Şaşkınca bakıştığımız ilk anın sonrasında birbirimize
sarıldık. Kokusunu içime çektim;bu kokuya –bir
köpek gibi- hassasiyet geliştirmiştim. Orada
daha yoğun olduğu için saçlarının örttüğü,boynuyla
köprücük kemiği arasındaki bir yere burnumu
gömdüm. “Bak” dedi neşeli bir sesle. “Hemen
barıştığımızı söyle. Yoksa çeker giderim” Güldüm.
“Amuda kalk,özür dile” dese,onu da yapardım.
Elini tutarak; “barıştık işte,tamam” dedim.
“öyleyse kutlama yapıyoruz” dedi,girişte yere
bıraktığı paketi alarak. “Bence” dedim. “sırf
bu kutlamayı yapmış olmak için de gelmiş olabilirsin”
Elindeki şişeyi sevecen bir jestle kafama vurdu.
Ben şaraptan anlamam. O anlar. “Bunu içebilir
miyim,sence?” “Tabii,içebileceğin bir şey seçtim”
Oturduk,anlatmaya başladı; onu hem dinliyor,
hem de izliyordum. O gece olup-bitenler aslında
neymiş, Metin neler söylemiş,sabahki tavrım
onu nasıl da yaralamış. Nefes almadan konuşuyordu.
Bir ara “neden gülümsüyorsun?” dedi. “Farkında
değilim” dedim. “Metin’in aklı başına gelince..”
“Ee, ne olacak o zaman?” “O zaman daha rahat
davranabileceğim” “Aşık mısın hala?” “Saçmalama,aşk
başlangıçta olur sadece” “Peki buna rağmen sevgili
kalacak mısın onunla?” Bir süre konuşmadı. Sanırım
söyleyeceklerini tartıyordu. “Belki daha serbest
bir ilişkimiz olabilir” “Anlamı nedir bunun?
Arkadaşça bir ilişki mi?” Yanıt vermedi. “Değil
mi yoksa?” Onu böyle sıkıştırmamam gerektiğini
biliyordum. Ama istediğim karşılıkları alabilmek
umuduyla, kendimi dizginleyemiyordum. Kızdı.
“Nihal,sorgulama artık yeter” Soruları kestim,konuşmadım
da. Canım istemediğinden. Televizyonu açtım
ve tam karşısındaki üçlü koltuğa geçip uzandım.
Kanalları dolaştım uzunca bir süre. “Yine mi
küstün?” dedi “Yoo” dedim. “Ağzım kupkuru,konuşunca
boğazım acıyor” Ekranda görüntüler akıp gidiyordu
ve biz izliyorduk sözde ama ne gördüğümü değerlendirecek
durumda değildim. O da izliyor görünüyordu ama
gerçekten de izliyor muydu bilmiyorum.
Yanıma geldi. Bir çeşit iç çekmenin ardından
“Seninle işim çok zor” dedi. Sadece gözlerine
baktım; dipsizliğiyle baş döndüren bir kuyuya
eğilip bakar gibi. “Çok kaprislisin. Hiç nefes
aldırmıyorsun bana” Sözleri salonun loş aydınlığında
üzerime çöktü. Kendimi nasıl savunacağımı bilemedim.
“özür dilerim” diye mırıldandım. O kadar yakınımdaydı
ki...kendi bedenimden çok onunkini hissediyordum.
“Baksana” dedim. “Söyle” “Sakıncası yoksa yüzümü
okşar mısın... Bir kediyi sever gibi mesela...”
Derin bir soluk alışını izledim,göğsünün hareketinden.
“Peki” dedi. “İstersen dizlerime yat” Kurban
edileceği sunağa başını uysalca koyan bir esir
gibi bıraktım kendimi. Gözlerimi kapadım. Sağ
avuc içini yüzüme kapadı, bastırdı. Hareketsiz.
Dudaklarımı kapatan parmaklarının arasından
tekrar “özür dilerim” dedim. “Neden?” dedi “Seni
bunalttığım için” Yüzüme uyguladığı basıncı
azalttı, parmak uçlarıyla yanaklarımda büyüyen
ve küçülen daireler çiziyor,oynuyordu. Konuşması
kesik kesikti; dudakları felç olmuşta; zoraki
kıpırdatabiliyormuş gibi. “Bakalım ne yapacağız?
Gerçekten...hiç bilemiyorum.” Böyle anladım
ya da. Dokunuşları anlamamı engelliyordu. “Korkuyor
musun benden?” Evet,bazen...acayip şeyler yapabilecekmişsin
gibi davranıyorsun. ..Etrafındakileri dikkate
almadan. Oysa senin akıllı halini seviyorum”
Başını öne eğmiş; sayıklıyor gibiydi. Elimi
uzatıp dudaklarına götürdüm;sustu.
Etrafımızı kuşatan elektrikli havanın geriliminden
sersemlemiştim. Doğrulup yüzümü onunkine yaklaştırdım,o
anda ne yapmak istediğimi biliyordum ve bildiğim
şeyi yapmak istiyordum. “Seni öpebilir miyim?”
dedim. Beraberce bir girdabın kollarına düşmüştük
ve her saniye girdabın ortasına doğru çekiliyorduk.
Gözlerim kapalı,dudaklarını buldum; henüz tanıştığı
birinden, bir şeyler istemek zorunda kalmış
biri gibi; utangaçça bir öpüş oldu bu, kısa
bir merhaba. Yine de hayalini kurduğumdan çok
daha güzel ve uyarıcı. “İçeri geçelim” dedim
fısıltıyla. Yatak odasına girdik,üzerimizdekileri
çıkardık. Kalçasının sıcaklığını dudaklarımda
hissettim. Onunla bedensel olarak bu kadar iç
içe olduğumuz halde; tuhaf bir duygu da vardı
üzerimde;inanamamaktan belki yaşadıklarımıza;
rüya görüyordum ya da biz değildik sevişen;gölgelerimizdi
sanki.
Kulağına defalarca “seni seviyorum” dedim Arzu’nun.
Ondan da duymak istedim aynı sözleri ama söylemedi.
Olsun, öpüşlerime,okşayışlarıma aynı heyecanla
karşılık verdi ya... Uyumlu bir devinim içinde,
aynı salıncakta sallanan iki çocuktuk. Erkek
bedeninin sert biçiminden ve batıcı tüylerinden
sonra kadın bedeni sevişmek için olağanüstü
konforluydu, bir gram balı için keçiboynuzunu
dişleyip durmaktansa; o balı avuç avuç yiyebilmeye
benziyordu. Ve bir erkekle sevişmekten çok daha
doğaldı.
|