AIDS'İN NEDENİ HIV'Mİ?
Eleni
Papadopulos-Eleopulos ile bir röportaj
Christine Johnson
Continuum Güz 1997
Dr. Eleni Papadopulos bir biyofizikçi, ve Batı Avusturalya
Perth'teki HIV/AIDS bilimcilerinin bir lideri. Geçen onyıl ve
sonrasında, meslektaşları ile birlikte HIV/AIDS teorisini
sorgulayan pek çok çalışma yayınladı. Christine
Johnson'un bu röportajı, bu çalışmalar ve bu grubun
AIDS virüsü hakkındaki görüşleri üzerinde duruyor.
2. Sayfadan Devam
EPE: Bu parçacıkların ne olduğunu hala bilmiyoruz.
Gerçekten AIDS'e neden olan bir virüs varsa, içinden protein ve RNA
alarak, ne olduğunu anlamamıza yarayacak deneyler yapabileceğimiz,
retrovirüs olduğu kanıtlanan belirli bir parçacık
yok.
CJ: Tamam. Şimdi, yoğunluk farkı resmini aldığımızı,
ve bunun içinde retrovirüs olarak adlandırılabilecek, doğru
şekil ve boyda, -yumrularıyla birlikte- binlerce parçacıktan
başka bir şey olmadığını varsayalım.
Daha sonra ne yapılmalı.
EPE: Sonraki basamaklar, parçacığı bölmek, içlerinde
ne tür protein ve RNA'lar olduğunu bulmak, proteinlerden birinin
RNA'yı DNA'ya dönüştüren bir enzim olduğunu kanıtlamak,
ve son olarak da, daha fazla yoğunluk farkı örnekleri alarak,
saf parçacıklar, bakir (temiz, enfekte olmamış)
bir hücre kültürüne konulduğunda, bütünüyle aynı parçacıkların
oluştuğunu göstermek.
CJ: Bunlar yapıldı mı?
EPE: Hayır, ama neler yapıldığını
anlatarak sanırım daha açık olabilirim. 1984'ten bu yana
Gallo'nun deneylerini.
CJ: 1984 biraz eski değil mi?
EPE: Evet ama 1984, HIV izolasyonu hakkında en iyi araştırmanın
yapıldığı yıl. Bu deneyler kritik önemde çünkü
HIV hakkında inanılan ve öğretilen herşey, o zaman
yapılanlara dayanıyor.
CJ: Herşey mi?
EPE: Evet, en küçüğüne kadar herşey. HIV parçacığının
izole edilip edilmediği, varolduğu hakkında herhangi bir
iddia, antikor testlerinde kullanılan HIV proteinleri, HIV'le
enfekte olduklarına inanılan çocukları test etmek için
kullanılan RNA, ve diğerleri....Ama soru şu, bunlar
yeterince iyi mi?
CJ: Yeterince iyi?
EPE: HIV adında özel bir retrovirüs, ve bunun AIDS'e neden
olduğunu kanıtlamaya yarayacak kadar iyi mi?
CJ: Tamam. Bize Gallo'nun deneylerini anlatın. Acaba neden
AIDS'le ilgilenmişti herşeyden önce.
EPE: 1984'e kadar Gallo retrovirüs ve kanser araştırmalarında
neredeyse bir onyıl harcamıştı. Başkan Nixon'ın
ilan ettiği "kansere karşı savaş"ına
yakalanan pek çok virologtan biriydi. 1970'lerin ortalarında
Gallo, lösemi hastalarındaki ilk retrovirüsü yakaladığını
iddia etti. Elde ettiği verilerin HL23V(11,21) adını
verdiği bir retrovirüsün varlığını kanıtladığını
iddia etti. Daha sonra HIV'de yapacağı gibi, kültürlerde
hangi proteinlerin viral proteinler olduğunu kanıtlamak için
Gallo, antikor reaksiyonlarını kullandı. Ve çok geçmeden
diğerleri de, lösemi hastalarında aynı antikorları
bulduklarını iddia ettiler. Ne var ki, bir kaç yıl
sonra, bu antikorların doğal olarak ortaya çıktıkları,
ve retrovirüslerle hiç ilgileri olmayan maddelere yönelik
olabilecekleri gösterildi. (22,23) O zaman, HL23V'nin büyük bir hata
olduğu anlaşıldı. HL23V diye bir retrovirüs yoktu.
Dolayısıyla Gallo verileri bir utanç kaynağı oldu,
ve şu anda da HL23V diye bir şey yok. Bizim için ilginç olan
ise şu, HL23V'nin varlığını kanıtlamak için
kullanılan bulgular, HIV'in varlığını kanıtladığı
söylenen bulgularla aynı türden. Aslında HL23V için kullanılan
bulgular şimdikinden daha iyi bile sayılabilirdi.
CJ: Nasıl daha iyi?
EPE: HIV'den farklı olarak, Gallo, taze dokuda ters transkriptaz
bılmuştu. Kültürlere gerek kalmadan. Ve 1.16 gm/ml aralığındaki
maddenin EM fotoğrafını da yayımlamıştı.
CJ: Ama gene de yanlış alarm çıktı?
EPE: Gallo bile HL23V'ten artık bahsetmiyor. Ama 1980'de bir başka
retrovirüs bulduğunu iddia etti. Lösemi hastalarından elde
edilen benzer türde verilerdi bunlar, ve Gallo buna HTLV-I adını
verdi, daha sonra da bunun sebep olduğu hastalığa özel
bir lösemi türü, T4 hücre lösemisi, ATL dedi. Aslında HIV ile
HTLV-I arasında ilginç paralellikler ve paradokslar var.
