Yazılar
 

Sayı:29
20 Şubat 2002

BAŞYAZI
e-mail

BORSA-EKONOMİ
Serdar Düzenli

DENGE
Av. Recai Yıldırım

YAZDI
Recai Şahin

TARİHİN SÜZGECİNDEN
Av. Ömer Karayumak

BİRİKİM
Ünal Şöhret Dirlik

TARIM DÜNYASI
Atila Büyükpapuşçu

VERGİ DÜNYASI
Erden Özkan

TANSİYON
Uz. Dr. Mustafa Ulusoy

HOŞ SEDA

DİYALOG
Ufuk Emek

TURİZM
Dilek Dinçer

SPORTMENCE
Erol Dolu

 

 

BAŞYAZI
Fethiye İçin Seve Seve

Tüm olumsuzluk ve ekonomik sıkıntılar sonrasında Şubat ayını geride bırakıp, Mart ayına girmekteyiz.
Yeni umutlarla girmekte olduğumuz turizm sezonuna geçmişteki hataları yapmamak için bireysellikten uzaklaşıp, birliktelik anlayışına sahip olmamız şarttır. Bu konuda esnaf ve vatandaşlarımızın haricinde kamu kurumlarına da büyük görevler düşmektedir.
Öncelikle belediyeler devam etmekte olan inşaata dayalı düzenlemeleri en geç Mart ayı sonuna kadar tamamlayıp, çevre ve temizlik düzenlemelerine başlamalıdırlar. Son yıllarda ciddi bir şekilde yapılan sivrisinek mücadelesi konusunda kalıcı önlemler almak zorundadırlar. Fethiye Belediyesi binasına yüz metre mesafedeki sazlığın yıllardır kurutulamaması, açık havada püskürtme sinek ilaçlarıyla mücadele anlayışını sergilemektedir.
Ticaret, Esnaf ve Şoförler Odası belediyelerle ciddi bir şekilde işbirliğine gidip, mutlaka ve mutlaka her hizmetin ve de her malın fiyatını belirlemelidirler. Tüm bunları yaparken ilgili meslek gruplarının beklentileri haricinde Fethiye turizminin bütünlüğünü dikkate alıp, ona göre hizmet bedelleri saptanmalıdır. Bu ülke için seve seve kampanyasını gösterişten çıkarıp, Fethiye için seve seve kampanyasına dönüştürmeliyiz. Bunları yaparken şahsi beklentilerden uzaklaşıp ortak menfaatler için yürekten katılım sağlamalıyız.
Tekne turlarının sezon başında 10 milyon Lira olarak belirleyip, Ağustos ayında 3 milyon 500 bin Liraya indirilmesinin saçmalığını artık bir daha yapmamalıyız. Dört kişilik bir ailenin Ölüdeniz'e gidip gelebilmek için 12 milyon Lira ödemesini, oradaki esnaflarımızın bütünlüğü açısından bir kez daha gözden geçirmeliyiz.
Özellikle Fethiye turizminin gelişmesini ancak; paraya dayalı işletmelerin açılmasıyla değil, turizm olgusunu içlerinde hissedebilen kişilerin hizmet vermeleriyle sağlayabiliriz.
Fethiye'de yaşayan bireyler olarak ilgili kuruluşlardan yardım bekliyoruz. Serbest ekonomi ve serbest rekabet anlayışları bir kenara dursun. Her bir esnafımız, başta bu güzel ilçede yaşayan bireyler olarak ve de ilçemize gelen yerli-yabancı turistlere karşı "dürüst esnaf" anlayışını ön plana çıkarmalıdırlar. Bir hizmetin veya bir malın kaç Liraya mal olduğu veya kaç Liraya sunulacağı önemli olmamalı. Söz konusu hizmet veya malın o işletme tarafından ne kadar bedelle sunulduğunu belgelerle ortaya koymalıdırlar. Bu konuda beklentimiz; şekersiz sakıza kadar her bir malın, içeceğin, yemeğin, yatağın ve diğer hizmetlerin etiket veya tarifelerle alıcılara sunulmasıdır.
Haydi Fethiye İçin Seve Seve!


Başa Dön

BORSA-EKONOMİ-Serdar Düzenli
BORSADA GEÇEN HAFTA
Önceki hafta Irak konusundaki gerginlikten olumsuz etkilenen borsa bu haftayı daha sakin geçirdi. Özellikle çarşamba günü Irak'a kısa vadeli askeri müdahale olasılığının az olduğu yönünde yapılan açıklamalar moralleri bir miktar iyileştirdi. Ancak küçük de olsa böyle bir ihtimalin var olması yatırımcıyı tedirgin etmeye devam edecektir. Cuma günü yaşanan satışlar genelde haftasonu riskini taşımak istemeyen yatırımcıların satışı olarak yorumlanabilir.
Bu hafta iki büyük futbol takımımızın halka arzı gerçekleştirildi. Bu halka arzlar en azından borsaya yeni yatırımcıların ilgisinin çekilmesi açısından olumlu olacaktır.


