Bugün :   



     10-POLEN:

     Polen,çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarını içindeki polen kesecikleri içerisinde yer alan dikenli, yağlı ve yapışkan yapıda erkek hücre taşıyan ve bal arıları tarafından toplanan kurutulmuş çiçek tozlarına denir.

     10-1-Fiziksel Özellikleri:

     Polen tanesi üretildiği bitkiye göre;renk. Şekil, irilik, koku, dış görünüşü bakımından farklı özellikler gösterir. Bu özellikler sayesinde polenin hangi bitkiye ait olduğu mikroskobik incelemelerle saptamak mümkündür.

     10-1-1-Renk:

     Çiçeklerin anterlerinden veya arıların polen keseciklerinden derlenmiş polenler tayf renklerinin tümünü içerir. Polenler genellikle %80 sarı renklidir. %20'si ise siyah, kırmızı, mor ,eflatun vs. gibi değişik renkler gösterir. Renk polenden polene farklılık gösterir ve önemli bir teşhis anahtarıdır .Polene rengini veren maddeler korotenoidlerdir

     10-1-2-Koku:

     Polende mevcut uçucu yağ asitleri,arıları ve diğer böcekleri çiçeklere çeken hoş bir koku verirler. Polen taze iken hoş kokulu, parlak ve yumuşak görünümlüdür. Kurudukça sertleşir,matlaşır ve kokusunu kaybeder.

     10-1-3-Büyüklük:

     Polenler büyüklük bakımından çiçekten çiçek den çiçeğe farklılık gösterirve2.5-250 mikron arasında değişir. Polen tanecikleri o kadar küçüktür ki 1gramında en az 14.000 polen tanesi bulunur. En küçük polen tanesi ise 2mikron çapı ile myosotis bitkisine aittir. En büyük polen tanesi ise Eelgrass (Deniz otu) bitkisindedir ve2.550 mikron uzunluk ve 3.3 mikron genişliktedir.

     10-1-4-Şekil:

     Polen şekil bakından da bitkiden bitkiye farklıdır. Polenin şekli mikroskop altında görülen optik kesit ile tanımlanır. Polen şekli tanımlamalarda önemli anahtarlardan birisidir. Polen tanelerine bitkilere göre gösterdikleri değişik şekiller(şekil 4)de görülmektedir.

     Bunlar:

     1-Yuvarlak:

     bir çok polen tanesi belli bir akış açısından yuvarlak olarak görünür. Polen tanelerinin genel şekli denilebilir. Aynı zamanda özel bir şekli gösteren polenler teşhis anahtarlarında belirtilmiştir.

     2-Oval-Yası:

     Kutuplardan yassılmış oval taneler (İmpaties,Reseda).

     3-Oval-uzun:

     Kutuplar arasında uzanan oval taneler (Mmelilotus).

     4-Uzun taneler:

     uzunlukları genişliklerinden 1.5 defa daha fazla olan taneler (Viciafaba).

     5-Üç Köşeli:Üç loplu taneler:

     tamamen üç köşeli veya üç oluklu bir görüntüye sahip taneler (Cotoneaster. epilobium).

     6-Yarım Daire Veya Kayık Şeklindeki Taneler:

     Bazı monocotyledone (tek çenetliler) lar da;yumrulu bitkilerde karakteristiktir(lillium,allium).

     7-Düzensiz Veya Çok Taraflı Formlar:

     Çok farklı şekillerde olabilir. (limnanthes,viola).

     10-1-5 Yüzey:

     Polen tanesinin yüzey yapısı da kaynak bitkiye göre faklılık gösterir. Bu farklılık esas alınarak hazırlanan skalalar polen teşhisinde anahtar olarak kullanılır. Polentanesinde yüzey şekillerine dayanan skala(mikroskop altında x 400 büyütmeli normal görüntüler) . Cardiff üniversitesinde hazırlanan bu skala göre polenlerde yüzey yapısı şöyle sınıflandırılır.

     1-Yüzey Yapısı düzgün veya belirsiz olanlar: Mikroskop altında yüzeyleri belli bir desen göstermeyenler (Pyrus).

     2-Granüler dağınık noktalı veya granüler desenli (anemone).

