapıyordum." At yine merakla:
"-Ula arkadaş bunca insan senin eşek olduğunu anlayamadı mı?" demiş. Eşek "-Anlamasına anladılar da, anlayıncaya kadar da yedi yıl geçiverdi" diye cevap vermiş. Sonra da elele verip ormana dönmüşler.
Not: Bu suretle Aziz Nesin'i de saygı ile anmamıza vesile oldu.
Hayvan masalları insanlara öğüt vermek için yazılmışlardır. Konuşmayan bu yaratıkların ağzından kendi istediklerini söyletirler yazarlar. Bu konuda EZOP'un da çok güzel hikayeleri var. Bakın bunlardan biri nasıl:
Eski Yunan'da (Şimdikiler değil) Atina ve Ispartalıların demokrasiye düşkün olduklarını herkes bilir. Şimdi İngiltere'nin ünlü (HYDE Parkı)nda insanlar düşündüklerini nasıl serbest serbest anlatıp, yöneticilerini tenkit ediyorlarsa, Atinalılar da, böyle serbest kürsülere çıkıp istedikleri gibi konuşur, yöneticileri tenkit ederlermiş. Bir gün bir Atinalı kürsüye çıkmış:
"-Sevgili Atinalılar, senatoya baskı yapalım da bir kanunla eşeklerinde adını AT olarak değiştirmelerini sağlayalım" demiş. Sağdan soldan (Olur mu? Neden değiştirelim? Senin işin mi yok?) diye bağrışmaya başlamışlar. Adı geçen vatandaş, herkesin susmasını bekledikten sonra şöyle demiş:
"-Eşeklerin adını at olarak değiştirirsek, bizlerde eşekler tarafından değil de, atlar tarafından yönetildiğimizi düşünerek seviniriz"
Kaynak: Esop Masalları

Nasrettin Hoca'nın Eşek'e Kitap Okutması
Adamın birisi Timurlenk'e bir eşek hediye etmiş. Orada bulunanlar eşeği methede methede bitirememişler. Nasrettin Hoca'yı Timur'un gözünden düşürmek isteyen birisi
"-Bu eşek çok akıllı bir hayvandır. Elleri öpülesi Nasrettin Hoca'nın eline geçşe, vızır vızır okutur adam eder" demiş.
Timur işin dalgasındaymış. Hemen hocayı çağırır ve yuları eline verir.
"-Eti senin, kemiği benim hocam. Okut adam et" der.
Hoca biçare ne yapsın. Ele güne karşı mahcup olmamak için, deriden bir kitap yaptırmış. Yaprakların arasına avuç avuç arpa doldurmuş. Sonra yaprak yaprak açıp arpaları yedirmiş. Sabah, öğle, akşam derken hayvancağız diliyle yaprakları açıp açıp arpaları yemeye alışmış. Arpalar bitince de basar anırmayı.
Timur'un verdiği süre biter. Hoca akşam eşeğe arpa vermez. Sabahleyin yularından tuttuğu gibi çekip Timur'un imtihan yerine götürür. Eşeği bir yere bağlar, önüne kitabı koyar, yaprakları arasına arpaları doldurur. Eşek teker teker diliyle sayfaları çevirip çevirip arpaları yer, arada boş yani arpasız bir sayfa gelince de basar anırmayı. Kitabın bütün sayfaları bitince de uzun uzun anırmış mı, güzelce oh!...
Timur Hoca'yı tebrik eder.
Hocanın başına eşek hocalığını saran adam "iyi iyi de, ne dediğini anlamadık" demiş.
Hoca kızarak; "İşte gördün, eşeğe okumayı öğrettim de, bu adama konuşmayı öğretemedim" demiş. Timur yüklüce bahşiş vererek hocanın gönlünü almış.
Son zamanlarda eşekten ve kitaptan çok söz edilir oldu da. Seyreden eşekler ağzını tutsa olmaz mı?
Allah senden razı olsun Nasrettin Hoca. Eşeği diliyle kitap karıştıracak kadar eğitmişsin, sağol.
Devrin bazı eşekleri kitaba düşman da...

