Yazılar
 

Sayı:27
06 Şubat 2002

BAŞYAZI
e-mail

BORSA-EKONOMİ
Serdar Düzenli

DENGE
Av. Recai Yıldırım

YAZDI
Recai Şahin

TARİHİN SÜZGECİNDEN
Av. Ömer Karayumak

BİRİKİM
Ünal Şöhret Dirlik

TARIM DÜNYASI
Atila Büyükpapuşçu

VERGİ DÜNYASI
Erden Özkan

TANSİYON
Uz. Dr. Mustafa Ulusoy

HOŞ SEDA

DİYALOG
Ufuk Emek

TURİZM
Dilek Dinçer

SPORTMENCE
Erol Dolu

 

 

BAŞYAZI
Gomonistler
Gazetemizin ilk sayısından itibaren bu sütunlarda hangi amaçla çıktığımızı, düşüncemizin ve hedeflerimizin neler olduğunu defalarca yazdık. Tekrar etmekte de sakınca görmüyoruz; gazete okumak, okuyabilmek amacıyla yola çıktık, ne bir siyasi ne de ticareti beklentimiz olmadan.
Köşe yazarlığı yapan her birimiz Fethiye halkıyla iç içe ve sadelikle günlük mesleki yaşamlarımızı devam ettirmekteyiz. Düşüncemiz Çağdaş Kemalist düşünce olup, hedefimiz 55 bin kişinin yaşadığı Fethiye'de en az bin demokrat insanın var olduğunu kabullenmemizdir. Bizler bu bin demokrat insanın sesi, kulağı, düşüncesi olacağız.
Geçen sayımızda da dile getirmiştik; altı aylık bir yayın hayatı süresi içerisindeyiz. Düşüncelerimizi gerçekleştiremediğimiz çok uzun bir altı ay. Tüm acemiliğimizle fakat, günden güne artan sorumluluk anlayışımızla. 21 Aralık tarihinden itibaren her hafta en az 350 kişinin ziyaret ettiği web sayfamızla ilçe dışına ve hatta yurtdışından da takip ediliyoruz. Gazetemizin mail adresine gelen haftada ortalama 40 adet mail bizlere daha da sorumlu olmamızı, telefon ve fakslarla gelen belge ve bilgiler neler yapmamız gerektiğini ortaya koyuyor.
Yaptığımız haberler sonucunda son üç haftada kulağımıza sıkça gelen bir laf vardı; Komünistlerin gazetesi. Geçen hafta Uğur Mumcu'yu sadece gazeteci olduğu için, halkı aydınlatma ve de bu uğurda ölmesi sebebiyle manşet yapmıştık. Bu manşetimiz sebebiyle değerli bir parti ilçe başkanımızın; "kendilerini tescil ettiler" duyumunu aldık. Ki o değerli ilçe başkanımız geçen hafta yapılan Uğur Mumcu anma etkinliklerinde de yer almış olmasına rağmen.
Küçük beyinlerden zırıltılardan başka bir şey çıkmaz, zorlansa da çıkamaz. Bizler bu zırıltıları Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal ve arkadaşları için çıkarılan zırıltılara eş değer sayıyoruz. Geçmişte onlara söylenen Komünist ifadeleri tabi ki bizlere de söylenecek. Slav Milliyetçiliğini kabullenmeyen Mustafa Kemal'in düşüncelerini taşıyoruz. Kafatası milliyetçiliğine olduğu kadar Komünizme karşıyız. Mustafa Kemal'in yakmış olduğu meşaleyi söndürtmeyeceğiz. Kalemimiz ister beyaz olsun isterse 402 kontur renkte olsun.
Bu kalem her renkte yazmaya devam edecektir.

Başa Dön

BORSA-EKONOMİ-Serdar Düzenli
BORSADA GEÇEN HAFTA
Geçen hafta sonunda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Bankacılık Yasası'nı veto ederek meclise geri göndermesi bu hafta başında borsada satışların yaşanmasına neden oldu. Çarşamba gününe kadar sıkışık seanslar yaşayan borsa Perşembe günü tekrar hızlı harekete başladı. Çıkışın başlıca sebebi Bankacılık Yasasının mecliste aynen onaylanarak Cumhurbaşkanı'na sunulması ve ikinci kez veto yetkisi olmayan Sayın Sezer'in yasayı bekletmeyerek hemen imzalaması oldu.
İyimser havadan etkilenen bono faizleri de gelen taleple birlikte yıllık bileşiklerde ilk kez % 70 seviyesinin altına gerileyerek % 69 rakamlarını görmüş oldu.
Döviz cephesinde ise sakin eğilim devam ederken bazı çevrelerden dövizin değerinin gereğinden fazla düştüğü ve realitesini kaybettiği mesajları gelmeye başladı. Devlet Bakanı Kemal Derviş de gerçekçi kurun 1.400.000 seviyelerinde oluşması ve enflasyon oranları ile hareket etmesi gerektiğini beyan etti.


BORSA ve PARA PİYASALARINDA GEÇEN HAFTA

 
25.01.2002
02.02.2002
% DEĞİŞİM
BORSA
12.871
13.375
3.91
DOLAR
1.333.000
1.305.000
-2.10
EURO
1.152.000
1.126.000
-2.26
ALTIN
82.000.000
81.500.000
-0.61

BORSA OKULU - BÖLÜM 11
Baz Fiyat, Fiyat Adımları ve Fiyat Marjı /Fiyat Aralığı
"Baz Fiyat" bir hisse senedinin bir seans süresince işlem görebileceği en alt ve en üst fiyat limitlerinin belirlenmesine esas teşkil eden fiyattır. "Baz Fiyat" bir önceki seans "Ağırlıklı Ortalama Fiyat"ının en yakın fiyat adımına yuvarlanması ile hesaplanır.
"Fiyat Adımı" her hisse senedi fiyatı için bir defada gerçekleşebilecek en küçük fiyat değişimidir.
Bir hisse senedi için seans içinde önerilebilecek en düşük ve en yüksek fiyatlar o hisse senedinin "Fiyat Marjı /Fiyat Aralığı"nı oluşturur. Fiyat marjı baz fiyatın % 10 üstü ve altı şeklinde her seans Sistem tarafından otomatik olarak hesaplanır. Üst sınır, uygun olan üst fiyat adımına, alt sınır ise alt fiyat adımına yuvarlanarak belirlenir. Rüçhan hakkı kupon pazarında ise fiyat marjı % 25'dir.

