Bölüm 22
Erdinç kendine geldiğinde, önce başındaki ağrıya sonra acımasızca gözlerini kamaştıran gün ışığına sövdü. Kalkar kalkmaz soluğu mutfakta aldı. İki ağrı kesici alıp tekrar yatmaya koyulduğunda ocaktaki çaydanlığı fark etti.
Koridora çıkıp salona baktığında, masanın üzerinde mükellef bir kahvaltı sofrasının kurulmuş olduğunu gördü. Yaklaşıp ağzına bir zeytin atmıştı ki banyodan Bora’nın sesi duyuldu.
“Kalktın mı uykucu?”
Erdinç tabaktaki az sayıdaki zeytini eksilmemiş gibi yeniden düzenleyip banyonun kapısına geldi.
“Kalktım da daha uyanamadım”
İçerideki su sesi kesildi sonra kapı açıldı. Bora her sabah yaptığı gibi pantolonunu ve atletini giydikten sonra yüzünü yıkamıştı. Şimdi düzgünce ütülediği gömleğini giymeye hazırdı.
“Hadi çayları koy geliyorum ben”
Bora Erdinç’i öpüp, giyinmek üzere odaya geçti. Erdinç çayları sofraya getirdikten sonra salonun balkon kapısını açtı. Perdeler rüzgarla birlikte kendilerini dışarı attılarsa da sabitlendikleri yerden kurtulamadılar.
“İçerideki camı kapatsana” diye seslendi Erdinç.
Az sonra perdelerin hareketi yavaşladı. Pes etmiş gibi kendilerini bıraktılar. Erdinç, Bora gelene dek manzarayı izledi. İstanbul’un en güzel yeriydi burası. Belki bir süre sonra aynı köprüyü aynı denizi görmekten sıkılacaklardı ama bu hep hayal ettikleri evdi.
Bora sofraya oturduğunda hala saatini takmakla meşguldü.
“Çok işim var bugün” diye söylendi. Sonra Erdinç’e bakıp “Nasıl oldun daha iyi misin?” diye sordu
Erdinç kafasını sallayarak onayladığında beynine saplanan ağrı yüzünden kaşları çatıldı.
“Dün geldiğini duydum ama ayakkabılarını çıkarmanı beklerken yine dalmışım, çok mu yoruldun?”
“Öldüm...Ayrıca dün gece şu sivilccyi kapatmak için maaşımın yarısını yüzüme sürdüm...” Bora güldü sonra “Senin işin de zor” diye takıldı Erdinç’e
Erdinç o an nasıl bir bakış attıysa, Bora hemen kafasını önüne eğip kahvaltılıklarla ilgilenir gibi görünmeye çalıştı. Sonra bir dilim yağlı ekmek hazırladı Erdinç’e. Elindeki bıçakla işaret ederek “Gül mü; Çilek mi?” diye sordu.
“Beynim zonkluyo zaten, o yüzden reçel istemiyorum”
“İyi hadi o zaman...Bak bu bitecek; sakın aç karnına ilaç içme”
Erdinç az önce aldığı ağrı kesicilerden bahsetmemesi gerektiğini düşündü. “Tamam tamam”
Bora dişlerini fırçalayıp geri döndüğünde Erdinç sivilcesini patlatmakla meşguldü. Bora balkona çıkıp köprüye baktı. Trafiği görünce derin bir nefes alıp içeri girdi. Erdinç’in yüzüne bakınca, söylendi.
“Canım ne yaptın ya!”
Sonra sofradaki peçetelerden birini alıp Erdinç’in yanağını sildi.
“Bak hep kanatmışsın”
Erdinç Bora’ya sarıldı. Bora’nın bazen çocuk gibi sorumsuzluğuna bazen de bu koruyucu hallerine bayılıyordu.
“Hop kardeş! sevgilim var benim!”
Bora yine o anlardan birini mahvetmişti. Erdinç Bora’nın sırtına hafifçe vurup
“Hadi geç kalıyorsun” diye fısıldadı. Bora kulağından gıdıklanmış olacaktı ki hemen geri çekildi.
