hacı alinin yürütme sayfasıcep telefonu alt yapısı kamulaştırılmalıdır neden ? basınız

CEZA USÜLÜ

Ceza usül kanunumuz yapılırken, ceza kanunu kadar tartışılmıyor. Gerçi ceza kanununda zinadan başka konular pek fazla tartışılmamıştı. Şimdi de kadın sanıkların nasıl muayene edileceğinden başka bir şey tartışılmıyor.

Ceza usül kanunu, soruşturmanın nasıl yapılacağı, davanın sonuca nasıl bağlanacağı gibi hükümleri saptadığından, ceza kanunu kadar önemlidir. Usülde, dürüst yargılama, olay ve delilleri tartışma, iddia ve savunmanın eşitliği esastır. Sanığın lehine olan deliller de özenle araştırılarak "maddi gerçek" araştırılır.Bu nedenle ceza kanunu savcının, usul kanunu sanığın kanunudur diye benzetilmektedir.

Kanun tümden değişirken, uygulamada görülen sorunlardan hareketle reform niteliğinde değişiklikler yapılmalıdır. Kanundan kaynaklanan yetersizlikler giderilmeli, herkesin benimsediği genel kabul görmüş hükümler getirilmelidir. Burada naçizane bazı önerilerde bulunmak istiyorum.

Tasarıda var olan adli kolluk kurulması, İç işleri Bakanlığının itirazı üzerine çıkarılmış. Ancak TBMM genel kurulunda bu konunun üzerinde ciddi bir tartışma yapılarak, tasarıya yeniden eklenmesi isabetli olacaktır. Emniyet güçlerinin adli amiri sayılan savcının, idari yönden hiç bir yetkisi olmaması, bir anlamda iki başlılığa neden olmakta ve yargının işleyişini olumsuz etkilemektedir.

Adli kolluk ile savcılar, hazırlık soruşturmasını daha geniş ve kapsamlı yapma imkanı bulacaklardır. Böylece yetersiz delil ile açılmış davalar azalacağından mahkemeler meşgul edilmemiş olacak, keza açılmış davalarda mahkemelerin delil toplamasına gerek kalmayacağından daha çabuk sonuçlanacaktır. Hukukda genel kabul görmüş, benimsenmiş ve sürekli dile getirilen adli kolluk fikrinden vazgeçilmemelidir. Jandarma ve polis arasındaki yetki kargaşası da giderilmelidir.

Ceza hukukunda şahsi dava açma suç tipleri sınırlı olduğundan, uygulamada fazla görülmeyen bu yöntem genişletilmelidir. Keza kanununda var olan şikayete bağlı suç türlerinin sayısı çoğaltılmalıdır. Mağdurları davanın asli unsuru yapan bu yöntemler, suç ve ceza siyaseti için çok yerinde olacaktır. Örneğin kişilere yönelik ekonomik suçlar, cinsel suçlar, kavga ve yaralama suçları, maddi hasarlı ve küçük yaralamalı trafik kazaları, basın yoluyla hakaret gibi suçlar "şahsi dava" yoluyla görülebilir. Keza savcıların küçük suç gruplarıyla mesai tüketmeleri önlenerek, önemli bir zaman kazanılacaktır.

Mağdurun davadan veya şikayetinden vazgeçmesine, davaya müdahil bulunan mağdurun taleplerine hukuki bir değer verilmelidir. Böylece sanık ile mağduru anlaşarak barışmaya yöneltilecektir.

İşkencenin önlenmesi konusunda hakim ve savcılara önemli sorumluluklar düşüyor. Sanıklar, mahkemede işkence veya kötü muamele gördüğünü söylediğinde, hakimler suç duyurusunda bulunmasını önermektedir. Bu çözüm yetersizdir, nitekim uygulamada işletilememektedir. Sanık işkence olayını somut olarak anlattığında, hakimin derhal yargılamayı durdurup, işkence iddiasını ön mesele olarak çözmesi gerekir. Eğer sanığın kolluk ifadesi karara gerekçe yapılacaksa bu sorunu çözmeden yargılamaya devam edemez. Aksi şekilde işkence iddiası karşılık bulmamış hale gelecektir.

Uygulamada CMUK da açık hüküm bulunmadğından hakimler bu konuda en fazla suç duyurusunda bulunmaktadırlar. Hükümet işkenceye karşı duyarlı olduğuna göre, bu yönde açık kesin amir hükümler getirmelidir. Yine Doç.Dr. Vahit Bıçak hocamın önerdiği gibi bütün ifadelerign teyp ve video kayıdına alınmasıda işkencenin önlenmesinde çok etkili olacaktır. Keza ifadenin tam şeklini hakim ve savcının görmesi, delillerin, gerçeğin ve adaletin ortaya çıkması açısından önemli olacaktır.

Mahkemede savcı ile avukatın yeri hep tartışma konusu olmuştur. Yabancı heyetler de bu durumu yadırgayarak sormaktalar. Mahkeme düzeni, oturuş yer biçimi kanunda yazılı değildir. Savcıların yeri, hakim kürsüsünün yanına inşa edilmiş ve böylecede süregelen bir uygulama olmuştur. Bu konu Adalet Bakanının, Adliye komisyonlarına göndereceği bir genelge ile kolayca çözülür. Önemli bir masrafta gerektirmez. Hatta bu konudaki ödemeleri Barolar bile üstlenebilirler. Aslında bu konu savcılık makamını nasıl gördüğümüzle ilgili derinliği olan boyuttadır. Öyleki savcılar ile hakimlerin duruşma salonuna aynı kapıdan girip çıkmaması, hatta aynı binada bulunmaması dahi gereklidir. Dolayısıyla yeni CMUK içine bu konunun alınması ihtiyacı vardır.

Hacı Ali Özhan

bu makale vakit gazetesinde 20 kasım 2004 tarihinde yayımlanmıştır.

  aihm   any.mah.   yürütme   yargı   araştırmalar   makaleler   main page / ana sayfa   
hacialiozhan@hotmail.com  ı  hacialiozhan@mynet.com  ı  hacialiozhan2000@yahoo.com