Gurular -- Sahne 3/ Çekim
16
"biraz fondotenle matlaştırılmış bir ruhunuz var.
pudrayla fazla kaçan heyecanlar kesilip yontulmuş,
üstüne allıkla biraz renk verilmiş. sizin bir maske
olduğunuza yemin edebilirim. ruhunuza dokunup homojen
dağıtan fırça, hayatınıza da yön vermiş anlaşılan. ne
sizin beni anlamanız mümkün, nede benim sizi en saf
halinizle görebilmem." işte ona yazdığım son satırlar
bunlardı. bir daha beni aramadı, ne dersin bu işe?
yüzüme dik bir ısrarla bakıyordu.
"çok mu düşündün bunları söylerken" dedim. çok
düşünmediğin belli yada ne istediğin belli değil.
sanırım ikincisi öyle değil mi?" artık bakışlarını
üzerimden çekmişti. evet dostum biz hüzünlerin birer
parçası olarak yaşayıp gideceğiz ve pek te öyle güçlü
heyecanlar tadamadan kendimizi yine uçurum
kenarlarında kendimizle dans ederken bulacağız. aman
allahım yine beni can sıkıcı bir duruma soktu,
hüzünler, acılar yaşanmaması gereken her ne varsa.
oysa şöyle karşılıklı gülseydik yada biraz
düşünseydik. nasılsa ne istediğimizi kendimiz bile
bilmiyoruz.
sen salata kadınlarını bilir misin? hani şu tavuklu,
ton balıklı salata kadınları vardır. üstüne mayonezle
sos yapılmıştır onların. gittikleri yarı modern
cafe'lerde seninleyken sadece salata yerler. oysaki
başkalarıyla başka şeyler yaparlar. yemek istedikleri
şey gerçekten salatadır, ama gücü senden başkasına
yetmediği için başkalarıyla başkalarının istediklerini
yaparlar. sen bir gaflete düşüp onların kişisel
isteklerine öncelik vermişsindir çünkü. ama neticede
aranızdaki ilişki salata gibidir. bol marullu yani. ot
gibi.
onların kişisel isteklerini nerden bilirsin
peki? yani sen nesin araştırmacı mı, oturup
onları mı gözlemliyorsun?
bir gün kendini sigarayla öldürmeye çalışırsın.
ama pek uzun sürdüğünü farkedersin o zaman.
kendi kendini, kendi kendine kötülük yaptığı
için suçlarsın. sonra etrafına bakarsın ki senden
başka herkes istediğini almıştır. sana da kalan
sadece peşine düşmüş sokak kedileridir. yani
salata yemekten o kadar nefret etmiş ve bunalmışsındır
ki, tüm salatayı kedilere yedirmişsindir. işin
garibi sokak kedileri seni sahiplenirler. sen
hariç herkes pek bir mutlu ve toktur. neden
dersin? beni buraya kim getirdi. beni dünyaya
annem getirdi, sırf kendi istediği için. beni
okuttu, büyüttü. sonra başka kadınlar geldiler
hayatıma. onlar istediği için ben dışarıya çıktım,
onlar istediği için ben bu kafede yemeğimi yedim.
sırf onlara uyum olsun diye onların yediklerinden
yedim. peki ama ben ne bekledim. yediğim ne
olduğu. sanırım bolca hayal kırıklığı var bu
hikayede. tüm bunlar yüzünden fazla da dayanma
gücün olmadığı için bulabildiğin en pasif yöntemle
kendine kıymaya başlarsın. fazla bıkkınlık sonucu
pasifleşir yine de bir yandan acaba sorularını
devam ettirirsin içinde...
kısa kesik bir gülüşle karşılık verdi bana.
bazen diye başladı cümlesine.
bazen bir yere gidersin. masanda olanca masum
ve can sıkıntınla oturursun. bazen masandaki
konuşmaları dinlersin, bazende gözün yan masalara
etraftan geçenlere takılır. bir hareketi, bir
bakışı gözlemlersin ve nasıl oluyor diye sorarsın.
bu senin hiç yapmadığın bir davranış mıdır acaba.
belki yaptın, belki yaptında hiç farkına varmadın.
belki sevdin de, ama sevdiğini hiç anlamadığın
zamanlarda oldu. herneyse, nasıl böyle giyindi,
bunları nereden aldı, nasılda cıvıl cıvıl nasılda
hayat dolu, bu fazla hayatları nereden buldu.
kafanda sorular döner durur. yumuşak bir dokunuşu
görürsün alalade iki kişi arasında. iki erkek
kol kola girerler yürüken ve hallerinde maçoluğun
kitabını yazdım var mı bana bir sözün tavrı
vardır. bazen kadınlı erkekli bir grup görürsün.
onlar ya şakalaşarak yürürler yada biryerlere
geç kalmış gibi hep aceleleri vardır. 2 genç
kadın görürsün, bunlar 3 de olabilirler. onlarda
kol kola girerler bazen. yavaş yürürler. ağırlaştırırlar
kalabalığı. bazen geçen birinin arkasından dönüp
bakarlar. onların kıyafetleri hep farklıdır.
cıvıl cıvıldır. bazen arkadan bir başka genç
kadın koşarak yakalar onları. sonra bir de yol
ortasında birbirini görüp öpen insanlar vardır.
grupsa yarısı bu gelen kişiyi gördüğüne çok
sevinmiş bir tavır alır diğer yarısı da gelene
aldırmaz. muhtemelen ya çok az tanıyordur yada
hiç tanımıyordurlar. sonra masaya geri dönersin.
karşındaki kişinin tüm hayal sınırlarını zorlayıcı
bir soru vardır kafanda. evet makul bir cevap
alıncya kadar soru işaretinin sivri tarafını
karşındakinin kafasına geçirirsin, belki bir
parça da kanatırsın bile beynini. cevap alamazsın
bekleme boşuna.
bazen de dedim. bazen de yan masada sadece
seyretmek istediğin biri oturur. ama masadakiler
ilgini ona verdiğin için sana kızarlar.
çok sarhoş olduğun zamanlar vardır. olagan
üstü girişken olursun birde. gülümseyerek bana
ekleme yaptı. yan masadaki turistleri taciz
etmeye başlarsın. onlara nereden geldiklerini,
gidecek başka yer bulamadıklarını sorarsın.
herşey başta çok iyi görürnür. pastanın üstünde
krema hep güzeldir ama içindeki kek bayattır.
ama pastayı aldığında hepsi için alırsın. her
ne varsa nedense hep razısın.
razı olmak diye yaşamaya deniyor. ölene kadar
yaşama razısın, ölüm anında da ölüme. bundan
daha iyisini yapabilen olmadı şu hayatta.
bak bir mail yazmalıyım. ona diyeceğim ki sana
tek bir borcum kaldı. o da bir intihar notu.
artık ben kendimi öldüremiyorum çünkü kendim
diye birşey bırakmadım. bu notu al hatıra defterinin
en renkli bölümüne koy. şu sıra her hayalimde,
her rüyamda yüksek bir kayanın tepesinde kayalara
vuran azgın dalgaları görüyorum. o dalganın
kırılma noktasında duruyor oturduğum kaya ve
dengemi sağlamaya çalışıyorum bir sörf ustası
gibi. içine düşersem kendi savaşımda kendime
karşı yenileceğim. içimi öyle bir boşalttım
ki benden daha fazlası kalmadı. nasıl iyi mi?
iyi. kötü diye birşey duymadım ben zaten hiç.
Sokak Kedisi
|