hacialinin      yürütme sayfası
cep telefonu alt yapısı kamulaştırılmalıdır neden ? basınız

Halk başkanı seçimi

hacı ali özhan

Cumhurbaşkanlığı görevinin önemi gereği, seçim usulleri şimdiden yoğun olarak tartışılmaya başlanmıştır. Siyasi partilerimiz ilke düzeyinde değişiklik yapmaktan ziyade, siyasi menfaatlerini ve ülke konjöktürünü düşünerek öneriler getirmektedir. Böylesine önemli bir göreve seçim usullerinin siyasi menfaatleriyle tesbiti gerçekte büyük bir hatadır. Hem de bir kişiye yönelik değişiklik hukukun genel ilkeleriyle açıktan çelişir. Ancak tartışma ne yazık ki bu noktadadır.

Cumhurbaşkanının tarafsız ve siyaset üstünde olması yanında bütün vatandaşları temsil etmesi nedeniyle, toplumdaki mutabakatı, bütün vatandaşların ortak paydasını taşıması gerekmektedir. Meclisteki oylama ile aritmetik olarak seçilen Cumhurbaşkanı, kendisini "destekleyenlerin veya kendi şahsi değerlendirmelerinin temsilcisi, sözcüsü ve yapıcısı olmamalıdır. Toplumdaki farklılıkların ortak paydasını taşıyarak görevini yapmalı ve sözde değil uygulamada herkesin temsilcisi olabilmelidir.

Cumhurbaşkanları, seçimleri, yargı organı üyelerini, rektörlerin seçimi, uygulamaları ve temsili her zaman tartışma konusu olmuştur. Sayın Evren, 1982 Anayasa oylamasıyla hiç olmayacak bir şekilde Kendisini cumhurbaşkanı yaptırmıştır. Turgut Özal 3. turda 263 oyla seçilmiş, Süleyman Demirel 3. turda 244 oyla seçilmiştir. Yıllarca politikanın içinde yoğun olarak ilgilenen seçilmiş cumhurbaşkanları, aynı anda tarafsız ve siyaset üstü kalarak görevlerini yapabilirler mi? Yapmışlar mıdır? Burada kuşkusuz aktif politika, günlük siyaset değildir.

Seçici görevlerini yaparken gerçekten tarafsız davranabilmiş midir? Örneğin Cumhurbaşkanı yüksek mahkeme üyelerini, rektörleri, denetleme organı üyelerini seçme görevi gerçekte tarafsızlığı gerektirmektedir. 1982 yılında anayasa yapılırken Cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçilmesini düzenleyen maddeye bir üye (sayın Kemal Dal muhalefet şerhi yazmıştır. Aynen, "...Cumhurbaşkanına geniş yetkiler verilmiştir. Anayasa tasarısına bu yetkiler tanındığına göre bununla bağdaşacak bir seçim sisteminin uygulanması gereklidir. Bu nedenle Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi daha tutarlı ve tasarı da sahip olduğu yetkilerin bir gereğidir. Bunun için madde düzenlemesine ' karşıyım" demiştir. Şahsen bu görüşe katıldığım gibi genel eğilim de bu yöndedir. Cumhur, halk demekse, halk, başkanını kendisi seçmelidir.