BORSA ve PARA PİYASALARINDA GEÇEN HAFTA

 
08.02.2002
15.02.2002
% DEĞİŞİM
BORSA
11.255
11.478
+1.97
DOLAR
1.375.000
1.347.000
-2.07
EURO
1.202.000
1.173.000
-2.47
ALTIN
88.000.000
89.000.000
+1.12

BORSA OKULU - BÖLÜM 13
Sermaye piyasası araçlarında alım ya da satım emri nasıl verilir?
Aracı kuruluşlara verilecek alım-satım emirlerinin yazılı olarak verilmesi esas olup sözlü olarak telefon vb. İletişim araçlarıyla da emir verilebilir. Sözlü olarak verilen emirler sıra numarası takip eden listelere, emrin alınışı sırasında aracı kuruluşlar tarafından kaydedilerek yazılı hale dönüştürülür.
Emir Düzelte/İyileştirme
Emir iyileştirme o ana kadar gerçekleşmemiş olan emirler içindir. Fiyat adımlarına uyularak emrin yazıldığı alış veya satış bölümlerine göre farklı yönde yapılır.
Emir iyileştirilmesi alış emirlerinde fiyatların yukarıya, satış emirlerinde ise aşağıya çekilerek fiyat önceliğinin değiştirilmesidir.
Emir Bölme
Emir bölme için aşağıdaki örnek verilebilir.
İMKB'ye iletilmiş 10 Lot A hissesi 10.000 TL den satışta bekliyor.
Bu emri bölerek 3 Lot A hissemizin değerini 9.900(herhangi bir alt sınır değeri) TL ye düşürüp emri değiştirebilir, geriye kalan 7 Lot A hissemizi yine 10.000 TL seviyesinde satışta tutabiliriz.
Tanımlama: Girilen bir istenildiğinde en fazla 3 farklı fiyatlı yeni emirlere bölünebilir.
Temsilci emrin bölünen kısmına ait fiyatı iyileştirdiği ve orijinal emrin fiyatı aynı kaldığı müddetçe verilen emri bölebilir. Emir bölünmesi gerçekleştiğinde bölünen emirlerin toplam miktarının ilk miktara eşit veya daha büyük olması zorunludur.

Başa Dön

DENGE-Av. Recai Yıldırım
Seksen Dört Yıl Öncesinden

"Halt edüp durduk siyaset namına
Türk'ü mahvettik caladet namına
Mülkü yıktık aşk-ı millet namına
Milleti soyduk hamiyyet namıma"

Yukarıdaki dörtlük, I. Dünya Savaşına girildiği sıralarda Süleyman Nafiz tarafından yazılmıştı. Birinci Dünya Savaşının üstünden yaklaşık 80 yıl geçti.
Dil bilimci olmamama rağmen, bildiğim kadarı ile bu dörtlüğün bu günkü dilimizle anlamı; Politika adına her şeyi yaptık, Türk ulusunu kahramanlık adına yok ettik .Ülkeyi ulus sevgisi adına yıktık. Ulusal onur diyerek ulusu soyduk.
Bu dörtlüğü yazan Süleyman Nazif'in Seksen Dört yıl öncesinden bu günleri görmesini taktirlerinize bırakıyorum.
Geçen bunca zaman içinde dünyamız, bir büyük savaş (ki biz buna, yapılan tüm baskı ve korkutmalara boyun eğmeyerek, başımızdaki devlet adamlarının ve siyasetçilerin kararlı tutumları nedeniyle girmedik) bundan sonra da Kore, Vietnam, Orta Doğu, Irak-İran, Falkland, Afganistan gibi bölgesel savaşlar yaşadı.
Bu savaşların birine eylemli olarak katıldık. Bize o yıllarda,tek partili yönetimden, çok partili yönetime geçmenin verdiği heyecanla,bu savaşa Demokrasi ve İnsan Hakları adına katılmamız gerektiği öğretildi. Savaşa katıldık ta elimize ne geçti?
Bundan on yıl öncesi Körfez Savaşında da aynı filmi seyrettirdiler. Öyle güzel laflar ettiler ki, bir koyup üç alacağımızı bile söyleyenler oldu. Dediklerini yaptık. Belki eylemli olarak savaşa girmedik ama bölgesel ticaretimizin ve özellikle Petrol Boru Hattının çalıştırılmaması nedeniyle Milyarlarca Dolar zarara girdik. Kadim DOST (!) ve müttefik ABD, Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarlarının korunacağını ve zararlarının karşılanacağını bildirdi. Aradan geçen 10 yılda zararlarımızın karşılanmasından vazgeçtik, uluslar arası tefecilerin kapılarında dilenci haline getirdiler.
Hemen her fırsatta dost ve müttefik olmayı göz ardı ederek, kendi ulusal çıkarları ve iç politikaları doğrultusunda bizi arkadan vurdu. Kadim dost ve müttefik olan, Ermeni yasa tasarısında,Kıbrıs Konusunda, Kuzey Irak'ta düzenlenen tezgahlar konusunda dostuna kazık atar mı?
Siyasetçilerimizin, Devlet Adamlarımızın yukarıdaki dörtlüğü okuyup iyi anlamaları gerekir. Dünyada başka bir Türkiye Cumhuriyeti yok. Bu ülkeyi bizden öncekiler canları, kanları karşılığı kurtardılar. En kötü toplumsal ve ekonomik koşullarda bile hiçbir Yabancı Devletin MANDASINI KABUL ETMEDİLER. Söylenen tatlı sözlere kanmadılar.
Ankara, yakın tarihimizi iyi anla. Kimin dost kimin düşman olduğunu bil.
Bu ülke hepimizin ve biz burada yaşayacağız. Yaşarken de onurumuzdan ödün vermeyeceğiz.
Bu vesile ile Kurban Bayramınızı kutlarım.
Sağlıkla kalın.

