hacialinin     yargı sayfası                       yargıtay sitesi  

TCK ÖNERİLERİ

konuyla ilgili "tck eksikler - yanlışlar - öneriler" isimli uzun makale için basınız

Zina tartışması gölgesinde yapılan TCK değişikliğinde, üzerinde asıl durulması gereken hepimizi ilgilendiren, çoğu zaman yakındığımız maddeler üzerinde ne yazık ki tartışma yapılmıyor. Zinanın suç olmaması gerektiğini belirterek asıl önemli konular üzerinde bazı önerilerde bulunmak istiyorum.

Ceza kanunumuz suçun sonucuyla ilgilidir. Suç işleme nedenleri, suça iten veya suçun işlenmesinde etkisi olan konularla ilgilenmez. Kanun zaruret hali, meşru müdafaa, haksız tahrik nedenlerini indirim olarak düzenlemiştir. Ancak suçun işlenmesini etkileyen fakat suç anından uzak nedenler dikkate alınmamıştır. Böyle olunca da mahkemelerimizden çoğu zaman vicdanlarımıza uymayan kararlar çıkar. Hakkaniyeti ve gerçekte kamu düzenini sağlamak için suçun oluşumuna etki eden nedenler tespit edilerek önem ve etki derecesine göre cezada indirime gidilmelidir. Suçun oluşumunda payı olan her neden ve mağdurun, üçüncü kişiler ve dış faktörlerin kusuru, ihmali indirim sebebi olmalıdır.

Ceza kanunumuz mağdur kişiyi yalnızca şekli bir figür olarak ele alır. Dolayısıyla mağdurun istekleri sonuca etkili değildir. Suçtan zarar gören mağdurun sanığı affetmesi, ceza almasını istememesi, şikayetinden vazgeçmesi gibi koşullar halinde, mağdurun bu isteğine "hukuki değer" verilmeli ve hapis cezasının indirilmesi benimsenmelidir. Böylece sanık ile mağdur uzlaşarak barışmaya yönlendirilmiş olunacaktır. Yine sanığın pişmanlık halinde "şartlı" olarak ceza indirimi imkanı getirilmelidir. Sanığın bir kez işlediği ve pişman olduğu durumlarda ceza indirimi ile suçlunun topluma kazandırılması ve ıslahı mümkündür. Pişmanlık hali, suçlunun davranışını belirleyeceğinden kamu düzeni açısından da önemlidir. Bu nedenle pişmanlık kavramına "hukuki değer" vermek gerekir.

Suç işlenmesinden ciddi derecede kuşkulanılan hallerde, kamu düzeninin bozulması ihtimali olan gibi durumlarda, tehdit ve korkutma gibi suçlarda önleyici tedbirler imkanı getirilmelidir. Suçtan zarar görecek kişinin talebi üzerine Savcılıkça ve Mahkemece önleyici tedbirler alınabilir. Örneğin küçük bir mahallede iki aile arasında çıkan kavga veya kız kaçırma nedeniyle aileler arasında sorunların çıkabileceği hallerde, sarhoş, suç müptelası veya ruhi hastalığı olan kişilerin çevreye zarar verebileceği hallerde kamu düzeninin sağlanması için önleyici tedbirlere gerçekten ihtiyaç bulunmaktadır. Böylece hızlı ve yerinde yaptırımlarla suçlar işlenmeden önlenmiş olacaktır. Bu tedbirler bir süreliğine sağlık veya eğitim merkezinde tutulma, kişinin evinde veya resmi dairede tutulması, bir olay mahalline giriş yasağı, geçici olarak bir köyde ikamete zorlanma gibi önleyici tedbirler düşünülebilir.

Kasıtsız işlenen taksirli suçlarda derecelendirme yapılarak, suçun özelliği ve boyutuna göre ceza miktarı kademeli olmalıdır. Neticenin oluşumunda "tahmin edilebilir hal" "öngörülebilir hal" "beklenmeyen hal" "önlenemez hal" gibi ölçüler getirilmelidir. Buna göre trafik suçlarında sanığın kusuru, dış etkenler (yol hatası, diğer araçların durumu, araç hatası) acemilik, ihmal gibi nedenler ile mağdurun kusuru, mağduriyetin büyüklüğü, ölümün kazanın dışındaki nedenlerle (kan kaybı, yanlış tedavi v.s. gibi) oluşması gibi haller ayrı ayrı derecelendirilerek cezalandırılmalıdır. Keza araç sahibi kişi ile yol hatası halinde karayolları personelinin, yetersiz denetim nedeniyle içişleri bakanlığı personelinin veya kazaya sebep olan diğer araçların sürücüleri için cezai ve tazmini yaptırım getirilmelidir.