DSP'nin, Cumhur başkanının halk tarafından seçimine karşı çıkması anlaşılır gibi değil. Doğrudan demokrasiye katılımcılığa büyük önem vermesi gereken sosyal demokratlar ilkeleriyle çelişme pahasına, konjonktürel düşünerek böylesi önemli bir konuda yanlış yapmaktadırlar. Hem de sayın Demirel’ in tekraren seçilmesini sağlayarak sayın Ecevit kanımca tarihi bir hata yapacaktır. Anayasanın cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili maddesi hakkında DSP’ nin 1992 yılındaki görüşünü aynen alıntılamak istiyorum. "Cumhurbaşkanının yükseköğrenim yapmış ve 40 yaşını doldurmuş olması koşulu demokrasinin eşitlik kuralına aykırıdır. Yaş tabanı ve yükseköğrenim sorumluluğu kaldırılarak cumhurbaşkanı olabilme olanağı tüm milletvekillerine sağlanmalıdır. Cumhurbaşkanlığının yansızlığı temel kural olduğuna ve milletin birliğini temsil ermesi gerektiğine göre Cumhurbaşkanlığı seçiminin bütün turlarında üçte iki oy çoğunluğu aranmalıdır. Salt çoğunluğun oylarının yeterli olması durumunda cumhurbaşkanının bu niteliklerinin varlığı kolay kolay sağlanamaz. Hele yürürlükteki adaletsiz seçim sistemine göre oluşmuş bir parlamentoda cumhurbaşkanı seçebilmek için salt çoğunluk yeterli olursa, küçük bir azınlığı temsil eden bir kimse cumhurbaşkanı seçilebilir. Nitekim bugünkü cumhurbaşkanı milletten ancak yüzde 36 oranında oy almış bir partinin milletvekillerince o mevkiiye seçilmiştir ve millet çoğunluğu böyle bir seçimi içine sindirememiştir" şeklinde anayasanın 101 ve 102 maddelerine muhalefet ederek değişiklik istemişlerdir. Sayın Ecevit bu görüşleriyle bugün çelişkiye düşmemeli. Hatta halk tarafından seçimin, halkta ve Meclis çoğunluğunda genel kabul gördüğü bugün, sayın Ecevit eğer hala "Halkçı Ecevit" ise, bu değişiklikten yana olmak zorundadır.

Eğer halk tararından seçilmesi görüşü kabul edilmezse, cumhurbaşkanının yetkileri sınırlanmalı ve yargı üyelerinin seçim yetkisi tümden kaldırılmalıdır. Tarafsızlığı tartışılan bir cumhurbaşkanının, mutlak bağımsız olması gereken yüksek mahkeme üyelerini seçme yetkisi yerinde kabul edilemez. Kaldı ki yargı ayrı bir kuvvetse, ayrı bir kuvvet gibi yapılanmalı ve işlemelidir. Yoksa Adalet Bakanlığı'nın . bir kısmına sıkışmış, bütçesi, personeli, alt yapısı bakanlık emrinde olan bir Yüksek Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu ile kuvvet olamaz. Başta Anayasa Mahkemesi üyeleri olmak üzere yüksek mahkeme üyelerinin cumhurbaşkanınca seçimi yargı bağımsızlığına, tarafsızlığına aykırıdır iddiasında bulunuyorum. Nitekim Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde basında, kamuoyunda yaşanan tartışmalar hepimizin malumudur. Yeri gelmişken belirtmek isterim ki, Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi' ne yaptığım bir başvuruda Anayasa Mahkemesi'nin oluşumunun, tarafsız ve bağımsız mahkeme statüsünde olmadığını, mahkeme yapısının, sözleşmeye aykırı olduğunu ileri sürmüş bulunmaktayım. Talebimizin kabul edileceğine inanıyorum.

Bu aşamada Iiderlerin cumhurbaşkanının kim olması hakkında görüş açıklaması, hatta liderler arası anlaşmaları deklare etmelerinin milletvekillerinin iradesine müdahale sayılacağını düşünmekteyim.; Keza seçimin gizli olması ilkesini de ihlal ettiği ileri sürülebilir. Liderlerin milletvekillerini yönlendirmesi, etki altın da bırakması, kanımca parlamenter sistemle uyuşmayacaktır.

9 şubat 2000 akit gazetesinde yayımlanmıştır.

Hacı Ali Özhan
  cumhurbaşkanlığı  başbakanlık   adalet bakanlığı   adli sicil   devlet istatistik   devlet planlama   
  aihm   any.mah.   yasama   yargı   araştırmalar   makaleler   main page / ana sayfa   
hacialiozhan@yahoo.com