Başa Dön

YAZDI-Recai Şahin
Ulan Demek Ayıp Değildir
Ulan: 1.Ey, 2.Çok kaba bir biçimde öfke ve nefret anlatır.
Türk Dil Kurumu sözlüğü 'Ulan' sözcüğünü böyle açıklıyor. Birincisi, ey, hey, bre, baksana, hişşşt anlamında söylenen bir seslenme ünlemi. "Ulan bu tarafa baksana, ulan bu işin bu kadar zor olacağını hiç tahmin etmemiştim. Ulan gelirsem yanına, ulan bir yakalarsam, sen kime ulan diyorsun ulan."
Lisede bir beden hocamız vardı, o bu ulan sözcüğünü LAN olarak söylerdi, en çok da "lan deme lan" derdi. Bu sözcüğü kullanmak bize yasaktı. Koskoca lisenin koskoca müdürünün bile LAN deme hakkı yoktu. Bedencimiz aynı zamanda çok kibar birisiydi. Erkeklere lan derdi de sıra kızlara gelince kibarca LEN derdi. "Len kezban hizaya baksana, kız Feriştah düdüğe ayak uydursana len."
Bedencimizin adı Ramazan'dı ama biz ona kısaca "lan şaban" derdik. Bize dediklerine hiç alınıp kırılmazdık. Bize bir şey söylemek istediğinde ta yanımıza kadar gelip bizi parmakla dürtmesi daha mı iyiydi sanki. Ta öteden bağırır "Gel lan buraya." Biz de koşa koşa çağırılan yere gider, dimdik esas duruşumuzu gösterirdik. Bazen "Ulan senin sülaleni "diye başlar, ondan sonra ne dediğini duyamazdık.
Sınıfımızda Ulalı (Muğla'nın ilçesi) arkadaşlarımız da vardı. Bedencimizin "ulan Ulalı" demesi hoşumuza bile giderdi. Ulalılar Muğla'da okuduğumuz liseye her gün otobüsle gelip giderlerdi. Otobüslerinin yan tarafındaki ula yazısının sonuna tebeşirle bir N ekler de gülüşürdük. Otobüs dolusu insan bize kızmazdı.
Lisedeki sınıf kapılarımızın kapı kollarının hemen üstünde, mazgal deliği gibi camlı delikler vardı, sınıfı gözetlemek için. Beden hocamız bizim haşarı sınıfı bu delikten gözetler, sonra aniden sınıfa girerek yaramazlık yapana bir el ense çekerdi. Bedencimiz bir gün sınıfı gözetlerken, müdürümüz yaklaşıp omzundan dürterek ne yaptığını sormak istemiş. Dokunmaya karşı aşırı duyarlı olan hocamız, ani bir refleksle müdüre okkalı bir dirsek geçirip"ulan senin a..." demesiyle müdürü görmesi bir olmuş. Sonra müdürümüz bedencinin ifadesini almış da bedencimiz "müdür bey yanlış anladınız, ben ulan demedim, ula dedim" demiş ama Aydın'a tayin edilmekten de kurtulamamış.
Ulanın ikinci anlamına gelince; çok kaba olarak, öfke ve nefret anlatırmış. Bu ikinci anlamı bilmeyin daha iyi. Kızan ve nefret eden birisi ulan mı der. Diyecek nice lafımız nice kalayımız var bizim.
Fethiye ve çevresinde eskiden yaşayanlar öküze VOYN derlermiş. Birisine kızdıklarında VOYN diye seslenirlermiş. Zamanla voyn demenin öküz anlamına geldiği unutulmuş. Demek ki o zamanlar öfkelenecek ve nefret edilecek fazla konu yokmuş.
Şimdi Fethiye'ye özgü en belirgin sözcük nedir deseniz, kuşkusuz VOYN diye yanıt alırsınız. Voyn sözcüğü, hey, hişşt, baksana anlamında kullanılır. Voyn beri bak hele, oradan iki ekmek alıver voyn" gibi.
Köylerimizde kadın kocasına sesleneceğinde kesinlikle adını söylemez. Örf ve adetler böyledir. Eski eşler birbirlerine genellikle voyn, ula, ulan gibi ünlemlerle seslenirler.
Şimdi ne var bunda. Ulan demek ayıp mı yani.
Sözüm meclisten dışarı.
NOT: Hallüsinasyon; hayal demektir. Yazıldığı gibi söylenir.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Bu atasözümüz de yazıldığı gibi okunur.