     3-Yüzey Yapısı Çizgili Olanlar:

     10-1-6-Dış Kabuk (Exsine):

     polen kesiti incelendiğinde dış kabuğun (exsine) değişik kalınlık ve yapıdaki katmanlardan oluştuğu görülür. Bu yapıya dayanarak Cardiff üniversitesinde hazırlanan ve aşağıda açılaması verilen skala çeşitli kaynaklardan gelen polen tanelerinin teşhisinde anahtar olarak kullanılmaktadır.

     10-2-Kimyasal Özellikler:

     : Polenin yapısı %30 su %70 kuru maddeden oluşmaktadır. Kuru madde içindeki protein,yağ, karbonhidrat ve vitamin gibi esas maddelerin yanında, diğer bazı biyolojik yönden gerekli maddeler ve mikro-besleyici elementler de bulunmaktadır.

     10-2-1-Proteinler:

     Polenin yapısındaki proteinleri meydana getiren amino asitlerin çeşitliliği ve oranları polene büyüme faktörü olarak önemli bir özellik kazandırmıştır.

     Karbonhidratlar: Polende karbon hidratlar;früktoz, glikoz, ve sakaroz gibi basit şekerlerin yanı sıra,nişasta,poktin selüloz ve lignin gibi polisakaritlerden meydana gelmiştir. ayrıca hiçbir bitkide bulunmayan süt şekeri laktozun da mevcudiyeti bilinmektedir.

     10-2-2-Vitaminler:

     Polende bilinen vitaminlere ilaveten bütün B vitaminleri (B,B1,B2,B3,B4, B5,B6,B7,B8,B9 ve B12) yüksek oranda bulunmaktadır. Bunlar bağışıklık sistemini uyararak canlıyı dış etkenlere karşı korur,sürekli hücre yeniler ve canlının genç ve zinde kalmasını sağlarlar. Polen bunlardan başka pro-vitamin A,vitamin C,vitamin D,vitamin E, koline, vitamin C (Askorbik asit), vitamin K ve rutin içerir. Son yıllarda Rus araştırıcılar vitamin H (Biotin) bulunduğunu rapor etmişlerdir.

     10-2-3:Mineral Maddeler

     Polen;sodyum,potasyum,magnezyum,kalsiyum,alüminyum, demir,çinko,bakır,manganez,kurşun,silikon,fosfor,klor ve kükürt ihtiva eder.

     10-2-4-Enzimler:

     Ayrıca polen içinde;amilaz,katalaz kozymaz,sitokrom sistemleri, diaforaz,diastas, laktik dehitrogenaz,pektaz,fosfatas,sakkaraz,sussini dehitrogenaz gibi enzimler vardır. Bunlara ilaveten östron hormonu ve nane yağı,kekik yağı,ada çayı gibi eterik yağlar içermektedir. Bunların yanında polen tanelerinin antibiyotik içerdiği rapor edilmiştir.

     10-3-Polen Standartının Üretim ve İhracat Açısından Önemi:

     Polen Türk standartlarına göre;"Çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarının (Stamen) üst kısmında bulunan anterlerin içindeki polen kesecikleri (Theca,polen sacs) içersinde yer alan erkek hücreyi taşıyan ,buruşuk, dikenli, yağlı ve yapışkan yapıda bal arısı tarafından toplanan kurutulmuş çiçek tozları olarak tanımlanmaktadır.

     11-ARI ZEHRİ:

     Arı zehri tamamen arı organları üretilmektedir arı zehri biyolojik olarak arı ailesinin düşmanlarından korunması için enjeksiyon cihazınca salgılanan bir sıvıdır.

     11-1-Arı Zehrinin Elde Edilmesi:

     Arı zehrinin üzerinde çalışmaların ilerlemesi ve genişlemesi ile farmasetik ham madde olarak kullanılması elde edilme yöntemlerine bağlıdır. Zehrin gerekli temizlik koşulları ile yeterli miktarlar da elde edilme zorluğu onun üzerinde araştırmaları ve kullanılmasını geciktirmektedir.

     Geçmişte zehir zor ve efektif olmayan yöntemlerle ölü arılardan sokma yerinden çekmek yada membranla kaplanmış cam kaplarda arıyı toplayarak hareket ettirmek suretiyle cam duvarlar da zehri toplamak suretiyle elde edilmeye çalışılırdı.

