Beton yapımı ile ilgili teknik bilgi için tıklayınız.

 

BETON’UN ANADOLU SERÜVENİ

(Bu yazı, Türkiye betonlarının

kurtuluş projesidir…)

Ağız: Canlı varlıkların ağızlarından başka, Yol ağzı, Bıçak ağzı, Kapı ağzı, Dere ağzı… vs gibi anlamlarının dışında, bir de yavrulamış canlının ilk sütüne denir…

Atalarımız Hunlar ve Göktürkler’den sonraki Oğuzlar’ın adının da ilk süt anlamındaki ”Ağız“ kelimesinden geldiğini yazar bazı tarihsel kaynaklar… Oğuzlar, 7-8-9. yüzyıllarda Emeviler’in, Abbasiler’in telkin ve baskıları ile peyderpey Müslüman olmaya başlayınca, olanlara, olmayanlardan ayırt edilsin diye Türkmen denmiş… Sonra tümüyle Müslüman olununca Oğuz adı unutulmamak kaydı ile tarih sayfalarında kalmış… Oğuzlar ve Türkmenler göçebe yaşam biçimini seçmiş, hayvancılıkla uğraşan toplumlar olarak, bir kısmı yerleşik düzene geçmiş, köyler, şehirler kurup oturak hayata başlamışlar… Göçebeliği tercih edenler şehirdekilere tembel anlamına gelen Yatuk, şehirlerde oturanlar da, göçebelere yürüyen, hareketli anlamına gelen Yürük,Yörük demişler… Yatuk Türkmenler, yerinde oturarak pek etliye sütlüye karışmazken; Yörük Türkmenler, yeni yaylaklar bulmak ve biraz da Moğol baskısından kaçmak için birçok uygarlığın beşiği Anadolu Yarımadasının içlerine doğru akınlar yapıp, girip çıkmaya başlamışlar… Kayseri’ye, Ankara’ya kadar gelip gitmişler… O devirde bu akınlar kırk - elli yıl kadar sürmüş…

Malazgirt(1071) zaferinden sonra, Atalarımız Türkmenler, Yörükler Anadolu’ya, artık kalıcı olarak gelirler. Gelirken de göçebe yaşam kültürlerinin sembolleşmiş barınakları olan çadırlarını da getirirlerler. Yavaş yavaş yerleşik düzene geçince Büyük Selçuklu’dan kalma taş yapı tekniğine dayalı mimari deneyimleri ile Anadolu Selçuklu eserlerini inşa ederler. Osmanlı döneminde ise Türk mimarisi Koca Sinan ile zirveye ulaşır. Avrupanın içlerine kadar kaleler, köprüler, camiler, külliyeler, hamamlar, saraylar, medreseler, imarethaneler, kasırlar, konaklarla Osmanlı şehirlerini kurarlar… Şehirler dışında, kırsalda,yerleşik köy yaşamına geçilse de çadırlı göçebe hayatından tam anlamıyla kopulamaz. Köyler kışlak olarak kullanılır, yazları da yaylak için yükseklere yaylalara çıkılır. Aynı coşkulu yaşam tarzı, az da olsa günümüze kadar geldiğini görüyoruz… Bu ikilemli yaşam içinde dayanıklı yapı tekniğine uygun oturaklı,kalıcı binalar yapılamadı. Yapılsa da sayılı ağaların,beylerin konaklarından ileri gidemedi. Halk, bir Rumeli türküsüne konu olan “Bir evler yaptırdım bre Ramizem sazdan samandan” örneği, korunak niteliğinde bu günkü gecekonduların atası tipinde taştan, kerpiçten, ağaç dalı,kargı örmesi, çamur karışımı evler yaparak oturdular… Varlıklı olup da biraz özenli davrananlar, ince yontma, kaba yontma, moloz taşla, ahşap iskelet arası tuğla işlemeli Karadeniz evleri gibi yöresel malzemelerle ve otantik mimari kültürümüzü günümüze kadar taşıyan, usta-çırak eğitimine dayalı becerileri ile evlerini yaptılar. Bu evlerin, ayakta kalıp günümüze kadar gelebilenleri, site alanı adı altında korunmaya çalışılmaktadır…

