Türkiye

Turkis~1.gif (6691 bytes)

Turizm
Ekonomi
Tarihçe
Yemekler
Coğrafya
Ulaşım
Nüfus
Kültür
Ö-Telefonlar
Ana Sayfa

email03.gif (2226 bytes)

 

 


Gaziantep Savunması

A) Giriş

Gaziantep savunması, ulusal Kurtuluş Savaşı tarihimizde yiğitlik, kahramanlık ve fedakarlığın ulaşılmaz şahikasıdır. Bu destanı yaratanlar yurt sevgisi, milliyet aşkı ve iman dolu göğüslerinden başka silahları olmayan açık bir şehrin, bir Türk kentinin çocukları idiler... Karşılarında kuvvetten başka hiçbir hak tanımayan , I. Dünya Savaşının galibi, mağrur ve mütehakkim Fransız ordusu idi. Bu açık şehir halkı , bütün yokluklar ve imkansızlıklar içinde hiçbir yerden yardım görmeden kadını erkeği; genci ihtiyarı; çoluk ve çocuğu ile bu koca orduya göğüslerini siper ederek çarpıştılar. Türk’ün fıtrî ve ezeli azim ve imanı karşısında bütün toplar, uçaklar, mitralyözler yetersiz ve aciz kaldı. Koca Fransız ordusu bu şehri almak için on bir ay bütün kudret ve kuvvetiyle savaştı. Gaziantep savunması, bu eşsiz kahramanlığı ile hem kendini, hem de güneydoğu Anadolu’yu düşman istilasından kurtarmış oldu.sehitkamil.jpg (6625 bytes)

Gaziantep savunması, bir halk hareketi, milli şuurun şahlanışı, Türk milli birliğinin kendiliğinden teşekkül etmiş fıtri ve tabii bir oluşu idi.

B) I. Dünya Savaşı ve Gaziantep’in Jeopolitik durumu:

1914' te Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman Gaziantep Türkiye’nin ortasında idi. En yakın sınır bile binlerce kilometre ile ölçülüyordu. Ve o zaman Gaziantep 83 bin nüfuslu bir LİVA merkezi idi. Şehir nüfusunun %57 si Türk, %43 ü Ermeni idi. Savaş sırasında Gaziantep’ten 35,000 kadar Ermeni Suriye’ye sürülmüştü. Köyler tamamen Türk’tü. Mondros Mütarekesi imza edildiği gün Gaziantep Türk hudutları içinde ve fakat bir sınır şehri olmuştu.

C) İngiliz İşgali:

Savaşla aldıkları Halep’te bulunan İngilizler, Mondros Mütarekesinin 7. Maddesine dayanarak 15 ocak 1919 da bir süvari livası (tugayı), bir istihkam müfrezesi, bir top bataryası ve ağır makinalı tüfeklerden kurulu bir kuvvetle Gaziantep’i işgal ettiler. Amerikan Kolejini ve çevresindeki Ermeni evlerini kışla ve karargah edindiler. Gaziantepliler bu işgali, mütareke hükümlerini bozduğundan bahisle protesto ettiler. Hiçbir kuvvete dayanmayan bu protesto tabiatiyle sonuçsuz kaldı. İngilizler kışı geçirmek ve hayvanlarına yem temin etmek amacıyla Antep’i işgal ettiklerini beyan ettilerse de, bir ay sonra Maraş ve Urfa’yı da işgal etmekle bu iddialarını fiilen yalanladılar.

Birinci Dünya Savaşında Suriye’ye sürülen Ermeniler de fırsattan istifade ederek İngilizlerle birlikte Antep’e döndüler. Dönenler arasında Antepli olmayan ve asayişsizlikten dolayı memleketlerine dönemeyen Sivaslı, Erzurumlu ve diğer Anadolu şehirlerinden Ermeniler de vardı. Yabancılarla birlikte Ermeni mevcudu Türk nüfusunu aşıyordu. Türklere karşı büyük bir hırs, kin ve nefretle dolu olan Ermeniler, İngiliz makamlarına karşı sert, mütehakkim ve zalim bir idare tesis ettiler. Türklerin satışa çıkardıkları menkul (taşınabilir) malları Ermeni malıdır diye gasbettiler. Silah arama bahanesi ile şehir günlerce baskı altında tutuldu; köşe başlarına zırhlı arabalar, makinalı tüfekler yerleştirilmek suretiyle bütün evler arandı;sokağa çıkma yasağı kondu. Türkler bıçaklarına kadar ellerindeki kesici ve patlayıcı silahları İngiliz makamlarına teslim etmek zorunda kaldılar. Bu da kafi gelmedi, 15 Mart 1919 da on beş günlük dükkan kapatma ve sokağa çıkma yasağı koydular. Bütün toplantılar yasak edildi. Dükkanlardaki etler koktu, sebzeler çürüdü, bozuldu. Bu baskı nihayet 31 Mart 1919 da son buldu.

İşgalin ağırlığı, düşmanın eziyet ve kötü davranışları, Türkler üzerinde reaksiyon yaptı. Uzun ve çetin bir savaşın yorgunlukları, çekilen sonsuz ızdırap ve sefalet unutulmaya, yenilginin verdiği yeis ve gevşeklik yerini karar ve direnme azmine terk etti. Halktaki bu ruh halini sezen ve Ermenilerin giriştikleri yalan ve kışkırtmaların doğuracağı olumsuz sonuçları anlayan İngilizler, idare şekillerini değiştirdiler. Ermeniler ve Türkler arasında ayrılık yapmadan memleketi idareye yöneldiler. Mahalli teşkilata karışmadılar. Osmanlı memurlarını yönetimlerinde serbest bıraktılar.

Ç) Fransız işgali ve Ermeni taşkınlıkları:

1919 Ekiminin sonunda İngilizler Gaziantep’i Fransız işgaline terkettiler. 29 Ekimde Antep’e gelen Fransız-Ermeni alayı komutanı Kolonel Saint Mari, İngilizlerin Antep’in işgal idaresini teslim aldı ve 5 Kasım 1919 da hepsi de Ermeni gönüllülerinden kurulu Fransız birlikleri, Ermenilerin taşkın gösterileri, çiçek yağmurları altında Antep’e girdi. Antepliler Fransız işgalini çok kötü karşılıyor ve Fransızların Adana’da Türk halkına yaptıkları zulüm ve işkenceyi bildiklerinden, bu şehirde oynanacak dramı sanki gözleriyle görüyor, bütün varlıkları ile bu işgali protesto ediyorlardı. Nitekim Fransızlar şehre girdikleri gün marifetlerini gösterdiler. Akyol karakolundaki Türk bayrağı bir Ermeni tercüman eşliğinde bir Fransız subayı tarafından zorla indirtildi.

Milli varlığımızın sembolü olan bayrağımıza karşı yapılan bu davranış Türk halkı arasında bomba gibi patladı. Mutasarrıflık, Cemiyet-i İslamiye, Belediye bu tutumu şiddetle protesto ettiler. Bu kötü başlangıcı daha kötü davranışlar takip etti. Fransız işgal komutanlığı daire ve müesseselere çekilmekte olan Türk bayrağının indirilerek Fransız bayraklarının çekilmesini istedi. Türk polis ve jandarmasının Fransız makamlarına bağlanmasını talep etti. Hiçbir zaman tatbik edilmeyen bu emirler, Türkler üzerinde şiddetli tepkiler yarattı. Fransızların bu davranışlarına paralel olarak, Ermeni askerleriyle işbirliği yapan yerli Ermenilerde Türk halkına karşı zulme, dövüp sövmeye, yalnız buldukları yerde akla gelmedik işkenceler yapmağa başladılar. Türkler Ermenilerin çoğunlukta oldukları semtlerde dolaşamaz oldular. Tecavüzler, sarkıntılıklar arttı. Bir akşamüzeri şimdiki Şehit Kamil İlkokulu önünden geçen bir Türk anasına sarhoş Fransız erleri sarkıntılık ettiler. Annesini korumak isteyen ve taşla kendilerine saldıran çocuğu da süngüleyerek öldürdüler. Bu şehit edilen çocuk şimdi okula ismi verilen Mehmet Kamil’di. Hadise şehirde bomba gibi patladı. Dükkanlar kapandı; halk her tarafta toplanmaya, bu tecavüze mukabele etmeğe hazırlanıyordu. Olay Cemiyet-i İslamiye tarafından Fransız makamları nezdinde şiddetle protesto edildi ve halkın zaptedilemiyeceği bizzat kumandan Sent Mari’ye anlatıldı. Sent Mari Cemiyet_i İslâhiye’ye kadar gelerek tarziye ve katillerin en yakın zamanda yakalanarak cezalandırılacağına dair teminat verdi ve çocuğun babasına tazminat vermek istedi. Fakir, fakat tok gönüllü , yüce ruhlu olan Ökkeş Ağa bu tazminatı nefretle reddetti.”Benim oğlum öldü. Milletimin intikamını alacaktır. Ben çocuğumu para ile satacak vicdansızlardan değilim.” Cevabını verdi. Bütün bu haksızlıklar, zulümler ve halk üzerinde yarattığı şiddetli tepkiler Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin (ki o zamanlar gizli çalışıyordu) vazifesini kolaylaştırıyor ve giriştiği savunma hazırlıklarını hızlandırıyordu.

