VI.BÖLÜM
Deniz Gölü'nün Buzulları ve Kaçkar'a son adım
.
Rainbow
Warrior
Kaçkar Etekleri 22 Ağustos 2002 Photo: Desmina
22 Ağustos 2002 , saat 14:45 civarı, çadırlarımızı toplamış ağır çantalarımızın altında Deniz Gölü'ne doğru Dilberdüzü' nün eteğinden tırmanışa geçiyoruz . Yaklaşık iki saatlik bir tırmanış bizi bekliyor . Yağmur sonrası doğada yürümekten herzaman büyük zevk alan benim için bu durum çok hoş , bu anlarda doğanın canlılığına ayrı bir gözle şahitlik edersiniz . Burada ayrıca dağların zirveleri, onları kaplayan bembeyaz bulutlar, masmavi gökyüzü , yamaçlardaki ve zirvelerdeki kar kütleleri herbiri ayrı bir görsellik oluşturmak da. Burada bizi zorlayan yamaçtan giden patikanın kayganlaşması ve çıkışı güçleştirmesi oluyor, yinede zorlanmadan ve dikkatlice tırmanıyoruz . Heran yağmura yakalanma riskine karşı yağmurluklarımız üzerimizde, çantalar içinde battal çöp torbalarımız hazır. Nihayet beklenen oluyor harika bir yaz yağmuru bizi yamaçta yakalıyor, kısa bir süre ıslanıyoruz ama ardından Dilberdüzü üzerine düşen gökkuşağının harika görüntüsü bu anı tarifsiz kılıyor. Kısa bir molayla kırmızı taş görünümlü ilk tepeye varıyoruz, oradan sonra parkur kayalıkların içerisinde yükselmeye başlıyor. Bir not, bu metrelerden itibaren artık toprak ve çimenler, yeşillikler ve çiçeklerde tükeniyor . Artık kayalıkların içerisinde gidiyoruz. Yolu belirliyen patikalar yok , yolunuzu ancak dağcıların yönü belirten üst üste konulmuş iz taşları olan " baba taşları" izleyerek bulabiliyorsunuz . Bir eleştiri olarak da Kaçkar'da heryerden bir yol olduğunu birçok babataşı olduğunu söyleyebiliriz. Tek bir parkur değil birçok parkur mevcut bu anlamda tecrübeli bir rehberle haraket sizi daha az yorup daha fazla zaman kazandıracaktır. Bu yazıyı okuyan yetkili birileri varsa da onlarında bu duruma bir standart getirmeye çalışmalarını öneririm. 2 saatlik bir çıkışla Deniz Gölü'ne ulaşıyoruz. Kayalık bir tepeyi aşınca karşınıza çıkıyor . Masmavi bir su kütlesi, içinde güneşin henüz eritemediği küçük buz parçaları, etrafını kaplayan ve onu gizlercesine koruyan yamaçlar , insanı sanki kendine çekercesine bir enerji . İşte Deniz gölü , bu yükseklikte bir hayat damarı . Güzel bir kamp alanı buluyoruz , yükselti arttıkça belirgin olarak düşen bir ısı seviyesi oluyor, müthiş keskin bir hava var dışarıda temiz, canlı ve bir okadarda soğuk . Yükseklik ve yorgunluk herbirimizin üzerine çöküyor . Yükselti ile görülen birtakım rahatsızlıklar bizde de görülüyor. Hülya ve Desmina hem üşüyor hem de miğdelerinden sorun yaşıyorlar , maalesef doğru düzgün yemek bile yiyemiyorlar . Çadırda akşam yemeğimizi pişiriyoruz , ocakların sıcaklığı içeriyi ısıtıyor. Gerçekten Agustos'un ortasında çadırın içinde ısınma hissi tarifsiz bir duygu. Çorba , makarna ve çay bizi kendimize getiriyor ama kızlardan sonra Musti'de rahatsızlanıyor. Erbil bizim dışımızda zirve için kamp atmış iki dağcı arkadaşla hem ertesi gün için alternatif çıkış hemde bilgi almak için konuşmaya gidiyor . Gece birkez daha Kaçkar'ın eteklerinde üzerimize bir yorgan gibi çöküyor . Üşüyoruz , havanın nasıl olacağı kaygısı ve sabah nasıl kalkacağımızın ( sağlığımız açısından ) merakı ile çadırlarımızda uykuya dalıyoruz. Hepimiz iyi olursak ve hava şartlarıda elverişli olursa zirve çıkışımız için sabah 05:00-06:00 arasında kalkacağız.
