Yer: BURSA, TAYYARE KÜLTÜR MERKEZİ
TARİHİ TÜRK EVLERİ DERNEĞİ HAFTASI - SONUÇ BİLDİRGESİ
Yer: İzmir Ege Üniversitesi,
Atatürk Kültür Merkezi, 2. Kültür Kongresi
Yer: Bursa ‘TARİHİ VE KÜLTÜREL
DEĞERLERİN KORUNMASINDA
VALİLİKLERİN ROLÜ VE SORUMLULUĞU
TOPLANTISI’
Yer: NEVŞEHİR, “TARİHİ VE KÜLTÜREL
DEĞERLERİN KORUNMASINDA
VALİLİKLERİN ROLÜ VE SORUMLULUĞU”
TOPLANTISI
Yer: ‘KÜLTÜREL ÖNCELİKLİ TURİZM’
Antalya Balbey Projesi Sonuç Bildirgesi
Tarih:..../.../.......(Dikkat
tarih!)
Avrupa
Birliği’nin aday ülkesi Türkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı AVRUPA
KONSEYİ, ellinci yıldönümünü Avrupa’nın tüm kentlerinde Eylül 1999-Eylül 2000
tarihleri arasında ‘AVRUPA BİR ORTAK MİRAS’ kampanyası altında gerçekleştirilen
etkinliklerle kutlamaktadır. Bu etkinliklerden birisi de 7.8.1999 tarihinde
Strasburg’ta, Kültür Bakanlığı’mızın önerisi ile Bursa Büyükşehir
Belediyesi’nin Türkiye adına temsilci olarak katıldığı ‘Avrupa Tarihi Kentler
Birliği’ kuruluş toplantısı olmuştur. Strasburg Toplantısı’ndan sonra Kültür
Bakanlığı ve İç İşleri Bakanlığı koordinasyonunda Bursa Büyükşehir Belediyesi,
‘Avrupa Tarihi Kentler Birliği’ne üye olmak üzere ‘Türkiye Tarihi Kentler
Birliği’nin kuruluş çalışmalarını yürütmekle görevlendirilmiştir.
22 Temmuz 2000
günü Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nın çağrısı ile Bursa Tarihi
Tayyare Kültür Merkezi’nde Kültür Bakanlığı’nın katkısı, İç İşleri
Bakanlığı’nın teşviki, Bursa Valiliği’nin desteği ile ÇEKÜL Vakfı,Mimarlar
Odası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği’nin katılımıyla gerçekleştirilen
TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ KURULUŞ TOPLANTISI’nda hazır bulunan Belediye Başkanları
ve temsilcileri:
Söz konusu
birliğin ekte bulunan TÜZÜĞÜ’nü kabul ederek şu kararları almışlardır.
Ülkemizi Dünyada
ve Avrupa’da farklı ve ayrıcalıklı kılan en önemli ve eşsiz özelliği başka
hiçbir ülkede bulunmayan ve elde edilmesi de mümkün olmayan tarihsel, kültürel
ve kentsel mirasımızın zenginliğidir. Bu zenginliğin korunarak yirmibirinci yüzyılı kimlikli kentlerle
yaşamak ve Avrupa ailesinde de kültürel değerlerini yitirmemiş güçlü ve saygın
bir üye olarak yer almak hedefinde en önemli sorumluluk da yerel yönetimlere
düşmektedir. Tarihi Kentler Birliği, bu ulusal ve evrensel sorumluluğun
etrafında birleşme ve bütünleşme sürecini başlatmaktadır.
Bursa
toplantısına katılan ve ekte imzaları bulunan Belediye Başkanları ve
temsilcileri, Tarihi Kentler Birliği’nin kurucu üyeleri olma gururunu
taşımaktadırlar. Ancak, ekte tüzüğü benimseyen diğer tarihi kentlerimiz de bu
birliğe üye olarak aynı gururu bizlerle paylaşabileceklerdir.
Birlik kuruluş
prosedürünü tamamlamak için gerekli çalışmalar, Kültür Bakanlığı’nın katkıları,
İç İşleri Bakanlığı’nın destek ve eşgüdümü altında Bursa Büyükşehir
Belediyesi’nce yapılacak ve söz konusu çalışmalarda da ÇEKÜL Vakfı, Mimarlar
Odası ile Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği koordinasyonu sağlayarak
katkıları sürdürülecektir.
Bu kararda imzası
bulunan ve Birliğe üye olmak isteyen diğer Belediyeler ilk Genel Kurula kadar
ekli tüzüğün kendi Belediye Meclislerinin de onayına sunacaklar ve resmi
işlemler tamamlandıktan sonra, gerçekleşecek Genel Kurul ve Organ seçimlerine
kadar Birliğin Kurucu Başkanlığını Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
yürütecektir.
Tarihi Kentler
Birliği Kuruluş Toplantısı katılımcıları, yukarıdaki ve ekli tüzükteki çalışma
ilke ve hedefleri doğrultusunda Tarihi Kentler Birliği’nin kurulduğunu ilan
ederek, ülkemizin kültür ve çevre değerlerinin korunmasından sorumlu tüm
kurumları Birlik çalışmalarına destek vermeye çağırır ve bu Kuruluş
Bildirgesi’ni kamuoyuna saygı ile açıklar.
SADETTİN
TANTAN
İÇİŞLERİ
BAKANI
(İMZA)
FİKRET
N. ÜÇCAN
KÜLTÜR
BAKANI MÜSTEŞARI
(İMZA)
AYTAÇ
DURAK AHMET NURİ
KÖKSAL HASAN SİPAHİOĞLU
ADANA
B.ŞEHİR BLD. BŞK. AKŞEHİR BLD. BŞK.
ALANYA BLD. BŞK
(İMZA)
(İMZA) (İMZA)
ALİ
YILDIRIM MELİH
GÖKÇEK İDRİS ŞENTÜRK
AMASRA
BLD. BŞK. ANKARA B.ŞEHİR BEL.BŞK.
ANTAKYA BLD.BŞK
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
BEKİR
KUMBUL SEYHAN
DURU AHMET TÜFEKÇİ
ANTALYA
B.ŞEHİR BLD.BŞK AVANOS BLD.BŞK.
AYVALIK BLD.BSK
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
M.RIZA
YALÇINKAYA AKİF ERSEZGİN MANSUR YAVAŞ
BARTIN
BLD.BŞK. BERGAMA
BLD.BŞK. BEYPAZARI BLD.BŞK
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
AHMET
KONUŞ İBRAHİM
BOSTANLI A.NECDET İLGÜN
BİRGİ
BLD.BŞK. BOĞAZKALE
BLD.BŞK. BURDUR BLD.BŞK
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
ERDOĞAN
BİLENSER İSMAİL ÖZAY MEHMET GÜRESİNLİ
BURSA
B.ŞEHİR BLD.BŞK Ç.KALE BLD.BŞK. DİVRİĞİ BLD. BŞK.
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
FERİDUN
ÇELİK CENGİZ
VARNATOPU HAMZA YANILMAZ
D.BAKIR
BLD. BŞK. EDİRNE BLD.
BŞK. ELAZIĞ BLD.BŞK.
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
YILMAZ
BÜYÜKERŞEN A.VAHAP KUSEN AHMET PİRİŞTİNA
E.ŞEHİR
B.ŞEHİR BLD.B. HASANKEYF BLD.B. İZMİR B.ŞEHİR B.B.
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
M.SEFA
SİRMEN ZEYNEL
TURAN NAİF ALİBEYOĞLU
İZMİT
B.ŞEHİR BLD.BŞK. İZNİK BLD.BŞK. KARS BEL. BŞK.
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
TURHAN
TOPÇUOĞLU MEHMET ÖZHASEKİ MUSTAFA DEMİR
KASTAMONU
BLD.BŞK. KAYSERİ B.ŞEHİR B.B. KEMALİYE BEL.BŞ
(İMZA) (İMZA) (İMZA)
SELİM
AŞKIN SÜLEYMAN
CANAN A.YAŞAR ÇELÇİ
KULA
BLD.BŞK. KÜTAHYA
BLD.BŞK. MALATYA BLD.BŞK
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
ABDULKADİR
TUTAŞI FEVZİ TOPUZ HASAN AKTÜRK
MARDİN
BLD.BŞK. MİLAS BLD.BŞK. MUDANYA BLD.BŞK.
(İMZA)
(İMZA) (İMZA)
KARAKOŞOĞLU OSMAN GÜRÜN MEHMET TALHAN
MUDURNU
BLD.BŞK. MUĞLA BLD.BŞK. NUSAYBİN BLD.BŞK.
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
MEHMET
ERİŞ OSMAN AKBULAK MEHMET CEYHAN
ÖDEMİŞ
BLD.BŞK. PAMUKKALE BLD.BŞK. SAFRANBOLU BLD.BŞ
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
F.VEFA
ÜLGÜR OSMAN SEÇİLMİŞ AHMET BAHÇİVAN
SELÇUK
BLD.BŞK. SİVAS BLD.BŞK. Ş.URFA BEL. BŞK.
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
ORHAN
SAY HALİL AYDIN BURHANETTİN KORKMAZ
TALAS
BLD.BŞK. TARAKLI BLD.BŞK. TARSUS BLD.BŞK.
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
HÜSEYİN
KARA NİZAMETTİN AYDIN BEKİR ÖDEMİŞ
TİRİLYE
BLD.BŞK. TOKAT BLD. BŞK. ÜRGÜP BEL. BŞK.
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
ŞEHABİTTİN
ÖZARSLANER TEKİN BAYRAM METİN SÖZEN
VAN
BLD. BŞK. YALVAÇ BLD.BŞK. ÇEKÜL VAKFI BŞ
(İMZA)
(İMZA)
(İMZA)
OKTAY
EKİNCİ
MİMARLAR
ODASI BŞK.
(İMZA)
T.C.İçişleri
Bakanlığı’nın önerisi ve Kastamonu Valiliği’nin ev sahipliğiyle, ÇEKÜL-Mimarlar
Odası ve Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği’nin Kastamonu Valiliği’yle
ortaklaşa düzenlediği ‘Tarihi ve Kültürel Değerlerin Korunmasında Mahalli
İdarelerin Rolü ve Sorumluluğu’ konulu sempozyum, 3-4/Haziran/2000 günlerinde
Kastamonu İl Özel İdaresi-Mahalli İdareler Eğitim Merkezi Konferans Salonu’nda
yapılmış olup, İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın destekleriyle
gerçekleştirilen toplantıda dile getirilen görüş ve önerilerin, İçişleri
Bakanlığı tarafından ‘Kastamonu Bildirgesi’ olarak ilgili kişilere, kurumlara
ve kamuoyuna bildirilmesi kararı alınmıştır. Sempozyumda ayrıca, bu
bildirgedeki ilke ve hedeflerin yaşama geçmesi yönünde gerekli koordinasyonun da
İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmesi
benimsenmiştir.
Ekli listede isimleri ve
ünvanları belirtilen sempozyum katılımcıları, fikir ve ilke birliği içinde ilan
ederler ki:
1-
TARİHİ VE
KÜLTÜREL ÇEVRENİN KORUNDUĞU VE YAŞATILDIĞI ORTAMLAR, YURTTAŞLIK BİLİNCİNİN
GELİŞMESİNİ, TOPLUMSAL AYDINLANMANIN GÜÇLENMESİNİ DE SAĞLARLAR...
Tarihi ve kültürel mirasın
ve bu mirası kucaklayan doğal çevrenin korunması, çağdaş ülkelerin ve
toplumların öncelikli ulusal ve evrensel görevleri arasındadır.
Ancak bu çabalar, sadece bir mirasın gelecek kuşaklara aktarılması
açısından değil, yurttaşlık bilincinin gelişmesi ve toplumsal aydınlanmanın
güçlenmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.
