Herkes sevginin tanımını arıyor. Ben de zamanında etmiştim edebi bikaç laf ama anlaşılmadıktan sonra bir anlamı yok sanırım. Evet herkes bir sevgi arayışında. Ama sevgi denen çocuk, gözbebeği saygının arkasından gidiyor daima. Insanlar bencillikleriyle, ihtiraslarıyla, kendilerini tatmin hevesleriyle saygıyı çoktan kaçırdılar bile. Şimdi de yalancıktan sevgi arayışındalar. Veya öyle gözükmek işlerine geliyor. Belki saygıyı geri getirmek belli sorumlulukları ve fedakarlıkları göze aldıktan sonra o kadar zor olmadığı, ama rahatlarını bozacağı için hayali bir sevginin arkasından koşar oldular. Çünkü sorumsuzda, saygısız da sevgili olunuyormuş, ya da sevgiden ahkam kesiliyormuş ne de olsa.Veya olunduğu söyleniyor. Çünkü sevginin gözü körmüş. Köre de saygı kuralları geçerli değilmiş zaten. Herkes ona acımaklı hoşgörüyle bakar diye belki de. Körlüğe ulvi bir makam yüklediler. Sevgi adına saygısızlığı mazur gördürmeye çalıştılar. Niyetimizin körlere hakaret olmadığı anlaşılmıştır sanırım. Hoşgörünün de saygının kollarından biri olduğunu unutturdular ama. Zaten samimi hoşgörüde parmakla gösterilecek kadar az. Herşey birbirine girmiş biçimde bu kavram kargaşaşında. Çünkü sevgiyi o kadar muğlak hale getirdiler ki. Zaten tanımını da yapamıyor kimse. Bırak tanımsız kalsın daha iyi deniyor. Sen anlayamazsın en çok duyulan kelime olmuş birde. Bilsen sen içimde çağlayan fırtınaları, kasırgaları. Ben sevgili için herşeyi feda ederim, canımı bile veririm. Gece gündüz onu düşlerim. Otobüste hürmete layık bir yaşlıya yer vermek ağrına gittikten sonra, başkası için canını vermen ne ifade eder bilmem? Yada miskin miskin oturuken birini düşlemen? Gerçi cidden verirmisin öyle bir noktaya gelinse? Hangi zevkinden rahatından vazgeçtin de şimdiye kadar öyle büyük laflar ediyorsun? Kim verdi sana böyle büyük laf etme kudretini ve yetkisini? Elbette biryerden yetki alman gerekmiyor ama yine de daha önceki hayatınla buna muktedir olduğunu göstermen de gerekmez mi? Kim inanır 50 kiloluk bir adamın bir pehlivanı yerden yere vurduğuna daha önce bir kayayı bile kaldıramamışsa hiç hayatında? Sen sevgiyi ne diye istiyorsun hem. Eger kastın ölümden sonraki dünya ise zaten sevgililerin bir kısmı inanmıyor ona. Inansa bile orada nolacağını kim biliyor. Kim geldi ki geri ordan sen de bana anlatıyon? Tabi ölüme atıf yapmak ondan kolayına geliyor. Sen bu lafları ediyorsan ama senin samimiyetinden habersiz 14lük gençler sevgi diye kendilerini apartmanların tepelerinden atıyor. Ne elinize geçti körpecik çocuğu intihara sevkedecek kadar sevgiyi tanımsız bırakmakla? O çocuk yaştaki genci mutlu ettiğini mi sandın? Çünkü tanımsızlığın verdigi manevra kabiliyetini kimseye kaptırmak istemiyordun. Halbuki çocuk bile biliyordu onun tanımını. Hem de dünyaya ilk gözünü açtığı anda. Aksi takdirde annesine karşı olan sevgisini nasıl gösterebilirdi o küçük gülümsemesinde? Ya amcasına teyzesine verdiği tatlı öpücüğe ne demeli? Hangi duyguyla