D) Müdafaa-i Hukuk-u Milliyenin teşekkülü:

4Eylül 1919 Sivas Kongresinde teşkil edilen ve Mustafa Kemal Paşayı Heyet-i Temsiliye Reisi seçen Anadolu ve Rumeliyi Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti, bütün il ve ilçelerde şubeler açılması ve Milli Misakın tahakkuk ettirilmesi için valilere, mutasarrıflara genelgeler göndermişti. Tahrirat Müdürü Ragıp Bey vasıtasıyla genelgeden bilgi edinen Antep vatanseverleri cemiyeti gizli olarak kurdular ve Hama Mutasarrıfı Sabri Bey’in Ekim 1919 tarihinde, Cemiyetin beyannamesini hükümete vererek ilmühaberini aldılar. Buna rağmen cemiyet yine gizli çalışıyordu. Önceleri teker teker yapılmakta olan üye kaydı Fransızların kötü tutumları karşısında gittikçe hızını artırdı, memleketin aydın hocalarından kurulu Tahlif(yemin) heyetleri kendilerine kitleler halinde başvuran vatandaşlara yemin ettiriyor ve onları cemiyete üye yazıyorlardı. Aralık ayında cemiyet bütün Türkleri üye olarak kaydetmiş; kazalarda şubeler açmış ve bütün köylerde bu milli ruhu benimseterek onların da üyeliğini sağlamıştı.

Cemiyetin sancak dahilindeki teşkilatını Heyet-i Merkeziye adı verilen il yönetim kurulu idare ediyordu. Parola: “Silahlanmak ve bir silahlı direnmeye hazırlanmaktı.” Her Gaziantepli Cemiyetin bu çağrısına heyecan ve istekle cevap veriyor. Mali durumu müsait olan esnaf parayla, müsait olmayanlar yatak ve yorganlarını veya çift öküzlerini satarak silah tedarik etmekle bu kampanyaya katılıyorlardı. Geceleri kafileler halinde altın para ödenerek Halep’ten satın alınan silahlar şehre sokuluyor ve gönüllü mücahitlere dağıtılıyordu. Heyet-i merkeziye o sırada Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı talimatla Pazarcık’a gelen ve milli harekatın tanzimine memur edilen Kılıç Ali Beyle temas ediyor ve merkezin direktiflerini alıyordu.

30 Aralık 1919 da o zamana kadar yapılmayan Osmanlı İstiklalinin kutlanması adı altında Fransız gösterisi yapıldı. O günün Sabahı on binlerce vatandaş belediye önünde toplandı. İşgali protesto eden nutuklar söylendi, daha sonra başta sancakları, kudum ve haliliyeleri ile Rüfai ve Kadiri tekkeleri mensupları olduğu halde bu büyük kütle şimdiki İnönü Caddesi yoluyla harekete geçti. Fransız karargâhının bulunduğu şimdiki Lisenin önünden dolaşarak Atatürk Bulvarını takiben Belediyeye dönüldü. Fransız ve Ermeniler bu gösteriye seyirci olmaktan başka bir şey yapamadılar. Fakat bu gösterinin düşmanlar üzerindeki tesiri ne kadar yıkıcı ve kahredici idiyse Türkler üzerindeki morali yükselten, imanı ve güveni artıran tesiri de o derece kuvvetli oldu. Bundan sonra Gaziantep’te hakimiyet ve inisiyatif fiilen Türklere geçmişti. Fransız devriyesi geceleri şehre inemiyor, bu görevi silahlı milli kuvvetler yapıyorlardı. Zahire tüccarları Ermeni ve Fransızlara zahire satışını durdurdular. Satın aldıkları direklerle tahkimat yaptıkları öğrenildiğinden direkçiler Fransızlara direk satmadılar. Türk mahallelerindeki Ermeniler, Ermeni semtine taşınmaya başladılar. Şehirde umumi bir gerginlik yer aldı ve tam manası ile bir savaş havası esmeğe başladı.

1920 senesinin girişi ile savaş da başlamış oldu. 11 ocak 1920 tarihinde 400 piyade, 50 süvari ve iki dağ topundan kurulu bir Fransız müfrezesi Sakçagöz’e hareket etmişti. Geceyi Büyükaraptar Köyünde geçiren müfreze, halkı köyden kovmuş, evlerdeki sandıkları açarak eşyayı yağma ve kadınlara sarkıntılık etmiş; bulabildiği koyun, keçi ve tavukları boğazlayarak büyük zararlara sebebiyet vermişti. Çevre köylere dağılan halk etraftaki milli kuvvetlere haber ulaştırdılar ve çevre köylerden toplanan silahlı çeteler Çatalmazı denilen dar boğazda Fransızları kıstırarak savaşa mecbur ettiler. Bu savaştan pek az Fransız kurtulma imkanı buldu. Antep Fransız Kumandanı küplere bindi. Bir Türk ve bir Fransız subayından kurulu heyet hadiseyi yerinde tetkik etti; Fransızların suçlu olduğu anlaşıldığından kumandan herhangi bir harekete girişmekten çekindi.

19 Ocak 1920 de Antep’ten Maraş’a hareket eden başka bir Fransız müfrezesi de Karabıyıklı’da Karayılan çetesi tarafından pusuya düşürülerek tamamen imha ve esir edildi. Antep – Maraş yolu Fransızlara kapandı.

E) Şahinbey Bey Savaşları:

Gaziantep’teki Fransızlar tamamen mahsur bir vaziyete düşmüşlerdi. Şehirden çıkamıyor, dışarıdan da kuvvet alamıyorlardı. Erzakları bitmişti. Katmadaki ikinci Fransız Tümen Kumandanlığından boyuna yardım istiyorlardı. Düşmanın bu sıkışık durumunu sürdürmek ve sonunda şehri terke mecbur etmek için Kilis’ten gelecek yardım kuvvetlerine engel olunması Heyeti Merkeziyece kararlaştırıldı. Bu gereği yerine getirecek tecrübeli, bilgili bir kumandan araştırılmağa başlandı. O sırada esaretten dönen ve İstanbul Hükümetince Nizip Askerlik Şubesine memur edilen Üsteğmen Mehmet Sait Efendi (Şahin Bey) Antep’e gelmişti. Heyeti Merkeziye azasından Ahmet Muhtar (Göğüş) Bey, Şahin Beyi yakından tanıyor ve yüksek vasıflı kahraman bir subay olduğunu biliyordu. Şahin Beyi Heyeti Merkeziye ile tanıştırdı ve Gaziantep-Kilis yolu Kuvayi Milliye Kumandanlığı için en münasip subay olduğunu anlattı. Şahin Bey kendine yapılan bu teklifi tereddüt etmeden seve seve kabul etti. Ve tek silahı ile Kilis yoluna hareket etti. Çapalı Köyünde karargah kurdu. Köylerde henüz teşkilatlanmış milli kuvvetler yoktu. Her köyde 5-10 silahlı vatandaş vardı. Şahin Bey güzel konuşan, karşısındakine etki yapan, her görüştüğü insanı kendine sevgi, saygı ve biraz da korkuyla bağlayan bir şahsiyetti. Çevre köylerin ileri gelenleri ile konuşuyor onlara millet, vatan sevgisinin ne demek olduğunu, işgalin doğuracağı neticeleri, beliğ ve veciz bir tarzda ve onların anlayacağı bir dille anlatıyor ve her konuştuğu kişiyi kendine bağlıyordu. Ayrıca köylere çıkıyor ve her köyde aynı sohbetler yapıyor, köylerin silahlanmasını ve gereğinde kendine yardımcı olmalarını sağlıyordu. Şahin Bey bu çalışmaları sonunda çevre köylerde milli ruh vatan duygusu etrafında toplanmış, teşkilatlanmış MİLLİ MÜFREZELER meydana getirdi. Bunların her birine ayrı ayrı vazifeler verdi. Biri Acar sırtlarında, biri Kertil’de, biri de Bostancık ve Elmalı sırtlarında olmak üzere üç müdafaa hattı tespit ve buralarda siper kazılması için çevre köyleri memur etti. Bu siperlerde gece gündüz nöbetçilerin de bulunmasını temin etti.