Fethiyeli Kocaalioğlu Süleyman...
Nüzhet Bulca'nın 1950 yılındaki radyo konuşmalarını bir araya topladığı KAHRAMANLAR isimli kitabın 105. Sayfasında şöyle yazılıyor: "Fethiye'nin Ceylan Köyü'nden 1315 doğumlu, Koca Alioğlu Süleyman (burada diğer dört arkadaşının da isimleri sayılıyor)

Başa Dön

TARIM DÜNYASI-Atila Büyükpapuşçu
Seralarda Hastalık ve Zararlılara Karşı Kimyasal Mücadele
Genelde hastalık ve zararlılar karşı yapılan kimyasal mücadelede uyulması ve takip edilmesi gereken hususlar;
1. Zamanında İlaçlama: Hastalıklara karşı kimyasal mücadele ilk hastalık belirtileri görüldüğünde yapılmalıdır. Serada zararlı böcek ve akarlar görülmeye başladığında, hem zararlıların hem de doğal düşmanının yoğunlukları izlenmelidir. Zararlı, uygulanan diğer mücadele yöntemlerine rağmen ürün kaybına neden olacak yoğunluğa ulaştığında, en son çare olarak kimyasal mücadele yapılmalıdır.
2. Doğru ve Dozunda İlaçlama: Zararlı ve hastalıklar için RUHSATLI olan ilaçlardan insan ve çevre sağlığına, doğal düşmanlara en az etkili olan ilaçlar seçilmelidir. Serada veya açıkta yetiştirilen bitkiler için birden fazla hastalık ve zararlı olabilir. Bu durumda bu hastalık ve zararlıların hepsine veya bir kaçına etkili olan ilaç varsa öncelikle bu ilaçlar seçilmeli ve ilacın ambalajı üzerinde yazılı doz ve miktarda veya konu uzmanı teknik elemanca belirtilen talimatlara uygun olarak ilaç uygulaması yapılması hem ekonomik olacak hem daha etkili olacaktır.
3. İlacı Hedefine Ulaştırma: Zirai mücadele ilaçlarının çoğu değme etkilidir. İlaçların etkili olabilmesi için zararlı veya hastalık etmenine değmesi gerekmektedir. Zararlıların çoğu yaprak altında olması nedeniyle etkili olması için yaprak altının iyi ilaçlanması ve ilacın hedefe ulaşması için en uygun ilaçlama aleti kullanılmalıdır.
4. Şerit veya Nokta İlaçlama: Bazı zararlı böcek ve kırmızı örümcekler seranın sadece bir bölgesinde görülebilir. Bu durumda sadece o bölge ilaçlanmalıdır. Böylece hem zararlı bulunduğu yerde öldürülmüş olur hem de diğer bölgelerde bulunan doğal düşmanlar korunmuş olur. Bunun sonucunda daha az ilaç kullanılmış ve daha az masraf yapılmakla ilacın çevreye olan olumsuz etkisi azaltılmış olur.
Bol kazançlı, sağlıklı bir yaşam dileği ile saygı ve selamlar.

Başa Dön

VERGİ DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
2002 Yılına Girerken Yapılan Vergi Düzenlemeleri-II
2002 yılı için hedeflenen vergi hasılatını tutturabilmek için mevcut yasalara ilave herhangi bir yasa ihdas edilmemiş olsa bile mevcut yasalardaki vergilere yüzde 53,2 oranında bir artış öngörülmüştür.aynı şekilde vergi yasalarının içersinde bulunan muaflık ve istisnalarla ilgili maddelerdeki oranlara da yüzde 53,2 oranında bir artış getirilmiş,sanki böylelikle hiçbir şey değişmemiş gibi psikolojik bir hava esmesine olanak sağlanmıştır.
Her ne şekilde ve düşüncede çıkartılırsa çıkartılsın,mevcut durumdan okurlarımı aydınlatmaya devam etmeliyim.
Yapılan düzenleme ile gelir vergisi tarifesi,gelir dilimi tutarları 2002 yılı gelirlerine uygulanmak üzere yüzde 36 oranında artırıldı.Konut kira gelirleri yıllık istisna tutarı 2001 yılında 700,000,000.- TL sı iken 2002 yılında 950,000,000.-TL sına yükseltildi. 2002 yılında sadece kira geliri elde eden mükellefler yıllık kira gelirlerinin 2002 yılı için gayri-safi tutarı 950,000,000.- TL sını aşmıyor ise beyanda bulunmayacaklardır.Sadece konut kira geliri elde edenler işbu istisna tutarının üzerinde elde ettikleri gelirlerini vergilendireceklerdir.İşyeri kira geliri elde eden mükellefler için getirilen istisna tutarı ise 6 milyar 650 milyon TL.sıdır.
Basit usule tabi olmanın şartlarında da bir değişikliğe gidildi.Ülkemizde yaklaşık bir milyon basit usulde vergilendirilen mükellefi ilgilendiren vergileme usulünün genel ve özel şartları ile ilgili hadler yükseltildi. İşyeri kira koşulu genel şartlarından olan, büyükşehir belediye sınırları içinde 2001 yılında bir milyar Türk Lirası olarak uygulanan yıllık kira bedeli 2002 yılı için bir milyar beş yüz milyon Türk Lirasına, büyükşehir belediyesi dışındaki yerler için ise yıllık bir milyar yüz milyon TL.sına yükseltilmiştir. Özel şartlarda ise Gelire Vergisi Yasasının 48.nci maddesindeki hadler 01/01/2002 tarihinden itibaren satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satanların yıllık alım tutarı 15 milyar Liradan 22 milyar liraya,sadece satış tutarları yıllık bazda 20 milyar liradan 30 milyar liraya yükseltilmiştir. Bunun yanında aldıkları malı aynen veya işledikten sonra satanların dışında kalanların bir yıl içinde elde ettikleri gayri-safi iş hasılatı 7,5 milyar liradan 11 milyar liraya, alım satım ve hizmet işlerini birlikte yapanların yıllık iş hasılatı ile yıllık satış tutarlarının toplamı ise 15 milyar liradan 22 milyar liraya yükseltilmiştir.
Taksici ve dolmuşçunun gün sonunda belge düzenleme uygulaması da 31/12/2002 yılına kadar uzatıldı.

