|
|
BAŞYAZI
Gazeteci Olmak
Bir ülkenin demokratik olup olmadığını; ülke de yaşayan halkın ortak değerleri
eşitçe paylaşılıp, paylaşılmadığını, hak ve özgürlüklerin yönetenler ve
yönetilenlerce adil kullanılıp, kullanılmadığını görebilmek, anlayabilmek
için, o ülkenin veya sözedilen yerleşim biriminin yazılı ve görsel basınına
bakmak gerekir.
Basın, ne kadar özgür, tarafsız ve halkın menfaatleri konusunda ne kadar
cesaretli, halkın sorunları karşısında dördüncü güç olarak sorumluluğunu
ne kadar iyi biliyorsa, o ülkede veya o yerleşim yerlerinde haksızlıklar,
eşitsizlikler azalır. Halkın ortak menfaatleri konusunda basının ortak
hareket etmeleri sonucunda da tüm olumsuzluklar ortadan kalkar. Basın
taraflı olursa özgürlüğü kısıtlanır, çeteler, mafyalar oluşur. Baskı unsurları
artar ve sonunda kamunun bile görev yapma gücü ortadan kalkabilir.
***
Geçtiğimiz günlerde güzel ülkemizin şirin mi şirin İTFAİYE İlçesi'nin
bağrından çıkmış bir vekilin, 8 TRİLYON'luk turizm teşvik kredisi aldığını
öğrendik. Yine aynı vekilin, ilçenin yüksekçe bir yerindeki gecekondu
bölgesini 49 seneliğine kapattığını duyduk. Söz konusu yer daha bir sene
önce dozerlerle yıkılıp, halkın geceyi sokakta geçirmeye mahkum edildiği
yermiş. Bütün bunlar maalesef günümüzde sıkça yaşanan olaylar. İşin en
çirkin yanı devletin 8 Trilyonunu hortumlayan, ilçenin en merkezi yerini
kapatan vekil, geçen hafta yine o ilçeye gelmiş. Doğal afetler sebebiyle
tarladaki ürününü, serasını kaybeden, yoksulluğa itilen değerli çiftçimin
eline 100 milyon gibi zararını karşılamaktan çok uzak sus payı dağıtmış.
Devletin 8 Trilyonunu hortumlayan vekil, afetzedeleri ziyaret etti. Taraflı
basın ise her zaman ki yerinde. Vekil konuşuyor, taraflı basın çekiyor,
vekil köylülere timsah gözyaşları döküyor, taraflı basın kaydediyor, vekil,
"devlette para yok" diyor, bütün imkanları zorluyoruz sizlere
yardım etmek için diyor, taraflı basın çekmeye devam ediyor. Vekil asıp
kesiyor, koyunlar dinliyor, içlerinden bir koyun bile, "yahu vekilim,
şu hıortumladığın 8 Trilyonun bir Trilyonunu bize ver" demeyi aklından
geçirmiyor. Aklı fikri vekille beraber taraflı basının kaydettiği görüntülerde
yan yana görünmek, vekili karşılarken ve uğurlarken elleri kızarana kadar
alkışlayabilmek.
Söz uçar, yazı kalır. Basın dünyasında yazılı basının önemi hiç bir zaman
kaybolmaz.
Bir gazeteci sabah çocuğunu uykuda öper ve evden çıkar, gün içinde neleri
yaşayacağını, gün sonunda neler olacağını bilmeden. Bu ülkede hele kalemi
biraz sivri ise, hortumculara karşı, karanlık güçlere karşı mücadelesinde,
sözüm ona demokrat geçinen aydın sayılan, fakat kabuğuna çekilen cesaretsiz
kişilerin olması gereken desteklerinden yoksun bir şekilde mücadelesine
devam etmişti, ediyor ve edeceklerdir.
Karanlık güçlerce gerek, gazeteciler yıldırılmaya çalışılsa, gazetelerin
kapatılması senaryoları yapılsa bile, bu ülke için, bu halk için bir şeyler
yapılmalıdır.
Adnan Kahveciler gibi, Eşref Bitlisler gibi, Hıfzı Velidedeoğlular gibi,
Hasan Ali Yüceller gibi değerlerin yanı sıra Uğur Mumcular gibi insanlara
ihtiyacımız var.
Uğur'lar olsun...
Başa
Dön
BORSA-EKONOMİ-Serdar
Düzenli
BORSADA
GEÇEN HAFTA
Geçen hafta boyunca Cumhurbaşkanının bankacılık yasasını veto edeceği
beklentileri piyasalara hakimdi. Nitekim hafta sonunda Cumhurbaşkanı Sezer
Bankacılık yasasının 3 maddesini veto ederek meclise geri gönderdi. Ayrıca
Ecevit'in Amerika'ya yapmış olduğu seyahatten somut sonuçların çıkmaması
da borsada beklentisiz seansların yaşanmasına neden oldu.
Diğer mali piyasalar sakinliğini sürdürürken talepsizlik nedeniyle düşüşüne
devam eden Amerikan Dolarına Merkez Bankası müdahale etti.
BORSA ve PARA PİYASALARINDA GEÇEN HAFTA
|
18.01.2002
|
25.01.2002
|
%
DEĞİŞİM
|
BORSA |
13.012
|
12.871
|
-1.08
|
DOLAR |
1.348.000
|
1.333.000
|
-1.11
|
EURO |
1.186.000
|
1.152.000
|
-2.86
|
MARK |
607.000
|
590.000
|
-2.80
|
ALTIN |
86.000.000
|
82.000.000
|
-4.65
|
BORSA OKULU - BÖLÜM
10
Halka açılmak üzere hisse senedi arz edecek ortaklıklar hangi satış
yöntemlerini kullanabilirler?
Halka açılmak üzere hisse senedi satışı yapacak ortaklıklar, SPK'nın "Sermaye
Piyasası Araçlarının Halka Arzında Satış Yöntemlerine İlişkin Esaslar
Tebliği" başlıklı Seri : VIII, No : 22 Tebliği' ne göre, " Talep
Toplama", " Talep Toplanmaksızın Satış" veya " Borsa'
da satış" yöntemlerinden birini kullanmak zorundadırlar.
Halka arz edilen bir hisse senedinin satış fiyatı nasıl belirlenmektedir?