toplardı o masum kır çiceklerini sonra? Sevgisiz dünya dönmez söylemine kendileri de inandılar. Ama çoktan boşaltmışlardı sevginin içini. Dediklerini kendileri de anlamaz oldular. Halbuki sevginin bile temeli saygıydı. Saygıydı insanlarda empati duygusunu geliştiren, komşusu açken tok yatırmayan nicelerini. Kendisi için istemediğini arkadaşı içinde istetmeyen. Saygıydı arkadaşının kalbini kırmasını engelleyen, kendi ihtiyacı olduğu halde susuzluktan yanarken bile ilk bardağı başkasına uzattıran. Saygıydı sahte sevgilere nazaran bütün iyilikleri güzellikle eşleştirmeyen. Eger sözde aşıkların bıraksan ellerine şu dünyayı, sanırım güzel vücutlu ve yüzlü birini lider seçmek onlarca en adaletli davranış olurdu. Belkide öylesi uygundur bu kadar değer verilirse bazı şeylere. Çünkü sevginin kaynağını güzellikle eşleştirdiler ama güzelligin bakanın gözünde olduğunu unuttular. Dunyevi güzelliklerden nasibini alamamış masumlara da acımayı layık gördüler sevgi adına. Eğer öyle olsa nasıl severdi anneler sakat evlatlarını? Nasıl katlanırlardı onca eziyete onları birkaç dakika fazla yaşatabilmek için? Tabii diyeceksin ki şimdi ben o sevgiden bahsetmiyorum. Karşı cinslerin çiftleşmekle ilgili olanı daha cazip ve ilgi çekici. Ne diye hatırlatıyorsun bu acı gerçekleri kırlarda gezip, eğlenip öpüşmek varken? Artık orasını da sen düşün derim bunca edilen laftan sonra. Birincisinden nasibini alamayan bence ikincisinde hiç nasiplenemez. Neden insanlar saygıdan bu kadar bihaber yaşar oldular ki. Saygıdır insanları tutarlı yaşatan, şu dünyaya düzen veren. Sevgiliden kimse tutarlı olmasını bekleyemez. Delidir çünkü ne yapsa yeridir. Sevgi kaostur deme şimdi bana. Eger oyle olsaydı bütün düzenli giden işleri sevgisizlikle suçlaman gerekirdi. Her monoton olan şeyin sevgisiz olması gerekmez unutma. Insandır dikkatini her an aynı oranda toparlayamaz ne de olsa. Ama buna da inandırdılar milleti. Sevgi adına her geçen gün bir aykırılık yapma ihtiyacında hissediyor kimileri kendini. Artık öyle bir noktaya geliyorku en ufak bir tekrarda sevginin olduğu hükmediliyor. Halbuki sevgiye bu sahte hareketlere bağlayanlar, arkasındaki asıl niyetleri çoktan gözardı etmişlerdi bile. Niyet olmadan hareket olamayacağını bir türlü hatırlayamadılar. Ama saygılı öylemi? Saygılı olununca ancak sıranın size ne zaman gelecegini bilirsin bir bilet kuyrugunda. Veya yazdığın bir dilekçeye ne zaman cevap verileceğini. Ondan ne demişler saygı mecburi, sevgi serbesttir diye. Herkes sevgiden konuşuyor durum böyle olunca. Saygısızca insanların kalplerini kıranlar bile ahkam kesebiliyor. Ahkam kessinler tabi, herkes fikrinde özgür elbette. Ama demokrasi cahilin sözüyle bilgili sözü de eşit kılacak degil herhalde. Sevgi nemidir? Bence saygının en üst boyutudur. Karşılık beklemeden karşındakine içten ve serbest olarak en güzel saygıyı göstermektir. Karşındakini kendinden görüp, onun iyiligini kendi iyiliği gibi görebilmektir. Gerisi laf salatası.
2000