Başa Dön

TANSİYON-Uz. Dr. Mustafa Ulusoy
Devlet Adamlığı Ciddiyeti
Bir Sağlık Bakanımız var evlere şenlik. Her söylediği,her yaptığı olay oluyor,ama sanırım bazı yaptığı ya da söylediklerine kendi de inanmıyordur.
Çünkü yanlış hatırlamıyorsam bu hükümetin valilere bakan karşılamaları ve uğurlamalarında abartıdan kaçınılmasını emrediyor, hatta tören yapılmamasını belirtiyordu. Bizim Sağlık Bakanımızın da bu hükmet kararnamesinde imzası var. Ancak bir başhekim kendisini izinli olduğu halde karşılamadı diye denetleme sırasında basının gözleri önünde galiz kelimelerle azarlayabiliyor.
Acaba sayın Bakan başhekimi azarlarken mi ciddi değildi yoksa genelgeyi imzalarken mi ciddi değildi anlayamadık ama her iki halde de ciddi olmasını beklerdik. Ama biz imza ciddiyetsizliğine bu hükümet zamanında alıştık galiba. Çünkü IMF'e verilen niyet mektubunu bile okumadan imzalayan ve bunu beyan edebilen hükümet üyeleri oldu bu ülkede.
Sayın Sağlık Bakanı şu 2 günlük eczane kapatma eyleminde de eczaneleri kapatma cezasıyla tehdit etti. İlacı ucuzlatmanın tek yolunun eczacının karını azaltmakmış gibi. Halbuki ilaç fabrikatörlerinin ilaç fiyatlarını Sağlık Bakanlığı ile birlikte nasıl abarttığını, nasıl tatlı karlar elde edildiğini bilmiyormuş gibi (gelinini dövemeyen kızın dövermiş misali) eczacıların karlarını azaltmaya gitti. Tabii ki ilaç üretici ve ithalatçılarına gücü yetmediğinden olsa gerek. İyi bir fiyatlandırmayla ilaçta %50-70 arası ucuzluk sağlanabilecekken, gücünün yettiği eczacının karını halka şirin görünebilmek uğruna göz dikti. Evet sayın Bakan; eczaneleri kapatabilirsiniz, bu sizin yetkinizde. Ama bu eylemde %80-90 arası katılım oldu. Acaba siz bu eczaneleri kapatarak yeni bir kapatma eylemi mi planlıyorsunuz?
Sayın Bakan; Türkiye'de eczane ve ilaç problemi vardır. Bazı eczacılar diplomalarını sermaye sahiplerine kiralayıp para kazanmaktadırlar, eczaneler yönetmeliklere uygun değildir, eylem nedeniyle eczanelerini kapatan eczacılara ceza vermenizi sağlayacak yönetmelik bunları da kapsar. Siz bu yönetmeliği uygulayacaksanız tamamın uygulayınız ki gecekondu eczaneler, eczacısız eczaneler ortadan kalksın, halkımız ilaç alırken bilgisiz eczacı kalfalarına muhtaç olmasınlar. İlacı ucuzlatmak için eczacının karı yerine pahalılığın kaynağına inmeniz gerekli. Bu yetki sizde var kullanın lütfen. Çünkü artık şovlara karnımız yok ve gerçekleri biliyoruz ve kandırılmak istemiyoruz.