Bir hisse senedinin satış fiyatı, Borsa' da hisse senetleri işlem gören
aynı sektöre ait şirketlerin fiyat kazanç oranları esas alınarak, ayrıca
indirgenmiş nakit akım analizleri gibi yöntemler kullanılarak ve geçmiş
yıllara ilişkin finansal göstergeler, karlılık oranları ve geleceğe yönelik
projeksiyonlara da bakılarak, aracı kuruluş ile ortaklık tarafından belirlenmektedir.
Sermaye Piyasası Kurulu'nun kaydına alınan hisse senetlerinin hepsi
satılmazsa ne olur?
Kayıtlı sermaye sistemindeki ortaklıklar, satın alma taahhütnamesi bulunmaması
halinde, satış süresinin sona ermesini takiben satılamayan hisse senetlerini
6 iş günü içinde iptal ettirirler.
Esas sermaye sistemindeki ortaklıklar ise süresi içinde satılamayan hisse
senetleri için satış süresinin bitiminden itibaren 3 iş günü içinde satın
alma taahhüdünde bulunanlara müracaat ederler.
ŞİRKET HABERLERİ:
BAGFAŞ: Trakya Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği
tarafından ilkbahar dönemi alımları için açılan toplam 4.285.150 USD+KDV
tutarında 32.500 ton kompoze gübre siparişi aldı.
BURSA ÇİMENTO: 2001 yılı nakit kar payının brüt %63,11 oranında
net %60 oranında olduğu bildirilmiştir.
GLOBAL MENKUL DEĞERLER: Arttırılan 2.5 trilyon tutarındaki hisseleri
Templeton Strategic Emerging Markets Fund'a beheri 1.850 TL.dan satma
kararı aldı.
BEŞİKTAŞ: Halka açılıyor. Beşiktaş Futbol takımının tüm haklarına
sahip olan Beşiktaş Futbol Yatırımları A.Ş. hisselerinin yüzde 15'lik
bölümü halka arz ediliyor.
YAPI KREDİ YAT. ORT. : 2001 yılı kar dağıtım önerisinin %140 oranında
nakit dağıtılması şeklinde değiştirildiği bildirilmiştir.
ŞİŞE CAM: Sermayesinin %78,342 bedelli, %160,516 bedelsiz arttırılması
işlemlerinin 04.02.2002-18.02.2002 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
SINAİ YATIRIM BANKASI: TSKB'ye devri için BDDK'na başvurdu.
YAPI KREDİ YATIRIM ORTAKLIĞI: % 100 Bedelli sermaye arttırımına
28.01.2002 tarihinden itibaren başlayacak.
NETAŞ: Bangladesh Telegraph and Telephone Board (BTTB) ile 15,5
Milyon ABD doları değerinde Sayısal Telefon Santrali sözleşmesi imzalandı.
GLOBAL MENKUL DEĞERLER: Toprakbank A.Ş.'nin Templeton Strategic
Emerging Markets Fund LDC ve Avrasya Yatırım Holding A.S. konsorsiyumu
tarafından satın alınmasına yönelik olarak hukuki ve mali on incelemelerde
bulunulmasına karar verdi.
Başa
Dön
DENGE-Av.
Recai Yıldırım
Son Değişiklikler Üstüne
Son birkaç aydır,Terörle Mücadele Yasası,Devlet Güvenlik Mahkemeleri Yasası
ve en son Türk Ceza Yasasının 312 ve 159. Maddelerinin değiştirilmesi
çalışmaları ile gündem karışacak gibi gözüküyor.
Toplum yaşamını ilgilendiren önemli değişikliklerin enikonu kamu oyunda
tartışılarak yasal düzenlemeler haline getirilmesi Demokratik,Hukuk Devleti
denilen sistemin ilkelerindendir.
Bu güne dek çeşitli alanlarda uygulanan yasalarda yapılan değişiklikler
,yaşamımızı derinden ilgilendirse de,ilgilendirmese de kamu oyunda tartışılarak
yapılmadı.
Gözlediğim,liderlerin bir araya gelerek değişiklikler üzerinde uzlaşmaya
varıp,genel kurulda tüm milletvekillerine istenilen doğrultuda oy kullandırmaları.
Burada,kanımca dikkat edilmesi gereken olgu,liderlerin kendi düşüncelerine
koşut sonuçları elde etmeleri.
Görüldüğü kadarıyla, lidere tam anlamıyla bağlılık var. O, ne derse o.
***
Geçtiğimiz hafta içinde Türk Ceza Yasasının 312. Ve 159. Maddelerinde
yapılacak değişiklikler konusunda liderler bir araya geldiler. 1999 yılından
bu yana yapıla gelindiği gibi, değişiklikler için, Üniversiteler, Uzmanlar,
Sivil Toplum Örgütleri gibi demokrasinin var geçilmez oluşumlarının görüşlerine
başvurulmadı. Enine boyuna tartışılmadan düzenleme yapılması, gelecek
günlerde herkes için sıkıntı yaratır.
Yasa metinlerinde kullanılacak olan kavram ve sözcüklerin,genel,objektif
olması ve o hükümleri uygulayacak kişilerin ilkelerine,inançlarına bağlı
hale getirilmemesi gerekir. Aksi,aynı eylemlere verilecek olan cezaların
farklı olması sonucunu doğurur. Bu da,bir anlamda insanların vicdanlı
yada vicdansız uygulayıcıların ellerine bırakılmasıdır. Adaletten uzaklaşmadır.
***
Yasaların günün koşullarına uymadığı ve toplumun gerisinde kaldığı doğru.
Böyle olması bence doğaldır. İnsanların bu günden bir yıl sonra on gün
sonra kırk yıl sonra nasıl davranacaklarını ve hangi suçları işleyeceklerini
kestiremeyiz. Bu nedenle hukuk kurallarının genel,soyut,objektif olmaları
gereklidir. Hukuk kuralları kişiye,yere ve zamana göre düzenlenmezler.
Bu yüzdendir ki,toplumun tümünü ilgilendiren,toplumsal yaşamı etkileyen
yeni düzenlemeler yada değişiklikler yapılırken, elverdiğince toplumu
oluşturan tüm kesimlerin konuya ilişkin görüş ve düşüncelerinin alınması
zorunluluğu vardır.
Yakınmamız siyasilerimizin olması gerektiği gibi değil,olmaması gerektiği
gibi davranmalarındandır.
***
08.09.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı yasanın Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilişinin nedeni,yukarıda anlatmaya çalıştığım "BEN
YAPTIM OLDU" mantığıdır.