Başa Dön


TARİHİN SÜZGECİNDEN-Av. Ömer Karayumak

Mezarlıklara Gömülen Fethiye (Meğri) Tarihi-VI

Ahmet Gazi Medresesi-I
Bir Tarih Katliamı

"Fethiye'nin tarihi, Fethiyeliler tarafından yok edildi desem; bütün Fethiye halkı ayağa kalkar ve durup dinlemeden üstümüze yürür" diyecektim ki, yıllar yılı bu çilenin ızdırabıyla yanıp tutuşan bir dostum:
"-Merak etme!!! Ben ve benim atalarım senelerdir Fethiyelidir. Hiç kimse kılını bile kıpırdatmaz. Sen araştırır, inceler, yazarsın... Fethiye sevdalısı dışarıdan gelen insanlar okur, üzülür... Fethiyeliler ise güler geçer..." dedi.
Birden Saklıkent'in soğuk sularına atlamış gibi oldum bu acı sözler karşısında. Fethiye halkı bu kadar duyarsız olmamalı diye düşündüm. Olamaz diye yineledim. Defalarca... Ve birden bire bir mısra dökülüverdi dudaklarımdan. Rahmetli İbrahim Hakkı Konyalı ile dağ, bayır, mağara, in demeden yıllarca en tehlikeli kayalara keçiler gibi tırmanarak bir yazı, bir kitabe, bir mezartaşı aradığımız günler geldi aklıma "Abideleri ve kitabeleri ile Aksaray tarihi" isimli üç ciltlik ve 2000 küsür sayfalık o büyük Kapadokya tarihini hazırlarken sık sık duyduğumuz o iki satırlık beyit, tam unuttum dediğim anda yine beliriverdi dudaklarımda:
"Ta ezelden Aksaraylıyız, biz biliriz n'ettiğini
Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğin."
Bu şiirin bir hikayesi var ki, değerli dostumun kendi hemşehrileri için bana söylediği o sitem dolu sözlerle tam tamına örtüşüyor.
Gelelim asıl konumuza
Bu haftaki yazımızda, Fethiye halkının "Ahmet Gazi Türbesi" dediği, klasik kaynaklarda ve arşiv belgelerinde "Ahmet Gazi Medresesi" diye geçen, bana göre ise; (Tek başına bir medresenin olamayacağı, camisi, mescidi, çeşmesi, müderris ve talebe odaları ile bir bütün halinde medreseyi tamamlayan yardımcı binaların da bulunması gerektiğinden) "AHMET GAZİ KÜLLİYESİ"nde bulunan mezar taşlarını incelemek ve araştırma yapmak için yanımda bir yığın doküman, fotoğraf ve film makinesi, yazıları okumak için büyüteçlerle medrese bahçesine gelmiştim.
Geldim ama ne göreyim???
AHMET GAZİ KÜLLİYE'sinden eser kalmadığını, medresenin yerinde yeller estiğini, arşiv belgelerinde geçen binaların en son kalıntısının da muhtemelen büyük depremde yıkılıp yok olduğunu biliyordum.
İyi ama o yüzlerce mezar taşları nereye gitmiştir? Bu medresenin avlusunda bulunan mezar taşlarının dokümantasyonunun çıkartılması için 80 li yıllarda yaptığım ilk incelemede bu avluda yığınla mezar taşı vardı.
Kimler?? Nerede?? Nasıl ve niçin götürdüler?? Kendi yaşadıkları şehirlerin tarihini yok edenlerin görevi neydi? Bu tarih katliamını yapanların, kendi oturdukları dalı keserken hiç mi vicdanları sızlamadı?
Araştırdık ve öğrendik ki; şimdi Akıncı İlkokulu'nun bulunduğu yer Ahmet Gazi Mezarlığı idi. Burada ilkokulun yapımına başlanınca mezarlardan çıkartılan bütün kemikler ve kafatasları zamanın belediye başkanı tarafından toplattırılarak şimdiki şehir mezarlığında bir çukur kazdırıp topluca gömdürülmüştür.
Her birisi bir sanat ürünü ve bir şiir kitabesi olan o güzelim mezar taşları ise; ne hazin bir durumdur ki, dozerlerle kırılıp, toplattırılarak bilinmeyen bir yere dolgu malzemesi olarak atılmıştır.
Böylece büyük bir şehrin yerleşim tarihi, yani Fethiye'nin Beylikler ve Osmanlı dönemine ait birinci el kaynakları göz göre göre yok edilmiştir.
Şu anda Ahmed Gazi Külliyesi'nin mezarlığında sadece on tane mezar kalmıştır.
Ne var ki kalan bu mezartaşları da bir bilinçsizliğin kurbanı olmuştur. Bütün mezarların üstü kireçle boyanmış, yazılar okunamaz hale getirilmiştir. Kalan bu mezartaşlarının okunup bilim dünyasına sunulması için derhal ve en kısa zamanda yıkanıp, kireçten temizlenmesi gerekmektedir.
Belediye Başkanımız Sayın Behçet Saatcı'dan bu mezarlığın tanzim ve temizliğinden sorumlu olarak, Kaymakamımız Sayın Mehmet Arslan'dan idari makam olarak, Müze müdürümüz İbrahim Malkoç'dan kendilerinin görev alanına girmesi nedeniyle rica ediyorum. Lütfen kala kala zaten on tane kalmış şu mezar taşlarının kireçlerini temizletin. Bakın altından neler çıkacak...
Fethiye'nin tarihini araştırmak, bir yazar, bir araştırmacı, bir akademisyen olarak sadece bizim görevimiz değildir... Herkesin üzerine düşen bir görev mutlaka vardır.
Ahmet Gazi Medresesi'ni incelemeye devam edeceğiz.

Başa Dön

BİRİKİM-Ünal Şöhret Dirlik
Folklorun Kapı Aralığından
Akkuş'a söyleyin de...
İncirköylü rahmetli Mehmet Akkuş tam on altı yıl askerlik yapmış. Gencecik gittiği asker ocağından orta yaşlı bir adam olarak dönmüştür. Yemen taraflarına gitmiş önce. Hani şu (Alı Yemendir, Gülü çemendir, Giden gelmiyor, Acep nedendir?) türküsünün söylendiği Yemen. Oraları anlatırdı bazen. Yaşlılar İncirköy Meydanı'ndaki koca kavakların altındaki köşke otururlar, hep eskileri anlattırırlardı. Akkuş Amca gibi harb görmüş-darp görmüş olanlara tabii. Akkuş Amca Yemen'den üç ayda gelmiş. O zaman taşıt mı var? Yaya olarak çiğnemiş bunca çölün kumunu. Yemen dönüşünde köyde iki hafta ya kalmış ya kalmamış. Haydi bakalım İstiklal Savaşı'na.
Oradan da zaferle döndükten sonra 1965 yılına kadar yaşadı. Son iki yılını Denizli'de geçirdi.
Akkuş Amca berberdi. Akkuş Amca dişçiydi. Akkuş Amca doktordu kısacası. İsteyenlerden kan bile alırdı. Evinin önündeki mor incirin altında az mı dişimiz çekti.
On altı yıl berber çantacığını, kerpetenini hiç yanından ayırmamış. Ta Yemen'e kadar götürüp getirmiş, İstiklal Savaşı'nda da hep yanındaymış. Bütün bölük arkadaşlarının dişini çekmiş, gerektiğinde traş etmiş.
Çameli'nin Kabaklar Köyü vardır. Şimdilerde adını Akpınar olarak değiştirdiler. Oradan bir asker arkadaşı vardı. Yemen'e kadar beraber gitmişler. O anlattı: Arkadaşları Akkuş'a takılırlarmış: "Öldüğünde çantayı bize bırak" diye.
Benimle İncirköy'e haber gönderdi: "Traş takımlarını bana bıraksın" diye.
Kabaklarlı (akpınarlı) Tireli Hüseyin, Akkuş Amca'dan önce öldü. Traş takımlarını hak edemedi. Acep öteki dünyada buluştular mı dersiniz?
Allah ikisine de rahmet eylesin.