Nitekim, İçişleri Bakanlığı’nın da bu konuyu sürekli gündemde tutarak;
asli görevi olan iç güvenliği tehdit edici unsurlara karşı gerekli önlemleri
almaya paralel bir program içinde kültür ve çevre değerlerinin de özellikle
yerel kamu otoriteleri ve sivil toplum birlikteliği içinde korunması
çalışmalarını başlatmış olması, esas itibariyle yine iç güvenliğin temel
güvencesini ve kaynağını da oluşturan; ‘bilinçli ve kimlikli yurttaşlardan
oluşmuş, kültürüne ve geleceğine duyarlı bir toplumsal gelişmeye’ katkıda
bulunmak içindir.
Örneğin, Avrupa Konseyi ve UNESCO çalışmalarında, kentsel ve toplumsal
asayişle ilgili dünya istatistiklerinde ortaya çıkan ve ‘suç işleme oranının en
düşük olduğu kentlerin tarihsel ve kültürel mimari dokusunun en iyi korunduğu
kentler olduğu’ şeklindeki sonuçların da Türkiye açısından önemle
değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan toplantı katılımcıları, bu nedenle
Kastamonu’da başlatılan ve ülkenin diğer bölgelerinde de benzer etkinliklerle
sürdürülmesine karar verilen bu çalışmaların sadece İçişleri Bakanı Sayın
Tantan ile konuya duyarlı Valiler ve diğer yerel yöneticilerin ‘kişisel özlem
ve tercihlerine’ bağlı değil, daha da temelde tüm kamu kurum ve yöneticilerinin
öncelikli ‘kurumsal görevleri’ olduğunu özellikle vurgulamaktadırlar.
2-
TARİHİ VE
KÜLTÜREL DEĞERLERİN KORUNMASINA YÖNELİK KAYNAKLARIN VE OLANAKLARIN DAĞINIK
DEĞİL, TOPLUCA VE BİR ÖNCELİKLER PLANLAMASI KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN
GEREKLİ DÜZENLEMELER YAPILMALIDIR.
Türkiyemiz, tarihi ve
kültürel mirası ile çevre değerleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir.
Buna karşın, aynı zenginliğin korunması, yaşatılması ve geleceğe aktarılması
yönünde kullanılabilecek kaynaklar ise son derece kıt olduğu gibi, aynı
kaynakları kullanmakla yetkili otoriteler arasında da dağınıklık ve eşgüdüm
eksikliği yaşanmaktadır.
Kültür ve çevre mirasımızın korunması çabalarını olumsuz yönde etkileyen
ve birçok çabanın da sonuç almasını zorlaştıran bu durumun düzeltilmesi ve
kaynakların belli bir öncelikler planlaması içinde verimli değerlendirilmesi için
gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılması, sempozyum katılımcılarının ortak
ve acil talebidir.
Bunun yaşama geçirilmesinde ise tarihsel, kültürel, doğal ve kentsel
değerlerin korunması çabalarında ‘kamu yönetimi-yerel yönetimler-özel
sektör-sivil toplum güçleri’ arasında güçlü, yaygın ve üretken bir kalıcı
birlikteliğin inşa edilmesi gerektiğine dikkat çeken katılımcılar, böylesi bir
birliktelik içinde temel yönlendirici ve harekete geçirici dinamiklerin ise
'yerelde’ olduğunu, dolayısıyla öncü ve girişimci güçlerin yerelde örgütlenerek
diğer kurumlarla eşgüdümün sağlanmasında da katılımcı süreçlere ivme
vermelerini önemle dile getirmektedir.
3-
TARİHİ
VE KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASINDAKİ YEREL POTANSİYELLERİN BÜTÜNLEŞMİŞ OLARAK
YAŞAMA GEÇİRİLMESİ İÇİN KURUMSAL VE YÖNETSEL ÇALIŞMALAR KENT ÖLÇEĞİNDEN ‘HAVZA
BOYUTLARINA’ TAŞINMALIDIR.
Tarihi ve kültürel değerler ile çevre zenginliklerinin korunabilmesi için
gerekli kurumsal ve yönetsel merkezler ile ekipman ve kaynak planlamasının her
kent için ayrı ayrı düzenlenmesi yerine, ‘havza ölçeğinde’ koruma stratejileri
ve eylem programlarının planlanmasının çok daha verimli ve başarılı sonuçlar
yaratacağına dikkat çeken sempozyum katılımcıları:
a-
Rölöve, restorasyon vb... amaçlı eğitim ve teknik hizmet birimlerinin
havza içeriğinde belirlenerek yer seçimlerinin yapılması,
b-
Koruma Kurulları vb... örgütlenmesinde havza boyutunda koruma
ilişkilerinin gözetilerek bölgesel tanımlamaların getirilmesi,
c-
Yine, aynı kültür ve çevre coğrafyası içindeki komşu kentlerde sürdürülecek
kimlikli kentleşme ve mimari kentsel dokunun doğal değerlerle birlikte ve
bütünleşik olarak korunması için havza ölçeğini gözetecek planlama birimlerinin
benzer bölgesel sınırlar içinde oluşturulması,
gibi süreçlerin başlatılması gerekliğini de vurgulamaktadırlar.
4-
KÜLTÜREL
MİRASIN KORUNMASI, GELİŞMEYİ İÇEREN BİR DEĞİŞİMİN ENGELİ DEĞİL, ESİN KAYNAĞI VE
ÖN KOŞULUDUR. BU NEDENLE GELECEĞE DÖNÜK TÜM STRATEJİLERDE TEMEL HAREKET NOKTASI
DA ‘TARİH İÇİNDEKİ DEĞİŞİMİN BELLEK DEĞERLERİNİ’ KORUMAK OLMALIDIR.
Tarihsel ve kültürel miras ile eski kent dokularını korumanın ‘değişen
dünya süreci’ ile çatıştığı ve ‘değişimle de çeliştiğini’ ileri süren kimi
görüşlere karşı da bilinçli ve kararlı bir söylemin yükseltilmesi gerekliğine
dikkat çeken sempozyum katılımcıları,
a-
Tarihin her çağında olduğu gibi günümüzde de değişimin herhangi bir
değişim olarak değil, gelişmeyi ve ilerlemeyi içeren bir değişim olarak
savunulması gerektiğini,
b-
Tarihsel ve kültürel mirasın da esas itibariyle yüzlerce ve binlerce
yıllık uygarlık tarihindeki sürekli gelişime ve ilerlemeye dönük bir değişimin
belgelerini ve belleğini oluşturduğunu,
c-
Bu nedenle de değişimin gelişmeyi de içerebilmesi için korumanın ön koşul
ve hatta sağlıklı değişimin güvencesi olduğunu
ilan ederler.
Bütün bu nedenlerle, ‘turizmin’ de tarihi ve kültürel çevre korunmasında
bir neden değil, verimli bir sonuç olarak görülmesi gerektiğini önemle
vurgulayan sempozyum katılımcıları, yine aynı fikir ve görüş birliği içinde
kamuoyuna şu çağrıyı yapmaktadırlar:
‘Kastamonu’da
başlatılan süreç, herhangi bir koruma kampanyası değil, 2000’leri kimlikli,
kültür değerlerine yabancılaşmayan ve uygarlık sürecinde geçmişin tüm
birikimlerinden güç alarak daha ileriye ulaşma hedefini kucaklamış bir ülke ve
toplum olma yürüyüşüdür. Bu yürüyüşe herkesin katılmasını bekliyoruz...’
Sadettin Tantan
İçişleri Bakanı
Enis Yeter Prof.Dr.Metin Sözen Oktay Ekinci
Fikret Toksöz
Kastamonu Valisi
ÇEKÜL Vakfı Bşk. Mim.Odası
Bşk. MBBB Genel Sek
(Yukarı)
Türkiye Tarihi
Evleri Koruma Derneği’nin gelenekselleştirdiği ‘Tarihi Türk Evleri Haftası’nın 2000
yılı etkinlikleri 4 Mayıs 2000 tarihinde İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi
Oditoryumu’nda düzenlenen açılış töreni ve panelle başlamış; 10-12 Mayıs
günlerinde Sivas’ta, 13-14 Mayıs günlerinde de Divriği’de gerçekleştirilen
tören, toplantı, görüşme ve çevre gezileriyle sürdürülmüştür.
18. Tarihi Türk
Evleri Haftası, başta ÇEKÜL Vakfı ve Mimar Sinan Üniversitesi olmak üzere,
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas Valiliği ve Belediye Başkanlığı, Divriği
Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı, Divriği-Hekimhan Madenleri Genel
Müdürlüğü, Mimarlar Odası'yla Divriği kültürüne hizmet amaçlı derneklerin
katkılarıyla desteklenmiştir.
Etkinliklere,
dernek üyelerinin yanı sıra çok sayıda bilim adamı, öğretim üyesi, mimar,
arkeolog, sanat tarihçisi, hukukçu, uzman, yazar ve basın mensubu katılmış;
vatandaş ilgisi ve katılımı ise umulanın üstünde yoğun olmuştur.
Toplantı, panel
ve toplu inceleme gezilerinde, görüş ve önerilerin ‘Tarihi evler, çevre ve
kültür’ konseptleri kapsamında ‘koruma ve işlevsellik’ doğrultusunda gelişmesi
hedeflenmiştir.
Bu bildirge
aracılığıyla tüm ilgililere ve kamuoyuna duyurulması gerekli görülen
saptamalarla, görüş ve öneriler aşağıdadır:
Ortak Görüş ve
Yaklaşımlar:
Son elli yılda
giderek ivme kazanan çevre kültür varlıklarına yönelik tahrip olgusunun yeni
bir yüzyıla taşınması, ulusal olmaktan öte evrensel bir ayıptır. Kurtarmak ve
korumak gibi bir kaygısı olmayan ve bu konuda sorumluluk duymayan, geçmişe,
doğal ve kültürel varlıklarımıza saygısı laftan ibaret olan kimi yöneticilerin
bu aymazlığının tarihe yansıyışı kuşkusuz ‘vahim’ olacak; kimin neleri yok
ettirdiği, ya da yok edilişine seyirci kaldığı yargıç önünde olmasa da tarih
önünde mutlaka yargılanacaktır. İnsanlığın kendi bireylerine verebildiği en
ağır ceza da budur.
Sivas’taki birkaç
bin yıllık kentleşme sürecinin, Cumhuriyet dinamizmiyle doruğa ulaştığı
1930’lu, 1940’lı yıllardan sonra hızla kabuk değiştirmesine, buna koşut olarak
toplum yapısının, yüzlerce yıllık kent kültürünün tükenme noktasına gelişine
neden olanların tarihin yargısından kurtulabileceklerini düşünmek aldanmaktır.
Buna karşılık tarihin, imar ve korumacılık bilinciyle hareket edenleri de
aynasının onurlu yüzünde yansıtmayı ihmal etmediği açıktır.
Örneğin, Sivas’ın
tarihsel çehresine hükümet konağı, idadi, muallim ve sanayi mektepleri gibi
anıtsal ve sanatsal yapılarla güzellik katan Osmanlı valilerini, Fahrettin
Başel şöyle tanıtıyor:
‘Halil Rıfat
Paşa, Sivas’ı dört yanından komşu vilayetlerle ve Karadeniz’e bağlayan şoseleri
ve Hükümet Konağı’nı yaptırmıştır. Bu zatın bu büyük hizmeti ulusumuzun
bayındırlık tarihinde değer ve kıvançla söylenecektir. Vali Mehmet Memduh
Paşa’nın yaptırdığı lise binası da güzel bir eserdir. Vali Reşid Akif Paşa,
Sivas çevresinde sosyal bir varlık göstererek halk ruhuyla çok yerinde güzel ve
iyi bir idare çığırı açmış ve sanayi mektebiyle Soğuk Çermik kaplıcasını
yaptırmıştır. Sivas, ekonomi, kültür,sosyal ve bayındırlık sahalarındaki
varlığı en ziyade Muammer Bey’in valiliğinde göstermiştir. Vali Muammer,
Sivas’ta hükümet önündeki meydanı ve Selçuk eserlerine giden yolları açtırdığı
gibi Belediye bahçesini, vilayetteki bütün mektep binalarını yaptırarak halkın
okumasına hizmet etmiştir. Tarımın inkişafı için orak ve harman makineleri
getirmiş,yolların tamir ve inşasına çalışmıştır.’