.
Deniz
Gölü ve Biz 23 Ağustos 2002 Photo: Musti
Zirve Günü ve Eşsiz Kaçkarlar
23 Ağustos 2002 Cuma , Saat 05:30 civarı Erbil
ve Musti'nin sesiyle uyanıyorum , Desmina çok üşüdüğü için tüm giyisileriyle
uyku tulumunun içine girdiğinden, çadırı açtığımda dışarıdan gelen inanılmaz
soğukla irkiliyor . Gerçekten acayip bir soğuk var, üzerimdeki kıyafetlerin
yetersizliğini o anda anlıyorum. Üzerimde bir sweet shirt ve bir yağmurluğum
var uzun kollu olarak ve uzun bir alt eşofman , gerçekten acayip soğuk
. Bu arada güneş dağların üzerinden ilk ışıklarını gösteriyor ve doğduğu
dağların yükseltisi bizim aşağılarımızda kalıyor, zirvelerin üzerinde bir
noktadan güneşin doğuşunu görebiliyoruz. Çok güzel bu. Hava umduğumuzdan
çok daha güzel ve en önemlisi herkesin durumu da iyi görünüyor. Kalkıp
ısınma haraketleri yapıyorum , Musti dostum çayı hazırlamış bile , emniyet
için yanımıza alacağımız uyku tulumunu kılıfına sokmak için gösterdiğim
çaba beni ısıtıyor doğrusu, sıcak ve demli çayı içince de artık hazırım
zirvede Kaçkar'la buluşmaya . Şarabımızı da unutmayalım. Herkes biraz
bitkinde olsa çıkmaya hazır ve 06:30 civarında zirve çıkışı için yola koyuluyoruz
. Pırıl pırıl bir Kaçkar sabahı ve günü , Deniz Gölü'nün yanındaki patikayla
ilerlemeye başlıyoruz, orayı aştıktan sonra taşlık parkurda ilelemeye devam
ediyoruz. Hemen karşımıza dik bir yokuş belirliyor . Kaçkar'ın zirvesi
uzaklardan bize sesleniyor gibi geliyor bana . Desmina yürüş sırasında
belindeki bir ağrıdan dolayı sıkıntı yaşamaya başlıyor ama ilerliyoruz,
biz diğerlerini yavaş ve biraz geriden takip ediyoruz, dik yamacın ardından
tam aksi yönde dik bir inişe geçiyoruz, sabah ve gecenin soğuğu heryeri
dondurmuş durumda, ayaklarımızın altındaki toprak patika buz tutmuş, aşağıdaki
karlı bölgeyi geçerken çok dikkatli olmak zorundayız . Özel kıyafetlerimiz
ve ayakkabılarımız yok, elimde yolculuk boyunca taşıdığım kendi yaptığım
asa var ve normal dağ ayakkabıları . Karları aştıktan sonra yine kayalık
bir sırtta ilerleyip karşımıza çıkan bir başka kayalık tepeyi tırmanıyoruz.
Zaman zaman baba taşlarını kaçırdığımız oluyor . Erbil alıp başını gidiyor,
grup oldukça düzensiz ilerliyor . Artık zirveye ulaşmak için karşımızda
tırmanılası son bir dik yamaç var 3500 mt. civarlarındayız . 30 dk gerimizde
yamaçlarda diğer kalabalık dağcı grupları görüyoruz, havayı güzel
gören tüm dağcılar zaman kaybetmeden yola çıkmış. Desmina daha fazla riske
girmemek için son yamacın eteklerinde bir yerde bizi beklemeye karar
veriyor . Bir uyku tulumu bırakıyoruz . Küçük bir iyi dilek öpücüğü
alarak O'nun yerine de zirveye ulaşmak için yola devam ediyorum . Bir müddet
önden gidiyorum . Erbil bizim 10-15 dk önümüzde ilerliyor, son yamaca ulaştığında
yönünü biraz kaybedip sapıyor ama görüş alanı geniş ve düz olduğu için
sonra doğru noktada buluşuyoruz . Musti ve Hülya'nın önünde haraket ediyorum.