Başa Dön

HOŞ SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.

Başa Dön

DİYALOG-Ufuk Emek
İşim gereği birçok aile benden çocuklarına danışmanlık yapmamı ister. Çünkü birçoğu, çocuklarının "normal" davranışlar sergilemediğinden şikayetçidir. Aşırı yaramazlık, çok hareketli olmak, öfke ve saldırganlık içeren tepkiler vermek yada içe kapanık olmak, kıskançlık, paylaşmamak , psikolojik sorunlardır.
Ancak, çocuklarla yaptığımız terapilerde, bu sorunlarının altında yatan ana nedenin, onlara "zaman" ayıramayışımız olduğunu görüyoruz.
Nedir çocuğa zaman ayırmak? Bütün bir gün yada hafta sonunu evde, onun yanında geçirmek mi? Elbette hayır.
Belki yaptığınız işler ve hızlı çalışma temponuz nedeniyle gündüzlerinizi ayıramıyorsunuz, doğrudur. Ama ya akşamlar ya hafta sonları? Akşam yemeği hazırlıkları, ev işleri, yemeğin yenmesi, televizyon, misafirler derken; evet "Evdesiniz" ama ne kadar çocuğunuzlasınız, eşinizlesiniz ?
Yaşı ne olursa olsun, çocuklarınız sizden ilgi bekler.Onların yiyeceği, giyeceği, eğitimi ve geleceğini sağlamak için harcadığınız emek ve zamanınızın bir bölümünü de "Onlar" için harcamalısınız.
Unutmayın onun yanında olduğunuz uzun saatler değil, Onunla oynayarak, ödevleriyle, sorunlarıyla ilgilenerek, onu dinleyerek geçirdiğiniz dolu dolu "Bir saat" çok daha önemli ve yararlıdır.
Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda düzenlenen kurslardan birinde, zaman kullanma uzmanı olan öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine uygulamalı bir sınav yapmış.
Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste yığarak, kavanozun içine yerleştirmiş.Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca, öğrencilerine sormuş: "Söyleyin bakalım" demiş. "Kavanoz doldu mu?"
Öğrencilerin tümü aynı yanıtı vermişler: "Evet, doldu" demişler.
Öğretmen bu yanıtları kabul etmemiş. Eğilmiş, bir kova küçük çakıl taşı çıkarmış, kavanozun tepesinden dökmüş ve kavanozu elinde bir süre salladıktan sonra küçük parçaların büyük taşların arasına yerleşmelerini sağlamış.Bu kez yeniden sormuş öğrencilerine: "Kavanoz şimdi oldu mu ?" demiş.
İşin sanıldığı kadar kolay olmadığını anlayan öğrenciler, bu kez "Hayır" demişler.
Öğretmen, öğrencilerine "Aferin" dedikten sonra masanın altından bu kez bir kova dolusu kum çıkartmış.Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki boşluklar tümüyle doluncaya kadar kavanoza dökmüş.Ve yine sormuş: "Şimdi doldu mu kavanoz?"
Öğrenciler yine birlikte yanıtlamışlar: "Hayır, dolmadı" demişler.
Öğretmen tümüne birden "Aferin" dedikten sonra bir sürahi su alıp, kavanozun içine dökmeye başlamış.Sonra da sormuş: "Şimdi söyleyin bakalım.Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız ?"
Öğrencilerden biri dersi şöyle özetlemiş: "Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni şeyler için zaman bulabilirsiniz" demiş.
Öğretmen "Bir açıdan doğru ancak bu dersimizin özü şudur; Eğer büyük taş parçalarını kavanoza önceden koymasaydık, onlar için kavanozda daha sonra asla yer bulamazdık."
Öğrenciler, öğretmenin bu açıklamasından sonra kendi kendilerine sordukları şu soruların yanıtını aramaya başlamışlar: "Hayatımızdaki büyük taş parçaları hangileridir? Kavanoza önce onları mı koyuyoruz? Yoksa kavanozu daha küçük şeylerle doldurup, yaşamımızın büyük parçalarını dışarıda mı bırakıyoruz?"
Sizin hayatınızın büyük taşları neler?
Eğer eşim, çocuklarım ve dostlarım diyorsanız ki eminim öyledir, zaman akıp gidiyor.Ve ardınızda bıraktığınız zamanı yeniden yaşamanız, paylaşamadıklarınızı, eksik bıraktıklarınızı tamamlamanız mümkün olmayabilir.
"Peki. Ne mi yapalım?"
Hadi bu hafta sonunu sadece sevdiklerimize ayıralım. Ve şu andan sonra fırsat bulduğumuz her zamanı...
Onların ve kendimizin mutluluğu için...