Buradan siyasilerimizden isteğimiz, DEMOKRASİNİN tüm kurum ve kurallarıyla
işletilmesi. Öncelikle kendi içlerinde.
Sağlıkla kalın.
Başa
Dön
YAZDI-Recai
Şahin
Karın Ağrısı
Karnı tok olana, karnı zil çalmayana, bu sözlere karnım tok demeyene,
karnı burnunda olsa bile okuyabilene ne mutlu. Eğer birazcık karnınız
ağrıyorsa biliniz ki, ya yediğinizdendir, ya da dediğinizdendir.
Karın ağrısının nışadırla tedavi edildiği günlerde Fethiye'de lise yoktu.
Ellili yılların sonları, altmışlı yılların başları. Fethiye'deki tek ortaokulu
bitiren lise okumak için daha çok Muğla, Aydın ya da hali vakti yerinde
ise İzmir'e gidiyordu. Ben de o zaman Muğla'daki meşhur Turgutreis Lisesi'nde
okuyacaktım.
Daha burunsuz otobüs bile icat edilmemişti. Fethiye'den Muğla'ya gidecek
otobüs sabah sekizde kalkar, Muğla'ya varıncaya kadar kaç tane postane
varsa hepsine tek tek uğrar, muşambadan yapılmış posta çuvallarını alır
verirdi. Benim anımsadığım kadarıyla Göcek, Dalaman, Ortaca, Dalyan, Köyceğiz,
Karaböğürtlen, Ula postanelerine mutlaka uğranırdı. Sabah Fethiye'den
çıkılır, öğle yemeği ya Ortaca'da garajın yanındaki Ali Dayı'nın lokantasında,
ya da Köyceğiz'deki Garaj Lokantası'nda yenirdi. Dalaman Çayı üzerindeki
incecik köprüden geçerken tüylerimiz ürperirdi. Hani Karaböğürtlen'in
de ekmeğiyle karpuzu çok meşhurdu.
O zamanlar yol Köyceğiz'in biraz ilerisinden Karaböğürtlen'e sapar, Çiçekli
Bel ve Ula'dan geçerdi. Karaböğürtlen'deki dereyi yağmur varsa da sel
azalıncaya kadar derenin başında beklerdik. Otobüslerde de mutlaka kazma
kürek bulunurdu, gereğinde yol yapmak için.
Taş döşeme yollardan, Çiçekli Bel'in başına çıktığımızda, oradaki çardakta
ayran içerken, herkes birbirine gülerdi. Çünkü herkesin yüzü gözü yolun
tozuyla bembeyaz olurdu.
Muğla'ya akşamüstü vardığımızda parası daha çokça olan ya Şükran Oteli'ne
gider ya da Cumhuriyet Oteli'ne. Parası az olan da doğruca Yağcılar Hanı'na.
Hani Yağcılar Hanı'nın tabanı tahta döşeme, tavanı da tahta tavandı. Dünyanın
tüm pire ve tahtakuruları bu handa kamp kurarlar, kampları da hiç bitmezdi.
Kaşınmaktan uyumaya fırsat bulamadığımız gecenin sabahında, hanın tahta
merdivenlerinden inerken daha doymamış pire ve tahtakurularınız Düğerek
süpürgesiyle süpürseniz gitmezlerdi üstünüzden. Hele yavru pireler sizi
çok sever üstünüzden ayrılmak istemezlerdi. Bu pire ve tahtakurularının
bir iyi tarafları vardı, hepsi de görgülü yaratıklardı. Adamın kanını
emmek için birden hücum etmezler, sıraya hatta kuyruğa girerlerdi. Pirece
bilmediğim için "Haydi kan emme sırası sende" dediklerini de
anlayamazdım. Hem o zamanların pireleri birer yüksek ve uzun atlama şampiyonlarıydılar.
Aşçı Ömer'in kuru fasulye pilavı ile, Çınaraltı'ndaki İrbem (İbrahim)
in içi bol ekmekli köfteleri de meşhurdu.
Muğla'da yurt yoktu, ilçelerden gelip lise okuyacak öğrenciler evlerde
kalırlardı. Yeme, içme, yatma, kalkma, yüme, yıkama hepsi dahil yüzyirmibeş
liraydı.
Ben de Şadi Camii'nin yanında Topaltı Sokak'ta bir ailenin yanında kalıyordum.
Ev sahibim Hamdi Efe, ama sahici efe. Gözünün biri sakat, viking reisi
gibi. Bakışlar sert, yürürken kullandığı asa otururken de hep yanında
dururdu. Şöyle bir seslice konuştuğunda tavandaki ampul sallanıyor gibi
olurdu. "Çalış ülen, benim gibi olma, bela bulduğum adamları başbaşa
ulasan Gülağzı'na kadar varır, mapus damını en iyi ben bilirim bu dünyada"
derdi. Sıkıysa çalışma.
Kahveye sabah çıkar, akşam dönerdi.
Hamdi Efe'm bir gün sabah erkenden kahveye iner, meşhur sade kahvesini
söyler, onun masası ayrı gibidir. Her ne kadar elden ayaktan düşse de
gelenler biraz çekinirler ondan. Masasına herkes oturamaz.
Biraz sonra merhaba ettiği arkadaşlarından birisi gelir, Hamdi Efe'nin
yanındaki masaya oturur. Kahveci ne içeceğini sorduğunda adam "içmeyeceğim,
karnım ağrıyor" der. Hamdi Efe akıdişine (arkadaşına) "geçmiş
olsun" dedikten sonra:
-Bak akıdiş, ben senin karnının ağrısını geçiririm, beş kuruş para pul
da istemem. Akşam eve vardığında popona biraz nişadır koy, bak birşeylerin
kalıyor mu? Bu iyiliği de herkese yapmam haaa.
Adam akşam eve vardığında iki lokma birşeyler yer, başlar karnı ağrımaya.
Hamdi Efe'nin dediğini yapar. Yapar da başlar altı cayır cayır yanmaya.
Bir eli karnında, bir eli arkasında bir aşağı bir yukarı. Hanımı su kaynatıp
bir leğene koyar, adam da poposunu bu leğendeki suya ıslayarak rahatlar.
Sudan kalkıverir, feryat figan, yandım anam da yandım. Poposu suyun içinde
sabahı eder. Giyindiği gibi doğruca Hamdi Efe'yi kesmeye.