Bu bir tarih
yargısıdır ve yüzyıllık bir süreçteki 93 Osmanlı valisinden dördünün anılmaya
değer görüldüğünü göstermektedir.
Divriği’ye
gelince, Doğu Anadolu’nun eşiğindeki bu sakin kent, demir cevheri ve
Ulucami’siyle tanınıyor. Bunlardan ilki, ulusal ekonominin can damarlarından,
diğeriyse evrensel değerde bir tarih, inanç, mimarlık ve aydınlanma anıtıdır.
Bu eşsiz yapıt, sekiz yüzyıl önceki koşullarda, stratejik değeri çok yüksek
olan demir yataklarından sağlanan yüksek geliri sanatsal ve kalıcı bir yatırıma
dönüştürmeyi hedefleyen bir anlayışın eseridir. Bu anlayış sayesindedir ki,
Mengücek şahları, küçük ülkelerinin payitahtı olan Divriği’yi, kalesi,
Ulucamii, Darüşşifası, medreseleri, kümbetleri, hamamları, bedesteniyle dört
dörtlük bir kent konumuna ulaştırmayı başarmışlardır. Bu bakımdan, Divriği’deki anıt yapılar ve
kalıntılar, akılcılığın,erdemin ve yüksek bir kültür düzeyinin simgeleri; bu
sürecin uzantısı olan Divriği evleri de yeni keşfedilmiş bir sanat, mimarlık ve
kültür zenginliği olarak mutlaka korunmalıdır.
Divriği’deki
uyanışı ve uygarlığı başlatan Mengücük şahları, elde ettikleri gelirleri, kimi
çağdaşları gibi savaştan savaşa koşarak insanları helak etme yolunda harcayabilir;
savaş tarihlerinin baş kahramanları arasında ünlenirler; veya yaşamlarını av ve
aşk peşinde geçirirlerdi. Oysa Divriği’nin kutlu ve aydın egemenleri Şahin Şah,
Süleyman Şah, Ahmet Şah, Fatma Hatun, Melike Turan Melek, Melik Müeyyed Salih,
Hacip Kamereddin, Hacip Nureddin, akıl, erdem, hayır ve özveri yolundan
ayrılmayarak bayındır bir kentin, erdemli bir toplumun oluşumuna hizmet
etmişlerdir.
1938’de ilk kez
keşfedildiği gibi garip bir savla işletmeye açılan ve 60 yıldan beri Cumhuriyet
Türkiyesi’nin kalkınmasına milyonlarca ton demir cevheriyle katkıda bulunan
Divriği’nin giderek sönüşü ve buradaki mimari mirasın tahribi; bu sönüşe ve
tahribe ilgililerin seyirci kalmaları, sekiz yüzyıl önceki öngörü ve bakışla
bugünkü bakış arasındaki çelişkiyi düşündürmektedir.
Cumhuriyetin,
Anadolu’nun başlıca kültür merkezlerinden olan Sivas’a ve Divriği’ye dönük
birer projesi ve hedefi mutlaka olmalıydı. Çünkü Selçuklulara, Danişmendlilere
başkentlik eden, Osmanlılar döneminde eyalet merkezi olan Sivas, Milli Mücadele
kararının somutlaştığı, yeni devletin temelinin atıldığı yerdir. Ulusal
sanayimizin bir atardamarı olan Divriği ise bir zamanlar, Selçuklu
Anadolusu’nun önemli bir kültür merkezi, Mengücükoğullarının payitahtıydı.
Darüşşifası, dört
medresesi, sarayları, hamamları, hanları, büyük bir çarşısı, arastaları,
bedesteni, 30 mahallesi, 43 cami ve mescidi olan bayındır ve zengin bir kentti.
Osmanlı döneminde sancak, yani il merkeziydi. Oysa Cumhuriyet döneminde giderek
gerilemiş ve dördüncü sınıf bir ilçe olmuştur. Bu derli toplu kentin, Selçuk
uygarlığının özgün bir örneği olarak yaşatılması için, Kale-Ulucami-kümbetler
arasındaki eski kent dokusu, bir ‘kent müzesi’ olarak Cumhuriyetin çağdaş bir
projesi olmalı, buradaki tüm eski eserlerin ve evlerin restorasyonları
yapılarak yüzyıllar önceki aydınlığımız sergilenebilmeliydi. Oysa bunun tam
tersi yaşanmış; son derece çirkin ve kontrolsüz bir yapılaşmaya terk edilen söz
konusu alan, gecekondularla dolmuş, esaslı bir kurtarma projesine layık
görülmeyen Ulucami de sorumsuz onarımlarla tahrip edilmiş, defalarca soyulmuş;
ahşap parçaları New York’a kadar götürülmüştür. Kale surlarının yıkılması, Kale
Camii’nin ağıl olarak kullanılması, türbelerin, camilerin talan edilmesi, eski
evlerin hızla tüketilmesi, Sivas’taki binlerce özgün yapıdan geriye hemen hepsi
harap sadece 21 yapı kalması ise bir kültür korumacılığı politikamızın
olmayışının ve bundan güç alan aymazlığın acı sonuçlarıdır.
2000 yılında,
Tarihi Evleri Koruma Haftası için Sivas ve Divriği’nin seçilmesinin bir amacı,
bu gerçeklerin 21. yüzyıl başında bir kez daha vurgulanması olduğundan, Sivas’a
ve Divriği’ye gidilmeden önce İstanbul’da bir dizi toplantılar yapıldı. Hafta
etkinliklerinin somut sonuçlara bir başlangıç olabilmesi için, koruma konusunda
doğrudan halka gidilmesi, yöneticilerle sivil toplum kuruluşlarının ve
üniversitelerin halka yardımcı olmaları öngörüldü. Bu doğrultuda bir ilk adım
ve katkı olmak üzere Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden,
dekanlıkça seçilen beş öğrenci, Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği’yle
Divriği Tabiat Varlıklarını Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Dernekleri’nin parasal
yardımları, Divriği Belediyesi’nin kalacak yer temin etmesi, Divriği halkından
Ömer Çalapverdi’nin de kişisel desteği ve katkıları sayesinde Şubat 2000’de
Divriği’ye giderek her an yıkılabilir, yanabilir durumdaki Abdullah Paşa, Ayan
Ağa Konakları’nın, Cumhuriyet İlkokulu binasının, Alanlı Evi’nin ve Kürtül
Camii’nin rölövelerini hazırladılar.
Yaklaşık üç ay
süren tüm bu hazırlık ve çalışmalar sonunda 26 Nisan 2000 tarihinde ÇEKÜL Vakfı
merkezinde Prof. Dr. Metin Sözen’in başkanlığında yapılan toplantıda ‘Doğal ve
Kültürel Miras Buluşması: Divriği’ imajının bir projeye dönüştürülmesi için
hafta boyunca işlenecek konseptin içeriği şöyle belirlendi:
Divriği
gerçeğinin önemli üç boyutu olan;
Dünya çapındaki
değeri,
Anadolu
kültüründeki yeri,
Kurtarma ve
koruma önceliğiyle kamuoyu gündemine taşınması,
Kültür mirasının,
o mirası benimseyenlerin çoğunluk oluşturmalarıyla korunabileceği, bu açıdan
Divriğili’lerin bir dayanışma sözleşmesini fikren benimsemeleri;
Divriği için ertelenmiş bir durumun söz
konusu olduğu, daha 1970’lerde ses veren kentler arasında Divriği’nin de yer
alması ve Ulucami çevresinde bir Selçuklu kent müzesinin oluşturulması kolayken
o zaman bu fırsatın kaçırıldığı,
Kurtarma
çalışmalarının Ulucami’yle ve onun evrensel yüceliğini besleyip
zenginleştirecek diğer mimari öğeleri, önemli eski evleri, çarşı dokusunu ve
doğal çevreyi kapsayacak bir bütünlükte algılanması, önceliklerin bu çerçevede
belirlenmesi; ‘DEYAP’, ‘Divriği Evlerini Yaşatma Projesi’nin de bu kapsamda
tasarlanması ve kurtarılan her eski ev için, akılcı, anlamlı, onurlu yeni
işlevsellikler öngörülmesi; acil müdahale bekleyen birkaç konağın pratik çözüm
ve önlemlerle onarılması;
Kurtarma çalışmalarında, doğrudan veya
dolaylı ilgisi olan kurum ve kuruluşların sorumluluk yüklenmeleri;
İçişleri
Bakanlığı’nın, Mahalli İdareler, Vakıflar, Kültür Varlıklarını Koruma Genel
Müdürlükleri’nin sürekli uyarılması ve bilgilendirilmeleri, ödenek tahsisi ve
aktarımların sağlanması;
Stratejik dosya
hazırlanması; bu dosyanın küçük boyutlu, kolay, özendirici plan- projeler
içermesi; ‘tümevarım’ yöntemiyle ve pilot bölge yaklaşımıyla çalışılması; bu
ilke doğrultusunda, bir evin doğru onarılıp, bir sokağın doğru onarılması
yoluyla herkesin aynı olumlu kanıda buluşturulması;
Öngörülecek
sistemin çalışması için ‘sahiplenme’ ilkesinden hareket edilmesi, ÇEKÜL
Vakfı’nın inisiyatifinde Mimarlar Odası ile ilgili derneklerin devreye
sokulması;
Para talebinden
çok, emek ve işgücünden yararlanılması ve bu bağlamda Üniversite Yaz Okulu
faaliyeti başlatılması;
Yerel
yönetimlerin her zaman aynı sıcaklıkta ve etkinlikte yardımcı olmayabileceği
gerçeğinin kabul edilmesi, uzlaşı ve dayanışmaya özen gösterilmesi,
yöneticileri zor durumda bıraktıracak dayatma ve isteklerden kaçınılması,yerel
yönetimle ve halkla dayanışma sağlanması;
Koruma Kurulu
kararlarının gecikmesinden doğan erteleme ve olumsuzlukların önlenmesi;
Mevcut bilgi
birikiminin bir bilinç oluşumuna hizmet etmesi için, bir üniversite ve konuyla
ilgili başka eğitim kuruluşlarıyla işbirliği yapılması.
Hafta
Etkinlikler Sürecinde Belirlenen Görüş, Öneri ve Kararlar
Sivas’la İlgili
Olarak
Selçuklu ve Osmanlı
dönemi taş-tuğla anıtları ve yapıları bir yana bırakılırsa tarihi dokusunu
tamamen yitirmiş bulunan Sivas’ta, çoğu harap yirmi dolayındaki ahşap-yarı
kargir ev ve konak, ivedilikle restorasyon ve koruma kapsamına alınmalıdır.
Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ferit Koçoğlu’nun ‘Tarihi yapılardan
birini üniversiteye kazandırmak ve bir bütünü korumak, hem borcumuz, hem
amacımızdır’ sözü, Sivas’taki başka kurum ve kuruluşlar için de geçerli olmalı,
kentsel potansiyelin organizasyonu ve harekete geçirilmesiyle henüz ayakta olan
yapılar kurtarılarak belediyenin restore edip işlevsellik kazandırdığı
Susamışlar Konağı gibi, değişik işlevlerle kent kültürüne kazandırılmalıdır. Bu
konu, bir Sivaslı’nın ifadesiyle ‘yerel idare’ye değil, ‘yerel irade’ye muhtaçtır.