Aksazlar ve Hıdırellez
Eskiden Fethiyeliler 6 Mayıs günü Aksazlar'a giderlerdi. Aksazlar o gün çok kalabalık olurdu. Şimdiki gibi karadan gidilemezdi. Yolu yapılmamıştı. Kordon'dan kayıklarla ve motorlarla karşıya geçilirdi. Dağın dibine doğru uzanan çamların gölgelerinde yenilir, içilir, eğlenilirdi. Bütün seyyar satıcılar sabahın erken saatlerinde tezgahlarını kurmuş olurlardı.
Soğuk su satanlar (buzlu aşlama), gazozcular, dondurmacılar, keten helvacılar, nohut-fıstık satanlar hep orada olurlardı.
Şimdiki gibi Çalış'a veya mesire yerlerine ya da koylara gitmek çok zor ve masraflı idi. Onun için en yakın mesire yeri olarak Aksazlar'a gidilirdi.
1957 Depremi'nden önceki Fethiyelilerin yanında Aksazlar'ın ayrı bir yeri vardır.
1965 yılında yayınladığım "Sen Şimdi Güneyde" isimli şiir kitabım hakkında Fethiye Gazetesi'nde bir yazı yazan rahmetli Türkçe öğretmeni Emin Gülhan şöyle yazmış yazının sonunda:
"Ünal Şöhret kendi halinde, gösterişten uzak, ipek böceğinin koza örmesi misali hayal dünyasından mısralar düzer, yıllardır çeşitli dergilerde yayınlanır. Kendi halinde, reklamsız, pöh pöhsüz bir yaaşama ve hayal dünyası.
Şimdi limanda tatlı bir serinlik
Aksazlarda suların cümbüşü var
Uçuyor denizin koynunda güzelim
Hayal dolu sandallar
-Günaydın'dan-
Mısralarında ben eski HIDIRELLEZ şenliklerini hatırladım"
-Emin Gülhan-Öğretmen-Fethiye Gazetesi

Başa Dön

TARIM DÜNYASI-Atila Büyükpapuşçu
Seralarda Zirai Mücadele Teknikleri
Turfanda yetiştirilecek sebze ve meyvelerde entegre mücadele ile ilgili açıklamalarda bulunmuştuk. Turfanda yetiştirilen sebze ve meyvelerde zirai mücadele ilaçları ile yapılan ilaçlamalarda dikkat edilmesi ve uyulması gereken hususlar ile etkin bir mücadele yapılabilmesi için;
* İlaçlamada kullanılan alet ve makineler kullanma kılavuzuna uygun kullanılmalı
* İlaçlamada , hastalık ve zararlıya karşı kullanılacak ilacı mutlaka bir teknik elemana danışarak veya numuneyi götürüp göstererek uygun ilacı almak gerekir.
* Hastalık ve zararlıya karşı kullanılacak ilaç mutlaka tavsiye edilen dozda kullanılmalıdır.
* İlaçlama sabah ve akşam saatlerinde yapılmalı, gün ortasında sıcakta ilaçlama yapılmamalı.
* Çalışma sırasında mutlaka gözlük, eldiven ve iş elbisesi kullanılmalı.
* İlaç hazırlanırken ölçü kabı kullanmalı, dökülüp saçılmaması için huni kullanılmalıdır.
* Çalışma sırasında bir şey yenilip içilmemeli.
* İlaçlamada hedeflenen zararlı ve hastalığa ilacın ulaştığından emin olunmalıdır.
* Tıkalı memeler ağızla üflenmemeli, emilmemelidir.
* Çocuklar ve evcil hayvanları ilaçlama bölgesinden uzaklaştırılmalı.
* Artan ilaçlar mutlaka kendi ambalajında ve çocuklarla hayvanların ulaşamayacağı yere konmalı
* Boş ilaç kapları her ne suretle olursa olsun kullanılmamalı.
* Alet ve makineler ilaçlamadan sonra mutlaka deterjanlı su ile yıkanmalı.
* Gerekli önlemler alındığı zaman da zehirlenme olduğunda zehirlenmelere karşı ilacın ambalajı doktora götürülmelidir.
Sağlıklı ve bol kazançlı yaşam dileği ile sevgi ve saygılar.