     Günümüzde teknolojik gelişmelerle arıdan elektrik akımı ile uyararak zehir elde etme olasılığı vardır.

     11-2-Arı Zehrinin Kimyasal Terkibi:

     Arı zehri sirop görünümlü sarımsı ,özel kokulu bala benzer niteliktedir. Tadı acı ,4.5-5.5 pH (Asit reaksiyonu) lıdır. Kuru madde içeriği %30-45 civarındadır. Bundan başka uçan fıraksiyonda P-Amilizo amil ve etil asetat bulunmaktadır. Tahmin edildiğine göre bu kimyasal bileşimler arıklara alarm veren bileşiklerdir. Önceleri zehirde karınca asidinin varlığına ait bilgiler son araştırmacılar tarafından kabul edilmemektedir. Bu güne kadar zehirde aşağıda verilen farklı miktarda farklı protein ve peptitler tespit edilmiştir.

     11-2-1-Hialuronidaz:

     Zehirde yer alan hialuronidaz enzim gurubuna girer. Bunun en önemli niteliği monopoli sakkaritler olarak karbonsil ,sülfat ve amino gurupları içeren komplike yapılı polisakkaritlerden ve hialuron asidinin hidrolitik parçalanması ile oluşmasıdır. Bu bileşikler dokuların birleşmesini sağlayan hücreler arası maddelerin ve mebranların terkibine girerler. Bunların ayrışması dokuların ve hücrelerin geçirgenliğini yükseltmektedir. Bu nitelik hialurolidazın hücre oluşumlarında ve salgılarda bulunması spermozoidler ,patogen mikro organizmalar sülüklerin emici cihazlarında ,yılanın ve böceklerin zehirli salgılarında invaziyer amacı taşıdığını göstermektedir.

     11-2-2-Fosfolipaz:

     Fosfolipaz A enzimi esnek dokularda ve salgılarda geniş ölçüde yaygındır. Fosfolipitlerden (lositin ve kefolin) bir molokül yağ asidi olarak ayrılmakla bunu toksik bileşiğe çevirmektedir. Bu bileşik kırmızı kan hücrelerin diğer hücresel ve hücre üstü yapıları tahrip eder. Bu nedenle buna liso kafolin adı verilmektedir.

     11-2-3-Asit Fosfotoz:

     Bu enzim gelfitrasyon ve yön değişimi ile kombine bir işlemle temizlemektedir. Oefedeks S-200 üzerine felfiltrasyonunda ise protein fraksiyonu ayrılmakta bunların nisbi molökül kitlesi 1.nin 5500 2.nin 15000,3.sününde 20000 civarındadır.

     11-2-4-Alfa Olukosidas:

     Bu enzim asit fosfomonoesteresin arı zehir inden izole edilmesi sonucunda elde edilmiştir. Zehirdeki içeriği %1 altındadır. Alfaglukozidaz birglukoproteindir. Molokül kütlesi 17000 olarak büyüktür. Şeker içeriği %2.6 dır. Metiyenin ve sistin emino asitlerini içermez. Enzimin optimum aktivitesi pH 4.8dedir. Maltozu zayıf,glikojen ve dekstrini hidrolize etmez,maltozu ise zayıf hidrolize eder. Enzim termolobildir.

     11-2-5-Lizofosfolipoz (fosfolipoz-B):

     Bu enzim canlılarda ve mikroplarda bulunmaktadır. Bu enzime önceleri fosfolipoz B denilmektedir. 1964 de Doer ve Pearson arıların sokma aparatında zayıf fosfolipoz B aktivitesi tespit ettiler , ancak bunu yayınlamadılar. Bu benim zehirlen gelfiltrasyonu içine alan yüksek yoğunlukta üre ile muamelelerinde temizlenen saf enzim %2.6 karbon hidrat içerir ve nsbi molekül kitlesi 22000 civarındadır. Protein içeriğinde Hetronin Sistin ve Tirozin ortaya çıkmaktadır. PH 7.5 ilede zayıf aktivite gösterir. Termolobildir. Aktivitesini 3 saat kaynağınca kaybeder. 56 °C ısıtılması sonrası 10 dakikada yalnız %25 muhafaza edebilmektedir. Isı optimumu 35 °C dir.