Hamdi Efe kahveye erkenden varır oturur. Az sonra da karnı ağrıyan adam
iki eli de arkada girer kahveye, girmesiyle bıçağını çekmesi bir olur.
Oturanlar oyunu bildikleri için hemen adamın elindeki bıçağı alıp onu
bir sandalyeye oturturlar. Adam bağırır:
-Ülen seni öldüreceğim, ülen senin yüzünden kıçım leğenin içinde sabahı
ettim, of, oy... Bu kez Hamdi Efe:
-Bak akidişim şu anda senin karnın ağrıyor mu? Hadi onu söyle bana. Adam
altının acısıyla bağırır:
-Ülen ben altımın acısından karnımın ağrısını unuttum bile... Hamdi Efe
de:
-Ben senin şeyinin acısına karışmam, sen söyle bana şu anda karnın ağrıyor
mu?
-Ülen senin...
Akıllı insan işin başında, akılsız insan da işin sonunda düşünürmüş.
Ne dersiniz?
Başa
Dön
TARİHİN SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak
Mezarlıklara Gömülen Fethiye (Meğri) Tarihi-III
Ovacık Mezarlığı
Geçen haftaki yazımızda Ocak Köy sapağındaki mezarlığı incelemiş ve burada
bulduğumuz mezar taşlarını gelecek kuşaklara aktarmak üzere ilk defa olarak
bilim dünyasına sunmuştuk.
Bu yazımızda Ovacık Mezarlığını dolayısıyla Ovacık Köyü'nün tarihine ışık
tutmaya çalışacağız.
Osmanlı Arşiv belgelerinde Ovacık Köyü'nde bir çok camii, zaviye, türbe,mescid
ve namazgahın adı geçmektedir.
Birkaç örnek vermek gerekirse;
"vakf-ı camii Ahi oğlu der karye-i Ovacık
(Ovacık köyünde Ahi oğlu camii vakfı)
"vakf-ı zaviye-i Şeyh Zekeriyya der karye-i Ovacık der nefsi Meğri"
(Meğri'ye tabii Ovacık köyünde şeyh zekariyya zaviuyesi vakfı
"vakf-ı zaviye-i Ahi Süleyman der nahiye-i Ovacık der karye-i
hasnete"
(Ovacık nahiyesinde Hasnete (?) mevkiinde Ahi Süleyman zaviyesi vakfı
"harim-i muntasık der karye-i Ovacık"
(Ovacık köyünde muntasık konağı)
Bilindiği üzere Zaviye; Tekkelerin küçüğüne verilen isimdir. Şehir, kasaba
ve köylerin ekseriya en ücra yerlerinde bulunan zaviyeler bazı lügatlarda
hücre, küçük oda anlamlarında da kullanılmıştır. Kiliselerin küçüğüne
"şapel" denildiği gibi "Tekkelerin küçüğüne de"zaviye"
denilmiştir.
Yukarıdaki örnekler araştırmalarımızda bulabildiğimiz pek çok vesikadan
sadece bir kaçıdır. Görülüyor ki Ovacık başlı başına bir vakıf alanıdır.
Pek çok camiinin, zaviyenin, vakfı olarak tescil edilmiştir. Hatta şu
anda Ovacık İlkokulu'nun bulunduğu yer dahi Mihrişah Sultan vakfının arazisidir.
Bazı arşiv belgelerinde Ovacık'da bir dar-uş şıfa'dan bahsedilmektedir.
Ancak biz böyle bir dar-uş şıfanın kalıntılarına hiçbir yerde rastlayamadık.
En eski Ovacık Köylüleri dahi böyle bir yeri bilmediklerini söylüyorlar.
Ne var ki bugün Ovacık'da hala bir Hastane mevkii veya mahallesinden bahsedilmektedir.
Demek ki Ovacık halkı bilmese de 15.yy da burada bir dar-uş şıfa 'nın
(hastane) var olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim Ovacık Mezarlığı'nda bulabildiğimiz en eski mezartaşlarında bu
bölgede çok miktarda Müslüman halkın yaşamakta olduğu anlaşılmaktadır.
Ocak Köy Mezarlığı'nda bulduğumuz en eski mezartaşının 1190 H. (M.1774)
tarihini taşıması da bu tezimizi desteklemektedir.
Bir başka önemli nokta da 19.yüzyılda Ovacık'ta bir askeri redif taburunun
konuşlandırılmış olmasıdır. Neden ve hangi amaçla konuşlandırılmış olduğunu
bilmiyoruz ama Ovacık ve Hisarönü bölgesi o zamanlar bir askeri bölge
olarak kullanılmıştır.
Bunu nereden mi biliyoruz?
İşte belgesi:
Ovacık Mezarlığı'nın hemen bitişiğinde caminin tam karşısında küçük bir
toprak yol çıkar ormana doğru. Geçen sene bir fırın vardı orada. Şimdi
yıkılmış durumda. Ana mezarlıktan ayrılmış tek başına duran bir mezar
var. Taşı yıkılmak üzere iken bizzat bu satırların yazarının gerek belediye
gerekse kaymakamlığa hatta müze müdürlüğüne yaptığım müracaata rağmen
hiçbir sonuç alınamayınca bari taşı sağlam kalsın diyerek küçük çaplı
bir onarım yaptırtmıştım. Bu güne kadar bu sayede ayakta kalabilmişti.
Bundan sonra ne olur bilemem. Belki diğer mezarlarda olduğu gibi bu mezarda
bir gün kepçeyle alaşağı edilir ve bir tarih böylece yok olur gider. Tıpkı
Fethiye'nin taşlarda yansıyan gerçek tarihinin yok edildiği gibi...
Mezar taşını okuduğumuz zaman aynen şu ifadeler yer almaktadır:
"Hüvel Hallak-_ul Baki
Bizi kıl mağfiret ya Rabb-i Yezdan
Hakk-ı arş-ı a'zam nur-u Yezdan
Gelip kabrimi ziyaret eden ıhvan
İde ruhuma bir fatiha ihsan
Meğri taburu 2. Bölük yüzbaşısı Alaiye'li Hacı Hüseyin efendinin mahdumu
Mekteb-i Harbiye-i şahane şakirdanından Muhammed Muhyiddin efendinin
Ruhu içün
El fatiha. Sene 19 CA 1366"
Bir askeri mezarlık olduğu anlaşılan bu bölümde toprak altında kalmış
ya da kepçelerin yol açmak için kürüyüp götürerek yok ettikleri pek çok
mezar taşının ne yazık ki artık yerinde yeller estiğini görüyoruz.
