Bölüm 20
Erdinç asansörden inene kadar nefessiz kaldığını hissetti. Selim kapıyı açınca Erdinç’teki huzursuzluğu fark etmişti. İçeri girip salondaki kanepeye oturdular. Erdinç o an orada değildi sanki. Aklına bir sürü senaryo geliyordu. Caner ve Bora ile ilgili düşünceleri atamıyordu kafasından.
“İsterseniz hemen konuya geçeyim” diye söze başladı Caner.
Çantasından bir dosya çıkardı sonra meraklı gözlerle O’nu izleyen Sunay Hanım’a, Bora’nın emeklilik planından bahsetti. Selim ve Erdinç’in de düne kadar böyle bir sigortadan haberi yoktu.
“Bora Bey rahat bir emeklilik istediğini söylediğinde O’na yüksek fiyatlı bir plan önerdik”
Sunay Hanım bunları dinlerken ağlıyordu. Bora’sının nasıl çok çalıştığını biliyordu. Uğruna çabaladığı o emekliliği hiç yaşayamayacak olması kalbini kırıyordu Sunay Hanım’ın.
Caner detayları atlayarak Bora’nın bu planda aynı zamanda sigortalı olduğundan ve Sunay Hanım’ın yanında Selim ve Erdinç’in de poliçede varis olarak gösterdiğinden bahsetti. Bora, üçüne ödenmek üzere hazırlatmıştı poliçesini.
Selim kendini suçlu hissediyordu. Bora’yı o gün çağırmasaydı bu kaza olmayacaktı. Sunay Hanım parayı istemiyordu oğlunu istiyordu. Erdinç de öyle.
“Bu para acımı dindirecek mi?” diye mırıldandı Sunay Hanım
Caner Sunay Hanım’ı teselli etmeye çalışıyordu. Bora’dan bahsedişini duydukça Erdinç’in üzüntüsü artıyordu. Günlükteki meçhul sevgili O’ydu. Bora’nın “Beni tüketiyor” diye yazdığı sevgili. Ve şimdi karşılarına geçmiş Bora’yı savunuyordu.
Sunay Hanım öfkeliydi. Öfkesi aslında oradaki kimseye değildi. Oğlunun zamansız ölümüne lanet ediyordu. Odadaki gerginlik yüzünden Caner, o sırada yapması gereken şeylerin bir kısmını ertelemek zorunda kalmıştı. Vedalaşırken Sunay Hanım kapıya gelmemişti. Sadece teşekkür etmiş yerinden kıpırdamamıştı.
Caner’i yolcu ettikten sonra Selim:
“Bugün bişey var sende” dedi Erdinç’e. Erdinç hala düşünceliydi. Bir anda karar verip ayakkabılarını giydi.
“Burda kalmam iyi olmayacak, gidiyorum” diye fısıldadı Selim’e. Selim ne yapacağını bilemedi. Kalıp Sunay Hanım’ı teselli edecekti. Sadece başını sallayıp Erdinç’i onayladı.
Az sonra apartmanın önünde Caner arabasına binerken Erdinç nefes nefese yanına geldi. Merdivenleri o kadar hızlı inmişti ki neredeyse son katta düşüyordu. Caner Erdinç’i görünce şaşırmıştı.
“Buyrun Erdinç Bey?”
Erdinç o kadar düşünmesine rağmen bir süre cevap veremedi. Sonra kelimeler ağzından dökülüverdi.
“Bora’yı nereden tanıyorsun?”
Caner Erdinç’in sorusuna cevap vermek yerine arabadaki çantasına uzanıp bir zarf çıkardı.
“Erdinç, içeride garip görünebileceği için veremedim. Bu senin”
Erdinç zarfı aldı fakat anlam veremedi.
“Nedir bu?”
Erdinç zarfin üzerindeki yaziyi hemen tanidi. Bora'nin yazisiydi."Erdinç'e" diye yazmisti zarfin üzerine. Yaziyi okuyunca kalbinin sıkıştığını hissetti.
“Bora benim üniversiteden arkadaşımdı. İki sene önce bir yerde karşılaştık.”
“Ve birlikte oldunuz...”
Erdinç sinirliydi. Ağzına geleni söylemek istiyordu Caner’e. Bora’yı çaldığı için.
“Erdinç. Sinirini anlıyorum ama ben evliyim”
Caner parmağındaki alyansı gösterdi.
“Bora benim okuldayken çok yakın arkadaşımdı ama sonra kopmuştuk. Eşcinsel olduğunu da tekrar görüşmeye başladıktan çok sonra öğrendim”
Erdinç şimdi başının ağrıdığını hissediyordu.
“Yani sevgilisi değil miydin?”
“Değildim. Mektubu okuyunca anlayacaksın. Bu mektubu sana ulaştırmak için Bora’ya söz vermiştim. Ve başka hiç bir şey anlatmayacaktım. Her şeyi kendi anlatmak istemişti. Bu yüzden daha fazla bir şey sorma. Üzgün olmanı anlıyorum. Ben de üzgünüm”
Erdinç bir şey diyemedi
“Kusura bakma”
Caner sadece gülümsedi. Sonra arabasına bindi. Bu arada Erdinç de apartmanın önündeki bahçe duvarına oturdu. Mektubu açtı.