Antep – Kilis yolu üzerinde asayiş ve emniyet mükemmeldi. Çeteler kendilerine Şahin Bey’in kumanda ettiği süre içinde çevre halkının mal ve mülkünün, ırz ve namusunun hakiki bekçileri durumuna gelmişlerdi. Bu durum Şahin Beyin tutumunun tabii bir sonucu idi. Hatta Heyeti Merkeziyenin gönderdiği çadırlarda mutfaklar kurdurmuş, çeteleri orada pişen yemeklerle iaşe etmiş, çetelerin halka yük olmamasını sağlamıştı. Zaman zaman çevre halkının kendisi için gönderdiği yemekleri reddetmiş, çeteler için pişen yemeklerden yemeyi daha uygun bulmuştu. Siperlerin önüne kurduğu bir çadırda oturur, gelen heyetleri, çete reislerini orada kabul ederdi. Yıllarca dağlarda kalmış, eşkıyalık etmiş çete reisleri onun önünde diz çöker oturur, emirlerini ilahi bir emir gibi telâkki ve kabul ederlerdi.

8 Mart 1920 de Kilis’ten Antep’e hareket eden iki bölük piyade ve bir takım süvariden kurulu bir Fransız müfrezesine karşı ilk savaş verildi. Düşmanın hareketini haber alan Şahin Bey, maiyetindeki 30 40 çeteyle düşmana saldırdı. Kendi en önde gidiyor: “Vurun aslanlarım, koman yavrularım” diye bağırıyordu. Silah seslerini duyan çevre köyler halkı, her yönden koşarak geliyor ve savaşa katılıyordu. Durumun kötülüğünü anlayan düşman savaşarak Kilis’e dönmek mecburiyetinde kaldı. 18 Martta Akçakoyunlu’dan Kilis’e gelmekte olan büyük bir Fransız kuvveti, Seve Boğazının Şahin Bey kuvvetleri tarafından çevrildi. Sabahtan akşama kadar şiddetli bir savaş devam etti. Öğleden sonra şiddetli bir yağmur başladı her tarafı kesif bir sis kapladı. Köylü çeteler yalınayak silahları ile savaş meydanına koşuyorlardı. Akşam olunca müfrezeler köylere çekildiler, düşman da gecenin karanlığından faydalanarak perişan bir halde Kilis’e girebildi. Erlerinden bir çoğu karargahlarını bulamamış sokaklarda gecelemişlerdi. bu da onların nasıl bir paniğe kapıldıklarını göstermektedir.

Şahin Bey’in üçüncü ve son savaşı 25 Martta başladı. 25 Martta üç piyade taburu, topçu ve süvari birlikleri ile 400 arabadan kurulu bir düşman kuvveti saat 15,00' te hareket etti. Anez Köyü yanında çadırlı ordugahta geceledi. 26 Mart sabahı fecirle birlikte Acar Köyünden Kantara Köyüne kadar uzanan bir cepheden taarruza geçtiler. Şahin Bey kuvvetleri 6 saatlik çetin bir savaştan sonra düşmanın sayı ve silah üstünlüğü karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Çekilen müfrezeler yaralı ve şehitlerini alarak tamamen köylerine dağıldılar. 27 Mart sabahı Kertil sırtlarında 25-30 kadar maiyetiyle düşmanı karşılayan Şahin Bey, adım adım savaşarak akşama doğru Bostancık kuzey sırtlarına çekildi. Antep’ten ve köylerden gelen çetelerle tutulan siperler, 28 Mart sabahı düşmanın şiddetli topçu ateşi himayesinde yaptığı taarruz neticesinde, milli kuvvetler her taraftan ricata başladı. Şahin Bey sol kanadı takviyeye uğraşırken cephe tamamen bozulmuş ve düşman Dokurcum Değirmeninin güneyindeki sırtı tutmuştu. Durumun kötülüğünü ve hiçbir mukavemet ümidi kalmadığını gören Şahin Bey, bindiği hayvandan atlamış, şoseye doğru koşarak tek başına bir orduya karşı aslanlar gibi savaşmış; süngülenerek şehit olmuştur. Gazi şehrin bu kahraman evladı, bu insanüstü davranışı ile hemşehrilerine verdiği “ DÜŞMAN ARABALARI CESEDİMİ ÇİĞNEMEDEN ANTEP’E GİREMEZ.” Şeref sözünü, bu kanlı fakat muhteşem bir tablo halinde tarihe hediye etmiş, onu halk şairinin dilinde destanlaştırmıştı:

 

“Şahini sorarsan otuz yaşında

Süngüyle delindi köprü başında

Çeteler toplanmış ağlar başında

Uyan Şahin uyan gör neler oldu

Sevgili Antep’e Fransız doldu.”

F) Şehirde savaş başlıyor:

Şahin Bey’in kahramanca şahadeti, Gaziantep ve çevresindeki büyük bir üzüntü ve ızdırap yaratmış ve herkesi yenilmez bir intikam hırsı ve arzusu ile coşturmuştu. İşte bu derin tepki şehirde aylardan beri sürüp gelen gergin havayı ateşledi. 1 Nisan 1920 de Kilis’ten gelen ANDERYA birlikleri Antep’ten ayrıldığı ve Balaban Boğazında Kılıç Ali Bey’in müfrezesi ile savaşa tutuştuğu sırada, Antep'te de savaş başladı. Heyet-i Merkeziye ilk açık toplantısını yaparak savaşın idaresini eline aldı. 27 semt halinde yüzer kişilik mücahitten kurulu birliklere önceden hazırlanmış plana göre savaş yerlerini tutmalarını emretti.

Şehir şimdiki Hürriyet Caddesiyle ikiye ayrılmıştı. Caddenin doğu yönü Türk hatlarını, batı tarafı Fransız ve Ermeni cephesini teşkil ediyordu. Caddenin su burcu ile birleştiği yerden batıya yönelerek Çınarlı Camii ile batısındaki okulu (şimdiki Çınarlı Parkının olduğu yer) içine alan ve caddenin kuzeyini teşkil eden evlerle Hürriyet Caddesinin, İnönü Caddesi ile birleştiği yerden batıya doğru caddenin güneyindeki binalar da Türkler tarafından tutulmuştu. Hazırlıklar tamam, sinirler gerilmiş, herkes harbin başlamasını bekliyordu. Tesadüfen atılan bir silah üzerine, caddeler barikatlarla kapanmağa, cepheye düşen evlerde mazgallar açılmaya, evden eve geçen kapalı yollar yapılmaya başlandı. Harp fiilen başlamıştı. Bir milli müfreze, o zaman askeri fırın olan, 20 kişilik bir Fransız müfrezesinin barındığı Şehit Kamil İlkokulunu sararak içindeki askerlerle birlikte subaylarını esir etti. Başka bir müfreze Mardin binasını, Kurban Baba ve Azez yokuşu tepelerini tutarak Fransız karargahını ve koleji ateş altına aldı. Şıh Camiinde bir hastane açıldı. Başhekimliğini Sağlık Müdürü Şahabettin Bey, operatörlüğünü Dr. Mecit (Barlas) Bey, iç hastalıkları kısmını Dr. İbrahim Söylemez ve Fahri Can beyler; eczacılığını da Nuri Bey üzerlerine aldılar. Bu kadro harbin sonuna kadar büyük feragat ve fedakarlıkla çalışmıştır.

Savaş mazgallarda karşılıklı ateş teatisi şeklinde başlamıştır. Gerek Fransız Komutanlığı, gerekse Heyet-i Merkeziye şehir içinde savaşı önlemek için ciddi olarak çalıştılar. Fakat müthiş bir galeyan halinde bulunan halkı yatıştırmağa imkan olamadı; karşılıklı mazgallardan Ermeni çetelerinin tahrik edici tutumları bu çalışmaları engelledi.