CJ: Nedir bunlar?
EPE: Aynı hücreleri enfekte ettikleri ve aynı şekilde
yayıldıkları söyleniyor. Ne var ki HIV'den farklı
olarak, HTLV-I, keşfedildiği noktadan daha ileri gidemedi.
HTLV-I'in en çok görüldüğü yerin Güney Japonya ve Afrika olduğu
söylendi, ve bu da öylece kaldı. Bu AIDS'ten daha önceydi, ve bu
virüsün lösemiye sebep olduğu söylense de, testlerde pozitif çıkanlardan
%1'inden azının bugüne kadar gerçekten lösemiye yakalandıklarını
unutmuyoruz. Neyse, söyleyeceğim şu ki, ilk AIDS hastalarından
çoğunun Kaposi's Sarkoma denilen bir kanseri vardı, ve
ATL'nin aşrı miktarlarında, hastaların aynı düşük
sayıda T4 hücresi vardı. Bu biliniyordu, çünkü farklı
lenfositleri saymak için kullanılan teknoloji, AIDS ile aynı
zamanlarda ortaya çıktı.
CJ: HIV'in T4 hücrelerini öldürdüğü mü varsayıldı?
EPE: Evet, aslında HIV için heniz erkendi, ama birşeyin
onları öldürdüğü varsayıldı. Gallo daha sonra
HTLV-I'nin düşünüldüğü bir aşamadan geçti, ancak bu
teori sorunluydu, çünkü HTLV-I, iddia edildiğine göre lösemiye
neden olur, ki bu da çok fazla sayıda T4 hücresi demektir. Ayrıca,
Japonya'daki HTLV-I antikorlarının yüksekliğine rağmen,
herhangi bir AIDS vakası yoktu. Ne var ki AIDS'li homoseksüellerin
çok yüksek oranda Kaposi Sarkoma geliştirmiş olmaları,
ve bir şeyin onların T4 hücrelerini etkiliyor görünmesi,
Gallo'nun, bu olayı açıklamak için bir retrovirüs bulmaya
çalışmakta inat etmesine neden oldu.
CJ: Daha sonra ne oldu?
EPE: Gallo ve arkadaşları, "Science" dergisinde, Mayıs
1984'te yayınlanan dört ardaşık makale ile sonuçlanan pek
çok deney yaptılar. Bu, Fransızların makalelerini yayınladığından
bir yıl sonraydı. Gallo'nun grubu, AIDS hastalarından
lenfositleri kültür yapmaya başladılar, ancak kültürlerin
hiçbiri, Gallo'yu bir retrovirüs olduğuna ikna edecek kadar
transkriptaz üretemedi. Bu sırada Gallo'nun yanında çalışan
Mikulas Popovic adında bir araştırmacısı vardı,
ve böylece Gallo ve Popovic, on AIDS hastasından kültür sıvılarını
alıp bunu karıştırarak bir lösemi hücre kültürüne
eklemeye karar verdiler. Bu kültürde kullandıkları lösemi hücreleri,
yıllarca önce, ATL'si olan bir hastadan elde edilmişti. Bunu
yaptıklarında, Gallo ve Popovic'i, artık bir retrovirüsleri
olduğuna ikna etmeye yetecek kadar transkriptaz oluşmuştu.
CJ: AIDS hastalarının birinden alınan kültürlerde
retrovirüsün çoğalmadığını, ama örnekler
karıştırıldığı zaman bunun
olduğunu mu söylüyorsunuz?
EPE: Evet.
CJ: Bu şaşırtıcı değil mi? Bir
mikroorganizma bunu nasıl yapabilir? Tabii ki, eğer örneklerden
birinde varsa, ve kültürler aynı şekilde yapıldığı
sürece, büyümeli ne olursa olsun, öyle değil mi?
EPE: Öyle düşünülebilir.
CJ: Ve bütün kültürleri karıştırdığınızda,
en başta hangi kültürün virüs içerdiğini nereden
bilebilirsiniz? Sadece bir hastadan geliyor olabilir. Gallo bu
konuda hiç sorgulanmadı mı?
EPE: Sorgulandı, ve 1993'teki bir televizyon belgeselinde, virüsün
bir hastadan mı, yoksa bir hasta topluluğundan mı
geldiğiyle ilgilenmediğini söyledi.
CJ: Kültürlerde kullanılan lösemi hücrelerinin yetişkin
T4 hücresi lösemisi olan bir hastadan elde edildiğini söylemememiş
miydiniz?
EPE: Evet.
CJ: Yani, tabii ki kültürlerde pek çok T4 hücresi vardı?
EPE: Doğru.
CJ: Eğer bu kültürler T4 hücrelerinden yapılmış
idiyse, ve HIV bu hücreleri öldürüyorsa, hücre öldüren virüs nasıl
gelişebilirdi ki?
EPE: Bu AIDS'in HIV teorisiyle ilgili problemlerden bir diğeri. HIV'in
T4'leri öldürüp bağışıklık sistemini zayıflattığı
söylense bile, bu AIDS'in "AID" kısmıdır. Lösemili
hücreler ve Popovic'in sonunda ürettiği H9 klonu, HIV'le enfekte
olsalar bile ölümsüzler. Bu demek ki, HIV tarafından öldürülmek
bir yana, bu hücreler, HIV diye düşünülen şeyin sonsuz
olarak büyümesine izin veriyor. H9 klonu, hem ticarette, hem de araştırmalarda,
antikor testlerinde HIV proteini olarak yaygınca kullanılıyor.
