Eğitim üzerine birazcık...

Eğitimde ki olgu benimseme ve öğrenme (belirli bir davranışı kazandırma)  üzerine. Hemen hemen bütün eğitimciler ezbere karşıdır... Ben bu kanıda değilim. Bana çok keskin bir bıçak üzerindeyiz gibi geliyor. Yani ezber kişiye öğrendiklerini benimsetecekse ki bu mümkün,   evet ben ezbere karşı değilim.  Ama ezber insanı tek yoldan çıkarmıyorsa ki bu biraz dik kafalılık oluyor, " yok efendim! öleee şey olmaz benim yolum doğrudur" culuksa ezberin ve benimsenilenlerin insana yaptırdığı, ha işte o zaman karşıyım ezbere. Fakat öğrenme nedir. Ezber olmadan nassı olur ?

İnsanlara sorun, başta kendinize tabiii ben ismimi ne zaman öğrendim diye size cevap veremezler. Sadece küçükken derler. Eee küçükken kaç yaşındaydın? "Hııı" diye bir ses gelir. Veya da hatırlayabildiği yaşını söyler. Ama kimse size bu sorunun net cevabını söyleyemez. İşte asıl öğrenme budur. Anan, baban, deden, ninen senin içine işleyecek kadar çok söylerler adını.

Şöyle bir soru gelebilir aklımıza   "peki öğrenme tekrar mıdır ?"  Kimi zaman evet kimi zaman hayır. Bazen tekrardır öğrenmenin ilacı. Bazende ki bence en önemlisi :

"İnsanın bir şey öğrenmesi için herşeyden önce sevmesi gerekir." Goethe

Peki biz ismimizi kendimiz mi seçtik ? Elbetteki hayır. Ama herkesin dünyadaki en sevdiği isimdir kendi ismi. Enteresan diilmi... İsmini sevmeyen varsa , ama gerçekten  sevmeyen varsa bana yazsın...

Geçen seneden Ağlar dersinden hatırladığım bi olay var ki üzerinden en az bir sene geçti, vize için OSI protokolünün katmanlarını ezberlemiştim. Tony Buzan  abinin yöntemini kullanmıştım. Fakat o zamandan beri ağlarla uğraşmamama rağmen hala aklımda. Bakın sayayım:

1.Uygulama  2.Sunum  3.Oturum 4.Gönderme 5.Ağ topolojisi 6.Data link  7.Fiziksel

Şimdi bazı kimseler "Hadi ordan açtın kitabı yazıyon" diyolar, valla değil, hatırlıyorum işte. Ama  bunun sebebi etkili bir ezber yapmam değil, arada bir bu yöntem üzerine konuşurken arkadaşlara gösteri yapmamdan dolayı hatırlıyorum. Yani işin içine tekrar konusu bi daha girdi diil mi... Aslında bu OSI dan ve katmanlarının içeriklerinden pek hoşlanmam. Ve aslında   pek sevmem. Ama hâlâ aklımda.

İş karışıyor diil mi? Yani olayı henüz bir iskelete oturtamadık, nereye baksak sallanıyor. Şimdi dikkatli okuyucular, tekrar kısmı pek sallanmıyor diyecekler ama bence orada dıngıl dıngıl... Okuldan henüz eve gelmiş olan bir öğrencinin, çantasını antreye bırakıp, doğrudan odasına gittiğini düşünelim(ki ben hep böyleydim onun için bunu yazıyorum). Ve annem her Allahın günü bana kızar ve: "Bu çantanın yeri burası mı ? Oğlum kaç kere söyledim.. !!!" diye beni fırçalardı. Bakın bu ilkokul, ortaokul,  lise  hayatım boyunca sürdü gitti... Tekrarın düzeyini hissediyormusunuz? Okuldan geldiğim her gün. Ama ben şu anda üniversiteyim ve zaman zaman çantamı aynı yere, vestiyerin üzerine bırakıyorum. Ama artık bundan kendim rahatsızlık duyuyorum, odama götürüyorum. Es kazaaa çantaayı orda unutsam dahi, 4 yıldır annemin tek bir sözünü dahi işitmedim. Pekii şimdi bu ne ??? Bakın tekrar 4 sene önce sonlanmış. Peki çantayı odama götürmeyi çok sevdiğim için mi yapıyorum? Asla .. :-) Bana kalsa hiç ellemem. Yaw bu işi yapan kim o zaman ???

Eğitim  çok karmaşık bir olgu aslında. Kişiden kişiye değiştiği gibi , konudan konuyada değişiyor. Öyleyse nerede ne yapılacağını, nassı bi yol olması gerektiğini kim bilir ? Eğitimi vermek isteyen öğretmen, anne, baba...(Kazandırmayı istediği davranışı öğretmeyi amaçlayan herkes)

Peki talibi olduğumuz bu insanlar (talebe: talep eden demekmiş. A.Erdem den bir ders sırasında öğrenmiştim ki bu söz üzerine hiç düşünmemiştim) acaba yeterli bilgi düzeyine
sahip mi?

Bakın BEN bölümünde roman okumam dedim ama Schrödingerin  Kedisi'ni 55. sayfasına kadar okumuştum. Ve 19. sayfasında Hoca terimi ile ilgili şu 2 satırı yakaladım:

"Hoca talebesinin kat edeceği yolu daha önceden   kat edendir. Hoca yolun tüm zorluklarını, açmazlarını, aldatıcı ve ayartıcı yönlerini bilendir"

Devam Edecek...

 

onceki sahife...