“Sevgilim” diye başlıyordu mektup. Erdinç yine nefes alamadığını hissetti. Mektubu cebine koyup caddeye doğru yürüdü. Ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Gözleri doluyordu. Bir taksiye binip eve gidene kadar mektubu okumamak için tuttu kendini.
Evine vardığında salona geçti ve mektubu yeniden çıkardı cebinden.
“Sevgilim
Bu mektubu okuyorsan yenildim demektir. Başaramamışım demektir.
Hastayım Erdinç. Seninle ayrılmamızdan bir ay kadar önce öğrendim bunu. Hastanelerden nasıl korktuğumu biliyorsun. Önce bir tahlil sonra bir kaç tane daha. İğrenç bir şurup veya yutması zor bir ilaç veya en kötüsü bir kaç iğne ile kurtulurum zannediyordum. Öyle olmadı.
Kanser olduğumu söylediler. Hiç bir sebebi yok. Bir gün uyanıyorsun ve kanser olduğunu öğreniyorsun. Ne suçlayacak biri ne de kolayca iyileştirebileceğin bir yolu var. Daha önce gelmeliymişim. Öyle dediler. Kendini daha kötü hissetmen için elinden geleni yapıyorlar.
Birilerine söylemek istedim. Söyleyemedim. O zaman hiç bir şey normal olmayacaktı ki. Kimseye böyle bir sırrın sorumluluğunu yükleyemezdim. Kimseyi üzmek istemedim. Yapacak bir şey yok ki zaten.
Hastane ziyaretlerimden birinde Caner’le karşılaştım. Caner üniversiteden arkadaşımdı. O da annesini getirmişti hastaneye, o da kanserdi. Ve annesini iki hafta önce kaybetti. Bu mektubu yazma sebebim de bu aslında. Çok garip. Bir anda yok olup gidiyorsun. Senden geriye hiç bir şey kalmıyor. Sadece insanlar seni son gördükleri gibi hatırlıyorlar. Ve beni asla hastanedeki halimle görmeni istemiyorum. O sen olmuyorsun ki, senden geriye kalan oluyor. O kadıncağınızın eski halini anlattıklarında gözümde canlandıramıyorum. Ben O’nu hep bitkin haliyle gördüm çünkü.
Caner’le ilk karşılaşmamızın ardından sık sık görüşmeye başladık. Bir seferinde bana korktuğum şeyleri sordu. Annemle babama baktığımı biliyorsun. Bana birşey olursa olabileceklerden korktuğumu söyledim. Sigorta yaptırmamı söyledi bana. Hiç aklıma gelmemişti daha önce. Hasta olduğum için kabul edilmeyeceğini düşündüm önce. Benim yaşımdaki insanlardan pek de şüphelenmiyorlarmış meğer. Kolayca hallettik bu işi. Seni ve Selim’i de ekledim. Teşekkür gibi, aslında ne kadar değer verdiğimi göstermek için belki. Bunun bir fiyatı elbette ki yok. Bilmiyorum, öyle istedim diyelim.
Seninle bir geleceğimiz olamayacaktı. Bunu bildiğim için ayrıldım senden. İçim kan ağlıyordu o gece giderken. Yapılması gereken buydu ne yazık ki. Yine de kopamadım senden. İyileştiğimde belki yeniden deneriz diye düşünerek görmeye devam ettim seni. Çok özledim, çok istedim yeniden sevgilim diyebilmeyi. Ama olmaması gerekiyordu. Seninleyken bu sırrı saklamam daha zor olacaktı.
Seni seviyorum Erdinç, hep sevdim. Bir an bile tereddüt etmedim. Tek endişem sana yaşatacağım kötü şeylerdi. Sen hayatını yaşa istedim. Ama O’nu da sen istemedin. İsteksiz görünmek öyle zordu ki bilemezsin. İyileştiğimde yine beraber olacağız diye avuttum kendimi
Gel gör ki başaramadım.
Bana verdiğin günlükte “Her şeyi olduğu gibi hatırlamak için” yazıyordu. O günlükte hiç yalan yok. Sadece saklanmış gerçekler var. Hastalığımı bir sevgili gibi yazdım oraya. Ne olur ne olmaz diye. Selim’le çok iyi anlaşamadığını biliyorum ama O’ndan rica et. Günlüğümüzü odamda bulup sana versin. Orada en güzel anılarımız var. Orada hiç yalan yok...
Sadece bazen bazı şeyleri “olduğu gibi” anlatmak mümkün olmuyor. Sana hiç yalan söylemedim. Sadece zararı en aza indirmeye çalıştım. Beni affet.
Seni sevdiğimi söyleyemediğim günler için
Sana sırrımı anlatmadığım için
Şu an yanında olamadığım için...
Seni seviyorum”
~~ 20. Bölümün Sonu ~~
19. Bölüm için Tiklayin 21. Bölüm için Tiklayin
|