" Güneşi kaçırdım diye gözyaşı dökerken yıldızları da göremezsiniz"
Tagore
Sevgi ve saygılarımla
.

Başa Dön

TURİZM-Dilek Dinçer
Turizmde Çevrenin Yeri ve Önemi
Geçtiğimiz hafta FETAV çok güzel ve yararlı bir organizasyona ev sahipliği yaptı. Vakıf bünyesinde uzun süredir verimli çalışmalarda bulunan Koordinatörler kurulu,"Çevre Projeleri ve Kaynak Temini Eğitim Semineri" adı altında bir etkinlik daha düzenledi. Türkiye Doğal Hayatı Koruma Derneği'nden proje sorumlusu Güneşin AYDEMİR ve Erciyes Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Uygar ÖZESMİ'nin harika sunumu, Gökova-Akyakayı Sevenler Derneği Başkanı Heike Thol Smitz'in, Birleşmiş Milletler kaynaklarından fon sağladıkları somut proje hakkında, kendine özgü hoş anlatımı ile verdiği bilgiler, bizler için çok yararlı oldu.Her biri farklı meslek gruplarından,ilçemizin sorunlarını çok iyi bilen, duyarlı katılımcıların bir araya geldiği organizasyonda, herkese söz hakkı tanınarak, çoğulcu, demokratik bir ortamda, ilçemizin tüm çevre sorunları ve öncelik sıraları belirlendi. İkinci günün sonunda, hep birlikte örnek bir projenin taslağı hazırlandı. Bundan böyle çalışma grupları oluşturularak, farklı konularda projeler hazırlayabileceğiz.
Seminer boyunca, çevre ile turizmin ne kadar iç içe ve birbirinden ayrılmaz iki kavram olduğunu, bir kez daha gözlemledik. Ölüdeniz ve Fethiye Körfezi'ndeki deniz kirliliği, turizm sezonunda artıyor. Doğal olarak turizm de bu kirlilikten olumsuz etkileniyor. Çünkü kimse kirli bir denizde yüzmek istemiyor.
Sulak alanlar bir bir yok oluyor. Bataklıklar kurutulup, tesisler kuruluyor. Buna bağlı olarak, pek çok canlı türünün yaşam alanları da tükeniyor. Eko-turizm olgusunun giderek yaygınlaşması ile, pek çok entelektüel tüketici, bio çeşitlilik gözlemleyebileceği, farklı eko sistemleri barındıran yörelerde tatil geçirmeyi yeğliyor.
Hepimizin yakından tanıdığı günlük ormanları; bölgemize özel endemik olarak nitelendirdiğimiz bir türün güzelliklerini, her mevsim farklı bir biçimde bizlere sunuyor. Bana göre ilçemizin en seçkin rekreasyon alanlarından biri Günlük... Hoş kokulu, doyumsuz manzaralı ormanda dilediğimizce piknik yapıp,kamp kurabiliyoruz. Bu arada ağaçlarda, daldan dala zıplayan sincapları,küçük akarsularda yüzen irili ufaklı canlıları görebiliyoruz. Bu olanaklardan gelecek kuşakların da yararlanmasını ve bu alanın turizme uzun yıllar hizmet etmesini istiyorsak,kamp kurarken ya da ateş yakarken biraz özen göstermeli,yeni fidanlara da yaşam hakkı tanımalı,ormanın yok olmasını önlemeliyiz.
Kaya Köyü'nün tarihsel, kültürel, doğal ve mimari dokusunu koruyabilirsek, gelecekte turizmin yükselen yıldızı olmaya en yakın aday diye niteleyebiliriz yöreyi... İngiltere'de yayınlanan Bride Magazine dergisinin, hepimizin yakından tanıyıp sevdiği, artık bizlerden biri diye benimsediği Jhon ve Beatrix çiftinin pansiyonunu, "Dünyanın en iyi on balayı evi"nden biri olarak seçmesinin nedeni rastlantı değil... Bu bilinç ve anlayışla yaptıkları özgün tesisleri, bu kıvancı fazlası ile hak ediyor.
Kelebekler Vadisi, Gemiler Adası, Saklıkent, Ören ve daha pek çok turistik yerimiz, çevre değerlerine sahip çıktığımız sürece varlıklarını sürdürebilecekler.
Kısaca özetleyecek olursak; doğal değerlerimiz özgün durumlarında korunmalı, hatta, daha iyi koşulların oluşması sağlanmalı... Böylelikle daha çok insanın,doğadan ve doğal değerlerden, rekreasyonel, estetik, bilimsel ve eğitsel yönde yararlanabilmelerini sağlayabilir, dolayısıyla; turistik anlamda da değerlerimize değer katabiliriz.