Kredili İşlem, Açığa Satış ve Menkul Kıymet, Ödünç Alma-Verme
Kredili İşlem, Açığa Satış ve Menkul Kıymet Ödünç Alma-Verme konuları Sermaye Piyasası Kurulu tarafından Seri V, No:8 tebliği ile düzenlenmiştir. Açığa satış yapmaya yetkili olan İMKB üyeleri, 3 Nisan 1995 tarihinden itibaren Ulusal-100 endeksinde yer alan hisse senetlerinde ilgili kurallar dahilinde açığa satış yapabilme imkanına kavuşmuşlardır.

ŞİRKET HABERLERİ:
AKTAŞ: hisse senedinin sırası 05.02.2002 tarihinden itibaren Gözaltı Pazarı'nda işleme açılacaktır.
BURSA ÇİMENTO: Sermayesini % 200 Bedelsiz arttırma kararı aldı.
ÇİMSA: Çıkarılmış sermayesinin %100 bedelsiz arttırılması işlemlerine 11.02.2002 tarihinden itibaren başlanacaktır.
EMİNİŞ: % 200 Bedelli - % 200 Bedelsiz sermaye arttırımı açıkladı.
ESEM SPOR: Sermayesini % 100 Bedelli, % 75 Bedelsiz arttırıyor.
İHLAS EV ALETLERİ: Hisse senetlerinin sırası 05.02.2002 tarihinden itibaren Ulusal Pazar'da serbest marjla yeniden işleme açılacaktır.
KELEBEK MOBİLYA: Sermayesini % 155 Bedeli arttırıyor.
SÖKTAŞ: IFC'den 1.5 yıl ödemesiz 5 yıl vadeli, 4 milyon dolar kredi aldı. Şirket krediyi, artan ihracat hacminin finansmanında kullanacak.

Başa Dön

DENGE-Av. Recai Yıldırım
10'uncu Madde ve Düşündürdükleri
Anayasamızın 10'uncu Maddesinde aynen "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin,kanun önünde eşittir.
Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar" denilmektedir. Ardından da 11. Maddede:
"Madde 11
Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz" hükümleri yazılmıştır.
Bu iki madde ve bazı diğer maddeler, laiklik, demokrasi, hukukun üstünlüğü, sosyal devlet ilkelerine göre düzenleme yapan sözcükler içermektedir.
Bu hükümlere aykırı davranılması öncelikle Anayasa Suçu ve Ceza Yasasında düzenlenmiş bulunan diğer suçların işlendiğinin ve/veya işlenmekte olduğunun göstergesidir.
Kanımızca, son birkaç aydır bazı kamu görevlileri (bu görevliler kendi başlarına bazı işleri yapma becerisini gösteremeyeceklerinden) ve bunlara yönerge veren kimi siyasetçilerimiz suç işlemektedirler.
Cezaevlerindeki olumsuz sağlık koşulları nedeniyle hastalanan bir çok tutuklu ve hükümlü var. Bunların sağlıklı olmaları için, önce varsa Cezaevi Hekimi yoksa Devlet Hastanelerindeki hekimler gerekli işlemleri yapmaktalar. Bu kişiler, uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklar nedeniyle hastanelerde tutuklu ve hükümlüler için ayrılmış odalarda gerekli tedaviyi görürler. Benim bu güne kadar duyduğum ve gördüğüm, tedavilerin kısa sürede yapılarak iyileştirilen tutuklu ve hükümlülerin asıl yerlerine geri gönderilmeleri.
Bir tutuklu ünlü büyüğümüz, nedendir bilinmez üç-beş aydır hastane odasında tatil yapar gibi. Her türlü gereksinmesini karşılayabileceği bir hastane odasında hastalığının iyileşmesini bekliyor. Belki de hasta değildir ya da hastalığı tek başına bir hastane odasında uzun süre tedavi gerektirecek türden değildir. "Ben çok hastayım. Bu odada kalmazsam ölürüm. Bak tansiyonum çıktı. Şekerim azdı. Başım dönüyor. Midem bulanıyor. Canım şey istiyor (Bu laf buraya göre değil ama. Neyse. Yazdım bir kere. Silmem). Amanınn doktor" dediyse günahı boynuna. Ne yapsın devlet memuru doktorum. Hazır bunca şikayeti olan hastayı bulmuşken kırk-elli tetkik yaptırmadan hastasını salar mı? Salmaz. Ben olsam salmam. Hem Devlet Hastanesinde böyle ünlü Türk Büyüğünü bir daha ne zaman görecek? Hem de, Sayın Büyükler kızmaz mı, bu kadar hastalığı kısa sürede nasıl tedavi edersin diye?
Orada işler bu biçimde sürerken ülkemin bir başka yerinde,bir başka cezaevinde astım krizi nedeniyle bir kişinin öldüğü söyleniyor.
Hey gidi güzel ülkem. Türkiye'm!
Bizde bu yapılanlar ne ki?
Biz bu ülkede aydın insanlarımıza pasaport vermeyerek ölümlerini hızlandırdık.
Emekli dul yetimi kuyruklarda öldürdük. Bunların paralarını uyanıklara (!) kaptırttık.
Bir gecede türedi varsıllar yarattık.
Kimimiz öldük, kimimiz öldürdük.
Kimimiz kendimizi dünyanın merkezi sandık.
Ancak Merkezkaç Kuvvetini unuttuk.
Hatırlatırım. Bir gün kendi gücümüzde yitebiliriz.
Sağlıkla kalın.