Bu bilinçsizce yapılan işler Ovacık köyünün yerleşim tarihini de silip
süpürmüştür.
Haftaya KAYAKÖY MEZARLIĞI'nı inceleyeceğiz
Başa
Dön
BİRİKİM-Ünal
Şöhret Dirlik
Aksu'nun Sevilen Matematik Öğretmeni Merhum
Hasan Atalay'dan İki Şiir
Sevgili öğretmenlerim Hasan ve Perihan Atalay çifti ile 1957'den bu yana
haberleşmeyi hiç kesmedik. Üç yıl önce Hasan Atalay rahmete kavuştuğunda
geç haberim oldu. Bir avuç toprağım bile nasip olmadı diye hep üzülürüm.
Geçen yıl değerli fizik öğretmenimiz Perihan Atalay, Hasan Bey'in şiirlerinden
iki tanesini kendi el yazısı ile yazıp gönderdi. Şimdi bu değerli gazetenin
bana ayrılan köşesinde bu üst yazım ile birlikte yayınlıyorum. Rahmetli,
bayram tebriklerime yazdığı karşılıklarda, bir-iki dörtlükle süslerdi
kartları. Allah rahmet eylesin. Bana bu iki şiiri gönderen sevgili öğretmenimiz
Perihan Hanım'a çok çok teşekkür eder, ellerinden öperim. Keşke diyorum,
Hasan Atalay'ın şiirlerini bir kitapta toplama imkanı olsaydı. Perihan
Hanım'a Allah'tan sağlıklar dilerim.
Neme Gerek
Tutunacak dal mı kaldı?
Güvenecek mal mı kaldı?
Sevinecek hal mı kaldı?
Bayram benim neme gerek.
Siyaset hep yalan
dolan
Yaya kalır doğru olan
Başa geçmiş falan filan
Bayram benim neme gerek.
Belli değil yakan
yıkan
El üstünde çalan çırpan
Bir sofrada kurtla çoban
Bayram benim neme gerek.
Herkes kürke rağbet
eder
Cehil kalır, bilim gider
İlim, irfan olur heder
Bayram benim neme gerek.
Toprak kuru, çiçek
solmuş
Arılar bal yapmaz olmuş
Hasan gönül gamla dolmuş
Bayram benim neme gerek.
Dünya
Bu bir konuk uğrağıdır
Bir dem olur gelen gider
Doğanların durağıdır
Sıra gelir, ölen gider.
Bir TANRI'sal yasadır
bu
Varsıl gider, yoksul gider
Fanilere tasadır bu
Baba gider, oğul gider
Dünya güzel, çirkin
değil
Her haliyle hoşa gider
Fakat etme fazla meyil
Hayaller boşa gider.
Dertli Hasan bu dünyaya
Galip geldi garip gider
Anlamakta yaya kaldı
Ne olduğun sorup gider.
Hasan Atalay
(Aksu'nun Merhum Matematik Öğretmeni)
Başa
Dön
TARIM
DÜNYASI-Atila Büyükpapuşçu
Gıda Maddelerinin Muhafazası
İnsanın yaşamasında hava ve suyun yanında besin maddelerinin de olduğu,
Yaşamın hemen her aşamasında önemli bir yer teşkil eden gıda maddeleri
bitkisel ve hayvansal olmak üzere iki grupta toplanmaktadır.
Çağdaş kültürel tekniklerin tarıma uygulanması meyve ve sebze üretimini,
avlanma ve yetiştirme tekniklerinin hayvansal üretimin kalite ve miktarının
artması, üretim dönemlerinde tüketilemeyen ürün fazlalığını sonraki dönemler
için saklama olanağı kısıtlı ise ve bu ürünler hassas dokulu ise kısa
sürede elden çıkarılamaması üreticiyi zor durumda bırakır. Ülkemizde üretilen
ürünün yaklaşık üçte birine yakın bir bölümü hasattan tüketiciye ulaşıncaya
kadar geçen süre içinde bozulduğu bilinmekte, tüketiciye ulaşıncaya kadar
kalite ve besin değeri kaybolmaktadır. Bütün bu etmenler ve artan dünya
nüfusunun beslenmesi çabaları soğuk koşullarda saklama ve nakletmeyi zorunlu
hale getirmiştir.
Biz tüketiciler taze gıda maddelerini tüketmeyi tercih etmekteyiz. Ancak
Bazı gıda maddelerini de evlerde dondurucularda saklamaya ve sonra tüketmeye
alışmaktayız. Dondurulmuş gıda maddelerinin kalite ve besleyicilik yönünde
taze ile arasında fazla bir farklılık olmadığı yapılan araştırmalardan
anlaşılmaktadır.
Ülkemizde ve dünyada işlenmek ve tüketilmek üzere hazırlanan besin maddelerinin
dondurulması veya soğukta bekletilmesinde dikkat edilecek hususlar şunlardır:
· *Dondurularak depolanacak et ve su ürünlerinin taze olmasına
özen göstermek,
· *Etin veya su ürünleri ile bitkisel ürünlerin yaklaşık depolama
ömrünü bilmek,
· *Dondurma ve soğukta saklama öncesi gerekli hijyenikliğin sağlanması,
· *Dondurulacak ürünün sıcaklığı bir ön soğutucuda 0 0C ye düşürüldükten
sonra dondurucuya koymak,
· *Dondurucuda kullanılacak ambalaj maddesinin dondurma süresini
ve hızını etkilemeyecek türden seçilmesi,
· *Dondurucunun dondurma hızının yüksek olması,
· *Et ve su ürünlerinin nem ve oksijen geçirme düzeyi düşük plastik
ambalaj maddesi içersinde vakumlu olarak ambalajlamak,
· *Saklama dolabının depo sıcaklığının -18 0C veya daha düşük olmasını
sağlamak,
Bu şartlara uyulduğu zaman gıda maddeleri mevsim sonlarında istenildiği
zaman tüketilmeleri veya işlenmeleri beslenme açısından önemli yer teşkil
eder.
Sağlıklı, mutlu ve bol kazançlı bir yaşam dileği ile saygı ve sevgiler.