20. yüzyıla girildi… Ardından Balkan Harpleri, Birinci Dünya Savaşı,Kurtuluş Savaşımız derken, Cumhuriyetimize kavuştuk… Mazisi 19. yüzyılın ilk çeyreğine uzanan çimento ile Anadolu’nun tanışması ise Kocaeli Darıca’da “1911” yılında kurulan çimento fabrikası ile olmuştur. Ardından “1926” Ankara,“1929” Kartal derken tüm yurt sathına yayılarak dışarıya çimento satar olmuşuz. Ülkemizde inşaat Mühendisliği,“1883” yılında kurulan İstanbul Teknik Üniversitesi’nin “1928” yılında İnşaat ve Mimarlık bölümlerinin açılması ile başlar. Bugünün Yapı Meslek Liseleri ise Cumhuriyetimizin 10. yılında Ankara’da ”Yapı usta okulu” adı altında açılmıştır…

Halkımızın yapılarda çimento kullanmaya başlaması, yaygın olarak,İkinci Dünya Savaşı sonrasında olmuştur. “1945” yılında Birleşmiş Milletlere giren Türkiye, “1950” yılında yeni kurulan liberal ekonomik programlı “DP” Hükümeti daha koltuğuna oturmadan,Kore Savaşı’na davet edilince, kahramanca savaşıp, bir de Amerikan kolordusunu imha olmaktan kurtarınca,Amerika Türkiye’yi el üstünde tutmaya başlar… Sonrasında İkinci Dünya Savaşı’nda taş taş üstünde kalmayan Avrupa’yı imar etmek amacıyla, “Marshall” yardımı adı altında akıtılan, milyonlarca dolardan,Türkiye’ye de kredi ve yardım olarak verir. Diğer batı ülkelerinden alınan krediler ve önceki CHP hükümetinin kara gün için sakladığı altınlar ve dövizler de ortaya dökülüp kullanıma girince, ülkede kısa sürecek bir ekonomik refah dönemi başlar… Bu arada, NATO’ya girişimiz de ayrıca bir itibar ve saygınlık olayı olur… Bu hızlı gelişmelerden sonra, betonun Anadolu içlerine yayılmasının serüveni de böylece başlamış olur…

 

GELİŞME, TEŞHİS, YANLIŞLAR VE PROBLEMLER:

Atık ülkede para var… Mühendislerimiz var… Çimento var… Ustalarımız var… İkinci Dünya Savaşı’nın tehtidi ve yokluk korkusu yok… Müttefiklere binbir alicengiz oyunu oynayarak, bizi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayan deneyimli asker ve devlet adamı,Milli Şef İsmet Paşa’nın ürkek ekonomik politikaları da ortadan kalkmıştır… Kalkınma zamanıdır artık… Hızlı coşkulu bir imar faaliyeti başlatılır… Türkiye’yi tutabilene aşk olsun… Yollar, okullar, hastaneler,köprüler, havaalanları, barajlar, yüksek devlet binaları yapılır… Devlet bunları yapar da halk durur mu?… İş kapısı açılmıştır… Büyük şehirlere hücum edilir… Kazmayı küreği kapan başlar yıkıp söküp kazıp dökmeye…. Alaturka kiremitli yer evleri yıkılır,yerine alafranga,Marsilya kiremitli evler,apartmanlar dikilir… Beton yaygınlaşmaktadır artık… İnşaatlar da onu döker, onu kullanırlar…”Kim uğraşacak günlerce kerpiçle taşla toprakla? Bir tahta kasa ölçüsü çakıl yığını nın üstüne üç torba çimento atılır. Bir kuru paçal karıştırılır, ortası açılır. İçine alabildiğince su katılır. Karışım suyu emsin diye beklerken birer de sigara yakılır. Sonra bol sulu yaş paçal çevrilerek karıştırılır… Al sana yarım mikaplık beton harcı… Doğru kalıbın içine… Üç-beş keser darbesi ile sıkıştırılıverir binanın tüm yükünü yüklenecek O, meşakkatli,dört demirli,leylek bacağı görünümlü cılız kolonlar… Kalıplar sökülünce de birkaç demir görünür ise, birileri birşey demesin diye onlar da üstünden sıvanır, kapatılır, olur biteer… En önemlisi, rahat işlenir,işçilikten sürüm kazandırır” diye, yalın özensiz ve akışkan sulu kıvamda betonlar yapılmaya başlanır ülkede