4 Nisan Kuvayi Milliye Kumandanı Kılıç Ali Bey, müfrezesi ile Burç’tan Antep’e geldi. Ermenileri savaştan vazgeçirmek için uğraştı. Maraş' tan öğüt verdirmek için Ermeni papazları getirtti.; fakat Ermeni gençlerini ikna etmek mümkün olmadı. Her semtten toplanan bir kısım eratla dörder bölüklü YILDIRIM ve ŞİMŞEK taburları kuruldu. Birlik komutanlıklarına yedek subaylar tayin oldu. Geriye kalan semt efradı kendi reislerinin emrinde savaşıyorlardı. Savaş, karşılıklı mazgallardan ateş suretiyle devam ederken 16 Nisanda Kolonel Norman komutasında bir birliğin Nizip’ten gelişi ile harp ateşi alevlendi. Kılıç Ali Bey bir kısım kuvvetle gelen düşmanı BABİLGE kuzeyinde karşıladı. Top seslerini duyan şehirliler Kılıç Ali Bey’e yardıma koştular. Ateş ve sayı üstünlüğü ile Kılıç Ali Bey’İ uzaklaştıran düşman, Antep' ten gelen çeteleri de Göllüce yazsında önemli kayba uğrattı. Düşman sağ kanadı ile Cünüt, Kuşcu Dağı, Çıksorut ve Hacıbaba'yı; sol kanadı ile Sarımsak Tepe Mardin ve Kurbanbaba tepesini işgal etti. Kolejdeki birlikleri ile bağlantı kurdu; topları ile şehri bombardımana başladı. Bu arada ilk defa olarak Kolejdeki Fransız topları da bombardımana katıldı. Düşman şehre girdi diye yayılan bir haber umumi bir panik yarattı. Bir kısım halk henüz kapanmamış olay kuzey yönünden şehri terk ediyordu. O sırada çıkan müthiş bir fırtına ve sağanak halinde yağan dolu, bu kaçışın fecaatini artırıyordu. Kılıç Ali Bey, yanındaki kuvvetlerle şehre girememiş Dülük Köyüne çekilmişti. Şehirde kalan az bir kuvvet hem mevcut cepheleri tutmak, hem de şehri çepeçevre kuşatan düşmana karşı yeni cepheler açmak zorunda idiler. Bu cephelerde siper yoktu, halk kadınlı erkekli kazma küreklere sarılarak şehrin kenarında siperler kazmağa başladılar.

Bir ültimatomla şehrin teslimini isteyen düşmana mülayim cevaplar verilerek oyalandı. Kılıç Ali Bey nezdindeki birlikler geceleri düşmanın kapatamadığı yerlerden şehre sokuldu. Birkaç gün içinde iç cephe durumu ıslah edildi. Teslimden ümidi kesen düşman, bombardımanlar ve saldırılarla şehri tazyike başladı.

26 Nisan sabahı bir düşman müfrezesi, iki tank himayesinde şiddetli topçu ateşi desteği ile şehrin doğusunda Mağarabaşı mevkiinden hücuma geçti. İlk hamlede bir kısım evleri işgal etti. Diğer cephelerden takviye alan milli kuvvetler karşı hücuma geçtiler. İşgal edilen evlerin damlarını, duvarlarını delerek bomba hücumu ile düşmanı attılar. Atılan çelik mermilerle düşman tanklarından biri hasara uğratıldı. Düşman ağır zayiat vererek çekildi. Bu savaşa Türk kadın ve çocukları da mücahitlere cephane ve su yetiştirmek, yaralıları taşımak suretiyle katıldılar.

Kılıç Ali Bey, çevre köy ve kasabalardan gelen Milli müfrezeler, Maraş’tan gelen kadro halinde bir nizamiye taburu ve bir batarya dağ topuyla muhasarayı yarmağa hazırlanmıştı. 26/27 Nisan gecesi şehrin kuzeyinden taarruza geçti. Fakat Norman birlikleri daha önce muhasarayı kaldırıp Nizip istikametinde çekilmiş olduklarından savaş vermeden şehre girdi. On gün devam eden Antep’in birinci muhasarası da böylece bitmiş oldu.

3 Mayısta düşman işgalinde bulunan Kurbanbaba’ya hücum edilerek şiddetli bir savaş sonunda buradaki düşman tamamen yok edildi. Mardin binasını tahrip edecek top bulunmadığından bu sebeple alınamadı.

G) Akbaba Savaşları:

9 Mayısta iki tabur himayesinde erzak kolunun Kilis’ten Antep’e hareket ettiği öğrenildi. Binbaşı Hamdi Bey komutasında Nizamiye ve Yıldırım taburları, Kılıç Ali Bey komutasında milli birlikler 10 Mayısta Akbaba ve Körkün sırtlarında düşmanı karşıladılar. Verilen savaş sonunda düşman geri atıldı ve Kilis’e kadar takip edildi.

9 Mayısta iki tabur himayesinde erzak kolunun Kilis’ten Antep’e hareket ettiği öğrenildi. Binbaşı Hamdi Bey komutasında Nizamiye ve Yıldırım taburları, Kılıç Ali Bey komutasında milli birlikler 10 Mayısta Akbaba ve Körkün sırtlarında düşmanı karşıladılar. Verilen savaş sonunda düşman geri atıldı ve Kilis’e kadar takip edildi.

Gaziantep Milletvekili seçilmiş olan Kılıç Ali Bey aldığı emir üzerine 13 Mayısta müfrezesi ile Antep' ten ayrıldı. Yozgat isyanının bastırılmasına memur birlikler arasında vazife almıştı. Bu suretle de Kılıç Ali Bey’in Gaziantep savaşlarındaki 39 günlük hizmeti sona ermiş oldu.

20 Mayısta topçu ve süvari ile takviye edilmiş 5 piyade taburundan ibaret bir Fransız birliğinin Kilis’ten Antep’e hareketi öğrenildi. Kılıç Ali Beyden sonra Kuvayi Milliye Komutanlığını da üzerine alan 9. Alay Kumandanı Recep Bey kumandasından Nizamiye ve Yıldırım taburları ve milli müfrezelerden mürekkep bir kuvvet, düşmanı Akbaba ve Körkün sırtlarında karşıladılar. 22 Mayıs sabahı başlayan savaş akşama kadar bütün şiddeti ile devam etti; düşmana büyük zayiat verdirildi, bizim kayıplarımız da az değildi. Başta yedek teğmen Mahmut Söylemez olduğu halde bir çok şehit ve bir hayli yaralımız vardı. Akşama doğru cephaneleri bitmiş olan birliklerimiz çekilmek zorunda kaldılar.

Düşman, 23 Mayısta bir kısmı Kızılhisar üzerinden, diğer bir kısmı Nafak Boğazından gelerek batı ve doğudan şehre ulaştı. Düşmanın bu galebesi Anteplileri yıldırmadı. 24 Mayısta Sarımsak Tepedeki düşmana hücum edildi. Şiddetli bir savaş verildi. Bu savaşta ünlü çetebaşılarından Karayılan başta olmak üzere bir çok şehit verildi.

Karayılan da Şahin Bey gibi Antep savunmasının sembollerinden biri oldu, üstüne türküler dizildi:

“Karayılan der ki gelin oturak

Kilis yollarından kelle getirek

Fransız adını bütün batırak

Vurun çetelerim Antep günüdür

Sürerim, sürerim gitmez kadana,

Fransız kurşunu değmez adama.

Kara haber verin benim anama,

Vurun çetelerim Antep günüdür."

Şehirde bombardıman ; cephelerde piyade, bomba, makinalı tüfek ateşi olanca şiddetiyle devam ediyordu. Bombardıman cephelere değil açık bir şehre karşı yapılıyor, dünya milletlerince kutsal sayılan mabetler bile bu bombardımandan kurtulamıyordu. Bir Cuma günü, tam Cuma namazı kılınırken düşman bir camimizi bombardımana başladı. Hiç telaş eseri göstermeyen cemaat, bombardıman altında tevekkül ve sükunetle ibadetine devam etti.

g_Mütareke :

28 Mayısta Mustafa Kemal Paşa’dan gelen bir telgraf 29 Mayıstan itibaren Fransızlara 20 günlük bir mütareke akdedildiğini bildiriyordu.