Başa
Dön
VERGİ
DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
İşsizlik Ödeneğinden Yararlanma
4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'na göre işsizlik sigortası prim
oranı %7 olup,%2 si sigortalı, %3 ü işveren, %2 si de Devlet payından
oluşmaktadır.B u oranlar 2002 yılı için işsizlik sigortası prim oranı
%4 olup, %1 i sigortalı, %2 si işveren, %1 i Devlet payından oluşacaktır.
İşverenlerin, işsizlik sigortasına ilişkin %3 oranındaki yükümlülükleri
nedeniyle sigortalıların ücretlerinden herhangi bir indirim veya kesinti
yapamayacakları da 4447 sayılı yasanın emredici hükümlerindendir.
Sigortalıların ücretlerinde indirim veya kesinti yapan işverenlere, ücretinden
kesinti yada indirim yaptığı her bir işçi için 16 yaşından büyük işçilere
uygulanan aylık asgari ücret tutarında idari para cezası uygulaması mevcuttur.(222,750,000,-
TL.sı).
Bahse konu yasa 01 Haziran 2000 tarihinde yürürlüğe girmekle, sigortalıların
işsizlik ödeneğinden yararlanabilmeleri için gerekli olan asgari 600 gün
prim ödeme koşulu,yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren kesintisiz
olarak prim ödeyenler açısından 31 ocak 2002 tarihinde dolmaktadır.
4447 sayılı yasanın 48. maddesi hükmüne göre işverenler,Hizmet sözleşmesi
yasasının 51. maddesinde belirtilen hallerden birisine istinaden iş akdi
sona ermiş sigortalılar için örneği İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünce
hazırlanan işten ayrılma bildirgesinden üç nüsha düzenleyip 15 gün zarfında
bir nüshasını İş ve İşçi Bulma Kurumuna, bir nüshasını sigortalı işçiye
ve diğer nüshasını da işyerindeki dosyasında saklamak zorundadır.
Buna göre 31 ocak 2002 tarihinden sonra işten ayrılanlarla ilgili işten
ayrılma bildirgesini İş ve İşçi Bulma Kurumuna göndermeyen işverenlere
her bir fiil için ayrı ayrı olmak üzere,16 yaşından büyükler için uygulanan
aylık asgari ücretin 2 katı tutarında İdari para cezası uygulanacaktır.
Okurlarımdan işveren konumunda olanların bu konuda muhasebecilerinin uyarılarına
dikkatle uymaları, uyarı almayanların ise muhasebecileri ile diyaloga
girmelerini salık veririm.
Başa
Dön
TANSİYON-Uz.
Dr. Mustafa Ulusoy
Mini Demokrasi
Ülkemizde politikacılar zaman zaman içinden çıkamadıkları problemlerle
ilgili olarak sanki çok önemli bir iş yapıyormuşçasına "Paket"
hazırlayıp bu paketi de medya önünde şaşaalı basın toplantıları ile açıklarlar.
Bu paket; bazen ekonomik olaylar, bazen de siyasi olaylarla ilgilidir.
Her paket açılışında vatandaş umutla dertlerine çare bulunduğunu düşünerek
merakla paketin içeriğini saygın politikacılarımızdan dinler ve her seferinde
de hayal kırıklığı yaşar, çünkü paketten hep yeni vergi çıkar. Bugünlerde
de yeni bir paket daha hazırlandı ve aynı senaryo ile vatandaşın önüne
kondu. Bu kez paketin adı "Mini Demokrasi paketi"idi. Amaç Anayasa
ve yasalarımızdaki antidemokratik maddeler Avrupa Birliği'ne uyum amacı
ile değiştirilecek, daha özgürlükçü, daha demokratik ve insan hak ve özgürlüklerine
daha yatkın yasalar çıkarılacaktı. Amaç buydu ama çıkan, asla amaçlanan
değildi. Dağ yine fare doğurdu! "Paket" beklenenden uzak olduğu
yetmiyormuş gibi hukukçulara göre daha da kısıtlayıcı idi. Özgürlükleri
genişletmek yerine daha da daraltıyor ve en azından şu ana kadar okuduğunuz
yazıdan dolayı bu satırların yazarı "Kamu düzenini sarsma OLASILIĞI"
nedeniyle çoktan savcılıkta idi.
Beyler, sayın politikacılar; içerde bizi kandırabilirsiniz, biz zaten
alıştık, tepki de vermiyoruz ancak Avrupa Birliğini nasıl kandıracaksınız?
Bu demokrasi paketini mini de olsa zaten bizim için değil AB için çıkarıyorsunuz,
bari onların isteğini tam yapın. Hayır Türk halkına bu kadar demokrasi,
hak ve özgürlük fazla, siz mevcudu da kaldırın ki, padişahlığı mumla arayalım!
İnsaf beyler! İnsan hak ve özgürlüklerini daha da geliştireceğinize geriletmek,
40 yıl önceki Anayasamızın bile çok gerilerine götürmek ancak sizden beklenebilirdi.
Bunu da yaparak beni mahcup etmediniz. Size bu nedenle teşekkürlerimi
sunarım.
Başa
Dön
HOŞ
SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.
Başa
Dön
DİYALOG-Ufuk
Emek
Yaşlılara Yaşam Hakkı
Bu yazımın amacı, sizden yaşlılara karşı iyi davranmanızı rica etmektir.Sakın
beni yanlış anlamayın! Sizden , yaşlıların yataklarını su torbalarıyla
ısıtmanızı, onlara rahat koltuklar hazırlamanızı, bir dediklerini iki
etmemenizi, onlara aşırı nezaket göstermenizi istemiyorum.
Kusurlarını örtbas etmenizi, onları gürültüden patırtıdan uzak tutmanızı,
onlardan kötü haberleri saklamanızı, eski anıları canlandırarak onları
eğlendirmeye çalışmanızı, onları gittiğiniz her yere valiz gibi taşımanızı
da istemiyorum.
Ben, sizden başka şeyler istiyorum. Sizden yaşlılara yaşam hakkı vermenizi
istiyorum.Onları daha ölmeden gömmemenizi istiyorum. Size yararlı olmayı,
hareket etmeyi isteyen yaşlıları , bu isteklerinden yoksun bırakmak büyük
bir yanlıştır. Yaşlılara, onları sevdiğinizi ve onlara gereksiniminiz
olduğunu hissettirin.
Bırakın, yaşlılar da yaşamınıza ve uğraşlarınıza katılsınlar.Onları aşırı
saygı ve rahat ettirme düşüncesiyle bunaltmayın. Onlar da gençliğin karşılaştığı
sorunlarla uğraşsınlar. Onlarla, sanki yaşıtınızmış gibi söyleşin ve tartışın.