Bizler, Türk halkı olarak betonu hep dozu ile tanımış, dozu ile anmışızdır. Pazarda patateste kalite aramış, betonda ise Kalite (Mukavamet) olacağını bilememişiz, aramamışız… Altı torba “300 doz” ölçüsüne takılmış kalmış, yedi torba katmayı düşünsek de kıyamamış, katmamış, kattığımızı da kattığımız fazla suyun seline kaptırmışız… Biraz göz ölçümüz keskinleşip de maharet kazanınca Agregayı(kum cakıl karışımı) ve çimentoyu ölçme gereğini de duymayarak özensiz karışım yapıp “Beton yağsız oldu, Beton yağlı oldu” gibi göz ölçüsüyle beton harcı yapmışız. Kendi başımızı sokacak gecekondumuzu yaparken dahi aynı cehalet ile hareket etmişiz, kendimiz usta,çoluk çoçuğumuz işçilik yaparak ikinci ve üst katları çıkıp içine oturmuşuz… Oturmuşuz da, elli yıllık birikimimizi “Can ve cananlarımız dahil” bu beton yığınlarına emanet etmişiz. Biraz makineleştikten sonra,karma makinalarının karma kazanının dolusunu doz ölçüsü olarak değerlendirmişsek de hakim zihniyet; yine kolay işçilik için betona gereğinden fazla su ilave etmek olmuştur…

“BETONA GİREN AGREGA,ÇİMENTO,SU KALİTESİNİ VE BETON DÖKÜM SONRASI HAVA,KÜR (bakım) şARTLARINI NORMAL STANDARTLARDA KABUL EDERSEK:TÜRKİYE’DE İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN GENELLİKLE HALKA HİTAP EDEN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNDA,KONU BİLİNMEDİĞİNDEN VEYA İHMALDEN İŞİN KOLAYINA KAÇMA TEMAYÜLÜNDEN KAYNAKLANAN VE ENGELLENEMEYEN BETONA FAZLA SU KATMA HASTALIĞI VARDIR… SULU KIVAMDAKİ BETON TERCİH EDİLMEKTEDİR. SU,CANLILAR İÇİN HAYATTIR,FAKAT BETON İÇİN FAZLASI FELAKETTİR… “SLUMP”,ÇÖKME KONİSİ DENEN BASİT BETON AKIŞKANLIK ÖLÇME ALETİ LABORATUVARLARIN DIŞINA,İNŞAATLARA VARAMAMIŞTIR… BETONA,%40’A VARAN ARTI MUKAVAMET KAZANDIRMA MAHARETİNE SAHİP,BETON KATKI MADDELERİ “Yapı kimyasalları” VE VİBRATÖR(Beton sıkıştırıcı) KULLANMA ALIŞKANLIĞI YAYGINLAŞMAMIŞTIR. BUNDAN DOLAYI BETON HARCINA GİREN SUYU KONTROL ALTINDA TUTMAK MÜMKÜN OLAMAMAKTADIR.BU FAZLA SU,HEDEFLENEN KALİTEYİ ÇOK AŞAĞI SEVİYELERE ÇEKMEKTEDİR. BUNUN DIŞINDA İSTENMEYEN OLUMSUZLUKLAR DA DEVREYE GİRİNCE KALİTE( Mukavamet) DAHA DA AŞAĞILARA DÜŞMEKTEDİR. HALBUKİ, KALİTELİ BETON İLE ÖZENSİZ, KALİTESİZ İMAL EDİLMİŞ BİR BETONUN KONUT BAŞI MALİYET FARKI İKİYÜZ MİLYON TL.’Yİ GEÇMEZ…BETON GEREĞİ ŞEKİLDE İŞLENDİĞİ TAKDİRDE İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN EN SAYGIN MALZEMESİDİR

Betonda kalite, mukavamet,dayanım anlamındadır. Beton için geçerlidir… Halbuki her ürünün bir kalitesi olduğu gibi betonun da bir kalitesi olabileceğini düşünmemişiz, aramamışız… Mutfağımızda yaptığımız yemeğin tadına tuzuna bakıp test ederiz de, neden yaptığımız betonları test edip sınamayız?… Konut inşaat sektöründe, görevli teknik eleman ile betonu fiilen üreten usta eleman arasında yeterli teknik bağlantı sağlanamamış,aradaki mesafe açılmış, gerekli eğitim verilememiş, verilsede otorite kurulup yaptırılamamıştır. Rant dahil sayılabilecek birçok sebepten dolayı ülkemizin beton kalite ortalaması,teknik yayınlara göre hedeflenenin çok altında olup,BS-80,BS-100 civarındadır. Betonun kalitesini (dayanımını) ifade eden BS-160,BS-200,BS-225 rumuzları statik betonarme proje sayfalarının köşelerine sıkışıp kalmış,ilgimizi dahi çekmemiştir. Çimento ülkesi olan ülkemizde halat kaçması,sıyrılması korkusu gibi zorlayıcı sebeplerden dolayı ön gerilimli beton elemanı için BS-400 betonu yapabilirken,hala BS-200, BS-225 betonlarını hedefleyip de çok aşağı kalitelerdeki betonlarla inşaatlar yapmaya devam etmemiz affedilir bir gaflet olmasa gerek.