Fransız Komutanlığı da kendi merciinden mütareke emrini almıştı. Mütareke gereğince Fransızlar Antep’i tahliye edeceklerdi. Bir haftalık müzakere sonunda Ermeni mahallelerini boşalttılar. Zerdalilikteki (şimdiki lisenin yeri) evlerle Kolejde ve Çiftçinin garajında toplandılar. Yıldırım taburunun iki bölüğü Belediye Hastanesi (şimdiki Bahçelievler’in bulunduğu tepe) ve Beyazın Hanını (şimdiki Tekel Başmüdürlüğü ) işgal ederek Ermenilerle Fransızların arasında mevki aldı. Bir Türk subayı komutasında Türk ve Ermenilerden kurulu bir inzibat kuvveti Ermeni mahallatının asayiş ve inzibatına memur edildi. Ermeniler Fransızlarla bir daha işbirliği yapmayacaklarını ve Türklere sadık kalacaklarını taahhüt ettiler. Verilen müsaade üzerine Türk semtine inerek zahire mubayaasına giriştiler. Bu arada savaş başlarken evlerini terk ederek kaçan Ermenilerin evlerinden bir komisyon vasıtası ile toplanan eşyaları ve ticaret metaları da Ermenilere iade edildi. Halbuki Ermeni mahallelerinde kalan Türk evleri yağma edilmiş, binalar tahrip edilerek taşları ile siperler yapılmıştı. Şehre normal hal avdet etti. Mücahitlerden başka herkes alış –verişleri ile sanatlarıyla uğraşmaya başladılar .18 Haziranda mütareke resmen bitmiş olmakla beraber sükunet muhafaza edildiğinde mütareke kendiliğinden uzatılmış oldu.

Mütareke sırasında savaş hazırlıklarına ara verilmedi. 1310 ila 1316 doğumlu bütün erat Nizamiye askeri olarak taburlarda, bu doğumlulardan küçük veya büyük olanlar da müfrezelerde hizmete çağrıldı. Milli Merkez taburu adıyla yeni bir tabur teşkil edildi. Yıldırım taburuna bağlı bir inzibat bölüğü ile iki ağır ve üç hafif makinalı tüfekten ibaret bir makinalı tüfek bölüğü teşkil edildi. Silah altında bulunan mücahitlerin ailelerinin iaşeleri için yardıma muhtaç asker ailelerine yardım heyeti adıyla bir cemiyet kuruldu. Bu cemiyete mali kaynak olarak vakıflar idaresinin yedirme ve yatırmaya ayrılan geliri ile belediye dellaliye resmi ayrıldı. Binbaşı Recep Bey Kuvayi Milliye Kumandanlığından alınarak yerine Kurmay Yarbay İrfan Bey tayin edildi. 20 Haziranda B.M.M. Hükümetince Adana cephesi namıyla Mersin’den Fırat’a kadar devam eden sahayı içine alan bir cephe kuruldu. Cephe kumandanlığına Kurmay Albay Selahaddin Adil Bey tayin edildi. Selahaddin Adil Bey Ankara’dan bir kurmay başkanı, bir topçu kumandanı ve bir yedek subaydan ibaret maiyetiyle ayrıldı. Mersin’den itibaren cepheleri teftiş ederek 20 Temmuzda Maraş’a geldi ve gelir gelmez düşmana karşı bir keşif taarruzu emrini verdi. Heyet-i, Merkeziye bu emrin icrasını durdurarak Selahaddin Adil Bey’i Antep’e davet etti.

Gaziantep savaşlarının ikinci devresi:

Selahattin Adil Bey 27 Temmuz’da Antep’e geldi. Durumu yerinde inceledi ve taarruz emrini verdi. Taarruz 29 Temmuz sabahı Fikri Bey komutasındaki bir taburun Çiftçinin harafındaki düşmana hücumu ile başladı. Belediye Hastanesi ve Bayaz’ın hanındaki birlikler yakın mesafeden Zerdalilikteki düşman karargahı ve Koleji ateş altına aldı. Antep taburu Azez yokuşu ve Kurbanbaba’dan bu ateşe iştirak etti. Çiftçinin harafına taarruz eden birlik tel örgüsünde dayandı. Binayı ve tel örgüsünü tahrip edecek top olmadığından ağır zayiat vererek geri çekildi. Düşman Kolejdeki topları ile Belediye Hastanesi ve Bayaz’ın hanını ateş altına aldı ve hastaneyi ve siperlerimizi tamamen tahrip etti. Enkaz altında kalan erler kısmen şehit oldu ve bir kısmı da yaralandı. Savaşın başlaması ile Ermeniler derhal harb durumuna geçtiler. Yaralılarımızın Ermeni mahallesinden geçmesine müsaade etmediler. Geri ile irtibat ancak gece sağlanabildi. Taarruz muvaffak olamadı, ancak savaş yeniden başlamış oldu. 10 Ağustosa kadar savaş aynı şekilde devam etti. Düşman her gün siperlerimizi yıkıyor, biz geceleri tamir ediyorduk. Durum kritikti; Ermenilerin ihaneti halinde hastanedeki bölüğün çekilmesine imkan yoktu.

İ) Anderya birliklerinin gelişi, Antep’in ikinci muhasarası :

Savaşın başlamasıyla Fransız garnizonu kuşatılmış oldu. Katmadaki tümenden yardım istedi. Akçakoyunlu’da bulunan Kolonel Anderya Katmadan aldığı takviye ile 5 piyade taburu, 75’lik iki batarya, 155’lik yarım batarya top, iki süvari bölüğü ve yardımcı birliklerden mürekkep büyük bir kuvvetle 9 Ağustosta Akçakoyunlu’dan Antep’e hareket etti. 10 ağustosta İrfan Bey komutasındaki milli kuvvetler tarafından Körkünün kuzey sırtları ve Nafak Boğazı güneyinde karşılandı. Şiddetli bir savaştan sonra milli kuvvetleri dağıtarak şehre girmeğe muvaffak oldu. 11 Ağustosta çevre tepeleri savaşla elde eden düşman saat 11’de şehri tamamen kuşatmış oldu.

İrfan Bey komutasında savaşan birlikler şehir dışında kalmıştı. Şehirde 350 mevcutlu Yıldırım Taburu ile kısmen silahsız 600 semt gönderdiği bir ültimatomla şehrin teslimini istiyordu. Gayet mütehakkimane bir eda ile mutasarrıflığa hitaben yazılan ültimatomda özetle şöyle deniyordu:

“1- Sevr Muahedesi Antep’i Fransız mandasına bırakmıştır.

2- Mutasarrıf ve Türk memurlar, şehir ileri gelenleri ve milli kuvvet komutanları bugün saat 17’de Fransız karargahına gelerek arzı mutavaat edeceklerdir.

3- Şehirde bulunan asker, jandarma ve polisler harb esiri olarak Fransızlara teslim edileceklerdir.

4- Antep savaşı Fransızlara ve zayiata mal olduğundan 1,5 milyon altın lira harb tazminatı ödenecektir.

5- Bu şartlar yerine getirilmediği takdirde büyük çaplı toplarla yapılacak bombardıman ve cebri hücumlarla şehir tahrip ve zapt edilecek; dökülecek kanlardan, vuku bulacak katliamlardan müdafiler sorumlu tutulacaktır.”

İrfan Beyin hariçte kalması şehri komutansız bırakmıştı. Bu ültimatom geldiği sırada mutasarrıf, Heyet-i Merkeziye ve semt reisleri toplanarak şehre bir kumandan seçiyorlardı. Mütareke sırasında Suriye’den Antep’e gelmiş olan, mutasarrıf ve heyet-i merkeziyenin itimat ve sevgilerini kazanan Ali Şefik Özdemir Beyi şehir komutanı seçtiler. Özdemir Bey, asker olmamakla beraber uzun süre Suriye’de Türkiye lehine Faysal Hükümeti ile çete savaşları yapmıştı. Aslen Mısır Çerkezlerinden olan bu zat, bu tarihten itibaren şehrin sukutuna kadar büyük bir feragat ve fedakarlıkla üzerine aldığı vazifeyi ifaya çalışmış ve Gaziantep savaşı tarihinde layık olduğu yeri almıştır.

“1- Antep’in Fransız mandasına bırakıldığını bilmiyoruz; Hükümetimizden talimat almak üzere mühletin uzatılması lazımdır.

2-Özyurtlarını savunan Antepliler, sizden zelilane af istemektense siperleri altında kalarak ölmeği şeref sayarlar.