Sivas İli’nin
alan genişliği, bu genişlik içinde bulunan 420 tescilli kültür ve tabiat
varlığı, 300 de tespit edilerek tescili gerekli olan kültür varlığı bulunduğu,
ayrıca Sivas’a mücavir Yozgat, Tokat, Amasya ve Erzincan illerindeki kültür ve tabiat varlıklarının yoğunluğu da
dikkate alınarak Sivas’ta Koruma Kurulu oluşturulmasının, çalışmaların
ivedilikle sonuçlandırılması bakımından isabetli olacağı saptanmıştır.
Kangal’la İlgili
Olarak
Sivas-Divriği
güzergahında önemli bir durak olan ve hızlı bir kentleşme süreci yaşayan Kangal
merkezinde korunması gerekli geleneksel ev bulunmamakla birlikte, Havuz
köyündeki Mihri Ali Bey Konağı, plan tipi,mekansal özellikleri, oda, sofa
tavanlarıyla başlı başına bir sanat ve kültür ögesi olup ivedilikle kurtarılması
gerekmektedir. Yine bu ilçe sınırları içinde bulunan eski Osmanlı derbendi
Alacahan’daki kervansaray ile arkasında kalan derbend palangası içindeki, 17.
yüzyıl Osmanlı yapısı mescit de özgün ahşap-kargir karakteri bozulmadan
onarılıp kurtarılmalı, Mihri Ali Bey Konağı, Alacahan Kervansarayı ve söz
konusu mescit, bölgedeki diğer turizm olanaklarını zenginleştiren birer öğe
olarak değerlendirilmelidir.
Divriği’yle
İlgili Olarak
Öncelikle
vurgulanması gereken, Divriği’nin, Türkiye ve Dünya ölçeklerinde arz ettiği
önemdir. Anadolu’nun 12. ve 13. yüzyıllarda yaşadığı aydınlık çağın simgesel
baş yapıtı kabul edilen Ahmet Şah Ulu Camii ve bitişiğindeki Melike Turan Melek
Darüşşifası bu kenttedir. Anadolu’nun bu baş yapıtının anlamı ve değeri bugüne
kadar tam algılanamadığı gibi, korunması konusunda da aymazlık denecek
boyutlarda hatalarla yapıta zarar verilmiştir. UNESCO tarafından ‘İnsanlık
Mirası’ kapsamında, dünyadaki en önemli 440 doğal ve kültürel varlık arasında
ve aynı kapsamdaki yedi ulusal varlık, I. İstanbul Tarihi Yarımada, II. Göreme
Milli Parkı, III. Divriği Camii ve Darüşşifası, IV. Hattuşaş, V. Nemrut Dağı,
VI. Hierapolis, VII. Pamukkale travertenleri arasında üçüncü sırada yer alan bu
yapıt ve çevresi için daha fazla gecikilmeden ulusal bir proje hazırlanması
kaçınılmazdır. Ulucami ve Darüşşifa, Divriği Kalesi’nden çarşıya kadar yayılan
ve eski Mengücek payitahtının merkezini oluşturan alanda olup önünde, aynı
dönemden kalma bir dizi kümbet ile hamam, bedesten, medrese ve benzeri harabeleri
bulunmaktadır. Mevzi onarımlardan sürekli zarar gören ve vakıflara ait pek çok
dar bir tapulu arsada sıkışıp kalan eserin çevresindeki plansız ve çirkin
yapılaşma ise insanlık mirası olarak dünyaca önemsenen bir anıtı bile
çevresiyle koruyamayacak durumda olduğumuzu sergilemektedir. Divriği
Ulucami’sinin, çok geniş bir çevre bütünlüğü bakışıyla ve bu çevredeki kültür
izleri de dikkate alınarak hazırlanacak bir koruma projesiyle kurtarılması tüm
dünyaya karşı Türkiye Cumhuriyeti ‘nin bir görevidir.
Bu ulusal-evrensel
sorumluluğun bir boyutu da yüzyıllar önceki Selçuklu ev mimarisinin plan tipi,
yapı malzemesi ve teknik açılardan pek çok özelliğini günümüze taşıyan
Divriği’deki sivil mimari dokunun külliyeyle birlikte ve farklı bir korumacılık
anlayışıyla kurtarılıp dünya turizmine açılması olmalıdır. Yerli ve yabancı
ziyaretçilerin yoğun biçimde gelmesini engelleyen konaklama yetersizliğine
çözüm de bu farklı koruma anlayışıyla bulunmalı, geleneksel evlerin birer
konaklama tesisi ve pansiyon olması hedeflenmelidir.
Bu girişime bir
başlangıç olması ve çok harap ve terkedilmiş durumda oldukları için öncelikle
ve ivedilikle kurtarılması gereken Abdullah Paşa Konağı, Ayanağa Konağı, Edegil
Evi ve Cumhuriyet İlkokulu binasının restorasyon çalışmaları hemen başlatılmalı;
bu amaçla düşünülebilecek bir kampanyanın tüm Anadolu için bir ilk örnek olması
öngörülmelidir.
Plan, rölöve,
proje çalışmalarında, Divriğili mimarlar ve inşaat mühendisleriyle Divriği’deki
mimari zenginlikten çok yönlü yararlanacak üniversiteler görev üstlenmeli, bu
maksatla bir ‘teknik komite’ oluşturulmalıdır.
Divriği
Belediyesi’nin, çevre ve kültür korumacılığı açılarından asgari önümüzdeki on
yıl zarfında aşama aşama neler yapacağını gösterir koruma amaçlı bir ‘hedef
plan’ ve ‘kentsel tasarım projeleri’ olmalıdır. ÇEKÜL Vakfı’nın girişimiyle
‘Avrupa Kültür Kentleri Birliği’ne katılan Divriği için gerekli olan bu plan,
zorunlu masraflar karşılandığı takdirde ilgili bir üniversite ile ÇEKÜL Vakfı
tarafından hazırlanabilir. Buna koşut olarak halktan gelecek, rölöve, proje,
kredi ve yardım başvurularını karşılayabilmek için de belediyede özel bir büro
ve ‘destek servisi’ kurulmalı, fon oluşturulmalıdır.
Divriği’deki
kültür dokusuyla demir cevheri servetinin, birbiriyle çelişen ya da biri ötekine
zarar veren olgular olması bir yana, ulusal ekonomiyi besleyen, buradaki
yeraltı servetlerinin yörenin doğal, çevresel ve küresel yapısına da azami
ölçüde yarar sağlaması yolları bulunmalıdır.
Sonuç
Türkiye Tarihi
Evleri Koruma Derneği, ÇEKÜL Vakfı yönetimleri, Mimar Sinan Üniversitesi, Sivas
Cumhuriyet Üniversitesi, ayrıca 18. Türk Evleri Haftası etkinliklerine katılan
öğretim üyeleri, uzmanlar, yerel yöneticiler yukarıda açıklanan ortak görüş ve
saptamaların tüm ilgili ve sorumlu kişi ve kurumlara, basınımıza yazılı olarak
duyurulmasını bir sorumluluk saymaktadırlar.
İmzalar
Perihan Balcı
(Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği Başkanı), Prof. Dr. Metin Sözen (ÇEKÜL
Vakfı Başkanı, İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Cengiz Eruzun
(Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı), Doç. Dr. İsmet Okyay
(Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi), Doç. Dr. Nadide
Seçkin (Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi), Dr. Necati Yüksek (Divriği
Tabiat Varlıklarını Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı), Aycar Gürol
(Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği Genel Sekreteri), Necdet Sakaoğlu
(Tarihçi-Yazar), Beyhan Şekerci (Arkeolog), Ali Hacıhaliloğlu (Mimar), Nazan
Güçlü (Restoratör-Mimar), Orhan Çınlar (Mimar), Firdevs Sayılan (Sanat
Tarihçisi), Resmiye Çilli (Yönetici), Tolunay Timuçin (Arkeolog), İhsan
Çalapverdi (Kimya Mühendisi) ve Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Divriği Rölöve Grubu Öğrencileri Yusuf A Aldırmaz, Ömer Devrim Aksoyak, Barış
Ulus, Gökçe Güneren, Barış Çilman.
(Yukarı)
Birleşmiş
Milletler’in (BM) 1998 yılı sonbaharındaki Genel Kurul toplantısında, 2000
yılının tüm üye ülkelerinde “Dünya Barış Kültürü Yılı” olarak kutlanması ve
bunun aynı temalı etkinliklerle uygulanması için de UNESCO’nun görevli olması
kararı alınmıştı.
İzmir Kültür
Sanat ve Eğitim Vakfı’nın ( İKSEV) bir gurup aydınımızca oluşturulan “ kültür
girişimi”nin desteği ve aynı girişimin üyelerinden Hıfzı Topuz’un genel
yönetimi altında gerçekleştirdiği 2. Kültür Kongresi’nin konusu, işte bu “
evrensel sorumluluğu” da yerine getirmek üzere “ Barış Kültürü” olarak
belirlendi.
Yabancı
katılımcılarla da birlikte 16-18 Ekim 2000 günlerinde İzmir- Ege Üniversitesi
Atatürk Kültür Merkezi’inde “
uluslararası” bir nitelikle düzenlenen kongrenin ev sahipliğini üstlenen İKSEV
Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper açılış konuşmasında diyordu ki:
“ Ortadoğun’dan savaş sesleri gelirken biz bu kongreyi yapıyoruz. Barış Kültürü
şiddet ve savaşa baskın gelirse barış da sağlanabilir. Çünkü kültür sevgi
gibidir, ancak paylaşıldıkça çoğalabilir...”
Hıfzı Topuz’un da
kongre sunuşunda söylediği gibi; 20. yüzyıl boyunca barış savunan insanların
başlarına gelmedik bela kalmadı.” Baskılar, işkenceler, hapisler.. barış
isteyenlerin yakasını hemen hiç bırakmadı. Bunun bir nedeni, çoğu ülkede
iktidarda olanların hep savaş ve şiddet yanlısı olmaları ise diğer bir önemli nedeni de “ Barış Kültürü’nün ”
siyaset üzerinde “ etkin”
kılınamamasıydı.
İzmir Kongresi
bildirileri, sanırım tartışma kayıtlarıyla birlikte yine İKSEV tarafından bir
kitapta derlenecek. Yaklaşık 1000 kişinin izlediği kongre sonunda yayımlanan ve
toplam 50 bildiri sunan katılımcıların ortak saptamalarını yansıtan “ sonuç
bildirgesini” ise bu köşede “ “kısaltılmış” şekliyle yayımlayarak , “ Barış
Kültürü Savaşçıları”nın bilgi ve değerlendirmelerine sunuyorum;
Sonuç
Bildirgesi
Barış Kültürü, barıştan değişik
bir kavramdır. Barış Kültürü; eşitlik
,adalet,demokrasi, insan hakları, hoşgörü ve dayanışma ilkelerine dayanan ve
birlikte yaşamayı ve bölüşmeyi destekleyen bir kültürdür. Bu kültür şiddete
karşıdır,anlaşmazlıkların kökenine inerek önlem almaya çalışır.
UNESCO 1947’de Mexico’da, sonra 1986’da Peru’da,
aynı yıl Sevilla’da düzenlediği toplantıda; psikoloji, genetik antropoloji ve
beyin araştırmaları uzmanları,modern biyolojinin insanları savaşa mahkum etmediğini
ve savaşı yaratan insanın barışı da yaratabileceğini belirtmişlerdir.
Yine bu kongrede ve UNESCO Genel Kurulu’nda
vurgulandığı gibi, savaş bize atalarımızdan kalıtımla geçmemiştir. Savaş, yada
her hangi bir şiddet davranişi genetik olarak insanların doğasında yoktur.
İnsanlığın evrimi içinde saldırgan davranışların öteki tür davranışlara üstün
geldiğini söylemek yanlıştır. İnsan beyninin şiddet taşıdığı doğru değildir.
Nörofizyolojide insanı şiddete zorlayan etmenler yoktur. Savaş, içgüdü ve bu tür
motivasyonlardan kaynaklanamaz. Barış , silahlı çatışmaların sona ermesi demek
değildir.