Başa Dön

YAZDI-Recai Şahin
Gülmek
Güler yüz tatlı dil.
Gülen yüzden güzel yüz olur mu? İnsanı öteki canlılardan ayıran en büyük özellik gülmesini bilmesi değil mi zaten.
Gülmek, insanın hoşuna giden, kendisine yabansı gelen olgular karşısında, ağız ve yüz hatlarını değiştirerek duygularını açığa vurmasıdır.
Komik olana gülünür, sevinmeyi ifade etmek için gülünür, güldürenlere gülünür.
Şu devirde, şu zamanda gülene, gülebilene ne mutlu. Kaç zamandır gülmeyi unuttuk mu ne? Ama her şeyin gülünecek bir tarafı vardır, marifet onu arayıp bulabilmekte.
Her ne kadar "gülme komşuna gelir başına" demişlerse de biz, komşunun gülünecek haline bile gülemez olmuşuz. Ama komşu sana bıyık altından gülerse hiç şaşma.
"Güleriz ağlanacak halimize" demişler, yalan. Ne varmış halimizde, gül gibi geçinip gidiyoruz işte.
Karamsarlık içinizde ev sahibi olmuşsa çoğu kez gıdıklasalar bile gülemezsiniz. Çok gülünecek bir fıkra anlatırlar, sizin kafanız nerde kimbilir, siz "eee sonra ne olmuş" dersiniz.
Sırıtmak, dişlerini göstererek, aptalca gülmektir, bu tanıma alay etmek, karşısındakini küçümsemek de eklenebilir.
Gülümsemek, hafifçe gülmektir. Ağız yan taraflara doğru biraz genişler, yanağın altında gamzeler oluşur, yanaklar biraz tombullaşır, gözler biraz küçülür. Gülümsemenin temelinde, olumluluk, beğenme, sevme, hoşlanma, zevk alma gibi güzel ve içten duygular vardır.
Nerede, nerede, ne zaman gülebiliyoruz?
Sabah Metin Uca'yı izlerken hem kara kara düşünüyor, hem de birazcık alaylı tebessüm edebiliyorum, güne iyi bir başlangıç oluyor. Akşam, yarışma programlarının dışında, Reyting Hamdi'yi, Levent-Oya'nın programını, Yasemin'i itilip kakılmadan izliyorum.
Kemal, İlyas, Şener'in filmlerini de kaçırmıyorum.
Bu ülke İncili Çavul'ların, Nasrettin Hoca'ların ülkesi. Gülmecede konu sıkıntısının çekilmediği bir güzel diyar, bu diyar. Gelişmiş ülkelrde neyin güldürüsü, neyin mizahi yapılıyor çok merak ediyorum.
Gülmek kişiden kişiye göre de değişebiliyor. Birisinin kahkahayla güldüğüne ötekisi sırıtmıyor bile. Sonra da durup:
-Senin güldüğün konuya benim sırıtasım bile gelmiyor, diyor.
Yaşamı daha çok çileli geçmiş sıkıntılar ve yokluklar görmüş birisi de:
-"Hakıradak gülmedim, zapıradak basmadım" diyor, benim güldürüp de kendi gülmeyen güzel ülkemde.
Elektrik, su, telefon paralarını zamanında öde. Emlak vergisini, çöp parasını geciktirme. Bandrol, sigorta, vize, emisyon paralarını da bir köşeye ayırdın mı, gel keyfim gel. Sakın aylık kazandığın parayı bir köşeye, ödeyeceğin paraları bir köşeye yazıpda toplamaya kalkma, bak işte o zaman gülemezsin. Hem adama "nerden buldun" diye sorarlar da "nereden bulamadın" diye sormazlar. Yanlış şeyler düşünme, gülümse.
Çarşı Pazar ne mi olacak. Kolay canım. Kasaba küs, bir etli parmağını öteki etli parmağının üstüne koy kasaba "Boz" de, bozsun oldu işte. Hem doktorlar size "kırmızı et yemeyin" demedi mi? Siz de beyaz et yiyin efendim, ne var bunda. Beyaz et yiyin, gülümseyin.
Her gün manavın bakkalın önündeki yoldan geçmeniz şar mı, bu memlekette başka yol yok mu* Bakın öteki yol daha emniyetli. Bakkal manav sizi görmedi haydi gülün bakalım, gülün.
Pazarda bir kilo "Deve Tabanı" otu bir milyon lira. İki öğün bulgurlu yemeği yapılıyor. İçine turuncu da sıktın mı tadına doyum olmuyor, söylemesi benden.
Portakal mandalina, üç kilosu bir milyon, alabilirsiniz. Bu sene ıspanak pırasa yemeyiverseniz bir yeriniz mi düşecek.
Süt, yumurta, peynir, onları da idare edin. Ekmeği biraz çok yiyiverin oldu işte. Karnınız doydu. Ucuza karnınız doyunca nasıl da gülüyorsunuz, gülüm gülüm...Kaç yıldan beri aldığın giyeceklerle de idare ediverin biraz. Bakın içlerinde hiç yamalısı var mı?
Bakın yoldan geçen adam nasıl da tökezledi, hatta bakın düştü bile. Yoldaki bedava manzaraya nasıl da "kıs kıs" gülersiniz.
İki laz yolda karşılaşmışlar. Birinin omzunda papağan varmış. Öteki sormuş:
-Nereden buldin oni?
Omuzdaki papağan cevap vermiş:
-Ha bunlardan Hopa'da çok var da.
Haydi bir gülücük.
Aşkolsun daha da mı gülmediniz.
Güldürenler varken gülmeyi ihmal etmeyin.
Güldürmek için gülünç olmayın.
Gülmeme için değil gülme için yarışın.
Şimdi bir kahkaha.