Başa Dön

VERGİ DÜNYASI-S. Muhasebeci Erden Özkan
A.Ş. ve Kooperatifler-Avukat Bulundurma İlişkisi
4667 Sayılı Yasa'nın 22.maddesi ile 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 35.maddesine eklenen 3.fıkra hükmü ile, sermayesi 25 milyar lira ve daha fazla olan Anonim Şirketler ile üye sayısı 100 ve daha fazla olan YAPI KOOPERATİFLERİ 10 Kasım 2001 tarihinden itibaren sözleşmeli AVUKAT bulundurma zorunluluğu getirildi.
Bu düzenleme ile,sözleşme yapılacak avukata kooperatifler aylık 200,000,000.-TL.+KDV, Anonim Şirketler için aylık 300,000,000.- TL.+ KDV ödenecektir. Bu işlem her ay için bahse konu kuruluşlara ayrıca %20 Gelir Vergisi ile %10 oranında fon payı stopajı yapılmasını,ertesi ayın 20.günü akşamına kadar muhtasar beyanname verme formalitesini de beraberinde getirmektedir.
Sermayesi 25 Milyar lira ve daha yüksek tutarda olan Anonim Şirketler ile üye sayısı 100 ve daha fazla olan yapı kooperatiflerin sözleşmeli bir avukat bulundurmaması SUÇ sayılmış ve bu suçu işleyene para cezası kesilmesi öngörülmüştür. 10 Kasım 2001 tarihinden itibaren, sözleşmeli avukat bulundurmayan şirket ve kooperatiflere, sözleşmeli avukat bulundurmadıkları her ay için sanayi sektöründe çalışan 16 yaşından büyükler için suç tarihindeki asgari ücretin bir aylık brüt tutarı kadar para cezası verilecektir. Bu miktar bugün için aylık 222 milyon 750 lira tutarındadır. Asgari ücret 01 Temmuz 2002 tarihinde artacağından, avukat bulundurmayanlara uygulanacak olan para cezası da bu tarihten itibaren artmış olacaktır.
Sermayesi 25 milyar ve daha fazla olan Anonim Şirketlere getirilen bu zorunluluk toplumda bir takım sert tepkilere yol açmış ve konunun çeşitli platformlarda tartışılması üzerine; 2001/3500 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile düzeltme yoluna gidilmiştir. 2001/3500 sayılı karar ile Anonim Şirketlerin sermayesi 25 milyar liradan 250 milyar liraya yükseltilmesi ile Avukat bulundurma mecburiyeti sermaye sınırı da böylelikle 250 milyar liraya çıkartılmış olmaktadır.
Kooperatifler ile ilgili herhangi bir düzenleme yapılmadığından dolayı üye sayısı 100 ve 100 den fazla olan Kooperatifler 01 Kasım 2001 tarihinden itibaren Avukat bulundurma zorundadırlar. Kooperatif yöneticilerinin bu konuda hassas davranmaları gerekmektedir. Çünkü onlara gelen mali yük çok fazladır. Yönetim görevlerini yerine getirmeyen yöneticiler kooperatiflerini uğratacakları zarardan müteselsilen sorumludurlar. Avukat bulundurmayan kooperatifler, örneğin 10 Kasım 2001 tarihinden 1 Temmuz 2002 tarihleri arasında ödemeleri gereken ceza 222,000,750.- x 8 = 1,776,006,000.- TL.sı olacaktır.


Başa Dön

TANSİYON-Uz. Dr. Mustafa Ulusoy
Köy Sağlık Taramaları
Bu gün sizlere bazı izlenimlerimden bahsetmek istiyorum. Çalıştığım Özel Letoon Hastanesi'nin güzel bir geleneği var. Zaman zaman bir sağlık ekibi oluşturarak Fethiye'nin köylerinde doktora gelemeyen hastaların ayağına sağlık hizmeti götürülüyor. En az değişik branştaki 5 hekim 3 hemşire, Biyokimya laboratuarı ve bir ambulans eşliğinde köyler, ilçeler taranıyor, yerinde müdahale ve tedavi edilebilecekler orada, durumu hastane tedavisi gerektirenler ise hastaneye getiriliyor ve ücretsiz tedavileri sağlanıyor. Bu hizmeti nedeniyle Özel Letoon Hastanesi baştabibine teşekkür ediyorum.
Bu sağlık taramalarına ben de katılıyorum .Gittiğim köylerde müracaat eden hastaların çoğunluğunun kadın ve çocuk olduğunu görüyorum. İnsan düşünüyor, haydi çocuklar hem sayıca çok, hem de sık hastalanırlar getirilmeleri doğaldır, ancak; kadın hasta çokluğu başka şeyler düşünmeme sebep oldu. Acaba erkekler hanımları her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da ihmal mi ediyorlardı? Ama hemen Türkiye'nin batısında turizm kenti Fethiye'de artık erkekler çağdaşlığı yakalayıp kadınlara gereken önemi verirler diyerek bu düşünceyi kafamdan atmaya çalışırken muayene ettiğim hastaya eşinin kendisini hastaneye getirmesinin gerektiğini anlattığımda yanıt "O getirmez" olunca irkildim. Ne yazık ki erkekler hala eşlerinin sağlık sorunlarını merak edip birlikte doktora gelmeyi bile kendilerine yük görüyorlar. Halbuki kendileri kahvehanede otururken serada çalışan, çocuk doğuran, bakan, büyüten hatta kendilerini de doğuran kadınlar. Onların sadece sağlıklarıyla değil her türlü gereksinimleriyle ilgilenmek erkeklerin görevidir. Çağdaş yaşamda ikinci sınıf insan yoktur. Her insan cinsiyetine, ırkına din ve diline bakılmaksızın sadece yasa önünde değil her ortamda eşittir. İnsan hak ve özgürlüklerini yasalara yazmak yetmez, bu hak ve özgürlüklerin kullanılması için de gereken ortamı sağlamak gerekir. Çünkü kullanılmayan hak ve özgürlük neye yarar. Demokrasi anlayışımızı yaşantımıza yansıtmadıkça hak ve özgürlüklerden bahsetmek yersizdir.
Bazı politikacılarımızın yaptığı gibi demokrasi ihtiyaç duyduklarında kendileri için var, başka zamanlarda ise diğerlerine gereksiz bir ayrıntı gibi algılanmamalıdır. Demokrasi her zaman her yerde herkes için varsa anlamlıdır. Devlet bu tarzda bir demokrasiyi tüm kurum ve kuruluşları ile yaşama geçirirken bizlere düşen de demokrasiyi bir yaşama biçimi olarak hem kendimiz hemde herkes için kabul etmemiz gerekir.

Başa Dön

HOŞ SEDA
Bu sayımızda Hoş Seda köşesi yayınlanmamıştır.

Başa Dön

DİYALOG-Ufuk Emek
Tamam...Sıra Sizde
Yılbaşından bu yana sizlerden gelen yazılara yer veremediğimin ve sizlerden gelen öykü, fıkra ve düşünce yazılarının bütün okuyucularımın ne denli ilgisini çektiğinin farkındayım.Laf aramızda bu durum aslında hiç hoşuma gitmiyor. Ne yapalım kader deyip katlanacağız artık. Şaka bir yana, zahmet edip gönderdiğiniz bütün yazılar için teşekkür ediyorum.