CJ: Tamam. AIDS hastalarından yeni bir retrovirüs izole ettiğini
kanıtlamak için Gallo ne yaptı peki?
EPE: Eğer ilk makaleyi okudunuz ise, izolasyon denen: kültürlerdeki
bazı parçacıkların - o da yoğunluk farkında değil-
elektron mikroskobu ile çekilmiş resimleri ile ters transkriptazın
tespit edilmesi ve hemofili hastaları ve bazı tavşanlardaki
antikorların, kültürlerdeki proteinlerin aynısı ile
tepkime vermelerinden ibaretti
CJ: Bu virüsün izolasyonu diye mi açıklandı?
EPE: Evet..
CJ: Bu gerçekten izolasyon mudur?
EPE: Hayır. İzolasyon, başka herşeyden ayırmaktır.
Sadece bir olayın tespit edilmesi değil. Enfekte edici bir
nesnenin varlığını ortaya çıkarmanın tek
yolu, onu izole etmektir. Bütün bu tartışmanın konusu
da bu.
CJ: Tamam, ama, izole edilmiş veya değil, bu kültürlerin
bir retrovirüs geliştirdiği yolundaki Gallo'nun iddiasına
ne diyorsunuz?
EPE: Tekrarlayayım. İzolasyon konusu yok. Gallo bir virüs
izole etmedi. "Bunlar retroviral parçacıklardan başka
bir şey olamaz" denebilecek, çizgi haline gelmiş (bant
oluşturmuş)
bir örneğin elektronmikroskobu ile çekilmiş resimleri yok. Nasıl olabilirdi ki? Çizgi haline gelmiş herhangi
bir örneğin resimleri yoktu. Sadece hücrelerin çevrelerindeki
bir düzine ya da daha fazla parçacık ile çekilmiş
resimleri, ama bu parçacıkların kendilerini çoğaltabildiklerine
dair herhangi bir analiz yok. Ama sormamız gereken şu: Bir
retrovirüs yakaladığını söylediğinde,
Gallo'nun elinde kanıtlar var mıydı? Bize göre yoktu. Ve
bu noktada söylenmesi gereken şu; parçacıklar ve ters
transkriptaz bulunması bir retrovirüs olduğu anlamına
gelmez.
CJ: Retrovirüs parçacıklarının ters transkriptaz
içerdiklerini söylemiştiniz.
EPE: Evet, aslında ters transkriptaz retrovirüslerde keşfedilmişti,
ama burada ince bir ayrıntı var. Bu ayrıntı iki parçadan
oluşuyor. Ters transkriptazın (TT) kanıtlanma şekli,
ve TT'nin retrovirüslere özel bir şey olmadığı.
TT'nin varlığı dolaylı yoldan kanıtlanıyor.
Bir kültüre biraz RNA koyup, ilgili sıralamayı taşıyan
DNA'nın ortaya çıktığını gözlemlemek.
CJ: TT'nin varlığının, kültürün bunu başarması
ile kanıtlandığını mı söylemek
istiyorsunuz?
EPE: Evet. TT sürecinin gösterilmesi ile ölçülür. Pek çok
enzim testi gibi, TT testi de, enzimlerin kendilerini değil yaptıklarını
ölçer. TT olayında ölçülen, kültürlere enjekte edilen
RNA'nın ürettiği DNA'dır. Sorun şu ki, bunu başarabilecek
olan
tek şey RNA değil. Diğer enzimler, normal hücre
enzimleri de mesela, bunu başarabilirler.Aslında bütün HIV
araştırmacılarının kullandığı
sentetik RNA ile de bunu çok iyi başarırlar.(24) Ve daha da
fazlası, HIV'i izole ettiğini söyleyen araştırmacıların
yayınlarını okuduğunuz zaman, yaptıklarının
TT'yi tespit etmekten başka bir şey olmadığını
görürsünüz.
CJ: Bu çok rahatsız edici.
EPE: TT hakkında söylenebilecek başka şeyler de var.
Örneğin Ulusal Sağlık Enstitüsü Başkanı,
nobel ödüllü Harold Varmus, TT'lerin normal hücrelerde de bulunduğunu
söylüyor. Ayrıca bakterilerin de TT'leri var. Ve bu kültürlerde
kullanılmak zorunda olan bazı kimyasalların da, normal
lenfositlerin TT'sine yol açtıkları biliniyor. Lösemi hücreleri
de, başka bir şeye gerek olmadan, - eğer kimyasallar veya
AIDS hastalarından hücrelerle kültür edilmemişlerse-
aynı şeyi yapabilirler.
CJ: TT'nin olası pek çok nedeni var demek ki?
EPE: Evet ve bir başkası...Gallo ve Popovic'in yeni bir
retrovirüs iddia ettiklerini kanıtlamak
için kullandıkları H9 hücrelerini hatırlayın. Daha
önce dediğim gibi, H9 hücre çizgisini takip ederseniz, HUT78 hücre
çizgisine varırsınız, Gallo'nun, HTLV-I 'den kaynaklanan
bir hastalığı olduğunu söylediği bir hastası
ile ortaya çıkan bir hücre çizgisi. Eğer bu hastalık
HTLV-I'den kaynaklandı ise, o zaman, onun TT'si, Gallo'nun HIV'in
varlığını kanıtlamak için kullandığı
bütün hücrelerde olacaktır.
CJ: Ama tabii ki hiç kimse, retrovirüs içerdiği bilinen hücrelerle
yeni bir retrovirüs aramaya çıkmaz?
