1 NİSAN TCK' SI
Ceza kanunu kabul edildi ancak tartışmalar bitmedi. Yürürlüğün 1 nisana bırakılmasıyla yeterli miktarda cezasını çekmiş mahkumlar yönünden haklı olarak yakınmalar başladı. Bu tereddütlü hal nedeniyle savcılıklar ve mahkemeler farklı kararlar veriyorlar. Sonuçta aynı koşullardaki bazı mahkumlar tahliye olurken, bazıları 1 nisan tarihini beklemek zorunda bırakıldılar. Bu eşitsiz uygulamanın ayrı bir mağduriyete neden olduğu açıktır.
Aslında infazın kesilerek mahkumların tahliye edilmeleri, kanunun özüne ve yasa koyucunun amacına uygundur, ancak bazı mahkemelerin tereddüt geçirmesi de normal görülebilir. Kanun lehe kanunun neşrinden ve infazın geçici durması veya kesilmesinden bahsediyor. (TCK m.2 - CMUK m.402) Dolayısıyla mahkemeler, infazı geçici durdurarak 1 nisan tarihinde de tümden kaldırma kararı verebilirlerdi. Bu tartışmanın varlığı bile "sanık lehine" uygulama yapmayı gerektirir. Nitekim Adalet alt komisyon danışmanı sn. Adem Sözüer, infazın kesilerek tahliye edilme yönünde görüş bildirdi.
Bu sorun önceden görülemeyecek bir ayrıntı değildi. Ceza miktarını indiren, suç olmaktan çıkaran ve indirim oranlarını çoğaltan maddelerin varlığı ortada. Yaklaşık on bin insanın tahliye olacağı da öngörülüyordu. Naçizane bendeniz geçen yazımda bu konuya değinerek, kanunun yürürlük tarihinin bir ay sonraya bırakılması veya ceza indirimi öngören maddeler sayılarak yürürlük tarihinin bir ay sonraya bırakılmasını önermiştim. Tam da yürürlük maddesinde tasarı geri çekilmişken, imar ve çevre suçlarındaki cezaların yürürlük tarihi iki yıl sonraya bırakılması gibi, bu maddelerin yürürlüğünün yayımla veya bir ay sonraya bırakılması tam yerinde olacaktı.
Şimdi karara bağlanmamış çok sayıda dosya beklemeye bırakıldı. Bu tartışmayı ve farklı uygulamayı önlemek için, Adalet Bakanlığı bir genelge yayımlayarak sorunu çözebilir. TBMM amacını açıklayan ve uygulama birliğini sağlamaya yönelik, Adalet Bakanlığının genelge çıkarmasında bir mahzur yoktur. Konu bir yönüyle idari işlem sayılabilecek infazla ilgili olduğu için yasal bir engelde yoktur.
Konu dışına çıkmakla beraber, Mehmet Kutlular ve Nurettin Şirin' in 312 madde mahkumiyetlerini Yargıtay onaylayarak, teknik bir yanlışlığa imza attı. Şöyle ki; yeni maddede (4744 sk) getirilen "kamu düzeni için tehlikeli şekil" maddenin eski halinde, ağırlaştırıcı unsur olarak ceza miktarını 1/3 oranında artırıyordu. Yerel mahkeme ağırlaştırıcı unsur varken uygulamayarak suçun basit halinden ceza vermiş ve bu ceza kesinleşmiştir. Şimdi ise önceden yok denilen ağırlaştırıcı unsur, aynı dosya içinde var denilmiş hale düşülmüştür. Bu hukuk tekniği açısından mümkün değildir. Önceki kararda yok denilip, sonraki kararda ağırlaştırıcı hal var denemez. Olsa bile mahkum lehine kazanılmış hak oluşmuştur. Yani bir olayda, bir dava dosyası içinde bir şey hem yok, hem var olamaz. Bunun gözden kaçtığını düşünerek karar düzeltme aşamasında bu hatanın giderileceğini umuyorum.
Bu örnekler bize şunu tekraren gösterdi ki, 312 madde üzerindeki göstermelik değişiklikler yeterli olmuyor. Kanımca olmayacağı kesin di zaten. 312 yi savunan Adalet Bakanına şunu yine tekrarlamak isterim ki, yeni kanuna yaptığınız "açık ve yakın" unsuru da uygulamada bir şeyi değiştirmeyecektir. 312 davaları yeniden görülse örneğin sn. Tayyip Erdoğan şimdi yargılansa yine mahkum olur.
Sayın Tayyip Erdoğan'ın, artık pek görülmediğini söylediği ve suç olması gerekir dediği, hakaret suçunu düzenleyen 159 maddeden, Fikret Başkaya hocama geçenlerde dava açıldığını bildirmek isterim. Bu maddenin anlaşılması açısından bir örnek, geçenlerde yeşiller partisinden bir Fransız milletvekili İstanbul' da "Fransız olmaktan utanıyorum" dedi. Gazetelerimiz sevinerek bu haberi başlık yaptılar, ancak bu milletvekili eğer Fransa' da 159 madde olsaydı kesin yargılanırdı. Bir Türk vatandaşı buna benzer bir cümleyi söylerse, 159 dan başı zor kurtulur. TCK da yapılacak değişiklikte ilk fırsatta bu maddeler tümden kaldırılmalı veya üzerinde radikal düzenleme yapılması şarttır. Aksi halde Avrupa müzakere sürecinde, bu maddeler önümüz de hep engel olacak. Biraz daha toplumsal bilimler ışığında özgürlükçü düşünelim. Sonuçta zaten öyle yapmak zorundayız. O zaman şimdiden...
Hacı Ali Özhan
bu makale vakit gazetesinde 30 ekim 2004 tarihinde yayımlanmıştır.