Son yamaca ulaşmadan önceki bir geçiş noktası varki tüm parkurun
bence en tehlikeli yeri burası. Suların aktığı ve don nedeniyle buza dönüşmüş
bir nokta bu. Tehlikeli bölgeyi dikkatlice geçiyorum, kar birikintisi ve
bir küçük su içilecek noktada Musti ve Hülya'yı bekliyorum . Daha
önce aramızıda zirveye tek çıkan kişi Musti . Ondan tepemizde duran zirve
noktasına nasıl ulaşacağıma dair yön bazında bilgi alıyorum . Onların yavaş
ilerlemelerinden dolayı ben Desmina'yı fazla bekletmemek için hızlı haraket
ediyorum . Artık zirveye (3937 m.) ulaşmak için son bir çaba gerekiyor
. İlerlemeye, tırmanmaya başlıyorum kah kaya parçalarından, kah kar
kütlelerinden oluşan yamaçta tırmanıyorum, en dik açılı çıkışı burada yapıyoruz
, çıkış yaklaşık bir saat kadar sürüyor geriden gelen Alman grupla tam
zirveye on metre kala buluşuyoruz anca son bir hamleyle artık dağın tam
sırtına ulaşıyorum "Hella Malaka !! ileride bir direk görüyorum"
( Zirve'nin bayrak direği ama bayrak yok) dar bir sırttan tam Kaçkar'ın
tepesinde kuzey yamaçlarının eşsiz görüntüsü ve ürperticiliğinide hissederek
geçerek zirve noktasına ulaşıyorum . İşte hedeflenen noktadayım
Kaçkar
Dağı'nın 4000 mt'lik zirvesinde, saat 10:30 .
.
.
Kaçkar
Zirve (4000 m. ) 23 Ağustos 2002 Photo: Erbil
İnanılmaz bir haz burada bulunuyor olmak .
Hemen ardımdan Erbil, ardından da Alman grup varıyor zirveye.
" Geronimooooo ! " diye bir zafer narası
atıyorum , sonradan öğreniyorum ki Desminam bunu duyuyor , 400 metre aşağılardan.
Sesim yankılanıyormu karşı dağlarda bilemiyorum, ama benim yüreğimde yankılanan
bir çoşku var o anda , tarifsiz. Herşeyin üzerindeyiz göz alabildiğine,
güneyimizde Deniz Gölü ile birlikte irili ufaklı birkaç benzer göl , karlı
yamaçlar ve diğer zirveler. En eşsiz olanıda bulut denizinin üzerinde olmak
, evet bulutlardan da yukarıdasınız ve buraya uçarak değil tırmanarak,
insan gücünün sayesinde ve doğayla bütünleşerek ulaşmışssınız. Bu görüntüyü
kısa sürede içime çekiyorum . Kuzey yamaçlara bir göz atıyorum. Heryer
çok derin ve tarifsiz güzel , bir okadar da uzak ve yalnızlık hissini duyumsamak
güzel ve ürpertici . Bizden önce çıkan grubun bıraktığı şaraptan ilk yudumları
alıyoruz ve kendi şarabımızı açıp ondan da birkaç yudum içiyoruz . Kalanınında
bizden sonra gelenler için bırakıyoruz. Zirve Defterini İmzalıyoruz " Bu
zirve çıkışını eşime, aileme ve dostlarıma ifhaf ettiğimi" yazıyorum kısaca
. Fotoğraf çekiyoruz ve Desminam' ı daha fazla bekletmemek için zirveyi
kısa sürede terk ediyorum . 10 m. kadar aşağıda Hülya ve Musti ile karşılaşıyorum
, gerçekten oldukça bitkin görünüyorlar ki , dönüş'de Hülya fiziksel bir