EPE: Evet ama maalesef gerçek öyle değil. Özellikle Gallo'nun bir yıl önce
"Nature" dergisinde yayımladığı
makalesinde, H9 hücrelerinin ortaya çıktığı hücre
çizgisinde HTLV-I genetik sıralamasına rastladığını
okuyunca, öyle düşünmezsiniz. (25)
CJ: Öyleyse TT'yi kullanan bulgular iyi değil?
EPE: TT konusundaki sorunlar bütün bulgularda var. Tıpkı
Gallo'nun resmini çektiği parçacıklar gibi. Bir retrovirüs
parçacıkları olabilirler, TT'ye bir retrovirüs neden olmuş
olabilir, ama "olabilir" kelimesi bilimsel bir kanıt değildir.
Neler "olabileceğine" dayanarak bilimsel teoriler oluşturamazsınız.
CJ: Gene de, Eleni, parçacıkları nasıl gözardı
edebilirsiniz? Oldukça ikna ediciler. Gallo ve diğer herkesin, bir
retrovirüsü izole etmenin geleneksel yönteminden sapmış
olmalarına rağmen, bu kültürlerde, pek çok önemli insanın
retrovirüs parçacığı olarak düşündüğü parçacıklar
olduğu gerçeğinden nasıl kaçarsın?
EPE: Söylemek istediğinizi anlıyorum, ama parçacıkların
belli bir perspektifle izlenmesi gerektiğine inanıyorum.
Retrovirale benzeyen parçacıklar pratik olarak her yerde
bulunurlar. 1970'lerde bu tür parçacıklara insan lösemi dokularında,
embriyonik dokularda, ve çoğu insan-hayvan plasentasında sıklıkla
rastlanılırdı. Bu önemli bir nokta, çünkü H9 hücre
çizgisi lösemi hücrelerinden yapılıyor ve Montagnier EM
(elektronik mikroskop) fotoğraflarını göbek bağı
lenfositlerinden yapılan kültürlerden elde etti. C türü
denilen, balık, yılan, kurtçuk, vs gibi hayvanlarda bulunan
bir başka retrovirüs türü daha var. Ve pek çok
"resmi" kılığının arasında HIV, Gallo
ve Montagnier tarafından, C-türü bir parçacık olarak
da tanımlandı. (26) Ayrıca 1988'de Harvard'dan O'Hara ve
arkadaşları tarafından yapılan bir EM çalışması
da var. (27) AIDS hastası olan ve olmayanlardan büyümüş
lenf düğümlerini incelediler, ve HER İKİ grubun %90'ında
da, "HIV" parçacıkları buldular. Parçacıkların
yalnız başlarına HIV enfeksiyonu anlamına gelmediğini
itiraf etmek zorunda kaldılar.
CJ: Anlaşıldı. Parçacıkları bir yana bırakalım.
Kültürdeki hücrelerle tepkimeye giren antikorlara ne demeli? Bu tabii
ki, normalde olmayan bir şeyin varlığına işaret
ediyor olmalı? Bu retroviral bir enfeksiyon olasılığına
uymaz mı?
EPE: Uyabilir ama, gene aynı kelime işte. Sırf bir
şeyler test tüpünde tepkimeye girdi diye, proteinlerin belli bir
retrovirüse ait olduğunu, antikorlara bunun neden olduğunu ya
da bir retrovirüsün olduğunu iddia etmek mümkün değil.
CJ: Bunu biraz daha anlatır mısınız lütfen?
EPE: Tekrarlıyorum, verileri bilimin izin verdiğinden daha
fazla ileri götürmeyelim. Birinci Gallo makalesinde yeralan deneyler
bize şunu anlatıyordu: Bir hemofili hastasında olan
antikorlar, AIDS hastalarından alınan lenfositlerle yapılan
kültürlerdeki H9 hücrelerinin bazı proteinleriyle tepkimeye
girdi. (1)
CJ: Veri bu mu?
EPE: Üzerinde çalışmamız gereken veri bu. Önemli
olan veriyi nasıl tercüme edeceğimiz. Gallo, HIV'in
izolasyonu dediği şey için antikorları kritik bulgu
olarak kabul etti. Bunu nasıl biliyoruz? İki sebeple.
Birincisini zaten söyledik. Gallo, aynen retrovirüsler gibi görünen,
1.16 gm/ml aralığında bant haline gelen, ve TT içeren,
ama çoğalmayan parçacıklar olduğunu biliyordu. Öyleyse,
ne olursa olsunlar, nasıl ortaya çıkarsa çıksınlar,
virüs sayılamazlar. İkincisi, şurdan biliyoruz, çünkü
Gallo, bir makalesinde, bir parçacığı virüs olarak tanımlayabilmek
için belirli nesnelere ihityacımız olduğundan
bahsediyor. Bununla kastettiği özel antikorlar ve proteinler.
Gallo hipotezi, AIDS'e bir virüsün neden olduğu, ve bunun vücuda
yabancı olduğu, bu yüzden de vücuttan içeri girdiğinde vücudun
antikorlar üreterek tepki verdiği şeklinde.
CJ: Öyleyse, ileri oldıuğu gibi geriye de işliyor?
Virüs antikorlar oluşturur, antikorlar da virüsü işaret
etmek için kullanılabilir, öyle mi?
EPE: Hayır. Sorun da bu. Antikorlar geriye doğru işlemez.
Birazdan niye olduğuna geleceğiz. Burada önemli olan nokta,
hangi soruya cevap vermeye çalıştığımızı
unutmamak. Bir retroviral parçacığın, hangi
proteinlerinin kendisine özel yapıtaşları olduğunu
bulmaya çalııyoruz. Bana göre bunu yapmanın sadece bir
yolu var. O da kolay. Viral proteinleri aynen kollarımız ve
ayaklarımızı tanımladığımız gibi
tanımlarız. Ya da böbreklerimizi.