Başa Dön


TARİHİN SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak

Mezarlıklara Gömülen Fethiye (Meğri) Tarihi-IV

Ebde Hora ( Kayaköy) Mezarlığı
Fethiye'nin bilinmeyen tarihini, Meğri'nin karanlıkta kalmış gerçek tarihini araştırmak ve incelemek için dağ, bayır, orman, patika derken, girdiğimiz toprak yol bizi halkın "Ebehora" diye bildiği EBDE HORA yani KAYAKÖY eski mezarlığına götürdü.
Fethiye'den eski Kayaköy yoluna girip, yeşilin bütün tonlarını sinesinde barındıran orman yolundan kıvrıla kıvrıla çıktığınız zaman, karşınıza Kayaköy'ün karşı yakasındaki terkedilmiş yüzlerce evin silueti çıkar. İster istemez arabanızı bir kenara alıp ormanın dayanılmaz güzelliği ile birlikte tertemiz havasını ciğerlerinize çekersiniz.
Tam bu esnada nedendir bilinmez, birden içinizin burkulduğunu hissedersiniz. Yüreğinizde nedenini bilmediğiniz bir sancı duyarsınız. Taaaa uzaktan, Gemile Koyu'ndan gelen meltem rüzgarının yumuşacık esintisinin bile sizi ürperttiğini görürsünüz. Gözleriniz karşı taraftaki ölü bir şehir görünümünü andıran o terkedilmiş evlerin siluetini izlerken, bir zamanlar nice güzelliklerin, nice mutlulukların yaşandığı, nice güler yüzlü insanların barındığı bu güzelim evlerin neden bir viraneye dönüştürüldüğünü düşünürsünüz uzun uzun... Cevap veremezsiniz ...Ve o hüzünle yolunuza devam ederek Keçiler köyüne gelirsiniz. Sola dönüp toprak bir yoldan yüz metre kadar ilerlediğinizde Ebehora veya Ebdehora diye anılan bir mezarlıkta bulursunuz kendinizi.
Ebde hora Yunanca bir kelimedir."Yedi ev" anlamına gelmektedir. Eski Kayaköy'lülerin anlattıklarına göre mezarlığın hemen ilerisinde yedi tane büyük ev ya da konak mevcut imiş. Bu konakların kalıntıları halen mevcuttur. Ancak ne zaman yapıldığı ya da ne zaman yıkıldıkları hakkında hiç kimse bir şey bilmiyorlar. Kayaköy'ün en yaşlısı olduğunu söyleyen birisi burada bir zamanlar cami veya tekke gibi bir şey varmış ama sonra yıkılmış dedi. Duyumlarına dayanarak bana anlattığı bu yerlerde bir şeyler bulabilmek ümidiyle harabelere kadar gittim. Ne var ki çoktan tarih sahnesinden silinmiş, yıkılıp yok olmuş olduklarını gördüm. Dönüp mezarlığa girdim. Bütün mezarlıklarda olduğu gibi burada da yıkılmış, parçalanmış, toprak altında kalmış mezar taşlarının unutmayan şahitliğine baş vurarak incelemeye başladım.
Ebde hora mezarlığında yüzden fazla Osmanlıca yazılı mezar taşları var. Bunların bir kısmı kırılmış, bir kısmı toprak altında kalmıştır. Ayakta kalabilenlerin bit kısmı ise tabiatın tahribi sonucunda yazılar okunamaz hale gelmiştir. Bu taşları teknik ve biyolojik temizleme yöntemleri ile temizleyip fırçalayarak okunabilir bir hale getirince ortaya gerçekten çok önemli bilgiler ve belgeler ortaya çıkmış oldu:
1-Her şeyden önce Kayaköy'de Müslümanların yerleşim tarihi çok eskilere dayanmaktadır. İnceleyebildiğimiz ve bulabildiğimiz en eski mezartaşlarında H.1100 (M.1688) yılına kadar giden bir yerleşim tarihi mevcuttur. Oysa diğer bölgelerde bu tarih daha sonraki dönemleri, örneğin Ovacıkta H.1190 (M.1177) tarihlerini taşımakta idi.
Bu da gösteriyorki; Kayaköy İslam yerleşim alanı olarak daha eski bir döneme sahiptir .
2-Ebde hora mezarlığındaki mezartaşları diğer mezarlıklardaki taşlara oranla değişik bir mahiyet arzetmektedir. Buradaki mezartaşları kallavi sarıklıdır. Bu tür mezartaşları daha ziyade tekke ve zaviyelerde bulunan, eğitim ve öğretim işiyle ilgilenen kişiler için hazırlanır ve yapılırdı.
Ayrıca bu mezartaşları mezarlığın belirli bir bölgesinde ve toplu halde bulunmaktadır.
Bu da gösteriyor ki burada eğitim ve öğretimle ilgilenen ve meşayih grubunun yaşadığı bir tekkenin mensupları buraya gömülmüşlerdir.
Mezarlığın üzerinde eski bir tekkenin uzun yıllar önce var olduğu söylentileri de böylece gerçeklik kazanmaktadır.
Bu bölgede incelediğimiz sarıklı mezar taşlarındaki şu ifadelere baktığımızda bu gerçekleri çok iyi bir şekilde görebiliyoruz.:

"Hüvel Hallak-ul baki
Merhum ve mağfur ila rahmet-ül gafur
Halil efendi ruhuna el fatiha.
Sene 1100 R "(M.1688 Rebiyyül ahir)

Yine bir başkası.
"Hüv-el Hallk-ul Baki
Merhum ve mağfur ila Rahmet-i Rabbih-ül gafur
İbrahim Ağa ruhuna el fatiha
Sene 1100 CA" (1688 Cemaziyel evvel)

Bir başka kallavi sarıklı mezartaşında ise:
"Hüv-el Hallak-ül baki
Ziyaretten murad duadır
Bu gün bana ise yarın sanadır
Merhum ve mağfurun lehMahmud Ağa bin Muhammed Ağa
Ruhuna el fdatiha
Sene 1153 " H.(1740 M.)

İbrahim Ağa'nın mezar taşı ise ;
"Hüv-el Hallak-ul Baki
Merhum ve mağfur ila rahmet-ü Rabbih-ül gafur
İbrahim Ağa ruhuna El fatiha
Sene 1160 " (1747 M.)