     Zehirdeki biyolojik etkinliği detokside yönlüdür. Fosfolipoz A nın toksik etkinliğini parçalaması ile oluşan lizolesitin oluşması ile azltır.

     Antijen niteliği gözlenmemitir. Molekülünün büyüklüğü zehirdeki antijen ve allerjik oluşunu düşündürmektedir.

     11-2-6-Melitin:

     1952 de Neuman ve Haberman ın arı zehrini elektroforası ile iki fraksiyona ayırdılar 2.katodı süratle hareket eden - peptid idi bu kırmızı kan hücreleri tahrip eden ve yutan adelelorinin büyüklüğüne neden olanıdır. Buna melitin dediler.

     11-2-7-Apakin:

     Sinir sistemine uyarıcı etkisi bilinmektedir. Kuru zehirdeki miktarı %2-3 civarındadır. 18 Amino asidi vardır . Bunlardan 3 baz, 5 ide asit karekterlidir. Nisbi molekül kitlesi 2036 dır.

     11-2-8-MDC Peptid-(Peptid 401):

     1969 da bu peptid izole edilmiştir.(Breithaupt ve Heberman ıın) bazik nitelikli (pH 12)dir. Bu bünyede 9 bazik amino asidine karşı iki molekül aspargin asidi bulunmasındandır. Amino asitlerden metiyonin ,sorin ve treonin içermez. Buda sinir sistemi üzerinde etkilidir. Üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

     11-2-9-Proteoz İnhidütörleri:

     İntihapları önleyici tesirlidir. Toksit değildir. Arı zehrinden bundan başka adolopin ve diğer peptitler mevcuttur. Bunlar üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

     11-2-10-Adolopin:

     nisbi molekül kitlesi (elektroforezde belirlenmiş) 11500-1000 dir.(Aktivitesi pH 9 da ) polipeptid zincirinde 103 amino asdi bulunur . Listein Helienin ve tiriptofon yoktur . Kenar amino asidi glisindir.

     Arı zehrinde diğer peptidler:

     Helitin F,Son amino asi zincirde yolin

     Tersiapin son amino asidi Alamin

     MCD Peptid son amino asidi Tirozin

     Bunların bir kısmı %1 in altında zehirde bulunur. Sekapin yüksek dozu ısıyı düşürür ve sinir sistemine rahatlık verir.

     12-BALMUMU

     Balmumu;işci arılar tarafından apdomenlerinin alt tarafındaki dört çift salgı bezinden salgılanır. Petek yapımında kullanılır. Balmumu tek bir meteryal olmayıp uzun molekül zincirinin karışımıdır. Saf bal mumunu karbon ,hidrojen ve oksijen oluşturulur. Bu maddeler de arıların tükettiği bal içinde mevcuttur. Çok saf olan bal mumu beyaz renkli olamakla birlikte bal mumunun tabi rengi sarıdır. Çünkü bal mumu polen ve propolis içinde bulunan meteryaller tarrafından boyanır.

     Yeryüzünde dört ayrı arı türü vardır. Bunlarda apis mellifera avrupa veafrika orijinlidir ve buralardan diğer bölgelere yayılmıştır. Ticari amaçla kullanılan butür bal mumunun birinci derecedeki kaynağını oluşturur. Bal mumunun esas kaynağını ise aynı türden olmasına rağmen avrupalı bal arısından %10 daha küçük yapıya sahip olan afrika arısı oluşturur.

     12-1-Fiziksel özellikleri:

     Bal mumu düşük sıcaklıkta kırılıcıdır fakat yüksek sıcaklıkta kalıplandığı zaman plastik veya şekillenebilir bir özellik gösterir. Tulloch (1971) toyama ya atfen işaret etmiştir ki bal mumunun içindeki hydroxy asitler bal mumuna ait özelliklerin sebebidir. Tulloch çeşitli esterlerin ve asit esterlerinin hidroksi asitlerden ve diollerden türediğini ve bunların bal mumuna şekillenebilme özelliğini verdiğini göstermiştir. Tulloch a göre hidroksi asitten türeyen monoester ve diesterler ihtiva eden mumlar daha serttir. Erime noktaları daha yüksektir.