3-Antep halkı, ya vatanlarını kurtarmağa veya bu uğurda ölmeğe azmetmiştir. Antep’te taş taş üstünde kaldıkça ve bir tek Antepli sağ bulundukça bu şehre katiyen giremeyeceksiniz.”

Bu cevabı alan düşman saat 18'de irili ufaklı bütün toplarıyla şehri dövmeğe başladı. Patlayan mermiler içinde şimdiye kadar Antep’in görmediği 15,5’luk obüsler de vardı. Bu mermiler hiçbir engel tanımıyor, iki katlı taş binaları yerle bir etmeğe kafi geliyordu. Her mermide bir ev yıkılıyor; bir hanüman sönüyordu. Şehir çok feci bir durum almıştı; her tarafı kesif bir duman kaplamış; taş, tahta, demir parçaları, insan vücutları havada uçuyordu. Açık bir şehre ve masum halkın oturduğu yerlere yöneltilen bu bombardıman 24 saat aralıksız devam etti. Ve ertesi gün gece yarısına doğru kesildi.

Gece yarısı şiddetli piyade ve makinalı tüfek ateşiyle desteklenen düşman, şehrin güneyinden hücuma geçti. Şehrin her tarafından yetişen milli kuvvetlerle bu taarruz defedildi.

Şehrin durumunu anlatmak ve cephane noksanını ikmal etmek üzere harice fedai postalar çıkarıldı. Gece düşman hatları arasından geçen bu kahramanlar ertesi gün sırtlarıyla 7000 fişek getirdiler. Muhasara esnasında muhabere bu postalarla ve postaların götürdüğü güvercinlerle yapılıyordu.

Düşman ikinci bir ültimatomla yine teslim isteğinde bulundu. Bu ültimatomda özel bir bağış olarak tazminat isteğinden vazgeçiyor; şehrin teslimine işaret olmak üzere kalenin güney burcuna beyaz bir bayrak çekilmesini istiyordu. Antepliler bu ültimatoma da aynı şekilde ve aynı şiddette bir cevap verdiler ve “Fransızlar için Verdün ne idiyse, Antep de bizim için odur. Şehri almak istiyorsanız geliniz, alınız; Türk’ün ne olduğunu görünüz.” Dediler. Fiili bir cevap olmak üzere de, kalenin güney burcuna büyük bir Türk bayrağı çektiler.

Bu cevap üzerine düşman bütün hıncıyla şehri tekrar bombardımana başladı. Bir taraftan da uçaklardan beyannameler atılıyor, halk isyana teşvik ediliyordu. Bombardımanın şiddetinden halk mağaralara, bedestenlere, hanlara ve su yollarına sığınmıştı. Buralarda fazla izdihamdan, rutubetten, havasızlık ve sefaletten bulaşıcı hastalıklar baş göstermeğe başlamıştı. Şıh Camii Hastanesi yaralı ve hastalara yetmediğinden etrafındaki bütün evler hastane haline konulmuştu. Hastanede değil bu hastalıkları tedavi edecek ilaç, yaralıları pansuman için oksijen, kanı durduracak tentürdiyot, ameliyatlarda kullanılacak kloroform ve tetanoz serumu bile yoktu. Hastanenin gösterdiği lüzum üzerine bu ilaçlar, Fransız kesimindeki Amerikan Hastanesinden istendi. Fransız Komutanlığı kloroforma müsaade etmemiş yalnız tentürdiyot ve tetanoz serumu alınabilmişti. Türklerin bu sıkışık durumundan faydalanan ve o zamana kadar siperlerinde tarafsız olan Ermeniler de 15 Ağustosta savaşa katıldılar.

J) Muhasaranın Açılması:

Gaziantep’in muhasarası ve şehrin büyük çapta toplarla bombardımanı Malatya’dan beri bütün çevre kasaba ve şehirler halkını galeyana getirmişti. Her taraftan gönüllü kuvvetler Göksüncük köyünde bulunan İrfan Bey emrinde toplanıyordu. 18/19 Ağustos gecesi milli kuvvetler şehrin kuzey ve doğusundan taarruza geçtiler: Cünüt’teki düşmanı atmağa ve şehre girmeğe muvaffak oldular. Düşman kuzey sırtlarındaki kuvvetlerini de şehrin güneyinde toplayarak muhasarayı kaldırdı.

K) Karatarla Mitingi:

15,5’luk topların halkın maneviyatında yaptığı etki, uçaklardan atılan beyannameler, şehirdeki savaşa karşı olanları cesaretlendirmiş, halk arasında harb aleyhtarı propagandalar yapılmağa başlanmıştı. Bu durum karşısında halkın nabzını yoklamak kararını alan Heyet-i Merkeziye Eylül ayı ortasında Karatarla Camiinde bir toplantı düzenledi. Bu toplantıya semt reisleri, subaylar, şehrin ileri gelenleri ve savaşa karşı olanlar da çağırıldı. Savaşa devam etmek veya teslim olmak konuları uzun boylu tartışıldı. Her iki taraf fikrini açıkça söyledi ve sonunda savaş taraflıları çoğunluğu kazandılar; savaşa devam kararı verildi.

Bir kış savaşına hazırlanmak gerekiyordu. Şehre mümkün olduğu kadar erzak ve cephane sokulmasına çalışıldı. 15,5’luk mermilere dayanabilecek sığınaklar, siperler inşasına girişildi. Bunun için tahkimat kumandanlığı adı altında yeni bir teşkilat kuruldu. Tabur mevcutları köylerden gelen eratla takviye edildi. Biri askeri, diğeri mülki olmak üzere iki iaşe komisyonu teşkil olundu. Savaşa katılamayan şehir halkının şehri terk etmelerine izin verildi. Bu izne mukabil zenginlerden biri bir çıkış parası alınıyordu. Bu sırada İrfan Beyin yerine mıntıka kumandanlığına Hüsnü Bey isminde bir yarbay atanmıştı. O sırada Selahattin Adil Bey, Adana mıntıkasına gitmiş olduğundan Antep’in mukadderatı mıntıka kumandanına kalmıştı. Antep’in aralıksız erzak ve cephane isteklerini komutan yerine getiremiyordu.

L) Çınarlı Taarruzları:

Bütün bu olaylar arasında şehrin bombardımanı sürüp gidiyordu. Bombardımanla şehri düşüremeyeceğini anlayan düşman, bir kere de cebri hücumla şehre girmeyi denemek istedi. Cephenin en kritik noktası olan ve savaşların şiddeti dolayısıyla Türklerce ARIBURNU adı verilen Çınarlı Camii ve bunun batısındaki Ermeni mektebine bir hücumu kararlaştırdı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Garp cephesinde şehir savaşlarında tecrübe kazanmış olan subaylar idaresinde bir birlik hazırlandı. Bu birliğe, arazi üzerinde günlerce tatbikat yaptırıldı. Hücumun en ince ayrıntıları gösterildi. 5 Ekim saat 14’te cami ve mektep 15,5’luk obüslerle bir saat süreyle aralıksız bombardıman edildi. Mektep ve camide büyük yıkıntılar oldu. Küçük çaplı bataryalar ve Ermeni evlerine hususi surette yerleştirilmiş makinalı tüfeklerin desteğiyle bu birlik Kendirli kilisesinden (şimdiki öğretmen okulu)çıkarak mektebe saldırdı; yıkılmış duvarlardan içeri girdi, siperlerinin enkazı altında bekleyen sekiz kahraman mücahidin karşı koymasıyla birçoğu telef oldu. Kalanlar da canlarını kiliseye dar attılar. Düşman bir hafta sonra 14 Ekimde aynı hareketi yeni hazırlıklardan sonra tekrarladı. Bu saldırı da birincinin akıbetine uğradı.

Düşman komutanlarının bu taarruzlar hakkında vardıkları yargıları önemine binaen aynen alıyoruz.

Kolonel Anderya, “Fransızlara nazaran Suriye ve Kilikya Muharebatı” adlı esrinde şöyle diyor: “İşte bu suretle ikinci teşebbüs dahi mümkün olan bütün dikkatlerle izhar ve seçilmiş bir birlik tarafından icra edilmiş olmasına rağmen, başarısızlıkla sonuçlandı. Düşmanımız pek kuvvetli bir surette tahkimat yapmışlardı. Bunlar hatta, 15,5 ‘luk mermilerimize karşı bile emin sığınaklara malik olup, bombardıman esnasında oralara iltica etmekte ve hücumun geldiğini hisseder etmez kendi muharebe mevzilerine sıçramakta ve bu suretle bizi karşılamağa hazır bir hale gelmekte idiler. Şu da malûm idi ki Türk neferi müdafaada daima temayüz etmiş cesur bir askerdir. Etice olarak bir defa şu husus istihraç edildi ki şehre karşı umumi bir taarruzun başarı şansı tamamiyle nazari ve hayali bir şeydi.”