“Şimdi gidiyorum ama döneceğim”
Kanepenin üzerindeki çantasını alıp yola koyuldu. Erdinç Bora’nın arkasından bakmak için balkona çıktı. Garip biçimde az önccki tatlı serin havadan eser yoktu. Yağmur başlamıştı
“Şemsiye aldı mı bu?” diye hayıflandı. Sonra Bora’nın apartmandan çıkmasını bekledi. Yağmur bir anda şiddetlenmişti. Erdinç balkonda daha fazla duramayacağını anlayınca içeri girdi ama gözü hala camdaydı. Yağmur o kadar hızlı ve yoğun yağıyordu ki neredeyse dışarıyı görmek imkansızdı. Erdinç kafasını hafifçe kaldırıp karşıya baktı. Köprünün, denizin ve o güzel manzaranın yerini birbiri içine geçmiş evlerin görüntüsü almıştı.
Kapı çalınca önündeki manzaranın şaşkınlığı yok oldu. Kapıyı açtı, Bora karşısındaydı.
“Gitmesem olmaz mı?”
Erdinç “Gitme” dedi.
Bora içeri girerken Erdinç bir tuhaflık daha fark etti. Bora yalın ayaktı. O an Erdinç Bora’nın başına gelenleri anımsadı. Sanki rüyada olduğunu anlamıştı. Bora salona geçmişti, Erdinç peşinden gitti. Sonra Bora’ya sıkıca sarıldı. “Gitme” dedi
Bora Erdinç’e dönüp “Nereye gidiyorum?” diye sordu. Sonra gülümsedi, o gülüş Erdinç’e hep huzur verirdi. Tekrar sarıldılar. “Gitme” dedi Erdinç
Gözlerini açtığında beynindeki dayanılmaz ağrıyı hissetti, dışarıda kasvetli bir hava vardı. Daha sonra karşılaştığı manzaraya bir süre anlam veremedi. Yatağın diğer tarafında Selim yatıyordu. Selim’in kıyafetleri üzerindeydi. O kadar eğreti duruyordu ki her an yataktan düşecekmiş gibi görünüyordu.Erdinç kıpırdanınca Selim’de gözlerini açtı.
“İyi misin?”
Erdinç hala gördüğü rüyanın etkisindeydi. Sanki az önce gerçekten sarılmıştı Bora’ya. Bora’nın teninin kokusunu duyduğuna yemin bile edebilirdi. Sanki Bora’ya hiç bir şey olmamıştı ve hala o mutlu günlerini yaşıyorlardı. Sanki gerçekten hayalini kurdukları o güzel İstanbul manzaralı evde birlikte oturuyorlardı. Öyle olmadığını idrak etmiş olsa da kabullenmemek için uğraşıyordu sanki.
“Değilim”
Selim’e ne hissettiğini en kısa böyle anlatabilirdi. Şu an elinden gelen ancak bu kadardı.
Selim Erdinç’e sokuldu. Tanıştıklarından beri ilk defa gerçek bir arkadaş gibi destek olmaya çalışıyordu.
“Hiç kolay değil biliyorum ama kendini mahvederek bunu çözemezsin”
Çaresizlik, Erdinç’in tahammül edemediği bir durumdu ve tek yapabileceği böyle zamanları dostlarıyla paylaşıp, unutmaya çalışmaktı. Selim ilk defa Erdinç için bir dosttu.
Onur geceyi uykusuz geçirmişti. Akşam gitmeyi düşündüğü konser aynı zamanda, ansızın karşısına çıkan Sinan’la, ilk buluşması olacaktı. Daveti kabul etmesine edecekti ama Selim’in ortaya attığı sevgililik fikri kafasını karıştırmıştı. Selim’i şimdiye dek hiç düşünmediği şekilde görmek Erdinç’in aksine Onur’a yaramamıştı.
Düşünmeyi bırakıp kendiliğinden gelecek bir yanıt için her zaman yaptığı gibi radyoyu açtı ancak çalmakta olan şarkı kafasındaki hiç bir soruya cevap olmuyordu. Akşam ne giyeceğine karar vermesi uzun sürecekti; bu yüzden radyodaki şarkıyı mırıldanarak dolabındaki temiz kıyafetlerini gözden geçirmeye başladı.
”Aşk bitti...Geriye ne kaldı şimdi?”
