SERMAYE ARTIŞI
Son dört yazıda holdingler konusunu değerlendirdim. Çok kişiyi ilgilendiren holdingler konusundaki kanun çalışmasına, ocak ayında son şekli verileceği için bu konuya zorunlu olarak ver vermek gerekti. Konuyla ilgili olmayan okuyucuların hoşgörüsüne sığınarak, holdinglerin sorunları ve çözüm önerilerimi bir kaç yazıda daha belirtmek istiyorum.
Holdinglerin en önemli sorunlarından birisi tüzük değişikliği ve sermaye artışını yapabilmektir. Bir ticari işletmenin ortak sayısını artırması, yatırımlarını büyütmesi neden zor olsun ki diye haklı olarak sorabiliriz. Kanuna göre sermaye artışı yapabilmek izne tabidir ve bu izin tabiki vermelidir diyenlere, SPK'nın genellikle izin vermediğini belirteyim. Çoğu holdingin yanında YİMPAŞ örneğini yakından biliyorum. Yani bir işletme, ortak sayısını artırıp tesislerini büyütmek istiyor ancak, başkaları izin vermediği için yapamıyor.
Bir ticari kuruluşun izin alarak kurulması, faaliyetlerini izinle yürütmesi, anayasal güvenceye alınmış "çalışma ve teşebbüs özgürlüğü" ile ne kadar bağdaşaçağı ciddi bir taştışmaya muhtaçdır. Keza sermaye gibi hareketli piyasa koşullarının, izin sistemi ile ne kadar bağdaşabileceği ayrı bir sorundur. Müteşebbislerin önüne, bürokratik formaliteler konulmasıyla yatırımların teşvik edilmiş olmayacağı açıktır. Halkın küçük tasarruflarının "çok ortaklı şirketlerle" yatırımlara dönüşerek ekonomik değer kazanması için teşvik edilmesi hepimizin arzusudur.
Ticaret kanunundaki mevcut uzun ve külfetli usullerin basitleştirilmesi amacıyla 1982 yılında Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılmıştır. Şirketleri halka açıp küçük tasarrufları üretime dönüştürerek mülkiyetin tabana yayılması amaçlanmıştır. Buna karşın gelinen noktada SPK, TTK hükümlerini aratacak şekilde amacını yok eder hale gelmiştir. Sermaye hareketininin önünü açmak, faaliyetleri kolaylaştırmak yerine, her şey SPK'nın izine tabi kılınarak adeta yasak merkezi konumuna getirilmiştir.
İşte binlerce insanı mağdur eden, yakınmalara neden olan en önemli sorun burada başlıyor. Şirketler sermaye artışı izni alamayınca hisse senedi çıkarıp halka satamamaktadır. Böylece halktan toplanan paralar resmi kayıtlara geçirelemediğinden, mevcut hisse senetlerinin devri veya şirkete borç verme şeklinde kayıtlar yapılmaktadır. Fiilen oluşan bu çözüme karşı SPK, bu kez suç duyurusunda bulunmakta ve şirkete idari para cezası uygulamaktadır.
Kayıtlarda gözükmeyen ortaklar, haklarını kullanamadıkları gibi oluşan kar payı adlarına ödenememektedir. Toplanan paralar, fiilen yatırıma dönüşmekte ancak kayıtlara ilişkinin gerçeği yansıtılamadığından ortakların mağduriyetine neden olmaktadır.Yine başka bir kayıpta, bu nedenle bazı holdingler, topladıkları para ile yabancı ülkelere yatırım yapmak zorunda bırakılmışlardır.
Bu nedenle şirketin sermaye artışı gibi tamamen teşebbüs hürriyeti içinde görülecek bir konu, izne tabi olmaktan çıkarılmalıdır. Şirket sermayesini istediği kadar artırabilmeli, Bakanlığa bildirmesi, ilan ve sicile kayıt yeterli görülmelidir. SPK veya Bakanlık kanuna aykırılık tespit ettiğinde, mahkemede yargı yoluna başvurması imkanı getirilebilir. Dolayısıyla ortakları doğrudan ilgilendiren ve sorunların kaynağı olan sermaye artışı önündeki hukuki ve fiili engellerin kaldırılması gerekmektedir.
Yine anonim şirketlerin tüzük onayı ile kuruluşuna izin verilmesi yöntemi terk edilmelidir. Tüzük değişikliklerinde şirketlerin büyük sıkıntılar yaşadığı bilinmektedir. Şirketler tüzüklerini hazırlayıp, Bakanlığa bildirmeleri, ilan ve tescil ile tüzel kişilik kazanmalıdır. Bakanlıktan izin alma sistemi sermaye artışında olacağı gibi terk edilmeli, bildirim sistemine geçilmelidir. Tüzüğün kanunlara aykırılığı halinde derneklerde olduğu gibi, Bakanlığa dava açma hakkı verilmelidir.
Keza tüzükte seçimlik haklar sistemi getirilerek, her şirketinin kendi koşullarına uygun yönetim şeklini tercih etme serbestisi sağlanmalıdır. Sermaye artışı ve tüzük değişikliği, piyasanın kendi koşullarına bırakıldığında önemli bir sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Böylece sermaye aktifleşecek ve piyasa hızına uyum sağlanarak yatırımlar daha verimli hale gelecektir. Böylece yönetimin rahat, faaliyetlerin kolay, ortakların güvenceli olacağı bir sistemi kurmuş oluruz. Böylece küçük tasarufları devleştirip ekonomik kalkınma mucizeleri ortaya çıkarabiliriz.
Hacı Ali Özhan
*bu makale vakit gazetesinde 1 ocak 2005 tarihinde yayımlanmıştır.