Barışı tehdit eden etmenler şunlardır:
Ekonomik dengesizlikler, işşizlik, sosyal
eşitsizlikler, sanayileşmiş ülkelerle gelişme yolundaki ülkeler arasındaki
dengesizlik, doğanın yağma edilmesi, toprakların çöle dönüşmesi, çevre
kirlenmesi, silah üretimine ve satışlarına sınır konulması, silah
kaçakçılığının önlenmemesi, uyuşturucu ticareti, mafya ve yolsuzluklarla
savaşımların güçsüzlüğü.
Savaş Kültürü’nden Barış Kültürü’ne geçilebilmesi
için özgürlük, adalet, demokrasi, hoş görü, ve dayanışma ilkelerinin üzerine
oturmuş bir paylaşma kültürü yaratılmalıdır.
İnsanlar birbirlerini tanımak için dinlemeye
yönelmelidirler.
Tüketimde sorumluluk duyulmalı ve doğal
kaynakların kullanılmasında denge
bulunmalıdır.
Kadınlar tüm haklardan yararlanmalı ve insanlar
arasında yeni dayanışma biçimleri oluşturulmalıdır. Okul kitapları ve özellikle
tarih kitapları yabancı düşmanlığından, şövenlikten, ırkçılıktan, kadınların
aşağı görülmesinden ve “ patlayıcı maddelerden” arındırılmalı ve bu uğurda
Birleşmiş Milletler, UNESCO ve Avrupa Konseyi Belgeleri’nden yararlanılmalıdır.
Ders kitaplarında Barış Kültürü, bireye saygıya ve dayanışmaya yer
verilmelidir. Okullarda Barış Kültürü’nün ders olarak okutulması ele
alınmalıdır; okul kitaplarının tümü gözden geçirilmelidir.
Yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, eşitsizliklerin, sınırsız
bir globalleşme eyleminin, enflasyonun,
silah kaçakçılığının, inanç ticaretinin,sömürü düzeninin, mafyanın egemen olduğu
ve barışı savunanların coplandığı, tutuklandığı ve işkence gördüğü toplumlarda
barış kültürü gerçekleşemez.
Bugün, ülkemizde medya, sürekli şiddet öğesi
içeren yayınları ile Barış Kültürü’nün oluşması karşısındaki önemli engellerden
biridir. Kitle iletişim araçları; yayınlarını demokratik, insancıl,
barışcıl ilkelere göre düzenlemelidirler. Bunun için gerekli yasal düzenlemeler
gecikmeden gerçekleştirilmelidir.
Sağlıksız kentler, sağlıksız insan ilişkilerini de
birlikte getirmekte; bu nedenle kentlerin doğal ve tarihsel dokularının
korunması, insansal yapılaşmalarının sağlanması toplumlarda Barış Kültürü’nün
gelişmesine katkıda bulunacaktır.
Sivil toplum kuruluşları, barışın korunmasında
kamusal bir görev yaparak toplumların sorunlarının çözülmesinde ve demokratik
kararlar sürecinde görev yaparlar. Bu kuruluşların çalışmaları
engellenmemelidir.
Güvenlik güçlerinin, toplumsal olaylarda davranış
biçimleri, toplumdaki Barış Kültürü için büyük önem taşımaktadır. Güvenlik
güçlerinin demokratik, insan haklarına saygılı, eğitimli kadrolardan
oluşturulması, Barış Kültürü için yaşamsal değerdedir.
Edebiyat ve tüm öteki sanatlar içerdikleri İnsan
özelliklerini ve hayatın her alanına getirdikleri barışçıl yaklaşımları ile bireylerin
ve toplumların Barış Kültürü ile donanmalarında önem taşımaktadırlar. Sanat ve
edebiyatın toplumların tüm katmanlarınca ulaşılabilir olması, Barış Kültürü’nün
yaygınlaşmasını sağlayacaktır.
Türkiye’nin komşu ülkelerle arasındaki dostluk
bağlarını güçlendirmesi için şu 4 proje desteklenmelidir.
Kaya Köyü’nün bir dostluk, barış ve mimarlık köyü
olarak canlandırılması.
Gelibolu’daki ulusal parkın bir dünya barış
parkına dönüştürülmesi.
Sarıkamış Allahuekber dağlarında 90.000 kişinin
yitirildiği bölgede bir barış parkı yapılması.
Türk- Ermeni sınırında yer alan tarihsel Ani
kentinin bir dostluk kenti olarak yaşama geçirilmesi.
Güneydoğu Anadolu’da Barış Kültürü’ne
geçilebilmesi için alınması gereken ekonomik ve kültürel önlemlerin
uygulanmasına hız verilmelidir.
Kültür turizminin Barış Kültürü’nün hizmetinde
olması için uluslar arası ortak projeler üretilmeli ve turistlere Türkiye’nin barışçı eğilimleri
tanıtılmalıdır.
Barış Kültür’ünün yerleşmesi büyük ölçüde her
alanda demokrasi kültürünün gelişmesine bağlıdır. Demokrasi ilkeleri, yazılı
kurallar olmaktan çıkıp hayatın her alanında uygulama olanağı bulduğunda Barış
Kültürü’nün yer yüzünde kök salabileceğine inanıyoruz. 18.Ekim.2000, İzmir.
Kongre Katılımcıları ;
İzmir’deki kongre
katılımcıları, Türkiye’nin “ barış kültürü savaşçıları” arasında kuşkusuz küçük
bir dilimi oluşturuyorlardı... Ancak “ ulusal barış özleminin” sözcüleri olarak
büyük bir görevi de yerine getirmiş oldular.
Oktay Ekinci
26. Ekim. 2000
(Yukarı)
SONUÇLAR/KARARLAR
İçişleri
Bakanlığı’nca başlatılan ve birincisi 3-4/Haziran/2000 günlerinde Kastamonu Valiliği’nin ev sahipliğinde;
Mimarlar Odası, Çekül Vakfı ve Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği’nin de
destek ve katılımıyla gerçekleştirilen bölgesel toplantıların ikincisi
22-23/Temmuz/2000 günlerinde Bursa
Valiliği’nin ev sahipliğinde ve aynı kuruluşlarla birlikte Bursa-Tayyare
Kültür Merkezi’nde yapılmış olup; İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın katılımıyla süren değerlendirmeler sonucunda
belirlenen ortak görüş ve önerileri de İçişleri Bakanlığı tarafından ‘Bursa
Bildirgesi’ olarak ilgili kişilere, kurumlara ve kamuoyuna bildirilmesi ve bu
bildirgedeki ilke ve hedeflerin de yaşama geçmesi yönünde gerekli
koordinasyonun İçişleri Bakanlığı
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nce
yürütülmesi kararı alınmıştır.
BİLDİRGE
Ekli listede
isimleri ve ünvanları belirtilen toplantı katılımcıları,
3-4/Haziran/2000
günlerinde Kastamonu’da gerçekleştirilen birinci toplantı sonuçlarına ait
‘Kastamonu Bildirgesi’nde belirlenen ilke ve hedeflerin ülke düzeyinde yaşama
geçmesi için gerekli çalışmaları yoğunlaştırmaya karar vererek, aşağıdaki
saptama ve değerlendirmelerin de bu çalışmalara eklenmesini ve ‘Kastamonu ile
Bursa Bildirgelerinin bir bütün olarak’ rehber alınmasını benimsemişlerdir.
Bu çerçevede,
22-23/Temmuz/2000-Bursa Toplantısı katılımcıları fikir ve karar birliği içinde
ilan ederler ki;
1- TARİHİ
VE KÜLTÜREL ÇEVRENİN KORUNMASINDA, VALİLİKLER VE TÜM YEREL YÖNETİMLER ARASINDA
‘HAVZA BOYUTU’NDAKİ ORTAK DAVRANIŞ VE İŞBİRLİĞİ SÜRECİ BURSA-GÜNEY MARMARA
BÖLGESİNDE DE BAŞLATILACAKTIR.
Kastamonu Bildirgesi, Tarihsel ve Kültürel Mirasın korunmasında
valiliklere düşen görev ve sorumlulukların önem ve önceliklerini belirtmiş; bu
görevin aynı zamanda toplumda yurttaşlık bilincinin ve kimlikli bir sosyal
yaşam ortamının gelişmesine olan köklü ve kalıcı katkılarının da altını
çizerek, söz konusu çabaların kentsel ölçekten havza boyutuna taşınması
gereğini vurgulamıştır.
Bu karardan
hareketle Bursa Toplantısı’na katılan Afyon,
Balıkesir, Bilecik, Bolu, Bursa, Çanakkale, Düzce, Eskişehir, Kastamonu,
Kütahya, Sakarya, Yalova valileri de; görev yaptıkları bölgenin ortak
tarihsel ve kültürel kimliğinin bir bütünlük içinde korunması ve yaşatılması
hedefinde ilk adımları atmak üzere, ‘Havza’ ölçeğinde önem taşıyan ve etkili
olan koruma projelerine yatırım ve hizmet programlarında öncelik vermeyi kabul etmektedirler.
Belirtilen amaç
doğrultusunda öncelikleri ve stratejileri saptamak üzere, söz konusu illerdeki
tarihsel ve kültürel mirasın envanter çalışmasını da içerecek şekilde ortak bir
eylem ve uygulama planı hazırlıklarına başlanacak; bu çalışma Mimarlar Odası,
ÇEKÜL ve Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği ile Üniversite
temsilcilerinden oluşacak uzmanların katılımıyla da yürütülerek ilgili
valiliklerin uygulamalarına rehber oluşturulacaktır.
2- HER
KENTTE VE TARİHSEL DOKUSU KURTARILMAYI BEKLEYEN İLÇE, BELDE VE KÖY
MERKEZLERİNDE ÖRNEK MİMARİ MİRAS RESTORASYONLARINA VE BELİRLENECEK TARİHİ
SOKAKLARDA KORUMA VE DÜZENLEME PROJELERİNE HIZ VERİLECEKTİR.
Bursa Toplantısı’na katılan valiliklerin kendi
sorumluluk alanlarında kültürel mirası korumaya yönelik somut projeler için
belli adımlar atmış olmaları ve bu konuda önemli çalışmaların gözlemlenilmeye
başlanması memnuniyet vericidir. Ancak, bu gibi çalışmaların, yukarıda
belirtilen havza ve bölge ölçeğinde, birbirini tamamlayan ve kültürel etkisini güçlendiren
yeni örneklerle daha da zenginleştirilmesi katılımcıların ortak dileğidir.
Bu çerçevede hem
kent merkezlerindeki hem de korunması ve kurtarılması gereken tarihsel dokulara
sahip ilçe, belde ve köylerdeki mimari miras ile özgün sokak ve ortak yaşam
alanlarından örneklerin koruma ve düzenleme projelerine hız verilecektir.
3- VALİLİKLER,
‘TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ’NİN KURULUŞUNU GERÇEKLEŞTİREN BELEDİYELERE BU YÖNDEN
DESTEK OLACAKLAR VE BİRLİĞİN HEDEFLERİNE ULAŞABİLMEK İÇİN ONLARI TEŞVİK
EDECEKLERDİR.
Valiliklerin Bursa Toplantısı, aynı zamanda yine
Bursa’da ‘Tarihi Kentler Birliği’ni kurmak üzere buluşan tarihi kentlerimizin
Belediye Başkanları toplantısı ile eşzamanlı ve müşterek program içinde
gerçekleştirilmiştir.
Bu birliktelik
bir rastlantı olmayıp, İçişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Bursa Valiliği,
Bursa Büyükşehir Başkanlığı ve bu çalışmaların destekleyicileri olan sivil
toplum kuruluşları olan Mimarlar Odası ile ÇEKÜL’ün ortak karar ve
tercihleriyle gerçekleşmiştir.