Kayaköy Mezarlığına devam edeceğiz

Başa Dön

BİRİKİM-Ünal Şöhret Dirlik
Folklorun Kapı Aralığından
Değirmen Boğazı
Kargı Köyü'nden Çenger'e doğru giderken, Eski Kargı'nın içinden geçersiniz. Okulu, eski ev yıkıntılarını, cami kalıntısını görürsünüz. İnsanlar zamanla yol kenarına inmişler ve evlerini de yol kenarına yaptırmışlardır. Eski evlerini ve diğer yapılarını öylece bırakmışlar.
Bu yazının başlığında gördüğünüz Değirmen Boğazı'da Kargı'ya ve bilhassa Eski Kargı'ya hayat vermiştir. Motorlu değirmenler çıkıncaya kadar burada bulunan iki değirmen yalnız Kargı'nın değil, yakın yerlerinde un öğütme işini görmüştür.
Bu boğazda iki değirmen varmış eskiden. Bunu şimdiki kalıntılardan da anlayabiliriz. Üst taraftaki değirmen daha işlekmiş. Her zaman kalabalık olurmuş. Bu değirmeni ünlü Kargılı Süleyman Ağa işletirmiş. Değirmenin uçurumu çok güzel olduğu için en güzel unu bu değirmen yapar diye namı yürümüş. "Süleyman Ağa'nın değirmeni kına gibi un öğütür" derlermiş.
Şimdi bu değirmenin de zamana meydan okuyan taş duvarları ve yıkılmış obanı var. Bizim kırkyıllık gazeteci Sami Kaya'nın babası Süleyman Ağa'nın ömür boyu işlettiği değirmen nostaljik bir anı gibi Değirmen Boğazı'nda yıkılacağı ve yerine evler yapılacağı günleri bekliyor.

Dayan İzmir
Fethiyeli tüccarlardan Hacı Gözeloğlu işlerinin kesat gittiği bir sırada Meğri Ovası'ndaki tarlalarından beş dönümünü Karaçulhalılar'a satmış ve aldığı yedi buçuk lira ile İzmir'e yırtım malı "manifatura" almaya gitmiş. O zamanlarda İzmir'e bir haftada ancak gidilirdi. Muğla'ya kadar yaya gitmekte işin cabası...
Aydın'dan öteye bindiği kamyon, İzmir'e sallanıp "Varyant"tan aşağıya inmeye başlayınca, elini cüzdanının üstüne vurmuş ve:
-"Dayan İzmir dayanabilirsen, yedi buçuk pangonotla geliyorum" diye bağırmış. Paramızın kıymetine bakın.

Halk Şairi Hasan Yücel
1960'lı yıllarda Fethiye'de bir broşür elime geçti. Halk şiiri tarzında yazılmış şiirler. Broşürün bir yüzüne yazılmış sekiz şiir. 1957'nin ünlü Fethiye depreminden önce Fethiye Matbaası'nda basılmış. İmza halk şairi Hasan Yücel. Şimdiki Karadenizli Pasajı'nın altında Muğlalı Matbaacı Kemal Aşık'ın Fethiye Matbaası vardı. Orada basılmış. Bu matbaa depremden sonra Muğla'ya taşındı. Fethiye'de matbaacılığın gelişmesi depremden sonradır.
Hasan Yücel'i Günlükbaşı'nda, bacasında JAVA yazan evde buldum. Çok güzel saz çalar, Aşık Veysel'i en güzel yorumlayan aşıklardan birisi de Hasan Yücel'dir. Beş yıldan beri bu 70'lik delikanlı ile beraberiz. Hiç üşenmeden gelir, şiirlere renk katar, türküleri kendine has okuyuşu ile dikkati çeker.
Bir akşam onun şiirleri ile süsleyeceğim programını 33 yıl önce Fethiye'yi öven şiirlerde bulunan bir broşür yayınlayan sevgili dostum, Muğlalı şairler-yazarlar antolojisine alınmıştır. Oysa Hasan Yücel sazıyla, sözüyle ve 33 yıl önce yayınladığı şiir broşürü ile bu kitaba girmeyi haketmişti. Her halde unutuldu.

Sazım ile Beraber
Sazımı alırım elime
Türkü beyit gelir dilime
Çok uğraştım kendi halime
Sazım ile beraber.

Benim merakım bütün sazda
Aşkım gelinde değil kızda
Nabzım doksan dokuz-yüzde
Sazım ile beraber

Hasan Yücel akıp çağlayım
Destanımı sona bağlayım
Düşersem de kendim ağlayım
Sazım ile beraber
(Hasan Yücel, 1956, Fethiye)

Başa Dön

TARIM DÜNYASI-Atila Büyükpapuşçu
Bağlarda Budama
Tarımsal faaliyetlerin artacağı döneme gelmekteyiz. Bu zamanda meyve ağaçlarında yapılacak en önemli işlerden birisi BUDAMA'dır. Bugün sizlere asmalarda budamadan bahsetmek istiyorum.
Asma bir çok kültür bitkisine göre vegetasyon süresi oldukça uzun olan bir bitkidir. Bağlarda kış ve yaz budamaları ürüne ve verilecek terbiye şekline göre yapılır.
Asmalarda Kış Budaması:
Asmalarda kış budaması 4 çeşittir.
a) Baş Budaması: Omcaların ve Amerikan asma anaçlarının yıllık çubuklarının tek göz üzerinden budanmasıdır. Ürünü çok zayıf büyüyen ve yaşlı bağları gençleştirmek amacıyla uygulanır.
b) Kalem (Parmak) Budaması: Bir yıllık çubukların 2-4 göz üzerinden budanmasıdır. Bu budama, dip gözleri çok ve verimli olan asmalara uygulanır. Bir senelik dallar 2 göze kadar budanırsa kısa, 4 göze kadar budanırsa uzun parmak budaması denir.
c) Uzun Budama: Bir yıllık dalların 5 ve daha fazla göz üzerinden budanmasıdır. Dip gözleri az verimli, küçük taneli salkım yapan çeşitlerle, tamamıyla sökülüp atılacak bağlara uygulanır.
d) Karışık Budama: Aynı asma üzerinde bir senelik dalların bir kısmının 3, diğerlerinin 7 ve daha fazla göz üzerinden budanmasıdır. Kısa budanan dallara "ırgat" uzun budanan dallara ise "bayrat" denir. Bu budama şekli çekirdeksiz üzümlere uygulanır. Çünkü bu üzümlerin çubuklarının dip gözleri verimsizdir.
Asmaya şekil verirken uygulanan sistemler ise Goble, Baş, Serpene, Kemalpaşa, Sivrihisar, Borhana, Çardak şekli olmakla birlikte Kordon, Mosel, Spalye, Tendone, Geniş T ve V, Avustralya Telli Goble şekillerinde uygulanmaktadır.
Önemli şekil budamalarından bir kaçını açıklamaya çalışalım:
GOBLE: Gövde toprak yüzeyinden 30-60 cm. olan bir baş ve 30-60 cm. uzunlukta 3-5 koldan oluşan vazo ve kare şeklindedir.
KORDON: Toprak yüzeyinden itibaren gövde üzerinden çıkan dalların tel dayanaklara alınması esasına dayanan tek ve çift kollu olarak oluşturabilir. Tek kollularda, çok kuvvetli büyüyen çeşitlerde sürgün ilk sıra tel boyunu geçince tele yatırılarak birkaç yerinden bağlanır. Çift kollu terbiye sisteminde; ikinci büyüme mevsiminde uçtan itibaren süren iki gözden yazlık dallar bırakılır, diğerleri çıkartılır. Gelişme döneminde bu kollar sağa sola yatırmak suretiyle tellere bağlanır. Her iki sistemde de yatay kollar altında göz bırakılmamalıdır. İki gözlü kalemlerin oluşturduğu iki yaşlı kollar birbirinden 15-20 cm. uzaklıkta teşkil ettirilmelidir.
Sağlıklı ve bol kazançlı bir yaşam dileğiyle saygı ve sevgiler.