Emin olun istisnalar hariç çoğunun aklı en az sizin ki kadar iyi çalışır
ve sizden çok daha büyük bir şeye sahipler "Deneyim". Yaşadığınıza
benzer sorunlarla daha önce karşılaştılar ve sonuçlarını biliyorlar.
Bırakın, yaşlılar da gençler gibi canlı olsunlar. Yaşama katılsınlar.Onlarla
birlikte gülün, eğlenin. Onlarla arkadaşlık yapın. Onları gerektiğinde
eleştirmekten çekinmeyin. Kendiniz ve ailenizle ilgili sorumluluklar verin.
Başarılarıyla gurur duyduğunuzu belirtin "Aynen size yapılmasını
istediğiniz gibi."
Bir insanın ancak vücudu yaşlanır. Yaşlı insanların ruhu, eğer siz isterseniz,
en azından sizinki kadar genç olabilir. Gözlerindeki gençlik fışkıran
bakışı, ateşi görünce, onlara yaşlı dediğinize siz de şaşacaksınız.
Pasta
Fırına geldiğimde, ortalıkta ekmek görünmüyordu. Fırıncı "Biraz bekleyeceksin
hocam" dedi. "Ekmekler 2-3 dakikaya kadar çıkar."
Kenardaki tabureye oturup beklemeye başladım.İçeriye yaşlı bir adam girdi.
Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyordu. n sol yakası
altında bir madalya parıldıyordu. Aşlı adam yürürken hafifçe topallıyordu.
Bize selam verdikten sonra "Ekmeklerimi alayım" dedi. "Benim
ikizler çok acıktı."
Fırıncı, adamın uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi ve bir
gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden dört. Beş tane koydu. Ekmeklerden
kiminin altı yanmış, kiminin de biçimi değişmişti.
Fırıncıya sessizce "Neden taze ekmek vermiyorsun" diye sordum.
"Biraz sonra taze ekmekler çıkacak ya".
Fırıncı, "Bozuk ekmekleri kendisi istiyor" dedi. "Çok yoksul
olduğundan ona yarı fiyatına bayat ekmek veriyorum"
"Kim bu adam" diye sordum.
"Kore gazilerinden" dedi. "Oğluyla gelinini bir trafik
kazasında kaybedince ikiz torunlarını yanına aldı. Yıllardır onlara, o
bakıyor, hem de çok az bir maaşla."
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissettim ve küçük
de olsa bir şeyler yapmak istedim. "Aradaki farkı ben vereyim"
dedim. "Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler."
Fırıncı, önerimi kabul etti ve biraz sonra çıkan sıcak ekmekleri büyük
bir umursamazlıkla yaşlı adamın torbasına doldururken "Çok şanslısın
Gazi amca " dedi. "Çocuklar için bugün sana pasta gibi ekmek
vereceğim."
Yaşlı adam bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırırken,
"Allah senden razı olsun evladım" dedi. "Bugün onların
doğum günü olduğunu nereden anladın."
Fırından çıkarken bastırmaya çalıştığım göz yaşlarıma artık engel olamıyordum...
Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama bu arada basit
bir sanatı unuttuk; Kardeş olarak yaşamayı...
Martin Luther KING
Başa
Dön
TURİZM-Dilek
Dinçer
Fethiye'de Tanıtım Atağı
Bundan beş yıl öncesine kadar ilçemiz, hiçbir yurt dışı fuar deneyimi
yaşamadı. Kendi olanakları ile bu organizasyonlara ziyaretçi olarak katılan
turizm işletmecilerimiz, yurda dönüşlerinde, duygularını buruk bir sitemle
dile getirdiler.Dünyadaki ve ülkemizdeki tüm turistik yörelerin, kendilerini
en iyi şekilde tanıtabilmek için giriştikleri yarışta, biz ne yazık ki
kulvardaki yerimizi alamadık.
Yıllarca, turizmimizin arzulanan düzeye ulaşamamasının nedenlerini tartıştık.
En önemli eksikliklerimizden biri kuşkusuz tanıtımın yetersizliğiydi.
Üç beş kişinin bireysel girişimleri, özverili çabaları,bunca güzelliğe,
çeşitliliğe sahip ilçemizi tanıtmak için yeterli olamadı. Küçücük bir
tanıtım kitapçığı,broşür ve şehir planı hazırlamakta bile zorlandık.
Bunun pek çok nedeni vardı. Bana göre en önemlisi; ilçemizin turizme hazırlıksız
yakalanmasıydı. Turizm hareketleri birden ivme kazanınca,sınırlı olan
yatak kapasitemiz talebi karşılayamadı .Tur operatörlerinin inanılmaz
teşvikleriyle, turizm ve inşaat sektörleri körüklendi.Birkaç yıl içinde
her yer tesis doldu. Yöremize altın tepside sunulan turizmde, tanıtım
adına yapılması gerekenleri acentalar yerine getirdiğinden, bizlerin böyle
zahmetli ve harcama gerektiren ayrıntılarla uğraşmamıza hiç gerek yoktu.
O dönemde gözlerimiz öylesine kamaşmıştı ki, madalyonun arkasını görmek
istemedik. Hepimizin bildiği gibi, zaman içinde gereğinden fazla tesis
hizmete girdiğinden, arz-talep dengesi bozuldu, pastadaki paylar küçüldü.
İşte bu aşamada tanıtımın gerekliliği ve vazgeçilmezliğinin farkına vardık.
Ama vermeden almaya alıştığımız için tanıtım harcamaları gözümüzde büyüdü.
Buna bir de örgütlenme konusundaki deneyimsizliğimiz eklenince,ister istemez
turizmde kayıp yıllar yaşandı.
Son yıllarda ilçemizde bu konuda önemli gelişmeler oldu. Olanaklarımız
ölçüsünde,yurtiçi ve yurtdışında ses getiren fuarlara katılım sağlandı.
Kürek yarışları, su sporları yarışmaları, Ölüdeniz Hava Oyunları gibi
uluslararası boyutu da olan organizasyonlar gerçekleştirildi. Önemli basın
mensupları, tur operatörleri en iyi şekilde ağırlandı.