Böylesi bir
anlamlı zamanlama, birlikteliğin, tarihsel ve kültürel mirasın korunmasında
valilikler ile belediyeler arasında kalıcı ve sürekli bir işbirliğine de
önderlik etmesi gerektiğini belirten toplantı katılımcıları Avrupa Konseyi’nin ‘Avrupa Ortak Kültür
Mirası Programları’ ile entegrasyonunu sağlamak üzere ulusal önem taşıyan ‘Tarihi Kentler Birliği’nin kuruluşunu
sağlayan ve bu birliğe üye olan tüm belediyelere ilgili valiliklerin
desteklerini arttırmaları ve kültürel mirasın korunması çabalarının teşvik
edilmesi kararını almışlardır.
Bu bağlamda,
Bursa Valiliği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen: ‘Tarihi ve Kültürel Değerlerin Korunmasında Valiliklerin Rolü ve
Sorumluluğu Toplantısı’ ile Bursa
Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın ev sahipliğinde ve eş zamanlı olarak
gerçekleşen ‘Tarihi Kentler Birliği
Kuruluş Toplantısı’na ait kararlarının ve sonuçların da İçişleri
Bakanlığı’nca kamuoyuna müştereken duyurulmasını benimseyen katılımcılar, her
iki toplantıyı da teşvik eden ve destekleyen İçişleri Bakanlığı, Kültür
Bakanlığı ile ev sahipliklerini üstlenen Bursa Valiliği ve Bursa Büyükşehir
Belediye Başkanlığı’na ve yine her iki çalışmaya ortak katkılarını koyan
Mimarlar Odası, ÇEKÜL ve Marmara ve Boğazları Belediyeleri Birliği’ne teşekkür
ederler.
SADETTİN TANTAN
İÇİŞLERİ BAKANI
(İMZA)
FİKRET N. ÜÇCAN
KÜLTÜR BAKANI MÜSTEŞARI
(İMZA)
AHMET ÖZYURT ALAADDİN YÜKSEL BATTAL ÖNDER
AFYON VALİSİ BALIKESİR VALİSİ BİLECİK VALİ V.
(İMZA) (İMZA) (İMZA)
NUSRET MİROĞLU ALİ FUAT GÜVEN EKREM ÖZSOY
BOLU VALİSİ BURSA VALİSİ ÇANAKKALE VALİSİ
(İMZA) (İMZA) (İMZA)
FİKRET GÜVEN SAMİ SÖNMEZ ENİS YETER
DÜZCE VALİSİ ESKİŞEHİR VALİSİ KASTAMONU VALİSİ
(İMZA) (İMZA) (İMZA)
UTKU ACUN MEHMET HAMURCU NİHAT ÖZGÖL
KÜTAHYA VALİSİ SAKARYA VALİSİ YALOVA VALİSİ
(İMZA) (İMZA) (İMZA)
Prof.Dr.METİN SÖZEN OKTAY EKİNCİ FİKRET TOKSÖZ
ÇEKÜL BAŞKANI MİMARLAR ODASI
MARMARA VE BOĞ.
(İMZA) GENEL BAŞKANI BELEDİYELER BİR.
(İMZA) GENEL
SEKRETERİ
(İMZA)
(Yukarı)
İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın öneri ve teşvik
edici girişimleriyle başlatılan, ÇEKÜL Vakfı ve Mimarlar Odası’nın destek ve
katılımlarıyla Kastamonu, Bursa, Antakya, Van’da sürdürülen ‘Kültür Mirasının Korunmasında Valiliklerin Rolü ve Sorumluluğu’ başlıklı bölgesel
toplantıların beşincisi, Nevşehir Valiliği’nin ev sahipliğinde yapılmıştır.
İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan ve Aksaray, Karaman, Kayseri, Kırıkkale,
Kırşehir, Konya, Niğde valilerimizin katılımıyla gerçekleşen toplantıdaki
değerlendirmeler, alınan kararlar, kamuoyunun bilgi ve dikkatine sunulmaktadır:
Adları ve ünvanları belirtilen katılımcılar, ilke ve
düşünce birliği içinde ilan ederler ki:
Anadolu’nun doğal yapısının ve kültürel tarihinin çok
özel sonuçları dikkate alınarak, geçmişteki deneyimlerin ve birikimlerin
ışığında bu bölgenin tüm değerlerinin yeniden irdelenerek, kısa-orta-uzun
dönemli ortak bir plana bağlanması zorunludur. Bu süreçte gereken sağlıklı
bilgi akışını sağlamak üzere bir ‘koordinasyon merkezinin’ hızla yaşama
geçirilmesi, bu sürenin gerekli önlemlerle birlikte desteklenerek kısaltılması,
temel hedeflerimizin arasında yer almalıdır.
Dünyanın yıllardır varlığını çok yönlü
değerlendirdiği bu özel coğrafyada; bölge insanının çevresini koruyarak
yaşatmasını ve geliştirmesini sağlamamız, öncelikli gündemimizin içinde yer
almalıdır. Bu hedefe uygun bir yaşam biçimine ulaşmak için,
eğitime-dayanışmaya-tanıtıma dayalı bir örgütlenmeyi gerçekleştirmek
durumundayız. Bölge insanının yaşam düzeyini yükselterek ortak mirasımızın
sürekliliğine bilinçli katılmalarını sağlayacak politikaları üretmek, ayrıca
hepimizin ortak amacı ve sorumluluğu olarak görülmelidir.
Bu bölge, uygarlık tarihinin ve buna bağlı ekonomik
gelişmelerin evriminin temel verilerini içeren birikimlerin yoğun örneklerini
varlığında taşımaktadır. Arkeolojik araştırmalardan başlayarak günümüze uzanan
özlü değerlerin doğal ve kültürel tanıtımın gündemine taşınması, ‘kültürel
turizm’ öncelikli yeni politikaların oluşturulmasında ana girdi olmalıdır.
2000 yılında Kastamonu’da başlayan ‘havza boyutunda’
koruma çalışmalarının böylesi bir özel coğrafyada ‘bölge boyutuna’ taşınması
ise, buna uygun farklı yasal düzenlemeleri kaçınılmaz kılmaktadır. Yıllar önce
bu alanda başarıya ulaşamayan iyi niyetli girişimlerin yeniden gündeme
getirilmesinin, içinde bulunduğumuz yeni koşullarda çok daha fazla haklı
gerekçeleri olduğu açıktır.
Bu süreçte bölgede doğal yaşamın, tarihsel ve
kültürel varlıkların bir bütünlük içinde ele alınması ve tasarlanması da
gerekmektedir. Böylesine büyük sorumluluk gerektiren çalışmaların, bilimin ve
geçmiş deneyimlerin yol göstericiliğinde hazırlanması, herkesin katılımı ile
gerçekleşmesi, olumlu ve somut sonuçlara ulaşmada kaçınılmaz güç kaynağı
olacaktır.
Kuşkusuz bu çabalar sonucunda elde edilecek
sağlıklı-gerçekçi birikimler, ulusal-uluslar arası kültür politikaları için de
anlamlı bir yol gösterici nitelik taşıyacaktır.
Sonuç olarak; bilimsel verilere dayalı, özgün
tasarımları hedefleyen, bilgiyi bilince dönüştüren çok yönlü katılımlara ve
hukuksal düzenlemelere yer veren bir yaklaşımın, ülkemizde bölge ölçeğinde
somut bir örnekle gündem oluşturması ve doğru sonuçlara ulaşılması, bu
toplantıya katılanların ortak dileğidir. Böylesine önemli ve arzulanan bir
hedefin gerçekleştirilebilmesi ise, yıllardır özlediğimiz kamu-yerel-özel-sivil
birlikteliğinden güç alan yaklaşımlarla mümkündür.
SADETTİN
TANTAN
İÇİŞLERİ
BAKANI
KADİR
ÇALIŞICI
ALİ AKAN
AKSARAY
VALİSİ KARAMAN
VALİSİ
NİHAT
CANPOLAT BEHİÇ
ÇELİK
KAYSERİ
VALİSİ KIRIKKALE
VALİSİ
İRFAN
KORUCU
AHMET KAYHAN
KIRŞEHİR
VALİSİ KONYA
VALİSİ
DOÇ.DR.
YUSUF ERBAY REFİK ASLANTÜRK
NEVŞEHİR
VALİSİ NİĞDE
VALİSİ
PROF.DR.
METİN SÖZEN
ÇEKÜL
VAKFI BAŞKANI
İçişleri
Bakanlığı’nca başlatılan ÇEKÜL ve Mimarlar Odası’nca desteklenen, birincisi 3-4
Haziran 2000’de Kastamonu’da, ikincisi 22-23 Temmuz 2000’de Bursa’da, üçüncüsü
30 Eylül 2000’de Antakya’da, dördüncüsü 8 Ekim 2000’de Van’da gerçekleştirilen
‘Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması ve Yaşatılması’ konulu ve İçişleri
Bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın katılımları ile gerçekleştirilen toplantıların
beşincisi Nevşehir ilinde ‘Kültürel Öncelikli Turizm’ başlığı altında
yapılmıştır.
Avrupa
Tarihi Kentler Birliği Genel Sekreteri Mr. Brian Smith, Avrupa Konseyi Tarihi Kentler
Birliği Başkan Yardımcısı Mr. Calin Catalin Chritsa, Avrupa Konseyi Yerel ve
Bölgesel Yönetimler Kongresi Kültür ve Eğitim Komisyonu Sekreteri Mr. Jean Paul
Chauevet’in katılımlarıyla gerçekleştirilen bu toplantı, bundan kısa bir süre
önce kuruluşu tamamlanan ‘Türkiye Tarihi Kentler Birliği’nin ‘Avrupa Tarihi
Kentler Birliği’ ile buluşması anlamına da gelmektedir. Hızla ulaşılan bu mutlu
süreç, tüm katılımcılar tarafından takdirle karşılanmıştır.
Adları ve
ünvanları belirtilen üyeler, düşünce ve ilke birliği içinde ilan ederler ki:
Türkiye’de
turizm potansiyelinin temel kaynağı kültür ve çevre zenginliğidir. Bu nedenle;
doğal-tarihsel-kültürel değerlerin korunması ve yaşatılması önceliğine dayalı
olmayan bir turizm politikası, sadece ülkeye ve gelecek kuşaklara değil,
doğrudan turizme de zarar vermektedir.
Ayrıca
yine son yıllarda Anadolu kültür tarihi üzerinde yapılan araştırmaların da
ortaya koyduğu gibi, ülkemiz dünya uygarlığının yarattığı değerlerin pek
çoğunun ana kaynağıdır. Böylesine zengin kaynakların tanıtımını ve ekonomik
boyutlara taşınmasını göz ardı eden, kültür boyutu olmayan turizm; geleceği de
olumsuz etkileyecek demektir.
İşte bu
nedenlerle yöresel mimari dokuyu ve peyzajı yok eden, estetikten yoksun turizm
yapılaşmalarıyla kimlik kaybına uğrayan yerleşmelerimizde, son yıllarda yaşanan
olumsuz gelişmelerin nedenlerini başka yerlerde aramak kendimizi yanlışa
itmektir. Kısa vadeli çıkar hesaplarına dayalı imar anlayışı, bu çok yönlü
zenginlikler içeren yerleşmelerimizi özgün kimliklerinden uzaklaştırarak tek
boyutlu betonlaşmanın tutsağı haline getirmiş; turizmin kazandıracağı olumlu
katkıları zedelemiştir.
‘Doğal ve
kültürel havza’ ölçeğinde, gerçekçi bir planlama yapılmadan, sadece parsel ya
da dar bölge ölçeğinde uygulamaya dönüştürülen imar yoğunlukları, yörelerdeki
peyzajı, dokuyu ve derinlikli tarihi zedeleyen yapılaşmalara neden olmaktadır.
Bu durum, Kapadokya’yı da ileride dönüşü mümkün olmayan yanlışlıklara
götürebilecek boyutta ve niteliktedir.
Türkiye’nin
hem bu bilinen eşsiz kimliğini koruyup yaşatabilmesi, hem de dünya turizminde
saygın ve güçlü bir yer alabilmesi için yapılması gerekenler açık ve nettir.