Otomobil yaptık, uçak yaptık, ekenomide dünya onaltıncısı olduk da, neden betonu yıllarca hep böyle yaptık?… Yaptıtığımızda yetmedi öylesine güvendik ki ona, oturduk da taptık. Hatta “Beton gibi sağlam” deyimini dilimize yerleştirerek onu layık olduğu yerlere çıkarmaya çalıştık… “İzmitin köprüsü betondur beton – Nasıl kadrin bilmez yanında yatan” diyen şair Orhan Veli’ye İzmit betonlarının yıllar sonraki perişan hali mi malum olmuştu acaba?…

Her ne ise; detayını bilemeyiz ama, beton dersinden sınıfı geçemeyip, ikmale kaldığımızı da elli yıl sonra anladık…

Böyle karamsar gözüken bir tabloyu şayet marmara depremi öncesi önümüze koysalardı belki müstehzi olarak bakıp, geçebilirdik… Bugün için ise, olayı mercek altında inceledikten sonra, aynı umursamazlığın gösterileceğini sanmıyorum…

Yüce Allah’ın milyarlarca yıl önce bir büyük patlamayla başlattığı.hareket ve çekim yasalarına dayalı, Evren’de bir nohut tanesi kadar kalan dört küsur milyar yaşındaki dünyamızın doğasının yasaları da,Evren’inkinden ayrı olamazdı… İçinde kaynayıp fokurdayan magmanın dinamikliğine dayalı olarak,daha önceleri de çok yerlerde olduğu gibi alışageldiğimiz ölçülerin üstünde sallayıverdi.. MARMARA’YI… DÜZCE’Yİ Doğa karşısında, ne kadar zayıf ve aciz olduğumuzu anladık… Betonlarımızın da tabii…

ÇÖZÜM,ÇARE VE ÜLKE BETONLARININ KURTULUŞU:

Yıl 2000… Uzun tarihimiz içinde bir insan ömrü kadar genç ve taze sayılan Cumhuriyet’li,demokrasili, Türkiye’mizi dünya güçleri sıralamasında ilk on’a, ülkesini seven bireyler olarak oturtmak; bunun gururunu yaşamak istiyorsak, ülke betonlarımızın da “iyileştirilmesi (ıslahı)” gerek…

Tüm varlık,can ve cananlarımızı şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da kalitesiz beton yığınlarının altına emanet edemeyiz… Şayet bu gün başlanırsa, süreç en az kırk yıllıktır… Geçmişte Verem ve Sıtma hastalığı ile nasıl savaşılmışsa betonlarımıza karşı umursamaz lakaydi, ihmalci ve cahilce tutum ile mücadele edilmelidir… Savaşılmalıdır… Ekmeğimizi, yemeğimizi yapan aşcı ustalarında aradığımız beceriyi beton işcisi ve ustalarımızda da aramamız gerekir… Meslek hayatımın son yirmi yılını laboratuvar aşamasında betonu mercek altında tutmuş biri olarak derim ki: Çare,çözüm bize, burnumuz kulağımız kadar yakın Yanlıız; Uzun vadeli biraz terlememiz şartıyla….

EĞİTİM… EĞİTİM… EĞİTİM

Askerlikte bir deyim vardır,Zafer piyadenin süngüsünün ucunda kazanılır diyeİnşaat da ustanın keserinin sapında bitirilirÜlkemizin inşaat sektörünün agırlığını konut üretimi teşkil eder… İnşaatın diğer dallarında olduğu gibi,konut dalında da ağırlıklı olarak kalıpçı ustaları çalışır… Temele kazma vurulmadan önce,kalıpçı ip iskelesini yapar… Temel kazılır, kalıpçı ustası temel kalıbını çakar,demir döşendikten sonra betonu döker… Sonra kolonları diker ardından betonunu döker… Bu iş böyle semaya doğru devam eder, gider… İşin ağırlığını üstlenen bu ustalarımız, konut sektöründe genellikle denetimden uzak ve özerk çalışırlar… Hele büyük yekün tutan kaçak yapıların,Mimarı da, Mühendisi de, Kalfası da, Ustası da şimdiye kadar onlar olmuşlardır… O zaman ilk önce acilen kalpçıların yanına, duvarcı,inşaat demircisi, hazır beton mikser ve pompacı ustalarını da katarak eğitime başlamak gerekir… Konunun HEDEF noktası bu olmalıdır…