     Normal bal mumu katı ,rengi sarı veya portakal renginde ,belirli bir koku ve aramoya sahiptir. 32 C ye kadar ısıtıldığında plastik (yumuşar), 62 C de ise ısıtıldığında erir. Ağartıldığı zaman rengi beyazlaşır hemen hemen kokusuz ve tatsız bir hal alınır. Suda çözünmez. Sadece bazı çözeltiler içinde kısmen çözülür. Çeşitli derecelerde ,bazı esterler karbon tetraktoride , benzen ,aseton ,gazolin ve trikloretilen de çözülür.

     Düşük sıcaklıkta kırılıcıdır. Kırılmış bal mumu donuk, graniler ,krıstal olmayan bir kesit gösterir. Bu kesitin yüzeyi 35 C de granüler, 40 C 74de kısmen lifli ve 45 C de lifli olduğu görülür. Çıplak gözle bakıldığında soğumakta olan sıvı bal mumu yumuşak bir yüzey gösterir. Erime derecesinin altında 25 C ye kadar soğutulduğunda balmumunun yoğunluğu hemen hemen %10 azalır . Bal mumu genellikle amorf görünümündeki krıstal formda değildir. Yine de erimiş bal mumunun yavaş soğutulması halinde krıstalleşmeye odak olacak birbirine aynı uzaklıta donuk noktalar meydana gelir. Mum yüzeyi krıstale benzeyen petek hücreleri şeklindedir. Amorf gövdeye ilaveten genellikle iki ayrı tip krıstal form görülür. Deneme şartlarında bal mumu çözücüden ayrılarak ya münferit uzun, silindirik iğneler bazen alalade bir merkezden dağılan iğneler veya çok küçük iğ şeklinde iğmelerin küre halinde veya dalgalar halinde dizilmesi şeklinde görülürler.

     Bir çok mumlar soğutuldukları zaman uniform olarak çekerler. Balmumu erimiş halde katı hale geçerken %9.6 oranında çeker ki bu oran Warth a göre parafin mumundan daha azdır. Balmumu kolay bozulmayan bir metaryaldir. Binlerce yıl öncesine ait bazı özelliklerin çok az bozulma gösterdiği ve bu gün üretilmiş balmumları ile karşılaştırıldığında yapısının hemen hemen aynı olduğu görülmüştür.(Crane ,1983)

     Parafin de bir derecede çiçeklenme gösterir. Balmumundaki çiçeklenme daha hızlı soğutma ile azaltılabilir. Isıtılmış balmumu bir kap içine dökülerek oda sıcaklığında soğumaya bırakılırsa üzeri birkaç ay içinde çiçeklenir. Oysa aynı balmumu hızla soğutulursa çiçeklenmesi hemen hemen bir yıl alır.

     12-3-Kimyasal özellikler

     Balmumunun kimyasal yapısı bir asırdan fazla bir süredir araştırılmaktadır. Daha önce varılan sonuçlar yeni ve gelişmiş tekniklerin kullanılması ile yeniden düzeltilmiştir. Son çeyrek yüzyılda yapılan bazı analitik çalışmaları ticari mum kullananlar tarafından değerlendirilmiş ve onların ellerinde kalmıştır. Bu tutum balmumunun kimyasal tabiatı konusunda bilinçlenmemizi yavaşlatmıştır.

     Bal mumu bir çok bileşimlerin ve bunların arasındaki reaksiyonlar sonucunda meydana gelen oluşumlardan ibaret karma karışık bir karışımdır. Tam bir tespit yapmak oldukça zordur. Yıllardan beri balmumu tayininde en çok uygulanan kimyasal sabitler asit numarası,ve sabunlaşma numaralarıdır. Son yıllarda balmumunun yapısını incelemede bazı yeni analiz teknikleri büyük avantajlar sağlamışlardır. 1940 yıllarından bal mumunun renk lekelerini incelemede ve propoliste 6 pigment bölgesi saptamada chromatography kullanılmıştır. Bu teknikler sayesinde balmumunun kimyasal yapısının incelenmesinde büyük mesafeler alınmıştır. Balmumu 300 ayrı bileşik ihtiva eder. Uçucu bileşiklerden 100 den fazlası incelenmiş fakat sadece 41 tanesi tespit edilebilmiştir. Bir çok kişiler için hoş olan aroması en az 48 bileşiminin sonucudur.