Bunun için, yine kısa vadeli imar rantı ve çevre ile barışık olmayan noktasal
yatak yoğunlukları yerine, ‘kültürel öncelikleri gözardı etmeyen
planlama-koruma ve halkın turizm ile buluşturulması’ ilkesinin temel alınması
gereklidir.
Doğal-tarihsel-kültürel
çevreyi gözeten bir turizm yapılaşması için ‘planlama’ ilk koşuldur. Ülkemizde
bu alandaki potansiyeli yüksek olan bölgeler ‘daraltılmış alanlar’ şeklinde
değil, ‘turizm ve çevre havzaları’ şeklinde geniş zonlar halinde
planlanmalıdır. Bu planlarda; doğal, tarihsel, kültürel ve ekolojik dengelerin
azami ölçüde korunabileceği imar, yer seçimi, tür seçimi ve yoğunluklara da karar
verilmelidir.
Özellikle
kentsel SİT’lerde ve tarihi kent merkezlerinde korumanın temel prensibi turizm
konaklamalarının, yörenin sivil mimarlık örneği yapılarının ‘pansiyon’ olarak
da kullanılmaları ile mümkündür. Böylelikle, hem kültürel mirasın korunup
yaşatılması, hem de bu değerlerin sahibi olan insanlarımızın turizme ev sahibi
olarak hizmet vermeleri ve bu kaynaktan gelir elde etmeleri mümkün
olabilecektir. Diğer yandan aynı bölgelerdeki yeni yapılaşmalarda, uyumlu bir
mimari ve yoğunluk dengesi içersinde pansiyon türü konaklamayı özendirmek,
kültür öncelikli turizmin gelişmesini de sağlayacaktır.
Tüm
bunlarla birlikte, günümüz turizm sektörünün uluslar arası profesyonel
ilişkilerinin gerektirdiği yoğun turizm kullanımlarında, ortaya çıkan çok
yıldızlı otel ve tatil köyleri türleri için ise, özellikle yer seçimi ve imar
koşullarının belirlenmesinde, havza ve bölge boyutunda yapılacak koruma
ağırlıklı fiziksel planlama çalışmalarına bağlı kararların üretilmesine büyük
özen gösterilmelidir.
Sonuç
olarak tüm katılımcılar, yukarıdaki değerlendirmelerin ışığında; ülkemizin
doğal, tarihsel ve kültürel birikiminin kazanımları ile birlikte, geçmişteki
olumlu olumsuz deneyimlerini de dikkate alarak bu bölgelerin tüm varlıklarının
gerçekçi bir yaklaşımla yeniden gözden geçirilerek sağlıklı bir sonuca
ulaşılmasını, ortak bir hedef olarak benimsemektedirler.
Katılımcılar
Listesi
ABBAS
ATAMAN SKAL BŞK. GÖREME
ABDULLAH
ÇEKİÇ BAŞKAN KAYMAKLI BLD.BŞK.
AHMET
BAHÇEVAN BAŞKAN ŞANLIURFA BLD.
AHMET
KAYHAN KONYA VALİSİ KONYA
AHMET
OKUR KARAMAN
VALİ YR KARAMAN
AHMET
TOK BAŞKAN KAPTİD
ALİ
KILIÇ BAŞKAN GÖRE BLD.BŞK.
ALİ
SAĞLAK BAŞKAN KAVAK BLD.BŞK.
ALPER
ORKUN KAYMAKAM GÜLŞEHİR
ARİF
PARMAKSIZ TİCARET OD.
BŞK. NEVŞEHİR
ARİF
ŞENTEK MİMARLAR
OD.SEK ANKARA
AYŞE
BAHAR ÇEBİ BAŞKAN YRD. ORDU BELEDİYESİ
AYŞE
SESLİ UNESCO
TEMS. ANKARA
BEHİÇ
ÇELİK KIRIKKALE
VALİSİ KIRIKKALE
BEKİR
ÖDEMİŞ BAŞKAN ÜRGÜP BLD. BŞK.
BİLAL
ÖLMEZ KAYMAKAM KOZAKLI
BURHANETTİN
ÖKSÜM AĞIR CEZA REİSİ NEVŞEHİR
BÜLENT
TANIK MİMAR-ŞEHİR
PL. KAP.AR.MER.ÜYESİ
CENGİZ
UZGÖREN MUHASİP KAPTİD
CENGİZ
VARNATOPU BAŞKAN EDİRNE BLD.
ÇİĞDEM
MERCAN İ.G.M.Ü. İSTANBUL
DASHNOR
R. DERVISI BÜYÜKELÇİ ARNAVUTLUK
DOÇ.DR.KEMAL
BÖRMEZ K.A.M.K. KAB.ARŞ.MER.KOR.ANK
DOÇ.DR.YUSUF
ERBAY NEVŞEHİR VALİSİ NEVŞEHİR
DOÇ.DR.EMRE
MADRAN ÖĞRETİM ÜYESİ O.D.T.Ü.
DR.AHMET
UZEL KUR. BŞK. KOR.KUR.NEVŞEHİR
DR.BENJAMİN
LUKMAN BÜYÜKELÇİ SLOVENYA CUM.
EKREM
KARAAESLAN JAND.ALAY. KOM. NEVŞEHİR
ERDOĞAN
BİLENSER BAŞKAN BURSA BÜY.ŞEH.BEL.
ERKAL
YANDI BAŞKAN ORTAHİSAR BLD.BŞK.
EROL
ÜNLÜSOY BAŞKAN GÜLŞEHİR BLD.BŞK.
FAİK
FİDAN BAŞKAN KARABURNA BLD.BŞK.
FEVZİ
GÜNAL BAŞKAN GÖREME BLD.
HASAN
TÜVEN BAŞKAN GÖYNÜK BEL.
İBRAHİM
ERTAŞ BAŞKAN DERİNKUYU BEL.
İBRAHİM
PEKŞEN BAŞKAN SULUSARAY BLD.
İRFAN
KURUCU KIRŞEHİR
VALİSİ KIRŞEHİR
İSMAİL
ÇATAKLI KAYMAKAM ACIGÖL
İSMAİL
KÜRECİ KAYMAKAM AVANOS
İSMAİL
ÖZELGE BAŞKAN ÇAT BELEDİYESİ
IŞIK
KESKİN ÖZBAY CUM.BAŞ
SAVCISI NEVŞEHİR
KADİR
ÇALIŞICI AKSARAY
VALİSİ AKSARAY
KAYHAN
KAVAS GEN.MÜD.YRD. MAH.İD.GN.MD.YR.ANK.
KEMAL
BAYRAK EMNİYET MÜD. NEVŞEHİR
KEMAL
ÇOKAKOĞLU GEN.MÜD.YRD. MAH.İD.GN.MD.YR.ANK
KUDRET
ARSLAN GEN.MÜD.YRD. YAT.GEN.MD.TUR.BAK.ANK.
MEHMET
ALİ SATILMIŞ BAŞKAN KALABA BEL.BŞK.
MEHMET
BİLGİN ÇEKÜL DİŞ DOKTORU
MEHMET
DEMİR KÜLTÜR MÜDÜRÜ NEVŞEHİR
MEHMET
ÖZHASEKİ BAŞKAN KAYSERİ BÜY.ŞEH.BEL.
METİN
ÇOBANOĞLU BAŞKAN KIRŞEHİR BEL.
MEVLÜT
ATBAŞ GEN.MÜD.YRD. İÇİŞLERİ BAK. ANK.
MR.
CHAUEVET SEKRETER AV.KON.Y.B.Y.KÜL.EĞ.
MR.
C. CATALİN CHRITSA BAŞKAN YRD. AVR.KON.TAR.ŞEH.BİR.
MR.
BRIAN SMITH GENEL
SEKRETER AVR.KON.TAR.ŞEH.BİR.
MUSA
ŞSHİN UĞUR BAŞKAN ÖZKONAK BEL.
MUSTAFA
ARIKAN BAŞKAN GÜMÜŞKENT BEL.
MUSTAFA
EKİZ BAŞKAN NAR BEL.
MUSTAFA
KAYA ÖĞRETMEN ÇEKÜL BÖL. TEM.NEV.
MUSTAFA
ÖZCİVAN BAŞKAN HACIBEKTAŞ BEL.
MUSTAFA
ÖZDEMİR BAŞKAN MAHMATLAR BLD.
MUSTAFA
ÖZER BAŞKAN MUSTAFAPAŞA BEL.
MUSTAFA
YILMAZ KAYMAKAM DERİNKUYU
NAZİF
DEMİR GENEL
SEKR. KAPTİD
NECDET
TÜRKER KAYMAKAM ÜRGÜP
NİHAT
CANPOLAT KAYSERİ
VALİSİ KAYSERİ
NİL
AYHAN DANIŞMAN GÜNDEM 21 SEKR.
NİYAZİ
YÜCE BAŞKAN SUVERMEZ BLD.
NURETTİN
ORUÇ İ.G.M.Ü. BURSA
NURİ
BİÇER BAŞKAN ACIGÖL BLD.
NURİ
CİNGİL YÖN.KUR.ÜYESİ KAPTİD
ORHAN
SAY BAŞKAN TALAS BEL.
OSMAN
ERTUĞRUL BAŞKAN AKSARAY BLD.
PROF.DR.FERHAT
ECER REKTÖR NİĞDE ÜNİVERSİTESİ
PROF.DR.HAŞİM
KARPUZ ARKEOLOG ÇEKÜL BÖL.TEM.KONY
PROF.DR.RACİ
BADEMLİ ÖĞR.ÜYESİ ODTÜ ANKARA
PROF.DR.RIFAT
YILDIZ DEKAN İK.TİC.BİL.FAK.NEVŞEH
PROF.DR.ZEKİ
YILMAZ REKTÖR ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
PROF.DR.A.
AYDINURAZ BAŞKAN UNESCO ANKARA
PROF.DR.MAMED
ALIYEV BÜYÜKELÇİ AZARBEYCAN
PROF.DR.METİN
SÖZEN ÇEKÜL BAŞKANI İSTANBUL
PROF.DR.REFİK
DURU DANIŞMAN TÜR.SEY.AC.BİR.İST.
PROF.DR.YILMAZ
ÖZKAN K.A.M.K. KAB.ARŞ.MER.KOR.ANK
PROF.DR.Z.BAYBURTOĞLU SAN. TAR. ÇEKÜL
BÖL.TEM.KAYS.
RAGIP
ÖZALTIN BAŞKAN
YRD. KAPTİD
RECEP
YÜKSEL KAYMAKAM HACIBEKTAŞ
REFİK
ASLAN ÖZTÜRK NİĞDE VALİSİ NİĞDE
REMZİ
ÇİÇEK BAŞKAN TATLARİN BEL.
SADIK
AFACAN YÖN.KUR.ÜYESİ KAPTİD
SAİM
ÇOTUR VALİ
MÜST. İÇİŞLERİ BAK.ANK.
SAİT
SARIASLAN İ.G.M.Ü. ANKARA
SAVAŞ
TAŞKIN BAŞKAN UÇHİSAR BEL.
SEYHAN
DURU BAŞKAN AVANOS BEL.
STOİMENOV
OGNEMİZ BÜYÜKELÇİ BULGARİSTAN
TUNCER
GÖK TİC.
BORSASI BŞK. NEVŞEHİR
TURAN
GENÇ GENEL
MÜDÜR EMN.GEN.MD.ANK.
TURGAY
YENİDÜNYA GENEL MÜDÜR TÜR.SEY.AC.BİR.ÜRGÜP
ÜLKÜ
SAYGILI GEN.MÜD.YRD. K.T.V.K.GEN.MD.ANK.
VAHDİ
KARTBOĞA BAŞKAN İNALLI BEL.
YALÇIN
DEMİR BŞK.YRD. NEVŞEHİR BLD.
