SEVGİNİN BATAKLIĞI

Çaresizliğin en amansız olduğu yerdeyim şimdi
İlk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyim
Uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor
Ve korkularla yine sana doğru koşuyorum
Hep aynı soru düşüncemde ya seversem ?
O zaman neler olabileceği korkutuyor beni
İlk defa yenileceğimi anlıyorum
Karşımda kendinden emin gözlerin, dudakların,ellerin bunu söylüyor bana
Seni tanımadan geçen bütün yıllara lanet ediyor
Önceleri hiç bilmediğim adını şimdi binlerce kez tekrarlıyor dudaklarım
Gün oluyor bir tablo seyredercesine mutlu heyecanlarla duruyorum karşında
Gün oluyor bir eski yunan heykelinin ölümsüz güzelliği ile büyülüyorsun beni
Gözlerim gözlerine takılınca güçsüzlüğüm aklıma geliyor,
Beni sevmediğin sevemeyeceğin aklıma geliyor
O zamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemezsin !!!
İnsan nasıl gökyüzüne baktığı zaman bu sonsuz evren içinde küçük ve çaresiz bir yaratık olduğunu anlarsa güzelliğinde bana aynı şeyleri düşündürüyor,
Gün oluyor mavilerde, gün oluyor kırmızılarda, gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle
Dudaklarında çıkan her kelime suya bir taş atarcasına büyüyor içimde
Nereye gitsem kulaklarımda o yarı karanlık çocuksu sesin sonra kendine has kokun
O kokuların en kahredicisi en çıldırtıcısı
Ve gözlerin; esmer bir akşam üstünün serin hüznünü getiren gözlerin
Görebildiğim duyabildiğim her şeyi sevmeyi söylüyor
Uzaklaştıkça yakınlaşıyorum sana işin en kötüsü yaklaştıkça da
uzaklaşmaktan korkuyorum
Belki hiçbir zaman seni sevdiğimi söyleyemeyeceğim
Ne sana nede senden başkasına
Düşünki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum
Sanki söylediğim anda bu emsalsiz büyü bozuluverecekmiş gibi geliyor
Bu insanın kendini aldatması ne güçtür bilir misin ?
Bu sevmek korkusunun aslında çok sevmek olduğunu biliyor fakat anlatamıyorum
Galiba asıl korkumuz sevmek değil !!!!!
Onun arkasında gizlediğimiz sevilmemek korkusu
Küçük küçük aldatmalarla kendimizi avutmaya çalışıyor
Düştüğümüz çıkmazdan bir teselli arıyoruz
Kim bilir karşılıklı bir oyun arıyoruz seninle,
Belki de aynı korkular içindeyiz birbirimizden haberimiz yok
Sevmek,seni alabildiğine sevmek
Hiç bir şeyi umursamadan bütün karanlıkları hiçe sayarak sevmek
Tutmak ellerinde o derinlere inmek
Gitmek oralara o yerlere orada hep seni aramak
Seni yaşamak ve olduğun yerde bile seninle sensiz olmamak
Sonrada sensiz edemediğimi edemeyeceğimi söylemek sana
Susmak korkudan ölünceye kadar

Şimdi sevginin bataklığındayım
Ve korktukça her an biraz daha saplanıyorum bu bataklığa
Bakışların biraz daha derine çekiyor beni...



----------------------------------------------------------

YAŞAMINIZI SEVGİ İLE DOLDURUN

Yaşamının sevgiyle dolu olmasını istemeyen bir tek insan çıkacağını sanmam.  O halde bunu gerçekleştirmek için ilk çabayı bizim göstermemiz gerekir.  Arzu ettiğimiz sevgiyi bize başkalarının sağlamasını beklemektense, kendimiz bir sevgi kaynağı olmalıyız. Başkalarına örnek olmak istiyorsak, önce biz kendi içimizdeki sevgi ve şefkati harekete geçirmek zorundayız.

Derler ki: "İki nokta arasındaki en kısa mesafe niyettir."