Kolonel Abadi ise, “Türk Verdünü Gaziantep” isimli eserinde şöyle yazıyor: “ Bu muharebe, Türklerin müdafaadaki azim ve metaneti ile çevikliğini, bununla birlikte sokak muharebeleri ile evlerin müdafaa haline konulmasındaki kabiliyetini bir defa daha ibraz eyledi.”

Eylül 1920 sonlarında Adana Cephesi Kumandanlığı, İkinci Kolordu Kumandanlığı adını almış ve Urfa havalisinde bulunan Beşinci Tümenle (ki kadro halinde bir tümendi), Maraş’ta teşkil edilen ve bütün eratı çevre halkından ibaret olan Dokuzuncu Tümen, bu kolordu emrine verilmişti. Kolordu, 5. Tümenin iltihakından sonra 16 Kasımda Haral- İkizkuyu köyleri arasında Akçakoyunlu’dan dönen 12. Düşman erzak koluna taarruz etti. Bir Arap casusundan hücum edileceğini öğrenen düşman gafil avlanmadı ve taarruz başarısızlıkla sonuçlandı.

M) General Gobo Tümeninin gelişi ve Antep’in son muhasarası:

Fransız Şark Ordusu Kumandanlığı sekiz aydan kahramanca savaşan Gaziantep’in bombardımanlar, cebri hücumlarla zaptedilemiyeceğini kesin olarak anlamıştı. Şehrin uzun süre kuşatılarak müdafilerin aç ve cephanesiz bırakılmasını tek başarı şansı olarak görüyordu. Bu görüş neticesi General Gobo komutasındaki 4. Fransız Tümenini Antep’e gönderdi. Bu tümen 20 Kasımda Antep’e geldi. Çetin savaşlar vererek Antep’i çeviren tepeleri zaptetti. 23 Kasımda şehir tamamen kuşatılmıştı. Gobo’nun tümeni 13 tabur piyade, 1,5 süvari alayı, 4 batarya 75’lik 5 batarya 65’lik, yarımşar batarya 105 ve 155’lik top, bir uçak filosu ve diğer yardımcı birliklerden kurulu idi. Antep ‘teki Fransız garnizonu ve Ermeni gönüllüleri de katılınca düşman kuvveti 20,000’e çıkıyordu. Buna karşılık şehirdeki Türk kuvvetleri 400 mevcutlu Yıldırım taburu, 200 mevcutlu Antep taburu, 120 mevcutlu 25, Alay birinci bölük, 750 semt efradı ki, toplam 1470 silahlı ve 500 silahsız tahkimat eratından ibaretti. Türklerin silahlarına gelince: Osmanlı, Alman , İngiliz, Fransız, Rus tüfekleri olmak üzere muhtelifti. Bütün bu tüfeklerin sadece 82 süngüsü vardı. Biri Maksim, biri Hoçkins iki ağır makinalı tüfekle 3 İngiliz hafif makinalı tüfeği de bu kuvvetlerin ağır silahları idi. Cephane mevcudu yüz binin altında idi. Mevcut erzaka gelince: milli kuvvetlerle şehirde lalan on beş bin civarında sivil halkı en çok bir ay iaşe edebilecek durumda idi. Bütün bu kötü şartlara rağmen Anteplilerin direnme azmi kırılmamış, düşman muhasarasını yarmak için saldırılar tertip etmekten vazgeçmemişlerdir.

General Gobo, bir kısım kuvvetleriyle şehri kuşatırken ayrı bir kuvvetle de hariçteki kolordu birliklerine saldırdı. 9. Tümeni Beylerbeyi civarında, 5. Tümeni Küllü köyü yakınlarında yenerek Birecik’e kadar takip etti. 5, Tümen Fırat’ın doğusunu geçmek zorunda kaldı. Düşman 27-28 Kasım günlerini Nizip’te geçirdi. 30 Kasımda Antep’e döndü. 1 Aralıkta Özdemir Beye şu istekleri kapsayan bir nota gönderdi:

  1. Fransız mandasının tanınması,

  2. Asker ve jandarmanın harp esiri addedilmesi ; silah ve mühimmatın devredilmesi,

  3. İsimleri verilecek muharrik eşhasın teslimi.”

24 saatlik bir mühletle verilen bu notaya şu cevap verildi:

“1- Antep’i savunanlar Anteplidirler; hariçten gelmiş asker yoktur.

2- Antep’e muharrik ve müşevvik diye kimse yoktur; bütün Antepliler bu savunmanın tertipçisi ve tatbikçisidirler.”

Bu yazışmalarla düşman dört gün oyalandı ve bombardıman hafifledi. Şehir en çok erzaksızlıktan muzdaripti. Yeniden teşkil olunan erzak tespit komisyonları evleri arıyor, mevcut erzaktan sahibine yetecek miktarını bırakıyor, artanını diğer fiyatıyla satın alarak iaşeye sarf ediyordu. Erlerin iaşesi yarıya yarıya indirilmişti.

Cephane noksanını telafi için de bir imalathane kuruldu. Şehirde mevcut usta ve araçlar burada toplandı. Kara baruttan fişek dolduruluyor, patlamayan top mermilerinin dinamitlerinden faydalanılarak bomba yapılıyordu. Fişekhane kısmında şehit çocukları çalıştırılıyor ve bunlar iaşe ediliyor; vafilendirilen öğretmenlerle ilkokul eğitim ve öğretimi yaptırılıyordu. Cephane ihtiyacı bu imalathane ile kısmen karşılanmakta ise de erzak sıkıntısı günden güne artıyordu. Tüccar ambarlarındaki üzümler, fıstıklar bittikten sonra acı zerdali çekirdeğinden faydalanıldı. Bunlar günlerce suda bırakılarak tatlandırılıyor, una katılarak ekmek yapılıyordu.

Kolordunun kuşatmayı açmak, şehre erzak ve cephane ulaştırmak için yaptığı teşebbüsler neticesiz kalıyordu. 20 Aralıkta Çıksorut ve Hacıbaba’ya hücum edildi, fakat başarı sağlanamadı. 27 Aralık ta şehrin güneyinden Karataş kesiminden düşmana ikinci bir taarruz daha yapıldı. Kurbanbaba’daki düşman topları kısmen tahrip ve kısmen iskat edildi ise de piyadenin yetersizliği ve muharebedeki güçlük dolayısıyla şehir içi kuvvetleriyle işbirliği yapılmaması büyük bir başarıyı engelledi. Ocak ayından açlık son haddini bulmuştu. Kadınlar ölmüş beygir etini kapışıyorlardı. Kumandanın ve Heyet-i Merkeziyenin kapıları önünde yüzlerce kadın ve çocuk açız diye feryat ediyor, inliyordu.

Şehrin ve müdafilerin içinde bulunduğu acı durumu Şakir Sabri Yener şu mısralarla dile getiriyordu:

Antep Mahsurlarının son Feryadı

Yer karanlık, gök karanlık; yer demir, gökler bakır;

Lane yok, virane çok, sandık sepetler tamtakır.

Bir gelen yok, bir giden yok; tel çekilmiş çevreye,

Top kurulmuş, çifte nöbetler dikilmiş her yere.

Kar yağar, kurşun yağar; kan fışkırır karlar erir!

Haricin ahvalini ancak güvercinler verir.

Müslümanlar, kurtarın Allah için Allah için!...

Yirmi bin masumu kestirmek boğazlatmak için!

Şehir bütün Ümidini Kolorduya bağlamıştı. Kuvvetlerini biraz toplayan Kolordu yeni bir plan hazırladı. Akçakoyunlu’dan dönecek düşman erzak kafilesine saldıracak, bu kuvveti yok ettikten sonra şehrin güney ve doğusundan hücum ederek muhasarayı açacaktı. 18 ocakta yapılan ve ilk hamlede büyük başarı kazanan bu harekette piyadenin yetersizliğinde herhangi bir başarı elde edilmedi.