     Balmumunun kimyasal yapısının saptanması konusunda bir çok ülkeden çok çeşitli bilim adamları çalışmıştır. Bunların en önemlileri;Tulloch ,White, Stransky ve arkadaşları Farber ve Nursten dir.

     Tulloch (1980)'e göre balmumunun yapısı:

     Tamamı 21 ayrı bileşikten oluşan bu kısım bal mumunun %56 sını oluşturmaktadır. Kalan %44 ise minör bileşiklerden meydana gelmektedir. Bu minör elemanların yapısı büyük değişim gösterir. Buda balmumunun elastıkıyet ve düşük erime noktaları gibi özelliklerini verir. Balmumunun yapısındaki bileşiklerin çeşitlerin bunların birbirine oranları balmumunun erime noktasının 10-20°C ye kadar düşürür.

     12-4-Balmumu Standardını Üretim ve İhracat Açısından Önemi

     Türk standartlarında balmumu ;"Balarısı (Apis mellifica-Apis mellifera) nın yaptığı peteğin eritilmesi ve yabancı maddelerden ayrılması ile elde edilen mumdur " şeklinde ifade edilmektedir(8). Balmumlarının kendisine has koku ve görünüşte (ağartılmış beyaz ,natural beyaz,natural sarı ) olması içinde bozuk balmumu bulunmaması , organik yabancı maddelerle karışmış olmaması gerektiğide belirtilmektedir. Piyasaya arzı konusunda da ,yeni,temiz,kuru ve kokusuz,içindeki malın özelliğini bozmayacak özellikte ambalajlar içinde bulunması gereği vurgulanmaktadır. Ülkemizde 90 lığ yılların başında 2.758 ton olan balmumu üretimimiz,son verilere göre 3.320 tona ulaşmıştır. Bu artışa karşın, balmumu ihracatımıza dair herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Söz konusu durum üretilen balmumunun iç piyasa tüketimine yetmemesi, dolaysıyla ithalata yönel inmesinden de kaynaklanmaktadır. Özellikle ithal edilen balmumunun ,hastalık etmenlerinin bul aşımını önlemek açısından saf ve sterilize edilmiş olmasına etmek gereklidir. Aksi halde , arı hastalıklarının yayılımı hızlanır ve büyük ekonomik kayıplar meydana gelebilir. Ülkemizde diğer arı ürünlerine kıyasla balmumuna gereken önem verilmekle beraber yine kimi zaman başvurulan balmumu içine parafin gibi bazı maddelerin katılarak ,saflık düzeyinin bozulması gibi hilelerle de karşılaşılmaktadır. Balmumu bir çok ülkede kozmetik ürünlerde ve sanayide kullanılmasına karşılık, ülkemizde hemen hemen sadece temel petek yapımında değerlendirilmektedir.

     13-PROPOLİS

     Propolis arıların yapı materyallerinden birisidir. Propolis ,reçineli,acıca,keskin kokulu,sarımsı bir maddedir.

     Arılar tarafından yaprak tomurcuklarından ve ağaç çatlaklarından ,özellikle kavak ağaçlarından toplanır ve arka bacaklarındaki sepetçiklere polen gibi depo ederek kovanlarına getirirler . Balmumu ile karıştırılan propolis ,kuruyunca çok sertleşen bir hamur haline gelir . İşçi arılar bu hamuru nemden, soğuktan korumak için bir çeşit çimento olarak da kullanırlar.

     Arılar kovan temizliği yaparken kovan içindeki yabancı maddeleri taşıyarak kovan dışına atarlar.

     Bilhassa sümüklü böcek,fare ve kırkkanatlılardan yabancı bir böcek,kovana arıların faal halde bulundukları anda bu davetsiz misafirleri öldürerek,taşıyamayacakları kadar ağır olanları, üzerlerini hijyenik bir şekilde propolis ile kaplayarak kokuşmasını önlerler.