YAŞAR
DUMAN İ.G.M.Ü. ANKARA
YAVUZ
MİLDON İ.G.M.Ü. ÇANAKKALE
ZEKİ
ŞANAL VALİ MAH.İD.GEN.MÜD.ANK.
(Yukarı)
TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ MECLİSİ’NDEN
KAMUOYUNA
Türkiye’nin ulusal ve evrensel kimliğindeki en
güçlü ve tarihsel değerleri oluşturan kentsel kültür mirasımızı bir yerel
yönetimler dayanışması içersinde korumak ve geleceğe aktarmak üzere; yurt
düzeyinde işbirliğini geliştirmek ve bu birliğin potansiyelini uluslar arası
platformlara da taşımak üzere; bir ‘Belediyeler Birliği’ şeklinde örgütlenen
TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ’miz kuruluş sürecini tamamlamış ve 05/mayıs/2001’deki
(Bursa) Birlik Meclisi Toplantısı’nda da bir yıl görev yapacak organlarını
seçerek faaliyetlerini yoğunlaştırma kararı almıştır.
Meclis toplantısında yapılan değerlendirmeler
sonucunda ise aşağıdaki saptama ve görüşlerimizin ilgililer ve kamuoyu ile de
paylaşılması oybirliği ile kabul edilmiştir.
TÜRKİYE’NİN UYGARLIK GÜCÜ TARİHSEL
KİMLİĞİNDEDİR
Ülkemiz, dünyadaki en zengin tarih ve kültür
birikimine sahip bir uygarlıklar merkezidir... Başka hiçbir ülkeye ve ulusa
nasip olmayan böylesine tek ve çok değerli bir zenginliğin, Türkiye’nin bugünkü
ve gelecekteki çağdaş ve gelişkin kimliğiyle de bütünleştirilmesi, öncelikli ve
yaşamsal bir ulusal görev olarak tüm kişi, kurum ve sektörlerin omuzlarındadır.
AB ÜYELİĞİ SÜRECİNDE ‘KİMLİKLİ BİR ORTAKLIK
ESASTIR
Bu çok önemli ve ‘rakipsiz’ özelliğimize dört
elle sarılarak Avrupa Birliği üyeliği sürecinde ilerlememiz ise; Türkiyemiz’i
çok daha güçlü, etkin ve ihmal edilemez bir ülke konumuna yükseltecek;
Avrupa’nın kimlikli, kişilikli ve uygarlık birikimleri en zengin ortağı
olmamızı sağlayarak, diğer tüm olumsuz faktörlerin sıkıntılarını geri plana
itecek bir ayrıcalığı ulusumuza kazandıracaktır.
‘KRİZİ’
AŞMANIN YOLU DA ULUSAL DEĞERLERİMİZDİR
Nitekim TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ, yukarıdaki
saptamamızın ışığı altında bugünlerde yaşanmakta olan ‘ekonomik krizi’ aşmanın
temel ve kalıcı yolu da, yine başka hiçbir ülkede olmayan tarihsel ve kültürel
zenginliğimizin, toplumsal gelişme ve ulusal kalkınma kaynakları olarak korunup
yaşatılmasında görülmektedir... Tarihin engin birikim ve deneyimlerini
kucaklayarak ve bu mirasın kimlikli ve karakterli bir topluma çağdaş yaşamın
coşku ve kişiliğini kazandıracak değerlerini sahiplenerek geleceğe hazırlanmak,
kalıcı bir istikrarın ve üretken/gelişkin bir ulus olma vizyonunun da en sağlam
güvencesini yaratacaktır.
BU
NEDENLE TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ MECLİSİ;
Tüm ulusal güçlerimizi ve kurumlarımızı,
Türkiye’nin kimlik değerlerini oluşturan tarihsel ve kültürel zenginliklerimizi
koruma ve yaşatma yönündeki çabalarını daha da artırmaya;
Her türlü imar, kalkınma, yatırım ve planlama
politikalarında, öncelikle ülkenin ve kentlerin tarih ve kültür potansiyelini
değerlendirecek ve geleceğe korunarak taşınacak bir genel ve ulusal ilkeyi
koşulsuz benimsemeye;
AB sürecinde, Avrupa’nın en güçlü uygarlık
değerlerine sahip ülkesi olarak yer almak ve bu tarihsel ortaklığa kimlikli ve
kişilikli bir büyük ülke olarak katılmak yönünde, tüm ilgilileri öncelikle bu
yönde politika geliştirmeye ve davranmaya davet etmektir. (05/Mayıs/2001 -
Bursa)
Kentimizin kültür
varlıklarının korunması, değerlendirilmesi ve kullanılarak yaşatılmasında doğru
ve gerçekçi planlama konusu, koruma olgusu ile ilgili tüm kurumların ortak
sorunu haline gelmiştir. Odamız da bu sorumluluğun bilinci ile; kentimizin
gelişme sürecinde belli bir kesiti tanımlayan Balbey Mahallesi dokusunu ve bu
dokunun eski ve yeni Kent Merkezi ile olan ilişkilendirilmesinin tanınması ve
tartışılmasında yarar görmektedir.
Antalya’nın eski
kent dokusu olarak Kaleiçi belirlenmiştir. Bu dokuyu ise Kaleiçi’ni saran sur
duvarları sınırlamaktadır. Doğaldır ki kent, Sur Duvarları dışında da
gelişimini sürdürmüştür. Antalya’da Kaleiçi çevresi bugün bile eski dokunun
izlerini taşımaktadır. Ancak bu doku ne gereği gibi korunarak gelebilmiş, ne de
korunagelebilenlerde sağlıklı bir Kent Parçasına dönüştürülebilmiştir.
Çünkü,
kullanılagelen imar planı teknikleri, bir kent dokusunun korunmasında yetersiz
kalmaktadır veya imar planları kent dokularını koruyarak, geliştirmek yerine,
yükselen rantı maksimize etmekte, kentsel yenilemeyi de bu yaklaşımla realize
etmektedir. Sonuçta, mahallelerimiz, hatta kentlerimiz son yıllarda, KAKS-TAKS
uygulamaları ile oluşmuş, katlı binalar dizisine dönüşmüştür.
Bu durumda
korumanın yasal aracı olan SİT Alanları tespitlerinin bilimsel olarak,
zamanında ve bir kentin tarihsel gelişimi içerisinde oluşan dokularını
koruyabilecek şekilde tespiti çok önemlidir.
Ancak bu şekilde,
kentimizin konut kültürünün devamlılığı sağlanabilecektir.
Bugün Antalya,
eski kent dokusunu koruyarak, çağdaş bir Kent Merkezi oluşturabilme şansına
sahiptir.
Çok eski
uygarlıklardan beri yerleşmelere sahne olan kentimizde bu süreç günümüze kadar
uzanmıştır. Ancak kentimizde, özellikle son yıllardaki hızlı nüfus artışı ve
fonksiyon değişimi, Kaleiçi dışındaki geleneksel dokunun da bu gelişmelere ve
yürürlükteki imar planına göre giderek değişmeye ve doğal olarak yok olmaya
başladığı görülmektedir.
Kentimizde,
Kaleiçi’nin sur duvarları dışına taşarak, geleneksel ticaret merkezi ile bağımlı,
organik bir doku ve sivil mimarlık örnekleri bulunmaktadır. Bu doku henüz
bozulmamıştır.
Antalya Kaleiçi
dışında, geleneksel ticaret merkezi ile bağımlı, 19. yüzyıl yerleşme dokusuna
ve sivil mimarlık örneklerine sahip Balbey, Yüksekalan ve Tahılpazarı
Mahallelerini kapsayan bölgelerin korunması gerekli kentsel alan niteliği
taşımaktadır.
Bu alandaki
mimarlık örneklerinin birçoğunun 19. yüzyılda yapıldığı, mimari üslubundan ve
binalar üzerindeki kitabelerden anlaşıldığı üzere; 2863 sayılı yasanın 6. maddesi
(a) şıkkı gereği, zaten korunması gerekli kültür varlığı niteliği taşıdığından,
yerinde tek yapı ölçeğinde yapılan incelemelerde de bu yapılar aynı zamanda
döneminin özgün örnekleri olarak tespit edilmiş, diğer yandan bu alanın sokak
ve mahalle bütünlüğü olarak da döneminin özgün yerleşme karakterine sahip
olduğundan ve doku içinde de aykırı yapılaşma başlayıp, yerleşme bütünlüğü
bozulmadığından;
Balbey,
Yüksekalan ve Tahılpazarını kapsayan bölgelerde korunması gerekli sokaklar
belirlenmiş ve taşınmazlardan bazıları tescil edilmiştir.
Bu alandaki
kentsel dokuyu yok eden yürürlükteki imar planının 2863 ve 3386 sayılı yasalar
uyarınca iptal edilmesine, Antalya Koruma Kurulu’nca karar verilerek, Koruma
İmar Planının hazırlanması istenilmiştir.
Kentsel doku
üzerindeki yapılar genellikle Kalaiçi’ndeki taşınmazlar gibi 2 katlı, tek veya
çift cumbalı, cumba altı silmeli veya ahşap kaplamalıdır. Pencere oranları
genellikle ½’dir. Yapı malzemesi bağdadi ve sıvalıdır. Bazı geç dönem örnekleri
ise yığma yapıdır. Yapıların birçoğunda ahşap süslemeli ve renkli ahşap
tavanlar bulunmaktadır.
Kurul kararı ve
Kentsel TasarımProje Yarışması sonucu müellif tarafından 1/1000 ölçekli imar
planları ile çevre düzeni planları hazırlanmış ve onaylanmak üzere Antalya
Koruma Kurulu Büro Müdürlüğü’ne gönderilmiştir.
Müellifin
önerisinde, Kentsel Sit Alanı sınırlaması getirilmiş ve bu alanın içerisinde
tescilli yapılara ek mimari özellikli yapılar belirlenmiştir. Belirlenen bu
Kentsel SİT Alanı’nın çevresindeki adalar ise SİT Bölgesi Etkileme Alanları
olarak isimlendirilmiştir.
Mimarlar Odası’nın girişimi ile düzenlenen ve tüm tarafların katılımı sağlanan, Balbey Mahallesi Paneli sonuçları değerlendirilmeli, katılımcı planlama modeli ile Koruma-Geliştirme İmar Planı yapımına hız kazandırılarak sonuçlandırılmalıdır
Geniş katılımla, tartışmalı yapılan planlar,
uygulamada gerçekleşme şansına daha çok sahiptir.
Sadece ekonomik gelişme ve refah düzeyinin
arttırılması yeterli değildir. Temel eksiklik olarak, kültürel sürekliliğin
eksikliği görülmektedir. Bu eksiklik ancak çeşitli kesimlerin katılımıyla
giderilebilir.
Antalya; Türkiye ölçeğinde turizme ve kültüre
dayalı bir rol oynamaktadır. Gelecekteki kazancı ve refahı, bu rolü iyi oynamasına
bağlıdır.
Kültürel süreklilik sağlanmasıdır. Bu kültürü
yaratmış insanlar, bütün toplumsal ilişkileriyle beraber bu kültürü
yarattıkları mekanlarda tutunabilirler.
Kültürel sürekliliği, sağlamanın bir bedeli
vardır. Bu bedel, orada kalmalarını istediğimiz insanların üzerine yıkılamaz.
Bu konu yalnızca Balbey’lilerin değil, tüm Antalya’lıların meselesidir.
Balbey’li çoğunlukla apartmanlaşmaya karşıdır.
Yerinin ticari olarak değerlendirilmesini
istemektedir. Balbeyde amaç; birkaç önemli yapıyı kurtarmak değil,
oranın tadını, lezzetini alıp,ileriye götürmektir. Buna “ GELİŞME PLANI”
diyoruz.
Yerel yönetim bünyesinde, bir denetim
mekanizması oluşturulmalıdır. Koruma Kurulunun
kompozisyonu bu tür denetime yeterli olmayabilir.