Bu harekattan sonra Kolordu muhasarayı hücumla kaldırmaktan ümidini kesmişti. Özdemir Beye yazdığı mektuplarda bir huruç hareketi ile içerdeki kuvvetlerin dışarı çıkmasını tavsiye ediyor ve kolordunun bu hurucu desteklemekten başka bir şey yapamayacağını bildiriyordu. İçerideki kuvvetler bu harekete hazırlanırken 30 1921 sabahı düşman şiddetli topçu ateşi himayesinde tanklarla Musullu cephemize taarruz etti. Tanklar siperlerin önüne kadar dayandı. Kahraman Mustafa Yavuz komutasındaki 3, Bölük siperlerinden kımıldamıyor ve çelik mermilerle tankları durdurmağa çalışıyordu. Bu mukavemet düşman hücumunu kırdı; tanklardaki mürettebattan birçokları yaralandı ve düşman yenilerek geri çekildi.

N) Çıksorut taarruzu:

30 /31 ocak gecesi şehir kuvvetleri tarafından kuzey kesimindeki düşman mevzilerine bir taarruz yapıldı. Bir kısım siperler işgal edildi. Hariçteki kuvvetler de bu taarruza katılacak ve iki kuvvet birleşince cephe yarılacaktı. Dışarıdaki kuvvetlerden bir ses çıkmayınca gün ağarırken birlikler taarruza kalktı. Bu savaş çok kanlı olmuş, başta Mustafa Yavuz olmak üzere 28 şehit ve yetmiş küsur yaralı verilmişti. Geri kalan birlikler şehre döndüler. Çıksorut taarruzunu takip eden hafta, bütün şehirde açlık ve sefalet ayrı kurtuluş ümidinin kaybından dolayı da derin bir üzüntü ve huzursuzluk yaratılmıştı.

P) Huruç Hareketi:

Kolordunun emri ile 6/7 şubat gecesi şehrin doğusundan Selavat Yokuşuna karşı bir Huruç hareketi hazırlandı. Kolordu iç cephelerde bırakılacak setir birliklerinden başka bütün mücahitlerin (en az bin kişi)

Huruç hareketine katılmasını, cephe yarılınca kumandan ve heyet-i merkeziye gibi savaş sorumlularının ve isteyen halkın harici çıkmasını istiyordu. Kolordu topçuları düşman karargahını, topçu mevzilerini ateş altında tutacak, bir kısım piyade ve Cünüt’e hücum ederek taarruzu destekleyecekti. Akşamdan sonra Şehreküstü Caddesi dışarı çıkmaya hazırlanan memurlarla ve halka dolmuştu. Hücum birlikleri alaturka saat beşte Şehreküstü mezarlığında toplandılar. Saat altıda hücum başladı. Şiddetli bir bomba savaşı sonunda Salavat Tepesindeki düşman imha edilerek tepe zapt edildi. Dışarıya bir gedik açılmıştı, bu gediğin sağ ve sol kanatlarını muhafaza ile görevli birlikler vazifelerini başaramadıklarından açılan gedik kapandı. Huruç hareketine katılan 600 kadar mücahitten 450-500 kadarı dışarı çıktı. Kumandan ve dışarı çıkmağa hazırlanan diğer zevat içeride kaldılar.

Özdemir Bey ve bir kısım devlet memurları, hakimler, doktorlar ve halk 7/8 şubat gecesi fedai postalar rehberliğinde iki grup halinde gizlice şehirden çıktılar. Asıl sorumlu tanınan Heyet-i Merkeziye Reis ve azaları içeride kalmıştı.

R) Şehrin Teslimi:

8 Şubat sabahı, şehrin ileri gelenleri Heyet-i Merkeziye azaları, semt reisleri Şıh Camiinde toplandılar; durumu görüştüler, Fransızlara teslim olmaktan başka bir çıkar yol bulamadılar. Kolordu Kumandanı da aynı görüşü tekrarlayıp durmuştu. Teslim şartlarının görüşmek üzere bir heyetin kabulü yolunda Fransız Komutanlığına bir mektup yazıldı. Fakat başta yedek teğmen Fehmi Kayaalp olmak üzere bir kısım Antepliler bu mektubun gönderilmesini istemediler. Fransızlardan bir teklif gelmesinin daha uygun olacağını savundular. Bu fikri savunanları öğleden sonra Fransız Komutanlığından gelen bir mektup haklı çıkardı. Fransızlar şehrin teslimi için bizimkilerin akıllarından geçiremediği uygun şartlarda teklif ediyorlardı. Dr. Mecit Barlas başkanlığında bir heyet, Fransız karargahına giderek teslim şartlarını görüştüler. Ve tespit edilen bu şartları imzadan önce Şıh Camiinde dönerek halka anlattılar. Halkın muvafakatı üzerine 9 Şubatta aşağıda özetini verdiğimiz teslim şartlarını imza ettiler:

  1. Gaziantep Fransız mandasını kabul etti.

  2. Antepli olmayan subaylar, nizamiye eratı ve jandarmalar harp esiri addedildi.

  3. Top, tüfek ve bütün mühimmat Fransızlara teslim edildi.

  4. Antepli Türk subayları serbest olacak ve silahlarını taşıyabileceklerdi.

  5. Silahlı hiçbir Ermeni Türk mahallelerine giremeyecekti.

  6. Fransız idaresince tayin olunacak yerli memurlar vasıtasıyla şehrin sivil idaresi tesis edilecekti.

  7. Şehir ve civarının asayişinin muhafazası için bir Türk subayı komutasında Türk ve Ermenilerden jandarma ve polis birlikleri kurulacaktı.

  8. Şehirdeki Antepli rüesayı milliye ile müşevvikler affolunacaklardı.

  9. Şahıs, mal ve din hürriyetine kat’i surette riayet olunacaktı.

Anlaşma imzayı müteakip yürürlüğe girdi. Fransızlara kamyonlarla un, bulgur, şeker vs. getirerek fakir halka parasız dağıttılar. Ekmekçi dükkanlarını açtırarak ekmek tevzi ettiler. Yalnız taahhütlerine rağmen Heyet-i Merkeziye azaları ile yedek teğmen Fehmi Kayaalp’i esir alarak koleje götürdüler.

Bu suretle 1 Nisan 1920’de başlayan Gaziantep savunması dost düşman bütün dünyanın hayranlık ve takdirlerini kazanan kahramanlıklarla on ay dokuz gün sürdükten sonra açlık yüzünden sona ermişti. Düşman bu süre içinde, şehre yetmiş bin mermi atmış, şehir bir kül ve enkaz yığını halini almıştı. Antepliler şehirlerinin savunması uğrunda 6000 evladını şehit vermişler ve 220 bin altın lira para sarf etmişlerdir.

O) Netice:

Gaziantep savunması son günlerini yaşarken bu savunmanın olağanüstü anlam ve önemini takdir eden Antep Türkiye Büyük Millet Meclisi 6 Şubat 1921 tarihli toplantısında 93 numaralı Kanunla Antep’e tarih boyunca hiçbir şehre nasip olmayan GAZİ’lik unvanını vermiştir.

Yine bu şanlı savunmadır ki Gaziantep’i ve çevresini işgal ve istiladan kurtarmıştır. Bu iddianın en açık delilini, Fransız Şark Orduları Kumandanı General Goro, bir dostunun, “Niçin Fransız mandasına verilen mıntıkayı işgal etmiyorsunuz?” sualine; “Fransız ordusu Antep’e girmek için on ay bekledi; Anadolu’da bin Antep var.” Cevabı ile vermiştir.

Gaziantep’in teslimi, Türkleri en derin elem ve mateme boğduğu kadar, Ermeni ve Fransızlara da düğün bayram yaptırmıştı. Ancak bu sevinç çok sürmemiş, 15 Mart 1921 tarihinde Londra’da Türkiye Hariciye Vekili Bekir Sami Beyle Fransız delegasyonunun Antep, Adana ve çevresinin Türklere iadesi üzerinde anlaşmaya varmaları, sevinenleri ümitsizliğe matem tutanları büyük bir heyecan ve sevince boğmuştur. Nitekim bu anlaşma Ankara İtilafnamesi ile son şeklini almış ve 25 Aralık 1921 tarihinde son Fransız neferi Gaziantep’i terk ederken , kahraman Türk ordusu halkın coşkun sevgi gösterileri ve sevinç gözyaşları içerisinde Gaziantep’e girmiştir.