O zaman nasıl olacak?:

a-Bir hukuk devleti olan ülkemizde,işler kanun ile yürüdüğüne göre,olay kanun meselesidir… Projenin sağlıklı uygulanabilmesi için, kanunların yaptırım gücünü kullanmak gerek… Çözümlere acilen başlanarak, kurulacak merkezi komisyon tarafından ön çalışma yapılıp, gelecekte siyasi ve bürokratik engellere takılmayacak “TÜRKİYE BETONLARINI İYİLEŞTİRME(ıslah) YASASI” adı altında bir yasa çıkartılmalı…

b-Yasa çıkışı beklenmeden kanun kuvvetinde kararname ile çalışmalara başlayarak,sözü edilen komisyon tarafından eğitim ve yönlendirme amaçlı tam teşkilatlı merkezi inşaat laboratuvarı kurulmalı.

c-İl Belediye Fen Müdürlükleri’nden ikişer elemana merkez eğitim laboratuvarında on günlük bilgi tazeleme eğitimi verilmeli.

d-Kursa tabi tutulan teknik elemanlar illerinde,eğitim ve test amaçlı laboratuvarlar kurarak ilçe ve nahiye Belediye Fen Müdürlükler’inden ikişer teknik elemanı eğitime tabi tutmalı.

e-İlçe ve Nahiye Belediye Fen Müdürlükleri de kendi yörelerinde test ve eğitim amaçlı inşaat laboratuvarlarını kurmalı.

f-Konuların özünü, ustaların temel deneyimlerine sadık kalarak yapageldikleri yanlışlıkları belleklerinden kazıyıp, yerine doğruyu öğretecek eğitim programlarını hazırlayarak eğitime başlanmalı.

Konuyu biraz açacak olursak:

A—-Hazırlanacak yasada görevi belediyelerin bağlı olduğu İçişleri Bakanlığına vererek belediye fen müdürlüklerinin takibi sağlanmalıdır…

B--Yasaya uygun bir merkezi yönetim departmanı yetkililerce tayinle oluşturulur. Bu yönetim tüm yurt sathına yaygın eğitim test laboratuvarlarının çalışmalarına bilgisayar ve internet bağlantıları ile hakim olup çalışmalardan üst düzeyde yetkili ve sorumlu olmalıdır. Merkez çalışmaları eğitim ve yurt genelinde sıkı takip ve denetime yönelik olmalıdır. Ayrıca bu merkezde tam teşekküllü kalabalık gurup egitimine dayalı, eğitim ağırlıklı inşaat laboratuvarı oluşturulur…

C--İl Fen Müdürlükleri’nden ikişer inşaat mühendisi,inşaat teknik öğretmen veya inşaat teknikeri merkezde inşaat laboratuvarı uygulamalı eğitime tabi tutulurlar… Laboratuvar bilgi ve ders dökümleri kitapçık halinde kendilerine verilir. Verilecek egitim, Akademik seviyede yalın olup, teknisyen ve inşaat ustalarına konunun özünü basite indirgeyerek aktarmaya yönelik olmalıdır…

D--Eğitimli İl Fen Müdürlüğü görevlileri belediye sınırları içerisinde laboratuvarlarını oluşturarak program gereği çalışmalarına başlayarak laboratuvarlarını kurarlar. İlçe ve Nahiye belediye fen müdürlüklerinden ikişer teknik elemanı kursa davet ederek laboratuvarlarında kendi öğrendiklerini aktararak onları eğitirler. Bu eğitim zaman zaman tekrarlanır…

E--İlçe ve Nahiye fen müdürlükleri, il inşaat laboratuvarında ilin yetişkin elemanlarından eğitimini alarak kendi laboratuvarını kurar. İllerdeki gibi belirtilen aynı elemanlara eğitim verilir…