Doktor ve diğer sağlık personelinin taksirli eylemi sonucu ölüm veya sakatlanma meydana gelmişse, yukarıda sayılan ölçüt ve sınırlar içinde cezalandırılması gerekir. Ceza miktarlarının caydırıcı olacak şekilde artırılması yanında araç sahibinin ve doktorun meslek ve sanatını yapamaması cezaları caydırıcı sürelerde verilmelidir. Yine mağdurun şikayetinden vazgeçmesi hali, cezanın büyük oranda indirimi sebebi sayıldığında, sanığın mağdurun zararını tazmine yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

Mala karşı suçlar arasında bulunan gasp-yağma suçunun cezası çok fazladır. Bu maddeler malı korumaktan ziyade "zor-şiddet-tehdit" unsurunu cezalandırmaya çalışmıştır. Ancak kanun kendi bütünlüğü içinde makul dengeyi kuramamış, haksızlık-vicdansızlık yaratacak kadar aşırılığa gitmiştir. Bu dengesizlik kamu vicdanı ve hakkaniyet duygusunu zedeleyecek boyuttadır. Hırsızlık, dolandırıcılık, emniyeti suistimal suçlarındaki ceza ile gasp-yağma suçu arasında 10 kat fazla hapis cezasını gerektirecek mağduriyet ve gereklilik bulunmamaktadır. Ekmek çalan veya baklava çalan gençlerin gasp suçundan 10 yıl cezalandırılmaları gibi haklı itirazlar giderilmelidir. Şiddet kullanıldığında yaralama veya öldürme olduğunda zaten bu suçlardan dolayı ayrıca suçlu cezalandırılmaktadır. Öldürme ve yaralama olmadan yalnızca "zor ve şiddet" uygulanması hali, 10 kat fazla cezayı haklı çıkarmaya yetmemektedir. Kanımca hırsızlığın ağılaştırıcı hali olarak 3 yıl hapis ile cezalandırılması yeterli olacaktır.

Uygulama birliği sağlanamayan uzuv tatili veya uzuv kaybı konusu açık hüküm halinde düzenlenmelidir. Bu konu adli tıp raporları ile çözülemeyecek önemdedir. Cezası iki yıl olan uzuv tatili ile cezası 5 yıl olan uzuv kaybı arasındaki bu kadar tartışmalı, tereddütlü bir uygulama yerinde değildir. Yargıtay'ın bir organ %40 işlevini yitirmesi halinde uzuv kaybı sayılır içtihadı uygulamayı iyice karıştırmıştır. Yaralama halinde bir organımızın tümden kaybı ile bir süreliğine veya derece kaybı arasındaki farkın ayrıntılı düzenlenerek ceza miktarları arasında uygun bir denge kurulmalıdır.

Son olarak belirtmek isterim ki; ceza miktarı tayin edilirken ciddi ve boyutlu analizlere ihtiyaç varken, kanun adeta matematik kolaylık açısından 1, 3, 5, 10 yıl gibi düz rakamları tespit etmiştir. Ceza miktarları yeniden değerlendirmeye tabi tutularak hapis cezalarında "ay" kullanımını artırmalıyız. Keza hapis cezası verilirken, hafta sonu cezaevinde hapis, akşamları cezaevinde hapis, evde hapis cezası gibi yaptırımlar, seçimlik olarak veya suçun karşılığı olarak tespit edilmelidir. Kamu veya özelde çalışma yükümlülüğü (örneğin, madenlerde-yol işlerinde-dağ ve orman işçiliği gibi) getirmek, kadın mahkumlar için elektronik bir alete bağlı olarak oturduğu evde cezasını çekmek, bir mahallede bulunmamak, bir süre kütüphanede kitap okumak, halka açık alanlarda suçu künyesinde yazılı olarak bulunmak, şehir temizliği yapmak, trafik kontrolü yapmak gibi cezalar eklenebilir. Sürgün cezası olarak bilinen zorunlu ikamet uygulaması kaldırılmıştır. Ancak bu ceza hapis cezasından daha insani, ıslah edici ve uygardır. Bu cezaya yeniden dönülmeli, bazı suçlar için hapis yerine sürgün cezası verilmesi uygulaması yeniden getirilmelidir. Keza olayın türüne göre hakime seçim yetkisi verilerek bölgeye ve koşullara uygun cezalar kamu düzenini sağlamada daha etkin olabilecektir.

Hacı Ali Özhan

*Ankara Barosu avukatı.............*0542 / 264 02 75-0312 / 425 63 47

bu makale radikal, zaman, yeni şafak gazetelerine gönderilmiş ancak yayımlanmamıştır.

Bu sayfada, mahkemeler ve yargı kurumlarıyla ilgili Hacı Ali Özhan makale ve araştırma yer almaktadır. Ayrıca, ilginç ve önemli makale, haber ve yorumlarada yer verilmeye çalışılaçaktır. HAÖ.

anayasa mahkemesi   insan hakları mahkemesi   yargıtay   daniştay   baro   main page / ana sayfa
hacialiozhan@hotmail.com   hacialiozhan2000@yahoo.com   hacialiozhan@mynet.com