CJ: Yani?
EPE: Benim anatomi parçalarım, benim varlığımın
parçalarıdır. İçerde ya da dışarda. Eğer
böbreklerimden biri hastalanır ve çıkarılması
gerekirse, cerrahın beni ameliyat masasına yatırmadan ilk
yapması gereken şey, benim ben olduğumu kontrol
etmesidir. Virüslerde de farklı değildir. Viral proteinler,
virüs olduğu kanıtlanan parçacıklardan gelirler. Bu
kadar basit. Bir retroviral parçacığın proteinlerini tanımlamanız
gerekirse, ilk önce bir retrovirüsle karşı karşıya
olduğunuzu kanıtlamanız gerekir.
CJ: Antikorlar çok mu belirsiz?
EPE: Antikorlar belirsiz, evet, ama konumuz şimdi o değil.
Antikorlar ilgisiz. Proteinlerin bir virüs parçacığından
geldiğini, parçacığı izole edip analizini yaparak
kanıtlarsınız. Proteinlerin bir viral parçacığın
yapıtaşları olduklarını gerçekte bir kültür
çorbası olan bir şeyin üzerinde kimyasal tepkimeler oluşturarak
kanıtlayamazsınız. Bununla hiçbir ilgisi yok. Peki ya,
bazı antikorlar ile proteinler tepkimeye girerse? Bu tepkimelerin
gerçekleşmesi için pek çok neden var.
CJ: Mesela?
EPE: Antikorların tepkimeye girdiği pek çok şey var.(28,29)
Immunologlar bunları çarpraz-tepkimeler diye adlandırırlar.
Bu doğanın bir gerçeğidir, ve sorunlara neden olur, çünkü
bir kültürdeki protein ile tepkimeye giren antikor, tamamıyla
ilgisiz olan bir antikor da olabilir. Çok muhtemeldir ki, bu kültürde
bile olmayan bir şeydir. Basit bir şekilde söyleyecek
olursak, antikorlar kendilerine yeni eşler bulurlar. Meslektaşım
Val Turner, bu davranışı açıklamak için
"edepsiz" terimini buldu. Gördüğünüz bir tepkimenin,
belli bir antikorun belli protein ile tepkimesi olduğunu kanıtlamak
için yapılabilecek tek şey, tepkimeyi izleyip, düşündüklerinizle
karşılaştırmaktır. Bizim yapmamız gereken,
tepkimeleri HIV'in kendisi ile karşılaştırmaktır.
Antikorlar, yalnız ve yalnız HIV olduğu zamanlar orada
bulunuyorlarsa, HIV'e özel antikorlardır.
CJ: HIV yoksa?
EPE: Yüzde yüz "özel" şu anlama gelir- HIV olmadığında
hiçbir antikor tepkimeye girmiyordur. Şimdi, ben ve meslektaşlarımın
gördüğü şey, bir retrovirüsün varlığını
kanıtlamak için antikorları kullanmanın sorunun temelini
oluşturduğu. Bu, bizim argumanımızın çok önemli
bir noktası, o yüzden bu mesajı ulaştırmaya çalışıyorum.
CJ: Dört kulak dinliyorum..
EPE: Bugüne kadar olanları düşünün. Bir retrovirüsü
kanıtlamanın eski, denenmiş, ve güvenilir bir yolu var.
Ancak bilinmeyen bir nedenle HIV çağında bu yöntem terk
ediliyor. Bana neden olduğunu sormayın, ama oldu. Onun yerine
birbiriyle uyumsuz verilerin biraraya getirildiği, yoğunluk
farkında alınmayan fotoğraflar, ve ters transkriptaz ile
ilgili çeşitli bulgular var. Bunların hiçbiri kültürlerde
bir retrovirüsün bulunduğunu kanıtlamaz. Bunu Gallo'nun
kendisi söylüyor.
CJ: İzliyorum, devam edin.
EPE: Daha sonra antikorlarla ilgili olan fikir geliyor. Eğer gerçekten
yabancı olan bir virüs varsa, o zaman bulaştığı
insanlarda antikorlara neden olmalı. Belki bu antikorlar gerçekten
özel anlamları olan, yalnızca HIV'e karşı geliştirilen,
yalnızca viral proteinlere karşı tepkimeye girecek
antikorlar olabilir. Bu zayıf olasılığı bir gerçekmiş
gibi kabul edelim, ve daha da az muhtemel bir varsayım yapalım.
CJ: Evet?
EPE: HIV antikorları için söylenenlerin bütün antikorlar için
doğru olduğunu kabul edelim. Her antikor yalnızca üretimine
neden olan şey ile tepkimeye girsin, başka hiçbirşeyle
değil. Tuberkuloza karşı olan antikorlar, yalnızca
tuberkuloz mikroorganizmasına karşı tepkimeye
girsinler.Hepatite karşı olanlar, yalnızca hepatite karşı
tepkimeye girsinler, vesaire. AIDS hastalarından alınan ve
yalnızca AIDS hastalarının serumlarında bulunan
antikorlara karşı tepkimeye giren doku kültürlerimiz var.