sıkıntı yaşıyor. Erken dönmek zorunda olduğumdan yardımcı olamasamda
oradaki başka bir dağcı grubunun da yardımıyla ve telkinleriyle yinede
kolayca inmeyi başarıyorlar. ( Dağda ki en önemli unsurlardan biri de birlikte
haraket etmekdir. Her an yaşanabilecek bir aksilik de yardım edebilmek,
getirebilme vb. şeyler için . Bir başka unsurda her kim olursa olsun yardıma
ihtiyacı olan dağcıya mutlak suretle yardım edilmelidir.) Musti geldiğim
yolu değil, diklemesine yamacı doğruca aşağıya inebilecek şekilde geçmemi
öneriyor . Bu gerçekten çok önemli bir tavsiye oluyor. İki saatte çıktığım
noktayı yaklaşık 30 dk. da iniyorum . Tepeden döndüğümde , kayaların
üzerinde uyku tulumunun içerisinde oturan Desmina'mı gördüğümde yorgunluğa
rağmen yüzüm bir başka gülümsüyor. O, beklerken arkadan gelen
dağcılarla konuştuklarını, ben zirveyi anlatıyorum . Beklerken duyduğu
sessizliğin ürpertisini, arada uçuşan kuşların kanat seslerini , irtifa
nedeniyle zor nefes alıp verdiğinden bahsediyor . Yavaş, yavaş geri dönmeye
başlıyoruz kayaların arasında ki papatyalar ve değişik Kaçkar çiçekleri
görmek ayrı bir keyif ve şaşkınlık yaratıyor, bu yükseltide nasıl
çıkmışlar diye (
Tabii ki kuşların taşıdığı tohumların kayalar arasında
bulduğu hayat damarlarıyla bize bu sürprizi hazırlıyor Kutsal Toprak Ana
) yavaş yavaş ilerlemeye devam ediyoruz, yolda suyumuzu geride kalanlara
bıraktığımız için susuzluğumuzu akan sulardan avuç avuç içerek ya da bulamadığım
noktada kar yiyeyerek gidermeye çalışıyorum . Kar yemek çok keyifli ama
bir türlü susuzluğumu kesmiyor. 13 :30 civarı Deniz Gölü'nde ki ana
kampımıza, yani çadırlarımıza ulaşıyoruz . Yorgunluk ve hazla diğerlerini
beklerken , kısa ama nefis bir uykuya dalıyoruz. Bir müddet sonra Erbil
geliyor . Bir süre sonrada Musti , Hülya ve onlara yardımcı olan
diğer grup. Bizimle kısa bir süre mola veriyorlar , çay ikram ediyoruz
. Erbil kendini iyi hissettiğini bu nedenle Dilberdüzü yerine Olgunlar'a
dönmeyi istediğini söylüyor . Amacı rahat bir uyku ve sıcak bir duş .Ertesi
sabah dönüş yolu için buluşmak üzeri ayrılıyoruz . Bizde bir müddet sonra
kampımızı toplayıp Dilberdüzü'ne inmek üzeri harakete geçiyoruz. Akşam
19:00 civarı Dilberdüzü'deki ilk kamp noktamıza dağdaki son gecemiz için
kamp kuruyoruz . Sabah Saat 06:00 da Olgunlar'dan kalkacak minübüs için
04:00 de kalkıp haraket etmek üzeri yemek sonrası dinlenmeye çekiliyoruz.
Çadırda uyumadan önce yaşadıklarım gözümün önünden geçiyor . Bu ilginç
deneyim ve tecrübe , haz mutluluk, sıkıntı . Hepsi harmanlanıyor
ve yorgun bedenimde tarifsiz bir hazza dönüşüyor . Teşekkürler arkadaşlar
teşekkürler Kutsal Toprak Ana , diyor ve uykuya dalıyorum.