Sevgi dolu bir yasama kavuşmak için bu deyiş son derece doğrudur. Sevgi dolu bir yaşamın başlangıç noktası, ya da temeli önce bir sevgi kaynağı olma arzusu ve kararlılığıdır. Takındığımız tavır, yaptığımız secimler ve iyiliklere, önce sevgi elini uzatma istekliliği bizi bu hedefe taşıyacaktır.

Eğer bir daha kendi yaşamınızdaki veya,dünyadaki sevgi eksikliği sizi üzecek olursa, şöyle bir deney yapın. Birkaç dakikalığına dünyayı ve başka insanları aklınızdan çıkarın ve sadece kendi yüreğinize bakin.  Daha büyük bir sevgi kaynağı haline gelebilir misiniz?  Kendinize ve başkalarına yönelik sevgi dolu düşünceler üretebilir misiniz? Sonra bu sevgi dolu düşünceleri dış dünyanıza açabilir, hatta sizce bu sevgiyi hak etmeyenlere bile iletebilir misiniz?

Yüreğinizi daha büyük bir sevgi barındıracak kadar açarsanız ve önceliğiniz sevgi toplamak değil de, kendinizi sevgi kaynağı yapmak olursa, arzu ettiğiniz sevgiyi alma yolunda büyük bir adim atmış olursunuz. Ayrıca, gerçekten çok önemli bir şey fark edeceksiniz:

Ne kadar çok sevgi gösterirseniz, o kadar çok sevgi görürsünüz.  Sevecen bir insan olmak sizin elinizdeyken, sevilen bir insan olmak sizin kontrolünüzde değildir. O halde, sevgi göstermeye ağırlık verirseniz, yaşamınızın fazlasıyla sevgi dolduğunu göreceksiniz.  Çok geçmeden de dünyanın en büyük  sırlarından birini keşfedersiniz: 

Sevginin ödülü kendisidir.



----------------------------------------------------------

YOKLUĞUN

Giden bir insan olunca, hele de sevmişsen çok, izah etmek zor oluyor yokluğunu kendine.

Ne aklin, ne yüreğin yanaşmıyor is birliğine. Tozu dumana katıyorsun acıdan kaçarken. Şarkılar daha bir kederli, fotoğraflar daha bir değerli oluyor. Yaşadıklarınızın hayal olduğunu yalanlayacak kanıtlar arıyorsun çekmecelerde. Hafızan nankörlük etmesin diye, yastığının altında anılar biriktirip, rüyalarına çağırıyorsun geceleri. Kızıyorsun içten içe, geride kaldığına. Azrail, hazır seni atlamışken, sevinemiyorsun yaşadığına. Her gidenle, hayata açılan bir pencere daha kapanıyor yüreğinde. Her doğan gün yasamaya başlayan, ay ışığında oluyor tekrar tekrar. Her gece ayni sahneler yeniden yaşanıyor: Yine öpüyorsun onu buz gibi yanağından, beyazsız saçlarında bir kez daha dolaşıyor ellerin. Yüreğin yalancı, aklin zaten basta değil, uyuyor sanıyorsun yine ve teşebbüs etmiyorsun uyandırmaya, kızacak diye. Ne arkasından gittiğin tabutta, ne başında "amin" dediğin mezarda hayal edemiyorsun onu. 

Bir bir uzaklaşıyor yanından herkes, ayakların itaat etmiyor kimseye. Diz çökmüş buluyorsun kendini, arada, bir kaç küreklik mesafe. Ne "elveda" çıkıyor ağzından, ne "teşekkür ederim", ne de "seni seviyorum"; bir kaç damla yas düşüyor toprağa, gülümseyen bir yüz beliriyor karşında ve bir ses "artık gitmeliyiz" dediğinde başlıyor, onun için akmayacak, senin için kolay geçmeyecek zaman. Toprak bir kez daha ektiğinin karşılığını veriyor; apansız, vedasız ve tesellisiz bir ayrılığın hasadıyla donuyorsun eve. Sonra, yine yıldızlar ve yine kederin. Yatağına giriyorsun aceleyle, biliyorsun ki yeni gelen gün, eski bir yalanla karşılayacak seni. 