     Arılığa yakın yerlerde bulunan taze yumuşak boya ,macun ve had da asfalt yollardan da aynı maksat için katranlı yapıştırıcı ve kapatıcı maddeler toplarlar.

     Şüphesiz asfalt yol ve meskun yerlerden uzak ,orman ve bahçe içlerindeki arıların toplayacağı propolis yalnız ağaçlardan alacağından daha temiz ve amaca daha elverişlidir.

     Kısacası arılar bu maddeleri ,kovanın delik,çatlak ve dışarıya atılamayan yabancı maddeleri propolis ile kaplarlar.

     Çerçevelerin birbirine bağlanmasında ,uçuş deliklerinin daraltılmasında ve en önemliside ana arının yumurta bırakacağı petek gözlerinin cilalanarak temizlenmesinde kullanılır.

     Propolis,toksit ,etkisi olmayan güçlü bir antibiyotik olup,kovan içersinde kendini enfeksiyondan korumak için arılar tarafından yoğun olarak kullanılmaktadır. Propolisin tıpbi özelliklerinin insan tarafından yaklaşık 2000 yıldır biliniyor olmasına rağmen ancak günümüzde, doğal tıp araştırmacıları tarafından yeniden keşfedilmiştir.

     Yapışkan bir madde olan propolis,ağaç yapraklarını koruyarak kurumalarını önlemektedir. Rengi, elde edildiği bitkisel kaynağa göre ,koyu kahverengiden, kırmızı veya menekşe rengine kadar değişebilir.

     Biyolojik aktif bileşikleri kaynağa bağlı olarak değişmekle birlikte yaklaşık olarak %55 resin ve balzam %30 dan fazla mum yakalşık %8-10 kokulu esansiyel yağlar ve yaklaşık %5 katı madde içermektedir. Yağlar, amino asitler, organik asitler ,eterler, alkoller,demir, bakır ,manganaz,çinko, vb. elementler ,tonikasit ve antibiyotiklerce zengindir. Bunlara ilaveten %5-10 polen içerisinden dolayı Bgrubu vitaminleri E.C.H.P ve provitamin A bakımından oldukça zengindir.

     Propolisin antibiyotik özelliklerinin ,içeriğindeki ilovonoidlerden ve özellikle galaninden kaynaklandığı sanılmaktadır. İlovonoidler,P vitaminleri olarak bilinirler ve vitamine kombinasyonları ile birlikte ,kan damarı rahatsızlıkları, bazı kanamalar, virüs enfeksiyonları ve romatizmaya karşı etkilidir.

     Ham haldeki propolis ,mineral parçacıklarına benzer ve kovanda ancak küçük parçalar halinde toplana bilir:İngiltere de bazen ham olarak parçalar halinde ,toz halinde veya kapsül olarak, kuru ve yağlı ciltler merhem veya krem ,iç ve dış kullanımlar için sıvı şekilde ve bir diz, ağız rahatsızlıkları için pastil veya diş macunu şeklinde satılmaktadır.

     Genellikle alkol eksratları tercih edilmektedir. Propolisin doğrudan tıbbi olarak kullanımı ile ilgili pek çok bildiri olmakla birlikte bazı önemli etkileri ve kullanım şekilleri şöyle sıralanabilir.

     13-1-Etkileri ve Özellikleri

     13-1-1-Boğaz ve ağız yanıkları için;Propolis bonbonları,atbletleri.

     13-1-2-Kötü nefes kokusunu önlemek içim;Sakız formu ve tabletler.

     13-1-3-Bademcik intihabı için;Sulu çözeltisi şeker üzerine damlatılarak.

     13-1-4-Mide ülseri için;Sulu propolis.

     13-1-5-Yanık tedavisi için;Ham propolis hafif ısıtılarak yanık üzerine kapatılarak.

     13-1-6-Dermotolojide;Bazıakne ve ekzema türlerine.

     13-1-7-Yavaş iğleşen yaralarda

     13-1-8-Kulak enfeksiyonlarında

     13-1-9-Anestetik olarak kullanılmaktadır

     13-2-Propolis Taşıma

     Kovanın propolis taşıması havaların serin olduğu ilkbahar ve sonbaharda daha fazla olmaktadır.