Bir Zamanlar Vietnam
Vietnam'da savaştıktan sonra, evine dönmekte olan bir asker, San Fransisko'dan ailesini aradı. "Anne, baba, eve dönüyorum ama sizden bir şey rica ediyorum."dedi. "Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum." Babası oğlunun bu isteğini memnuniyetle kabul etti. Oğulları "Ancak bilmeniz gereken bir şey var" diyerek ekledi. "Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla bir ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.
Babanın canı sıkıldı. "Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum" dedi. "Belki, onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz." Fakat asker ısrarını sürdürdü. "Hayır" dedi. "Ben onun bizimle yaşamasını istiyorum."
Baba bu kez set bir ses tonuyla "Bak oğlum" dedi. "Bizden ne istediğini bilmiyorsun.Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi yaşamımız var ve böyle özürlü birinin yaşamımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır."
Oğul babasının bu sözlerini duyar duymaz telefonu kapattı.Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Birkaç gün sonra aileye San Fransisko polisinden gelen bir telefonla, oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğü bildirildi. Polis bunun bir intihar olduğunu düşünüyordu.
Üzüntü dolu anne baba oğullarının cesedini teşhis etmek üzere morga götürüldüler. Örtü kaldırılınca bilmedikleri bir gerçek karşısında donup kaldılar.Oğullarının yalnızca bir kolu ve bir bacağı vardı.
İrfan Kaygısız

Size Şunları mı Söylediler ? Yalaaan...
İnanın bu malımızdan şikayet eden ilk müşterisiniz.
Kitabını sana iade ettiğimi iyi anımsıyorum ama eve bir daha bakayım.
Onun için varımı yoğumu hatta canımı vermeye hazırım.
Rahmetliyi sevmeyen yoktu...
Aaa..Kalkıyor musunuz? Yemeğe kalsaydınız.
Elli yaşında mısınız? Yok canım, gerçekten hiç göstermiyorsunuz.
Ben dedikoduya inananlardan değilim. Senin hakkında anlatılanlara gülüp geçtim.
Emin olun, istifanızı istiyorsak, bu her şeyden önce sizin iyiliğiniz içindir.
Bak dostum, şimdi seninle müşteri değil bir dost olarak konuşuyorum...
Ben eleştirilmekten hoşlanırım.
Nermin Demirel

Alo...Alooo
Adam evine telefon açar. Karşısına yabancı bir kadın çıkar.Adam kadının sesini duyunca şaşırır ve sorar:
"Sen kimsin ?"
"Evin hizmetçisiyim."
"İyi de bizim hizmetçimiz yok ki !"
"Evin hanımı beni bu sabah işe aldı."
"Ha, öyle mi? Ben de evin beyiyim.Hanımı çağırır mısın kızım?"
"Hanımınız şu anda yatak odasında, kocası olduğunu söylediği bir adamla beraber."
Adam önce şaşırır, sonra sinirlenir:
"Beni iyi dinle kızım. Elli bin dolar kazanmak ister misin?"
"Tabii isterim efendim..."
"İyi o zaman çekmecedeki silahı al. Yukarı çıkıp o cadı ile yanındaki o sümsüğü vur."
Hizmetçi "Başüstüne" dedikten sonra telefonda önce ayak sesleri duyulur ve sonra da iki el silah sesi gelir. Daha sonra hizmetçi yine telefona gelir:
"İkisini de öldürdüm efendim."der. "Cesetleri ne yapayım?"
"Cesetleri havuza at."
"Ama beyefendi burada havuz yok ki!"
Adam bir süre düşünür ve kuşkuyla sorar:
"Pardon, pardon...Orası 546 12 37 değil mi?"
Semra Talaş

Gerçek bir tek dostunuz varsa payınıza düşenden çok daha fazlasına sahipsiniz demektir.
Thomas Fuller

Başa Dön

TURİZM-Dilek Dinçer
V. Akdeniz Kupası Kürek Yarışları
9-10 Şubat günlerinde ilçemiz, çok hoş bir etkinliğe daha ev sahipliği yaptı. Biri Yugoslavya Milli takımı olmak üzere, 18 takımın katılımı ile ilçemiz hareketlendi. Denizimizde yaşanan görsel şölen gerçekten görülmeye değerdi. Varlıklı kulüplerin takımları, antrenman için bir hafta önceden Fethiye'ye geldiler. Kış sezonunda kısa süreli de olsa, olağanüstü bir canlılık yaşadık.
Fethiye halkının ilk kez sportif bir etkinliğe bu denli ilgi gösterdiğine tanık olduk. Fethiye Belediye Spor Kulübünden 11 sporcunun, ilçemizde yapılan yarışlara ilk kez katılmaları da bizleri gururlandırdı. Ailelerin heyecanları ve destekleri, farklı takımlardan gençlerin birbirleriyle kaynaşmaları, yöneticilerin dayanışması, katılımcıların yüzündeki mutlu tebessüm... Kısacası her şey çok güzeldi.
Geçtiğimiz yıl, Ankara Mogan'da yapılan yarışları izleme olanağı bulmuştum.
Kürek takımımız Sapanca'da yapılan yarışlara da iki kez katılmıştı. İnanın hiçbir yerde, bu kadar güzel bir organizasyon, bu kadar coşkulu katılım ve en önemlisi böylesi bir konukseverlik yok... Belediyemizi bu kusursuz organizasyon için kutlamak, sponsor firma Ece TAŞ.'a da teşekkür etmek gerek. Umarım bundan sonraki etkinliklere de örnek olur.
Yarışlara Yugoslavya'dan katılan takımın antrenörü, "2004 Yılı Dünya Kürek Şampiyonasına hazırlanırken, kış dönemi kamplarını Fethiye'de yapacaklarını ve başka ülkeleri de yönlendireceklerini" belirtmiş. Gelecek yıl altıncısı yapılacak olan Akdeniz Kupası Kürek Yarışları'nın, uluslararası boyuta taşınacağı müjdesini de aldık. Bu büyük organizasyon için şimdiden kolları sıvamamız gerek... İlçemizin dünyaya tanıtımı konusunda bu bulunmaz bir fırsat ve yıllardır özlemini duyduğumuz; "Turizmin tüm yıla yayılması" hayalimizi gerçekleştirmek adına çok önemli bir adım..
Turizmin uluslararası barış için en önemli sektör olduğunu söylüyoruz. Sportif etkinliklerin turizme katkılarını ve körfezimizin su sporları için ne denli ideal olduğunu biliyoruz.
İlçemizin gündeminde şu anda çok önemli iki proje var. Kanalizasyon-Arıtma ve Su Sporları Merkezi Projesi... Her ikisi de hayata geçirildikten sonra, turizmimiz kesinlikle farklı bir boyut kazanacak. Yalnız kürek sporunda değil, yelken, yüzme, sörf, dalış, akrobasi, su kayağı, yat yarışları vb. turizm amaçlı sportif aktiviteler için uygun koşulların yaratılma süreci hız kazanacak.
Doğanın sunduğu ayrıcalıklardan ve iklim özelliklerinden sonuna kadar yararlanarak, yıl boyu, kesintisiz turizm yapılabilecek ve yöre esnafının ve hepimizin yüzü artık gülebilecek...