Başa Dön

VERGİ DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
İşçi Bildirimleri Ve Sonuçları
2821 sayılı Sendikalar Yasası'nda belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya yasanın emredici hükümlerine aykırı davranılması halinde uygulanacak ceza hükümleri 59.ncu maddede yer almaktadır.
Asgari ücrete bağlı para cezalarından,sendikalı veya sendikasız işçi çalıştıran tüm işverenleri ilgilendiren ceza hükümleri nelerdir.2821 sayılı Sendikalar Yasası'nın 62.nci maddesi hükmüne göre iş verenler,işe aldıkları veya işten çıkardıkları işçileri,izleyen ayın 15'ine kadar İŞÇİ BİLDİRİM LİSTESİ (Ek-1) İŞÇİ ÇIKIŞ BİLDİRİM LİSTESİ (Ek-2) ile işyerinin bağlı olduğu bölge çalışma müdürlüğüne ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bildirmek zorundadırlar.
Bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde ise yasal düzenlemeye göre, BİLDİRİLMEYEN HER İŞÇİ için 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen asgari ücretin aylık brüt tutarının beşte biri kadar (44.400.150.-) Lira ağır para cezası uygulanır.
Ancak, söz konusu idari para cezası, bölge çalışma müdürlüklerinin Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusu yapması üzerine,Cumhuriyet Savcılıklarınca verilmektedir.
Kanunda asgari ücretin beşte biri kadar ağır para cezasına hükmedileceği yer almakla birlikte, bu tutarın Türk Ceza Yasası'nın 4421 sayılı yasa ile değişik 19 ve ek 2.maddeleri gereğince hesaplanan ağır para cezasının alt sınırının altında kalması nedeniyle, asgari ücretin beşte biri değil,ağır para cezasının alt sınırı olan tutara hükmedilmektedir. Bu tutar da 01/01/2002 tarihinden itibaren 218 milyon 104 bin 100 liradır.
Bu konuda işverenlerimiz ve muhasebecilerinin çok titiz davranmaları gerektiği kanaatindeyim.

Başa Dön

TANSİYON-Uz. Dr. Mustafa Ulusoy
Acı
Uğur Mumcu'nun hunharca katledilişinin üzerinden 9 yıl geçti, bir Türk Tabipleri Birliği toplantısında bize "Siz Türk tıbbının kuva-i milliyesisiniz" deyişi hala kulaklarımda çınlıyor. Aradan bunca yıl geçmesine karşın hala katillerinin yakalanıp adalete teslim edilmeyişi üzerine insan ister istemez düşünüyor. Uğur Mumcu böylesine vahşice öldürülmeyi hak etmek için ne gibi bir suç! işlemişti.
O'nu öldürenlere göre; suçu büyüktü. O demokrasinin yılmaz bir savunucusu idi. Ülke kaynaklarını talan edenlerin, demokrasi kemiricilerinin karşısında çakı gibi duran çetin bir cevizdi, halkına demokrasiyi öğreten,onların bilinçlenmesi için her gün yazan, sadece yazmakla kalmayıp her yerde ve zeminde demokrasiyi savunarak Ülkeye nasıl sahip çıkılacağını gösteren ve halkını bu sonu gelmez savaşımının içine çekmek için uğraşan bir savaşçı idi. O; Ülkeyi talan eden karanlık güçleri tüm belgeleriyle suyu yüzüne çıkartan bu menfaat çetelerinin ulusal ve uluslar arası bağlantılarını deşifre eden ve bu çetelerin Ülke içinde rahatça at koşturmalarına fırsat vermeyen bir kale idi. Sözün kısası O Ülkemizde artık özlemi çekilen aydını idi. Ve O'nu katledenler için bundan daha iyi bir sebep olabilir mi?
Şimdi bir kez daha düşünelim;neden katili yada katilleri yakalanıp adalet önüne çıkarılmadı, hatta bu konudaki tüm deliller yeterince toplanmadı, toplanan delillerin yeterince değerlendirilmedi. Katillerin ortaya çıkarılmasını istemeyenlerin bundan korkuları neydi? Katiller yakalanıp bağımsız Türk adaletinin önüne çıkarılırlarsa Susurluk'tan sonra da halen hayatiyetlerini sürdürdüklerini hissettiğimiz menfaat çetelerinin ipliği pazara çıkacaktı.
Yazımın başlığı, sadece sevgili Uğur Mumcu'nun katledilişinden duyduğum acıyı kapsamıyor, katillerinin ve onların eline silahları, bombaları verip, Muammer Aksoy'ları, Bahriye Üçok'ları Çetin Emeç'leri ve daha nice aydınlarımızı katleden karanlığın aydınlanamamasından duyduğum acıyı da dile getirmektedir.