Başa Dön

SPORTMENCE-Erol Dolu
İlçe Voleybol Temsilcimiz Turgay Tuğrul'un Çabaları
Turgay Tuğrul ilçemizde voleybol sporuna sahip çıkan spor adamlarından birisi. 1996 yılında Fethiyespor'un Voleybol Şubesi'ni açarak bayanlar voleybol takımını oluşturup Muğla Voleybol Ligi'nde ilçemizi temsil etmek için çaba göstererek 1997 yılında Fethiyespor'u bayanlarda Muğla Bölge ikincisi yaptı. Tabi o yıllarda Fethiyespor'da oynayan sporcuların da bunda payı vardı.
Turgay Tuğrul yıllar önce kendisi faal olarak voleybol oynamış daha sonra voleybol antrenörlüğüne başlamış. Fethiye'de voleybol organizasyonlarının içinde görev alarak bu spor dalında hizmet vermekte ve şu anda Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü'nde fahri olarak voleybol ilçe temsilciliği görevini yürütüyor.
İlçemizde voleybolda yıllardan bu yana bahar aylarında gerçekleşen kamu kurum ve kuruluşları arasında dostluk amaçlı Kaymakamlık Kupası Voleybol Müsabakaları yapılıyor. Turgay Tuğrul'un burada da çalışmalarını görüyoruz. Ama 2001 yılında yapılan müsabakalarda spor adına üzüntü verici olaylar yaşandı. Ama daha sonra tatlıya bağlanarak yine spor adına centilmenlik yaratıldı ve bir şey olmamışçasına yaşam devam etti.
Geçen hafta voleybol ilçe temsilcimiz Turgay Tuğrul'la beraber kendine ait bürosunda beraberdik. Fethiye'de voleybol üzerine konuşuyorduk. Bana yaptığı ve yapacağı çalışmaları anlattı.
İlçemizde Fethiye Belediyespor Kulübü'nün voleybol çalışmaları var. Şu anda geçler liginde maçlar devam ediyor. Sefai Güler'in nezaretinde Fethiye Belediyespor voleybolda Muğla Bölge Ligi'nde kendini ispatlamaya çalışıyor. Bizler de Sefai Güler'in yanında voleybol çalışmalarında yerimizi alırız.
İleriki aylarda büyüklerde maçlar başlayacak. Turgay Tuğrul şimdi okulları gezip yıldız sporcuları bulup ortaya çıkarmak için uğraşıyor.
Mini voleybol turnuvası düzenleyip buralardan voleybolcuları tanıyacak ve bu sporcuları Fethiye'de voleybolda faaliyet gösteren kulüplere kazandıracağım dedi.
Ben kendisine abi bu yıl kamu kurum ve kuruluşları ve bankalar arası voleybol müsabakalarını sordum. Bana "yapalım Erol" dedi. Ben de Fethiye'nin sporda zenginleşmesi için ve yıllardan bu yana geleneksel hale gelen bir organizasyonun devam etmesi gerektiğini söyledim.
Turgay Tuğrul bu işin içinden gelmiş birisi. Bana bundan iki ay kadar önce İstanbul'da Beşiktaş Voleybol Takımı ile antremana çıktığını ve oradaki antrenörlerden yararlı bilgiler aldığını belirterek "bunlardan yararlanacağım" dedi.
Uzun zamandan bu yana ilçemizde voleybol sporu yayılmaya başladı. Bana iletilen bilgilere göre büyüklerde de Fethiye Belediyespor, Telekom ve Fethiyespor da voleybol liginde mücadele edecekler. Ayrıca ilçemiz yeteri kadar voleybol hakemine de kavuşmuştur.
Gelecek için voleybolda yaratılacak ortamların ileri boyutlara taşınması için voleybol ilçe temsilcimiz Turgay Tuğrul'un çabalarını da elimizden geldiği kadar desteklemeliyiz.

Başa Dön