Daha sonra? AIDS hastalarına pek çok farklı nesne ile hastalık bulaştığını biliyoruz. Öyleyse, eğer
bu nesneler, ya da bunların parçaları, AIDS hastalarında
mevcut iseler, aynı zamanda hücre kültürlerinde de bulunma
ihtimalleri var. Laboratuar çalışanlarının bu örneklerle
çalışmasının riski bu değil midir? Ayrıca,
bağışıklıkları yetersiz diye adlandırılmalarına
rağmen, AIDS hastalarının pek çok şeye karşı
yüzlerce antikorları olduğunu biliyoruz. İnsan T-hücrelerine
karşı olan antikorlar da buna dahil, yani kültürleri
yapan hücrelere. Aynı tür hastalardan bazı antikorları
bu kültürlere eklerseniz, her antikor yalnızca eşi ile
tepkimeye giriyor olsa bile, pek çok şey arasında pek çok
tepkime görmeyi beklemez misiniz?
CJ: Söylemek istediğinizi anladım. Bütün görebildiğiniz
tepkimeler olduğuna göre, neyin neyle tepkidiğini
bilemezsiniz.
EPE: Kesinlikle. Antikorlar tepkir, ve ortalık aydınlanır,
ama düğmenin üzerinde kimin parmağı var? Ve bu argüman
için, her antikorun yalnızca bir nesneye yönelik olduğunu,
ve yalnızca onunla tepkimeye girdiğini varsaydık. Ya eğer,
antikorların çarpraz tepkimeler de yaptığı gerçek hayata dönersek ?
CJ: Sanırım büyük bir karmaşa olur o zaman.
Proteinlerin ve antikorların nereden geldiğini söylemek zor
olur.
EPE: Kesinlikle doğru. Ve kaynak ile yapıyı da
birbirleriyle karıştırmamak gerekir. Doğal olarak
bir proteinin varlığını, bir antikor tepkimesi ile
kanıtlayamazsınız. Neden bir tepkime, bir proteinin
Mars'tan değil de, bir parçacıktan geldiğini size söylüyor
olsun ki? Ayrıca kimliğini de kanıtlayamazsınız. Çünkü
antikorlar geriye doğru işlemez.
CJ: AIDS hastalarında sizin söylediğiniz gibi tepkimeye
girebilecek mikroorganizmalar var mıdır?
EPE: Evet. İyi bir örneği Hepatit B virüsüdür. Pek çok
AIDS hastası, hatta hemofili olanların neredeyse tamamı,
hepatit B virüsünü taşırlar. Ve HBV sadece karaciğer hücrelerini
etkilemez. Aynı zamanda T-lenfositleri de etkiler. Ve garip görünebilir
belki ama, hepatit B virüsü ters transkriptaz enzimi de taşır.
Ve insanlar bu virüse karşı antikorlar oluştururlar....
CJ: Tamam, konuyu anladım.
EPE: Ama Gallo deneyleri hakkında söylenecek başka sözler
de var. Başlangıç olarak, Gallo'nun deneyinde kullandığı
enzim "E.T" denen bir hastasından geldi. Ancak gerçekte
ET'nin AIDS'i yoktu. AIDS-öncesi denen bir durumu vardı. Bu, lenf
düğümlerinin vücudun pek çok yerinde şişmesidir.
Ancak AIDS-öncesi, örneğin homoseksüellerde, uyuşturucu
kullananlarda, ve hemofililerde bulunan pek çok diğer bulaşıcı
mikroptan da kaynaklanıyor olabilir. Bugün HIV denen nesnenin hiç olmadığı
durumlarda bile AIDS-öncesi oluşabilir yani.
CJ: Yani ET'de HIV antikorları bulunmuyor olabilir?
EPE: Doğru ve diğer bir bilmece de tavşanlar.
CJ: Evet. Onu soracaktım.
EPE: Gallo, tavşanlardan, içinde HIV'e özel antikorların
bulunduğu bir serum aldığını söyledi. Bir dakikalığına
Gallo'nun laboratuarını düşünün. AIDS hastalarından
elde ettikleri lenfositlerle H9 hücre kültürü yapmışlar,
ve kültürlerindeki hangi proteinlerin varsayılan bir virüsten
kaynaklandığını bulma noktasına geldiklerinde,
raflara uzanıyorlar, ve şuna bakın, üzerinde "HIV'e
karşı özel antikorlar" yazan bir şişe
buluyorlar! Bu antikorları nasıl elde ettiler? Bu yazacakları
ilk makaleydi ama, henüz ilk defa izole edecekleri bir virüse karşı
ellerinde hazırda tavşan antikorları vardı.
CJ: Nasıl yaptılar bunu?
EPE: Tavşan antikorlarını, tavşanları HIV'e maruz bırakarak elde ettiklerini söylüyorlar. Ancak, eğer
HIV'e karşı olan antikorları üretmek istiyorlarsa, tavşanlara
saf HIV şırınga etmeleri gerekir. (30) Bu da tekrar, virüsü
baştan izole etmiş olmalarını gerektiriyor. Bu
bir şey ifade etmiyor.
CJ: Peki eğer tavşanlara saf HIV şırınga
etmedilerse ne şırınga ettiler ?
EPE: En iyi ihtimal, 1.16 yoğunluğunda bant oluşturmuş
bir şey şırınga etmiş olmalarıdır.
Şimdi bakın, herhangi bir bağışıklık
kitabı, size proteinlerin en becerikli antikor üreticileri
olduklarını söyleyecektir. Doğrudan kana şırınga
edilirlerse bu daha da doğrudur. Öyleyse, bu kültür maddesini
tavşanlara şırınga ederek, Gallo ve Popovic, onları
pek çok çeşitli hücre proteini ile karşı karşıya
bırakıyordu. Daha sonra tavşanlar bunlara karşı
antikorlar oluşturuyor, ve bu antikorlar, şırınga
edilen madde ile karıştırılınca da, doğal
olarak tepkimeler oluyordu. Bu, tam da bekleyeceğiniz bir şeydir,
ama şırınga ettiğiniz maddeyi virüs yapmaya yetmez.