Başa Dön

HOŞ SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.

Başa Dön

DİYALOG-Ufuk Emek
Konfüçyüs Biliyormuş
Ünlü Çin düşünürü Konfüçyüs, bakın nasıl tanımlamış dili : Çinli filozofa sormuşlar; "Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu ?" Düşünür şöyle yanıtlamış; "Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım... Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz... Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar... Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir."
Konfüçyüs nasıl da görmüş o günlerden bugünlerin Türkiye'sini...
İngilizce öğrenmek ya da çocuğumuzun öğrenmesini sağlamak için özel okullara, kurslara, öğretmenlere büyük paralar dökeriz.Bunun gerekli olup olmadığını tartışmıyorum.Gerekliliği kuşku götürmez bir gerçek. Ancak yabancı bir dili öğrenmek için harcanan bunca zaman ve paranın ne kadarını kendi dilimizi öğrenmek için harcıyoruz? Oysa yaptığımız iş yada çocuğumuzun eğitimi tamamlandığında yapacağı iş ne olursa olsun, öncelikle Türk insanıyla muhatap olacak ve Türkçe ile konuşup anlaşacaktır.
Bozuk, kötü ve anlaşılmaz bir Türkçe ile konuşan kişi, kendi konusunu istediği kadar iyi bilsin, bilgi birikimi ve anlatmak istediğini karşısındaki kişi yada topluluklara iyi aktaramaz, gerekli iletişimi kuramaz.
Yaşınız, işiniz, eğitiminiz ne olursa olsun, diğer insanlarla iletişim halindesiniz. Bu nedenle duyulmak, anlaşılmak, duygularınızı olduğu gibi, istediğiniz gibi aktarabilmek için "Ana dilinize" sahip çıkmalı, kendinizin ve çocuklarınızın doğru ve güzel konuşması için çaba harcamalısınız.
Sanıyorum bu konuda en büyük görev birçok sanat ve meslek dalına ilişkin kurslar açan Halk Eğitim Merkezleri'ne düşüyor.Ancak bu merkezlerde böyle bir kursun açılabilmesi, bu konuda halktan gelecek isteğe bağlıdır.
Şimdi sıra çok sık karşılaştığım birkaç söyleyiş yanlışına geldi.
Dahi ;Pek çok kişi "Üstün zeka ve yetenek" anlamındaki dahi sözcüğü ile "bile" anlamındaki dahi sözcüğünü karıştırıyor. Üstün zeka anlamına gelen "dahi" de iki hece de uzun söylenir.Da:hi: ( : işareti fonetik alfabesinde bir ses uzat anlamına gelir.)
Bile anlamına gelen "Dahi" sözcüğünde ise "hi" hecesi uzar.( Dahi: )
Hakem ;Sokaktaki insanı bırakın, bazı sporcular ve spor adamları bile ha hecesini uzatıp, Haakem ( ha:kem) diye söylüyorlar. "Çok ayıp." Bu sözcüğün hiçbir hecesinde uzatma yapılmaz.
Hayır ; "Olmaz" anlamındaki bu sözcükte "ha" hecesi uzun söylenmez. Vurgu ilk hecededir.
Mütevazı ; "Alçak gönüllü" anlamına gelen bu sözcük çok yaygın biçimde "Mütevazi" olarak söyleniyor. Doğrusu, "Mütevazı"dır.Mütevazi paralel demektir.
Rakip ;Hiçbir hecede uzatma yoktur. -e, -i, in eki alınca "ki" hecesi uzun söylenir.(Raki:bi) Yine pek çok sporcu ve spor adamı "ra" hecesini uzun söylüyor.(Bir ayıp daha)
Lise ;Kökeni Fransızca'dan gelen bu sözcüğü özellikle seçtim.İlginçtir, Fethiye'deki hemen herkes hatta lisede okuyan iyi eğitimli gençler bile bu sözcüğü Liise (Li:se) şeklinde söylüyor.Doğrusu hiçbir hecede uzatma yapmamaktır.

PİŞKİN EŞ
Genç kadın, iş bulmak için hiçbir çaba göstermeyen eşine öfkeyle çıkıştı: "Bıktım artık senden!" dedi. "Kiramızı babam ödüyor.Yiyecek masraflarımızı annem karşılıyor.Giyecek masraflarımızla kız kardeşim ilgileniyor.Arabayı da halam aldı.Yaşadığım hayat tarzından utanıyorum"
Adam büyük bir umursamazlıkla oturduğu koltuktan eşine döndü. "Utanmalısın tabii" dedi. "İki erkek kardeşinden yıllardır hiçbir şey görmedik..."

Öfkeliyken konuş, göreceksin ki pişman olacağın en güzel konuşmayı yapacaksın.
-Ambroce Bierce-

Sevgi ve saygılarımla...