Başa Dön

SPORTMENCE-Erol Dolu
Fethiye'de Kürek Yarışları

Ben ilk kürek yarışını Ankara'da bulunan Mogan Gölü'nde izledim. 1985 yılında Ankara'da öğrenciliğim bitmiş ve Ankara-Keçiören Kadastro Müdürlüğü'nde yeni göreve başlamıştım. Oran semtinde Tapu ve Kadastro tesislerinde kalıyorduk. Burada her hafta sonu bulunduğumuz bu semte yakın olan Mogan Gölü etrafında koşmaya giderdik. Bir hafta sonu Mogan Gölü'nün etrafında koşarken kürek yarışlarının yapıldığı ve gölün ortasında sporcuların var güçleriyle bir birlerine üstünlük sağlamalarını izlemeye başladık. Gerçekten çok zevkli bir spor dalıydı.
1989 yılında yine bir Şubat ayında Fethiye kordonun da gezerken Fethiye Körfezi'nde kürek çeken sporcular vardı. O tarihe kadar Fethiye'de böyle bir olay görülmemişti. Herkes kordonda kürekçileri izliyordu. Konuyu araştırdık. Kürek Milli Takımı Fethiye'ye kampa gelmişti. Fethiye bambaşka bir görünüme kavuştu. Herkes kürekçileri konuşuyor ve ilgi gösteriyordu. Ben bir gün kürekçilerin o yıl kaldığı Prenses Otel'e gittim. O yıllarda hem Galatasaray'ın hem de Kürek Milli Takımı'nın antrenörlüğünü yapan Yunus Yılmazoğlu ile uzun uzun konuştum. Yunus Yılmazoğlu bana, "Erol Bey, Fethiye şimdiye kadar kamp yaptığımız yerlerin içerisinde em ideali, Fethiye Körfezi de uluslar arası kürek müsabakaları yapılabilecek konumda" dedi.
O yıllardan bu yana her yıl kürekçilerimiz Fethiye'ye gelip çalışmaktadırlar. Ayrıca Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Kürek ve Kano Federasyonu Başkanlığı da son beş yılda Fethiye'de Akdeniz Kupası Kürek Yarışları adı altında resmi ve ulusal nitelikte yarış yapmaktadır. Fethiye Belediyesi de bu konuda üzerine düşeni yapıp kürek müsabakalarına destek vermekte ve bu yarışları ileri boyutlara taşımaya çalışmaktadır.
En son V. Akdeniz Kupası Kürek Yarışları 9-10 Şubat 2002 tarihlerinde yapıldı. Bize bildirildiğine göre toplam 270 sporcu bu yıl yarışlara iştirak etti. İki gün boyunca Fethiye kürek sporuna yarışma yönüyle sahip oldu. Ama ne yazık ki yerelinde ilgi istenilen düzeyde seyirci olarak olmadı. Ama bir çok insan yine zevkli yarışlar izledi.
Fethiye Belediyespor Kürek Takımı da müsabakalardaydı. İstenilen başarı elde edilemedi ama yine de tecrübe açısından iyi oldu. Kürek Şubesi yetkilisi Nasuh Dinçer'le konuştuğumuzda bize zor şartlarda çalıştıklarını teknelerinin istenilen düzeyde olmadığını söyledi. Ama bir gün Fethiyeli kürekçilerimizde istenilen başarıya kavuşacaklardır. Fethiye bu işe yeni başlamış ve sonunu da getirecektir.
Fethiye'de kürek müsabakaları artık gelecek yıldan itibaren uluslar arası nitelikte yapılacak olup bu konuya yerel halk olarak da sahip çıkmalıyız. Fethiye coğrafyası Dünya'ya kürek sporu yönüyle ışık saçıyor ama bizler hala bunun bilincinde olamıyoruz.
Fethiye Belediyesi'nin bu konuda gayretli çalışmaları var. Fethiye ve Muğla olarak kürek sporu artık Dünya boyutlarına ulaşmış ve bunun bölge olarak da maddi ve manevi değerlerini anlamalıyız. Turizm olayı da sporla gelişecektir. Spor da iyi bir tanıtım aracıdır. Elimizde bulunan ve uluslar arası nitelik taşıyan bu konumu iyi değerlendirmemiz bölgemizin ekonomik kalkınmasına da katkı sağlayacaktır.
Yıllardır amatör sporu savunduk yine bölgemiz adına şovenistlik yapmamak şartıyla amatör sporu savunacağız. Çünkü amatör sporda alın teri ve göz nuru var.


Başa Dön