Geçtiğimiz birkaç ay içinde Antalya'daki MEDİTT 2001 Turizm Fuarı, İngiltere'deki
Londra Dünya Turizm Fuarı, Hollanda'daki Utrecht Turizm Fuarı, Finlandiya'daki
Matka Turizm Fuarı gibi önemli organizasyonlarda,Fethiye olarak yerimizi
aldık. Ticaret Odası, Esnaf Odası, Ölüdeniz Turizm Geliştirme Kooperatifi
ve FETAV'ın maddi katkıları ile alınan
standlar, ilçemiz adına kendi olanakları ile fuarlara katılan turizm işletmecilerimiz
tarafından özenle hazırlandı. Özverili çalışmalarla ilçemizin etkin tanıtımı
için çabalayan turizm elçilerimiz sayesinde, standlarımıza olan yoğun
ziyaretçi akını ve yöremize gösterilen ilgi geleceğe yönelik umutlarımızı
artırdı.Bundan sonra, Belediyelerimizin, TÜRSAB ve FODER gibi sivil toplum
kuruluşlarımızın ve turizm işletmelerinin da katkıları ile Berlin, Moskova
ve İstanbul'daki fuarlara katılım gündemde...
Ülkemizin içinde bulunduğu olumsuz ekonomik ortamdan düzlüğe çıkabilmemiz
için; toplumun her kesimine önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Ama
beklentiler ve umutlar
daha çok turizmde yoğunlaştığından; turizmcilere,turistik yörelerin yöneticilerine
ve sektör temsilcisi sivil toplum kuruluşlarına daha fazla görev düşüyor.
Turizmin dünya barışına katkılarını çok iyi bilen, savaş kavramını mümkün
olsa dünyadan silmek isteyen bir kişi olmama karşılık, tanıtımı topyekün
savaşa benzetiyorum. Seferberlik ilan edilmesi ve herkesin maddi ve manevi
katkıda bulanması gerektiğine inanıyorum.
Başa
Dön
SPORTMENCE-Erol
Dolu
Geleneksel Koşudan İzlenimler
16 Ocak 2002 tarihinde yazdığım yazıda 24 Ocak 2002 Perşembe günü İzmir-Aliağa
İlçesinde geleneksel hale gelen rahmetli gazeteci Uğur Mumcu'nun ölüm
yıl dönümü dolayısıyla "Uğur Mumcu Halk Koşusu" nun bu yıl 9'uncusunun
yapılacağını anlatmıştım.
24 Ocak Perşembe günü İzmir-Aliağa İlçesi'nde belediyenin organizasyonunda
bu koşu gerçekleşti.
Her yıl olduğu gibi bu yılda Uğur Mumcu Halk Koşusu'na bu yıl da katılıp
bu anlamlı spor organizasyonunda bulunup 5 km. koşarak toplam bay ve bayan
300 sporcu katıldık. Ben de kendi grubumda altıncı olarak yarışı bitirdim.
Koşudan önce Aliağa'da yapılan törende Aliağa Belediye Başkanı Sayın Hakkı
Ülkü organizasyonla ilgili anlamlı bir konuşma yaparak Uğur Mumcu ile
ilgili düşüncelerini sporculara ve törene katılan topluma aktardı. Ayrıca
benim daha önce Beyaz Kalem Gazetesi'nde "Uğur Mumcu Halk Koşusu"
başlıklı yazımı ben Aliağa Belediye Başkanlığı'na göndermiştim. Konuyla
bağlantısı olması dolayısıyla sürpriz bir şekilde Aliağa Belediyesi Basın
ve Halkla İlişkiler Müdür Bekir Taşköprü tarafından okunması sporcular
ve törene katılanlar tarafından da büyük ilgi görmesi ve bunun orada bize
yansıması bizleri de çok sevindirdi. Törenden sonra bay ve bayan toplam
300'e yakın sporcu 5 km. lik koşuya başlayarak Uğur Mumcu'nun anısına
koşmaya başladılar. Koşu gerçekten iyi bir ortamda spor kuralları içerisinde
geçerek 10'uncu Uğur Mumcu Halk Koşusu'na hazırlanmak için ödül töreninden
sonra sona erdi.
Kaymakam Cengiz Horozoğlu
Daha önce Fethiye Kaymakamlığı görevinde bulunan Sayın Cengiz Horozoğlu
şu an Aliağa Kaymakamı olarak görev yapıyor. Kendisiyle ben buradan da
tanışmamdan dolayı gidip ziyaret ettim. Sayın Cengiz Horozoğlu beni çok
sıcak bir şekilde karşıladı. Fethiye'de günlerini anlattı. Kendisinin
ben Aliağa'da atlet arkadaşlara ekonomik yardım yaptığını duymuştum. Bunları
söylediğimde sevinerek duygulandı. Zaman zaman atletlere elinden geldiği
kadar yardımcı olduğunu söyledi.
Sayın Cengiz Horozoğlu koşudan sonra ödül töreninde bizleri de duygulandıran
anlamlı bir söz söyledi. "Arkadaşlar bu koşu artık yerel olmaktan
çıkıp bölgesel bir anlam kazanmaya başladı. Çünkü benim daha önce görev
yapmış olduğum Fethiye'den de sporcular gelip bu koşuda yer alıyor, kendilerine
hoş geldiniz derim" diyerek bizleri de duygulandırdı.
Cengiz Horozoğlu'nun yanından sıcak duygularla ayrılırken onun Fethiye'ye
selamlarını getirdim.
Eko Yatırıma Teşekkürler
Bu koşuya ilçemizin önemli özel sektör kuruluşlarından olan Eko Yatırım
müessesesinin desteği ile katıldım. Eko Yatırım Yetkilisi Sayın Salih
Salgıncı'nın spordan yana olan duyarlılıklarını sadece bizlere değil her
türlü spor ortamında görmekteyiz. Spor ortamlarından yana üretkenliği
yıllardan bu yana devam etmektedir. Zaten profesyonel futbolun dışında
kalan amatör sıfatlı spor dalları her yerde olduğu gibi Fethiye'de de
Eko Yatırım Yetkilisi Sayın Salih Salgıncı gibi arkadaşlarımızın desteği
ile yaşamaktadır. Salih Salgıncı sporcunun alın terini kendisi de zaman
zaman halı sahada oynadığı futbolla da yaşayarak görüyor.
Uğur Mumcu Halk Koşusu için yapmış olduğu destekten dolayı Salih Salgıncı'ya
teşekkür eder, saygılar sunarım.
Başa
Dön
|
 |