     Ayrıca soğuk iklim kuşağının arıları da fazla propolis taşırlar. Arıların propolisi toplaya bilmeleri için yeterli sıcaklığın olması gerekir. Propolis toplayan işçi arı ağzı ile kopardığı parçaları ön ayakları yardımı ile arka ayaklarında bulunan polen sepetlerine yerleştirir. Bu işleme devem eder ve sepet dolunca ,kovana dönen arılar bir yere tutunarak boşaltma işini yapan arılar tarafından alınan propolis parçalar halinde uygun yerlere yerleştirilir. Boşaltma işlemi uzun sürer. Kovanda ihtiyaç duyulan yerlerde kullanılır.

     14-SONUÇ:

     Bütün bu ifadelere dayanarak ülkemizin gerçekte çok büyük bir arıcılık ve arı ürünleri potansiyeline sahip olmasına karşın, bizim bu durumdan yeterince yararlanamadığımız sonucu çıkarmak mümkündür. Özellikle dünya bal üretiminde bu denli büyük bir yere sahip olan ülkemiz, yakaladığı bu büyük konuma karşılık, üretim ve pazarlama konusunda karşılaşılan,teknik bilgi yetersizliği, manejman proplemleri, organizasyon eksikliği, hileli üretim ve buna benzer sorunlar nedeni ile hakettiği yere ulaşamamıştır. Aynı durum diğer arı ürünleri olan polen, arı sütü, Balmumu içinde söz konusu olmaktadır. Standartlarımızın Dünya pazarlarında aranan kriterlerden farklı olması, özellikle işleme ve pazara sunulan aşamasında karşılaşılan uyumsuzluklar, ülke ekonomisi için büyük bir potansiyeli elinde tutan arıcılık sektörümüz için olumsuzluk arz faktörü olmakla beraber, açık renkli ve berrak görünümlü ballar pazarda daha çok tercih edildiğinden, bazı ülkelerde renk derecelenmesi üzerinde önemle durulmasına karşın, bu krıterlerle ilgili olarak Türk standartlarında çiçek ballarının su beyazından koyu kahverengine dek, çam ballarının ise genellikle koyu renkli olması gerektiği ibaresi dışında başka bir söylem yer almamaktadır. Çiçek ballarında aranan diğer özellikler enzim ve polen içermesi, görünümlerinin krema tipi ballar dışında saydam olması şeklinde ifade edilirken, çam ballarında reçine buluna bileceğine dikkat çekilmiştir

     Ancak Türk Standartları kapsamında yer alan bu özellikler dış ülkelerde balın pazarlama safhasına kadar geçtiği aşamalarda (ısıtma süzme ve durultma, depolama ve kristalizasyonu önleme) uygulanan işlemlere pek uygunluk göstermemektedir. Örneğin balın fermantasyonu ve kristalizasyonu önlemek amacıyla yapılan ısıtma ülkemizde 45 °C ile sınırlanmıştır. Oysa batı ülkelerinde uygulanan ve çeşitli ısıtma yöntemleriyle 77 °C'ye dek ani olarak balın ısıtılması, bu sıcaklıkta beş dakika bekledikten sonra hızla soğutulması ile fermantasyon ve kristalizasyon önemli ölçüde geciktirilmekte ve balın HMF (Hidroksmatik furfurol) içeriğinde sakıncalı düzeyde bir yükselme görülmemektedir. Ülkemizde ise bu sıcaklığa dek balın ısıtılması mümkün değildir. Bu konuda Türk standartlarına göre 60°C nin üzerinde ısıtılmış ballar bozuk sayılmaktadır. Bal mumunda TSE nin verdiği standartlara göre satışlar yapılmalı ve avrupa standartlarına göre ayarlanmalıdır. Diğer arı ürünleride Avrupa standartlarına göre ayarlanmalı arı ürünlerinin kalitesine önem verilmelidir.

     Bu sebeple Türkiye de arıcılığa daha fazla önem verilmeli sermayesi az, devletce daha çok bütçe ayrılarak bu sahaya önem verilmeli ve bu sektörün gelişmesi sağlanmalıdır.



          

ANA MENÜYE DÖN