Başa Dön

TURİZM-Dilek Dinçer
Turizmde Toplam Kalite Yönetimi
Son yıllarda çok sık duyduğumuz,yazılı ve görsel basında sürekli gündemde olan"toplam kalite" kavramı, artık çağdaş işletmeler için vazgeçilmez bir gereklilik haline geldi.
Önceleri yalnızca sanayi kuruluşlarında uygulama alanı bulan "toplam kalite yönetimi", günümüzde sağlık ve turizm gibi hizmet sektörlerinde de yaygınlaşmaya başladı.
Seçkin kuruluşlar, TSE den aldıkları ISO 9001, ISO 9002 diye adlandırılan kalite yönetimi belgelerini, gururla ve sık sık reklam aracı olarak da kullanıyorlar.
Toplam kalite yönetimi bir kavram ve uygulama alanı olarak ilk kez Japonya'da ortaya çıkmış, ardından Amerika ve Avrupa'da da hızla yayılmaya başlamış. Bu sistem içinde kalite; müşterilerin istekleri, gereksinim ve beklentileri doğrultusunda belirlenen standartların, sürekli ve tutarlı olarak, ilkelerden asla ödün verilmeden uygulanması olarak tanımlanıyor.
Toplam kalite yönetiminin kurumsallaşması için öncelikle bir nitelikler rehberi hazırlanması gerekiyor. İşletmeler her departmanda ayrıntılı olarak her işi tanımlamak ve konuyla ilgili prosesler belirleyerek başlamak zorundalar. Bu aşamadan sonra hedefler saptanarak, uygulama sürecine geçiliyor. Hedefler genellikle, işletme kültürü yaratmak, hizmet standardını yükseltmek ve sürekli uygulamak, çalışanların mesleki bilgi ve becerilerini geliştirmek, bu amaçla eğitim çalışmalarının sürekliliğini sağlamak, kaliteyi ölçülebilir hale getirmek, verimliliği artırıp, tasarruf bilincini aşılayarak, maliyetleri azaltmak, müşteri tatminini ve çalışanların yaptıkları işten gurur duymalarını sağlamak vb. olarak belirleniyor.
Toplam kalite yönetiminin özünde; iş konusunda, ilgili herkesin hem karar aşamasında, hem de uygulamada söz sahibi olması yatıyor. Örneğin; büyük bir turistik işletmede, genel müdür konumundaki en üst düzey yetkiliyle, alt birimlerde çalışan herhangi bir animatör, ön büro yada servis elemanı, şirket adına önerilerde bulunup, aksaklıkları rapor edebiliyor.Doldurulan öneri formları kesinlikle departman toplantılarında gündeme alınıp, değerlendiriliyor.Bu durum; çalışanların özgüveni ve tesisi, kendi işyerleri gibi benimsemeleri açısından çok önemli. Ayrıca uygulamada, "açık kapı" politikası diye adlandırılan, çalışanların alt, üst düzeyden olmasına bakılmaksızın, birbirleriyle doğrudan görüşmelerine olanak sağlayan bir sistem geliştiriliyor. Tüm personelin kaynaşıp, sıcak iş ilişkilerinin sağlanması için ortamlar yaratılıyor.
İşletmelerde, uygulanan anket formları ile müşterilerin hizmetlerle ilgili görüş, düşünce ve önerileri belirlenip, tüketicinin de karar sürecine katılımı sağlanıyor. Uygulamanın başarısı, eski müşterilerin tekrar gelmeleri, yakınlarına tavsiyeleri ve müşteri portföyünün genişlemesi ile de bir anlamda ölçülmüş oluyor.
Toplam kalite yönetimi her sektörde olduğu gibi turizmde de mükemmelliğe erişmeyi hedefliyor.Yalnızca konaklama tesislerinin, seyahat acentelerinin, ulaşımın, rehberlik hizmetlerinin kusursuz olması ya da işletmelerin kendi bünyelerinde oluşturdukları kalite yönetiminin başarısı yeterli olmuyor. Bu nedenle kamu kurumlarının, yerel yönetimlerin, taşımacıların, sivil toplum kuruluşlarının, aynı anlayışla,birlikte çaba göstermeleri gerekiyor.
Şu anda ütopya gibi görünse de belki ileride ilçemiz genelinde örnek bir model oluşturup, kalite anlayışını yaygınlaştırıp, toplumsallaştırabiliriz. Belki de ilçemiz, tümüyle toplam kalite yönetimi belgesi alan ilk turizm merkezi olur. Hep birlikte düşünüp, bir an önce yola koyulmak gerek... Denemek de yarar var diye düşünüyorum...

Başa Dön

SPORTMENCE-Erol Dolu
Eski Kalecimiz Turan

Profesyonel futbolculuk başlı başına bir meslek ve geçim kaynağıdır. Çünkü profesyonel futbolcu futboldan başka bir işle uğraşmaz. Futbol hayatı sona erince ya antrenör olur ya da başka bir işi varsa onunla yaşamını devam ettirir.
Fethiyespor'da 1983'ten 1999 yılına kadar oynayan ve on altı yıl çoğu maçta Fethiyespor kalesini koruyan kaleci Turan'la uzun uzun konuştuk. Turan futbola Fethiye Doğanspor'da başlamış ve oradan Fethiyespor'a gelmiş. 1999 yılından sonra iki yıl Dalaman Kağıtspor'da oynadı ve geçen sezon tamamen futbolu bırakıp şimdi de turizme yönelik bir büroda ekmeğini çıkarmak için çalışıyor. Turan'ın antrenörlük belgesi de bulunuyor.
Turan futbolculuk yıllarını şöyle anlatıyor:
"Yıllarımı Doğanspor'dan sonra 1983'ten 1999'a kadar Fethiyespor'a verdim. Kendimi Fethiyespor'un evladı saydım. Acı günlerimiz oldu tatlı günlerimiz oldu. Şu an 36 yaşındayım. Futbolu bıraktıktan sonra ekmek kavgasına başladım.
Fethiyespor Başkanı Şevki Çakal'a, "Benden yararlanmak isterseniz klüpte alt yapı antrenörü olarak görev almak istiyorum" dedim. Kendisi bunu değerlendireceklerini söyledi ama hala bir sonuç alamadım. Sanki ben Fethiyespor'a hiç emek vermedim. Fethiyespor'un duyarsızlığı beni üzüyor. Belediye Başkanı Behçet Saatcı'dan da bir isteğim oldu ama kendisi de bana yardımcı olamadı. Ben bu ofiste ekmeğimi çıkarmak için uğraşıyorum. Ama bizlerin sonu böyle olmamalıydı".
Kaleci Turan epey dertli. Spor camiasına duyarsızlığından dolayı biraz kırgın.
Turan'ı dinlerken aklıma Galatasaraylı eski milli futbolcu Metin Kurt'un profesyonel futbolcular için verdiği mücadele geldi. Metin Kurt'un sporcuların, kaleci Turanların sporu bıraktıktan sonra da sosyal güvenliğe kavuşmuş insanlar olarak yaşamlarını devam ettirmeleri için verdiği mücadele ne kadar haklıymış.


Başa Dön