Zaman iyileştiremeyecek bu yarayı, yokluğu doldurulamayacak gidenin. 

Kim bilir daha kaç sayfa yazacaksın, kabullenemediğin gerçeği kendine ispat için. 

Kim bilir kaç sene daha devireceksin ardından?



----------------------------------------------------------

CİMRİ YAŞAM

Yasam çok acımasız, bana hiç bir şey vermiyor ve çok cimri mi diyorsunuz? Artık hayattan bıktığınızı ve bu mücadeleyi bırakmak gerektiğini mi düşünüyorsunuz? Zorluklar sarmış etrafınızı ve oldukça sıkıldınız her şeyden! Daralıyorsunuz ha? Öyleyse her şeyi bırakıp bir kenara, bu yazıyı okuyun. Çünkü  ben böyle düşünmüyorum. Yaşamın çok cömert olduğunu düşünüyorum... Hatta düşünmüyor, biliyorum. Baksanıza yasam kendisinden haz  alabilmemiz, mutlu olabilmemiz için, tüm imkanlarını sunmuş bize. Onun tek istediği insaninin gelişmesi.. Ve belki sonsuzluğun tadına varılması. Delirircesine ve korkmadan aşk yaşanması?

Neler yok ki etrafımızda? Aslında içimizde neler yok ki demek lazım çünkü etrafımızda gördüğümüz her şeyin bir illüzyon, sadece kendi içimizdeki değerlerin gerçek olduğunu düşünüyorum. Hatta düşünmüyor, biliyorum. Çoğu kimse buna inanmaz ama! Mutluluğu, hazzı hep kendi dışında arar. Kendinden başka bir şeylerde, birilerinde. Maddede, parada? Fakat gerçek mutluluk bizdedir. Bizden bize yansıyandır o? Önce bunu bilmek, sonra yaşamın bir mecburiyet olmadığını görmek gereklidir bence?

Düşünsenize kim verebilir bize, aşık olduğumuz bir çift gözün içindeki mutluluğu. Aldığımız nefesin hazzını, içtiğimiz bir bardak suyun tadını kim verebilir ? Hadi bir deney yapalım, 10 gün su içmeyelim ya da, fazla değil 1 dakika nefes almayalım. Belki o zaman yaşamın bize sunduğu cömertliği daha iyi anlayabiliriz.

Oysa biz bu cömertliği anlamak yerine, kendi dışımızdaki mutluluğu aramakla geçiririz ömrümüzü. İsyanlarla, mücadelelerle? Neden yaşamın bize sunduğu en büyük cömertliğini, görmezlikten geliriz bu cehennem saatlerinde! Görmezlikten geliriz, ağzımızın içine, kendi yüreğinin gözü gibi bakan insanları! Görmezlikten geliriz soğan ekmeğin lezzetini! Görmezlikten geliriz, karanlık caddelerin ihtişamını! Israrla bizi sevenleri? Bize uzanan elleri geri çeviririz! Ulaşmak için yanılsama hedeflerimize, aldığımız nefesi bile unuturuz! Bilmek istemeyiz, bize herhangidir cömertliği hatırlatan sevdaları! Görmezlikten geliriz, gözümüzün önündeki sehvi ağaçlarını? Kuşların masumluğu barınmaz bir türlü içimizde! yaşamın bize cömertçe sunduğu anları, özgürlüğü ve hayati yadsımayı yeğleriz? Güneş kemiklerimize kadar islemek isterken biz kapanırız betondan duvarlar arasına? Neden, neden, neden? Sonra, sonra benliğimizi saran kötülük, hiç bir şeyden mecnun kalmadığını söyletir bize!

Artık tüm doğallıklar, yerlerini garip bir hale bırakmışlardır; Mevki, güç? Oysa yasamak için bize öğretilenlerin aksine en büyük güç, yaşamın bu cömertliğini görmektir sadece. Önce görmek, sonra onunla bir olabilmek? Ama düşünmek lazım, yaşamın mi yoksa bizim mi cimri olduğumuzu?

Digerine