Hele retrovirüs yapmaya hiç.
CJ: Tamam, dediğinizi anlıyorum. Sizin iddianız
şu ki, elinde bir virüsü olmadan, ET denilen hastada, ya da diğer
AIDS hastalarında ve tavşanlarda, virüsü tanıyacak
antikorlar olduğunu, Gallo'nun bilmesine imkan yoktu.
EPE: Evet. Bir virüs olmadan, buna karşı antikorlar olduğunu
bilmenin imkanı yoktur. Özel HIV proteinlerine karşı özel
antikorlar hakkında konuşmaya başlayabilmek için bile,
proteinlerin kendini çoğaltabilen retroviral bir parçacığa
ait olduğunu kanıtlayabilmelisiniz. Ve bunun tek yolu da, parçacıkları izole etmek, ve
daha önce saydığım herşeyi sırası ile
yapmaktır. Protein ve antikorları aramaya başlamadan, virüsü
bulmuş olmanız gerekir.
CJ: Peki o zaman, herkesin HIV antikorları dediği, AIDS
hastalarındaki bu antikorlar da nedir o zaman?
EPE: Meslektaşlarımla birlikte yıllardır öne sürdüğümüz
şey, bunların HIV antikoru olduklarına dair elimizde bir
kanıt olmadığıdır. HIV antikorları
olduklarını bulmanın tek yolu, antikorları virüs
izolasyonu ile karşılaştıran deneyi yapmaktır.
Altın standart ile kastedilen şey budur. Virüs izolasyonunu,
gerçekten HIV'e özel antikorlar olup olmadığını
bulmak için kullanmak. HIV'i yargıç olarak düşünebilirsiniz.
HIV diye bir retrovirüse özel antikorlar varsa, bunlar yalnızca
HIV olduğunda tepkimeye gireceklerdir. Bundan daha basit bir şey
olamaz. Şimdi, farkında olmasanız bile bir başka
problem daha var. HIV'e özel antikorlar olabilir, peki ya, özel
olmayan HIV antikorları da varsa?
CJ: İnsanların kafasının karışacağını
tahmin edebiliyorum Biraz daha açıklayabilir misiniz?
EPE: Antikorları kullanmanın zorluğu, iki farklı
tür antikor olabilmesi. Birinci tür "özel" olanlar, yani
HIV'in neden olduğu, ve yalnızca HIV ile tepkimeye giren
antikorlar- başka hiçbir şeyle değil. İkinci tür
ise "özel olmayanlar", yani başka nesneler ya da
etkilerle oluşturulan, ve bunlara karşı tepkimeye giren,
ama bunun yanında HIV'e karşı da tepkimeye giren
antikorlar. Eğer birinin serumunu, bir kültürdeki HIV
proteinlerine ekleyip, tepkimeyi görürseniz, şimdi bu tepkimeyi
yapanın hangi antikorlar olduğunu bilemezsiniz. Üç farklı
olasılık vardır. Bütün antikorlar "özel" tür
olabilir, veya hiçbiri olmayabilir. Veyahut bir karışım
olabilir. Bütün gördüğünüz bir tepkime. Bir şeyler renk
değiştiriyor. Hepsi bu. Peki bunu nasıl açıklarsınız?
Basit. Bütün hastalardaki antikorları test edersiniz, bazıları
AIDS, bazıları hasta ama AIDS değil, bazıları
da sağlıklı insanlar olacak. Ama aynı deneylerde,
aynı zamanda siz HIV'i yargıç olarak kullanıyorsunuz. Ne
tür antikorlar olduğuna karar vermek için. Ve eğer HIV olmadığında
antikorlar ortaya çıkıyorsa, demek ki özel olmayan türde
antikorlar vardır.
CJ: Antikorları ayırmak için yapılan deney hakkında
ne demeli?
EPE: HIV antikor testi klinik tıbba tanıtılmadan çok
önce yapılmış olması gereken bu deney hiçbir zaman
yapılmadı. Yapılamadı çünkü HIV hiçbir zaman
izole edilemedi. Ama, HIV proteinleri olduğu iddia edilen şey
ile tepkimeye giren antikorlara sahip, ama bütün uzmanlarca HIV
enfeksiyonu OLMADIĞI kabul edilen insanlar var. Demek ki,
"özel olmayan" türde HIV antikorları var, ve eğer
bazıları özel değilse, kaç tane olduklarını
nereden biliyorsunuz? Neden hepsi değil? Ve eğer sadece bir kısmı
ise, bunu nasıl ayırabilirsiniz? Cevap bunu yapamayacağınızdır,
ve antikor testi ile bir kişi bile teşhis edemezsiniz. Bu aynı
zamanda şu anlama gelir ki, bilimciler, tıpkı Sloan
Kettering ve Ulusal Kanser Enstitüsündeki bilimcilerin HLV23V'nin varlığını
sorguladıkları gibi, HIV'in varlığını
sorgulamalıdırlar.
CJ: O halde argümanınız şu noktaya geliyor:
"HIV" antikorları, HIV'e karşı veya HIV olduğu
için ortaya çıkmış değillerdir. Herkesin onları
"HIV" antikorları diye adlandırmasına rağmen?
EPE: Öyle.
CJ: Peki HIV'in AIDS'e neden olduğunun kanıtı?
Gallo bunu 1984'de kanıtladı mı?
EPE: Adil olmak gerekirse, 1984'teki "Science" dergisi
makalelerinde Gallo böyle bir iddiada bulunmadı. HIV'in, AIDS'in
olası sebebi olduğunu söyledi. Ancak bu sonuç bile tartışmalıdır.