F—İl, İlçe ve Nahiye Belediye fen müdürlükleri tarafından yörelerindeki kalıp ustası, inşaat demircisi, betoniyer makinalı beton ekip işçileri, hazır beton mikser operatörü, pompa operatörü müteahhitleri gibi inşaatla ilgili yörenin tüm birimlerini davet ederek eğitime tabi tutulur, ustalara kurs katılım belgesi verilir. Yapı meslek liselerine,ders olarak konur öğrenciler uygulamalı derslerini il, ilçe laboratuvarlarında yaparlar. Çıraklık Eğitim Merkezleri’nde de aynı egitimler verilir…

G--İllerde A tipi araştırma,tahlil denetim ve test,İlçelerde Nahiyelerde B tipi denetim,test laboratuvarları oluşturulur… 1999 yılında Türkiye’de 362000 konut üretildiği bilgisinden yola çıkarak, yüzbin nüfüslu bir şehir için (B) tipi bir laboratuvara, “1”adet pres,( 6000 dolar)… “12”adet vibratör(adedi 375 dolardan 4500 dolar)… “70” adet pvc silindir numune kalıbı (150mm’lik pvc borudan imal edilir.) adedi 15 dolardan 1050 dolar… “50” adet slump konisi ( 12 dolardan 600 dolar). Etüv, Tartı, Buhar kabini, Agrega analiz elekleri, numune başlıklama aparatları vs dahil 13000 dolar toplam maliyet çıkar… Türkiye’de “3200 belediye oldugu kabulu ile ülkeye maliyeti “40” milyon dolardır İllerdeki (A) tipi laboratuvarlar biraz daha araştırma ağırlıklı olacağından maliyeti artabilir… Laboratuvar bina tesis asgari dört duvardan ve çatıdan ibaret olabileceğinden bu fiyatların dışında tutulmuştur…

Betonda Kalite(mukavamet-dayanım) nedir?…

Özet olarak: 15cm çaplı, 176,6 cm2 taban alanı, 30cm yüksekliği olan beton harcından imal edilmiş ,korunmuş küre tabi tutulmuş 28 gün yaşında beton bir silindiri başlıklayıp,presde basınca tabi tutarak kıralım… Kırılma yükünü silindir taban alanına bölelim… Çıkan sayı betonun kalitesidir,mukavametidir… Örnek olarak,beton silindir 40,000 kg’da kırılsın,kalitesi BS 227 dir… Konuyu bu kadar basite indirerek neden anlattık?, gerek var mıydı? Var olduğunu düşünüyorum çünkü: toplumun konuya ilgisini çekmek gerek… Burada hedef kitle üçgenin tabanındaki bilgilendirilmemiş, konuyu kendisinin dışında sayan geniş kitlelerdir… Kişinin kendi evinde kullnadığı “Buzdolabını” yapmasını öğretmeye çalışmak abes olabilir, çünkü fabrikası yapar… Fakat halkımızın belirli bir orta halli kesimi ise, bilhassa kırsalda, kendi evini kendisi yapar… Şehirde de çoluğunu çocuğunu yanına alır, müteahhidin yapmakta olduğu dairesinin fayans ve badana rengini kontrol etmeye gider… Gözü tutmazsa icabında kavga da eder… Beton için ustasını veya müteahhidini ikaz etme gereğini duyanı şimdiye kadar kaçımız gördük?… Bundan dolayı halkın beton test neticelerini istemesi ve takibi için; bilgilendirilmesi gerekir… Bugün ah!, vah! çekişimizin sebeplerinden biri de inşaatı yapanları ve yaptıranları ihmal edişimiz,eğitmeyişimiz,kontrol etmeyişimizdir…

Gelelim kaliteli beton nasıl üretilir?… Yine özet olarak anlatalım… Betonun kalitesi, kendini meydana getiren maddelerin kalitesiyle doğru orantılıdır… Beton, yöresel malzemelere bağımlı olarak yapılır… Muş ilindeki bir inşaat için Kayseri’den,Ankara’dan agrega(kum çakıl karışımı) getirilmez. Şartlar bu iken geriye betonu teknik kurallara göre işlemek kalır. Bu kurallar da her tür malzeme için değişmeyen sabit kurallardır…

KALİTELİ BETON İÇİN:

Madde 1—Kalite sınırları içindeki, agrega, çimento ve su malzemeleriyle tüm imkanları kullanarak BETON HARCINI EN DÜŞÜK SU/ÇİMENTO ORANI İLE hazırlayıp, en az boşluklu olacak şekilde, priz süresi içinde yerine dökmek ve döküm sonrası bakımını yapmak gerekir… Bu betonun anayasasıdır… Doğanın yasasına bağımlıdır… Kimya kanunlarına dayalı değişmeyen bir kuraldır…