Dünüş Yolu : Sabah karanlık ve soğuk bir havada saat 04:00 de uyanıyoruz yola çıkmamız 04:35'i buluyor. İlk yarım saat de karanlıkta fener ışığı eşliğinde ağır aksak ileleyebiliyoruz, gün yavaş yavaş aydınlanıyor, dönüp dönüp içimden selam ve geçici veda gönderiyorum Kaçkar'a, Dilberdüzü'ne, Deniz Gölü'ne . Olabildiğince hızla ilerliyoruz . Sağ omzumda bir rahatsızlık hissediyorum çantam oldukça ağır( Gezi boyunca 20 Kg. civarında idi . Şu bir tecrübe ki asla temel gereksinim haricinde yanınızda birşey taşımayınız ; Mesela benim yolculuk temel ihtiyacım olan Walkman , kasetler, ve şarap vb gibi şeyleri sizin taşımanızı önermem.)....Çöplerimizi de yanımızda indiriyoruz. Çok önemli bir konu bu; Dağda doğal olmayan hiçbir atık madde bırakmamalısınız . Bu dağcılığın temel ilkelerinden birtanesidir ancak şunu söylemeliyim ki , Dilberdüzü'nde akan derenin içerisinde biraz daha aşağısına indiğinizde kayaların dibinde inanılma bir görüntüyle , çöp yığınlarıyla karşılaşıyorsunuz . İnanın insanların bunu nasıl yapabildiğini anlayamıyorsunuz . Adamlar bitmiş kamp tüplerini , poşetleri ve asla doğada yok olamayacak atıkları bırakmışlar. Bunların gerçek dağcılar ya da doğaseverler olduğunu düşünmek zor. Turistik amaçlı düzenlenen turların ve iş olsun diye oraya giden kişilerin attığını tahmin ediyorum ama bunun içinde gerçek doğaseverleri ve Dağcılık Federasyonu yetkililerini göreve davet ediyorum. Herneyse yorucu ve tempolu bir inişle yinede geç kalarak, ancak saat 07:05 civarında Olgunlar'a ulaşıyoruz. Minibüs neyseki bizi bekliyor . Yusufeli'ne haraket ediyoruz. Hedefe ulaşmanın hazzıyla ve yorgunluğuyla dar virajlı yamaçtaki yoldan akan suyu, cevreyi gözlemleyerek , minibüsün teybinden yükselen yöresel müziklerin esprili sözlerini dinleyerek, eğlenerek iniyoruz Yusufeli'ne . Yolculuğu sonlandırmanın yorgunluğu var üzerimizde. Erbil ile kutlamayı ayak üzeri birer bira içerek yapıyoruz. "Güzeldi herşeye rağmen , iyi ki yaptım yine yaparım" diye aklımdan geçiriyorum yaşadıklarımı herşeye rağmen . Bunu yapmak isteyenlere veya aklından "ah keşke" diyenlere mutlaka öneririm . Doğada onun gerçek kalp atışlarını sizinde duymanızı arzu ederim doğrusu. Doğayla başbaşa kalmak, onunla konuşmak, insana insan olduğunu ve insan olma özelliklerini en iyi hatırlatan eylemdir, diyerek sözlerimi tamalıyorum.
Yolculuğumuza Erzurum üzerinden devam ediyoruz. Aracımızı servisten alıp aynı gün Erzincan üzerinden Refahiye'ye kadar gidiyoruz. Geceyi orada geçirip ertesi gün yine Suşehri , Reşadiye üzerinden Amasya'ya oradanda geliş yolumuzun olduğu noktaya çıkıp 25 Ağustos gecesi İstanbul'a varıyoruz.
Dönüş yolunda dikkatimi çeken noktaları; Erzurum'un
dümdüz ovası ve ekinlerin, otların hasat mevsiminin görüntüleri ve meşhur
çağ kebabı. Sonrasında askerliğimi yaptığım Erzincan'dan( Birdaha gideceğimi
hiç sanmıyordum) geçmek . Refahiye 'nin köhne ve pis Belediye oteli ( Refahiye'liler
beni bağışlasın ama yabancılar oraya gelirse nerede kalacaklar biraz özen
lütfen) , Amasya'nın meyve satan çocukları ve yollar, nehirler ,
memleketimin 3000 km'lik yollarında onun güzelliğine, büyüklüğüne , sorunlarına
, zenginliklerine ve fakirliklerine gözlemcilik edebilmiş olmak olarak
özetlenebilir.
Bitti (Galiba)
17 Eylül 2002 ( Notlardan Derleyip Düzenlenmiştir.)
Geronimo Yalnız Kartal
Gero Gezi || Ana Sayfa ||