Erdinç kendine gelmek için banyoya girdiğinde, Selim de tüm gece bir ucunda oturduğu yatağı düzeltip mutfağa geçti. Tezgahın üstü bazısı henüz açılmamış sigara paketleriyle ve içki şişeleriyle doluydu. Selim gece bir iki defa su içmek için girdiği mutfağı şimdi gündüz gözüyle görüyordu. Etrafta kirli tabaklar, bardaklar diziliydi. Kiminin içi izmarit doluydu. Erdinç gözden kaybolduğu dönemde kendini yavaşça öldürmek için elinden geleni yapmış gibiydi.
Selim bir anda kahvaltı hazırlama fikrinden vazgeçmişti. Erdinç’e seslendi.
“Çıkıp yiyecek bir şeyler alacağım, senin istediğin bir şey var mı?”
“Dolapta bir sürü şey var”
Selim buzdolabını açmayı düşünmüyordu bile.
“Tamam gazete alıp geliyorum o zaman” diye geçiştirdi konuşmayı sonra sokak kapısının çerçevesini yerine oturtup çıktı. Kapıyı kapattığında zar zor tutturduğu çerçeve tekrar yere düştü.
Erdinç duş aldıktan sonra aynadaki buğuyu silip yüzüne baktı. Günlerdir uyumak yerine çoğu kez sızmıştı. Bu da daha yorgun uyanmasına sebep olmuştu. Gözlerinin altında geçmeyeck gibi görünen morluklar vardı. Görüntüsünden hoşlanmadı ama bunu değiştirmek için çabalayacak gücü de yoktu o an.
Salondaki kanepeye uzandı. Burnundan nefes almakta güçlük çektiği için ağzı açık olarak yeniden uyuya kaldı. Bu biraz daha huzurlu bir uykuydu. Duş almak işe yaramış gibi görünüyordu. Sanki sadece bir iki saniyeliğine gözünü kırpmış gibi hissederek uyandı. Selim masayı hazırlamıştı bile.
“Hadi gel bir şeyler yiyelim” dedi Erdinç’e.
Erdinç ‘in salyası akmıştı. Bundan utandığı için bir yandan eliyle dudağının kenarını silerken bir yandan Selim’in O’nu böyle görüp görmediğini anlamaya çalıştı.
Kahvaltı boyunca tek konuşan Selim oldu. Gece nasıl alel acele evden çıkıp geldiğini, Erdinç’i ne halde bulduğunu, yatağa nasıl taşığını ve nefesini dinleyip tüm gece başında nöbet tuttuğunu anlattı. Erdinç o kadar mahçuptu ki sadece elini uzatıp Selim in koluna dokundu. Minnettarlığını ancak böyle ifade edebildi.
“Konuşmayacak mısın Erdinç? Bunları sana kendimi övmek için değil biraz konuşalım diye anlatıyorum”
“Çok üzgünüm seni de buraya kadar...”
Selim sözünü kesti.
“Saçmlama Erdinç ya! Ne yapmaya çalışıyorsun onu söyle bana. Ne bu halin?”
Erdinç iştahsızca yediği poğaçayı bırakıp Bora’nın mektubunu getirdi Selim’e. Selim mektubu okuduktan sonra Erdinç’e baktı.
Erdinç’in gözlerindki ifade “İşte şimdi biliyorsun” diyordu. O andan sonra sessizce kahvaltılarına devam ettiler. Arkasından Erdinç dinlenirken Selim mutfağı düzenledi.
“Boşverip unutmaya çalıştıkça bundan kurtulamazsın...Sadece durumu kabul et”
Erdinç’e şu anda en mantıklı açıklama, en uygun söz bile uygunsuz geliyordu. Selim üzerine düşeni yaptığını düşünse de Erdinç’i bu halindn çıkarabilmek için çabalamaya devam ediyordu.
“Akşam benimle konsere gelir misin? Daha bilet bulamadım ama mutlaka buluruz. Söz veriyorum istediğin zaman sıkıldığın zaman çıkarız. Tamam mı?”
“Tamam” dedi Erdinç ama asıl istediği konuşmayı geçiştirmekti. Bir kaç dakika sonra Selim eve gidip biraz kestirmek için oradan ayrıldı. Erdinç salonun penceresindn görünen ev yığınlarına baktı. Sonra Bora’yla kurdukları hayalleri, düşledikleri evi ve manzarasını düşündü.
“Hiçbiri mühim değilmiş...” dedi
“Yanımda olsan bana yeterdi”
~~ 22. Bölümün Sonu ~~
21. Bölüm için Tıklayın
|