Madde 2—Diğer maddeler de önemlidir ama, birinci maddeyi beş adım geriden takip eder…

Madde 3-Bir inşaatta vibratör ve slump konisi kulllanılması zarurettir, kullanılmıyorsa kaliteli beton yapabilme şansı çok azalır… Beton harcı yapımında %40’lara varan mukavemet arttırıcı çağın getirdiği imkanlardan olan süper akışkanlaştırıcı yapı KİMYASALLARI, katkı maddeleri kullanmak gereklidir… Betonun kalite ölçüsünü tesbit için betonun genelini temsil eden tarzda numuneler alıp kür sonrası basınç testi yapılmalıdır… Diğer beton dizayn,elek analizleri,agrega kil oranı tespitleri, Gronülometri gibi vs. konular göz ardı edilmeden ustalara bilgi açısından yüzeysel olarak anlatılmalıdır…

SONUÇ:

Eğitim üçgeninin tabanında eğitim nasıl olacak? Nasıl gercekleştirilir?… Teşkilatlanma ve laboratuvarlar kurulduktan sonra Belediye Fen Müdürlükleri mahalli ilan olanakları ile,inşaat ustalarının kurslara tabi tutulacağı,kurstan sonra kendilerine kurs belgesi verileceği,kurs belgesi olmayan ustaların inşaatlarda çalışamayacakları ve bunların yasa gereği olduğu halka tekrar tekrar ilan edilir…

Müracatlar hemen kursa alınarak, ivedilikle,ustaları, doğru olan bigilerine sadık kalınarak, yanlış bildikleri konular belleklerinden kazınarak yerine dogruların ana hatları yerleştirilerek eğitim verilir… Ustalık ruhunda en üzüldükleri şey, doğru bilip te özenle ürettiklerinin kendi hatasına dayalı olarak başkalarının gözü önünde yıkılıp dağılıp dökülüp gitmesidir… Bu yüzden üzüntüsünden krize giren, isilik olan ustalar görmüşümdür. Marmara depreminde yıkılan binaların ustalarının içten ve sessiz üzüntülerini anlar gibiyimBunun için laboratuvarlarda kendi,alışageldikleri betonlardan döktürüp, bir de yeni öğretilenlere göre döktüklerini, ard arda basınca tabi tutarak kırıp, test edip, aradaki farkı vurgulayıcı şekilde tekrar tekrar göstererek öğretmek gerekirBu öz, ana bilgiler de en basite indirgenmiş haliyle ancak üç dosya kağıdı dolduracak kadardır. Bu arada betonu vibratör ile sıkıştırma esnasında bilhassa kolonlarda kalıba büyük basınç yüklenir. Kalıbın dağılma ihtimali artar. Bu durum ustaların en çekindikleri olaydır. Ustalara beton dökulurken alacakları tedbirler konusunda da bilgiler verilmelidir…

Belirli sayıda ustaya eğitim verildikten sonra inşaat ruhsatı talep eden vatandaşlara,kurs belgeli usta çalıştırması şartı ile ruhsat verilir… Hatta bu konuda ikna edici teknik tavsiyeler ile ilerisi için kamuoyu oluşturma yönüne gidilir. Konunun can alıcı noktalarından birisi de budur… İnşaat ruhsatı verilirken, inşaatta kullanılması şart olan, Slump konisi ,Vibratör, PVC deney silindir kalıpları depozit karşılığı zamanında geri teslim alınmak kaydı ile kiralık olarak yeterli miktarı ile inşaat sahibine teslim edilir. İnşaat sahibi kolonlar ve döşemelerden dörder adet beton silindir numuneyi yeterli küre(bakıma) tabi tutulmuş olarak yedi günlük iken laboratuvara, üstleri numaralanmış, parasal değerine tekabül eden miktarı belirtir makbuz karşılığı teslim eder. İnşaat sahibine,istenen şartlara uymadığı takdirde oturma ruhsatı verilmeyeceği, kaçak yapı muamelesi yapılacağı,gerekirse yanlış yapılanın yıkılacağı imza karşılığı, yazılı belge ile bildirilir. Tüm işlemler para karşılığı yapılacagından, belediyelere ve devlete parasal yük getirmeyecektir. Laboratuvar bilgisayar kayıtlarına giren test neticeleri, merkezi bilgisayar kayıtlarına da internet kanalıyla işlenecek, tüm yurt genelinde, inşaat sayısını, inşaat kalitesini, en kaliteli beton yapan firma, ekip ve ustaları tanıma şansı vereceği gibi en önemlisi kalitesiz betonla yapılmış inşaatları tanıma bilme ve ikaz etme şansı tanıyacaktır… Ayrıca daire alacak olan vatandaş gidip ilgililerden alacağı dairenin beton kalitesini anında öğrenme şansına sahip olacaktır. Laboratuvar hizmetlerinde yapı meslek lisesi mezunları çalıştırılmak suretiyle yurt genelinde istihdam olanağı sağlanacaktır. Hazır beton satan firmaların yaygınlaşması ülke betonlarının kalitesi açısından sevindirici bir durumdur. Yanlız bu firmalarda, müşteri ile yaptıkları hazır beton satış sözleşmesine belirli sayıda beton test silindir numunelerini bağlı bulundukları belediye inşaat laboratuvarına yedi günlük iken teslim edecekleri şartını koymaları gereklidir… Çünkü; hızla yaygınlaşan, kuvvetli rekabet ortamındaki hazır beton sektöründe kalitenin muhafazası için denetimin sağlanması, şarttır… Köylerde inşaat ile ilgili bilgilerden muhtarlar sorumlu tutulmalı,bağlı bulundukları nahiye veya ilçe belediylerine inşaat sahibi ile birlikte bilgi vermelidirler… Beton dökülürken inşaat sahipleri ustalarını, belediyeler de inşaatların başına, parası mal sahibinden alınmak şartı ile, teknik eleman görevlendirmeleri gereklidir… Konunun özetini özetleyecek olursak: Her belediyeye bir inşaat laboratuvarı… Her inşaata eğitimli ustalar… Her inşaattan beton silindir örnekleri ve beton kalite bilgileri… Yurt sathını kapsayacak şekilde tek bir merkez bilgisayarında toplanacak,böylece ülke betonları kontrol altına alınmış olacaktır…

Kırk yıl önce üniversite birinci sınıfındayken, matematikçi Murtaza hocamız vardı… İri, ense kulak yerinde, pehlivan yapılı bir adamdı… Cumhuriyetin ilk yıllarına ait olayları hararetle heycanla anlatırdı… Biz de ağzımız açık dinlerdik de pek birşey anlayamazdık ozaman için… Meğer,göz görmeyince beynin devreye girmesi zor oluyormuş… Bugünün toplumunu çileden çıkartan, tüm olaylarını kırk yıl önceden önümüze seren hocamı yeni anladıgımı anlıyorum… İşte bu hocamızın, uzaklık konusunu işlediği derslerden birinde, hızını alamaz ve devam eder, dolu dolu davudi sesiyle… “Mesela! burnumun duvara olan uzaklığı,burnumdan duvara indirilen dikmenin,uzunluğuna eşittirrr…” Sonra ön sıradakilere anlatır… Arkaya doğru bir iki sıra daha derken, sınıf birbirine bakışıp, bıyık altından gülüşmeye başlar… Hoca tınmaz… Aynı hız ve şevk ile bütün sınıfı teek teek, bıkmadan, usanmadan, tamamlar ve ilave eder ”Şimdi duvarlara… Şimdi kapılara… Şimdi pencerelere, anlatıyoruuum.” der, dersi kafamıza yerleştirmeye çalışırdı…

İşte! Murtaza hoca misali,inşaat ustalarımıza, betoncularımıza, müteahhitlerimize,Halkımıza, nerelere gerekiyorsa, memleketin taşına, toprağına, tekrar tekrar görsel medya imkanlarını dahi kullanarak; ”insanlara mezar olan” binaları yapmaya devam etmemek için, BETONU ANLATMAK, ÖĞRETMEK GEREKİR

Ülkemizin, beton gibi betonlara kavuşması dileğiyle…

1-05-2000

İbrahim SEVER

İnş.Tek.Yük.Öğretmen

E-Mail:ibrahimsever@yahoo.com

Not:Bu yazı,ülkeyi sürükleyen,

sorumluluk üstlenmiş

kişilere ve kuruluşlara,

kamuoyu oluşturmak,tepkiyi

ölçmek,oluşumu tetiklemek

gayesi ile iletilecektir…