Gallo'nun bulguları bir retrovirüsü izole ettiğinin inkar
edilemez kanıtları olsaydı bile, 72 AIDS hastasının
yalnızca 26'sında bunu başardı. Bu da sadece %36'dır. Ve 49 AIDS hastasından yalnızca %88'inin
antikoru vardı. Ve bu da genellikle en az spesifik antikor testi
olarak düşünülen ELISA kullanılarak yapılmıştı.
Kimse bir tek ELISA ile HIV enfeksiyonunu teşhis etmez. Ve eğer
virüs sadece hastaların %36'sında var idiyse, neden %88'inin
antikoru vardı? Yani, virüs olmadan antikorları olan hastaların
sayısı, virüsle birlikte antikorları olan hastaların
sayısından daha fazlaydı? Ve HIV'in T4 hücrelerini öldürdüğüne
dair ne en ufak bir ipucu vardı, ne de T4 hücre sayısının
düşük olmasının AIDS diye teşhis edilen bütün
hastalıklara neden olabileceğine dair bir ipucu.
CJ: 1984'teki bulgular?
Sonraki Sayfa
1. SAYFA
2. SAYFA 4.
SAYFA
Anasayfa
AIDS 'in HIV Teorisi: Efsane mi, Gerçek mi?
Referanslar
1. Popovic M, Sarngadharan MG, Read E, Gallo RC. (1984). Detection,
Isolation,and Continuous Production of Cytopathic Retroviruses
(HTLV-III) from Patients with AIDS and Pre-AIDS. Science
224:497-500.
2. Barré-Sinoussi F, Chermann JC, Rey F. (1983). Isolation of a
T-Lymphotrophic Retrovirus from a patient at Risk for Acquired Immune
Deficiency Syndrome (AIDS). Science 220:868-871.
3. Papadopulos-Eleopulos E. (1988). Reappraisal of AIDS: Is the
oxidation caused by the risk factors the primary cause? Medical
Hypotheses 25:151-162.
4. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM. (1993). Has
Gallo proven the role of HIV in AIDS? Emerg. Med. [Australia] 5(No
2):113-123.
5. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papdimitriou JM. (1993). Is a
Positive Western Blot Proof of HIV Infection? Bio/Technology
11(June):696-707.
6. Sinoussi F, Mendiola L, Chermann JC. (1973). Purification and
partial differentiation of the particles of murine sarcoma virus (M.
MSV) according to their sedimentation rates in sucrose density
gradients. Spectra 4:237-243.
7. Toplin I. (1973). Tumor Virus Purification using Zonal Rotors.
Spectra No. 4:225-235.
8. Rous P. (1911). A Sarcoma of the Fowl
transmissible by an agent separable from the Tumor Cells. J Exp Med
13:397-411.
9. Gluschankof P, Mondor I, Gelderblom HR, Sattentau QJ. (1997). Cell
membrane vesicles are a major contaminant of gradient-enriched human
immunodeficiency virus type-1 preparations. Virol. 230:125-133.
10. Bess JW, Gorelick RJ, Bosche WJ, Henderson LE, Arthur LO. (1997).
Microvesicles are a source of contaminating cellular proteins found in
purified HIV-1 preparations. Virol. 230:134-144.
11. Gallo RC, Wong-Staal F, Reitz M, Gallagher RE, Miller N,
Gillepsie DH. Some evidence for infectious type-C virus in humans.
(1976). p. 385-405 In: Animal Virology Baltimore D, Huang AS, Fox CF,
eds Academic Press Inc., New York.
12. Frank H. Retroviridae. (1987). p. 253-256 In: Animal Virus and
Structure Nermut MV, Steven AC, eds Elsevier, Oxford.
13. Gelderblom HR, Özel M, Hausmann EHS, Winkel T, Pauli G, Koch MA.
(1988). Fine Structure of Human Immunodeficiency Virus (HIV),
Immunolocalization of Structural Proteins and Virus-Cell Relation.
Micron Microscopica 19:41-60.
14. Levy JA. (1996). Infection by human immunodeficiency virus-CD4 is
not enough. NEJM 335:1528-1530.
15. Gelderblom H, Reupke H, Winkel T, Kunze R, Pauli G. (1987).
MHC-Antigens: Constituents of the Envelopes of Human and Simian
Immunodeficiency Viruses. Z. Naturforsch 42C:1328-1334.
16. Layne SP, Merges MJ, Dembo M, et al. (1992). Factors underlying
spontaneous inactivation and susceptibility to neutralization of human
immunodeficiency virus. Virol. 189:695-714.
17. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Causer D.
(1995). Fator VIII, HIV and AIDS in haemophiliacs: an analysis of their
relationship. Genetica 95:25-50.
18. CDC. (1994). Facts about the human immunodeficiency virus and its
transmission. CDC HIV/AIDS Prevention January.
19. Hockley DJ, Wood RD, Jacobs JP. (1988). Electron Microscopy of
Human Immunodeficiency Virus. J. Gen. Virol. 69:2455-2469.
20. Lecatsas G, Taylor MB. (1986). Pleomorphism in HTLV-III, the AIDS
virus. S. Afr. Med. J. 69:793-794.
21. Gallagher RE, Gallo RC. (1975). Type C RNA Tumor Virus Isolated
from Cultured Human Acute Myelogenous Leukemia Cells. Science
187:350-353.
22. Snyder HW, Fleissner E. (1980). Specificity of human antibodies
to oncovirus glycoproteins: Recognition of antigen by natural antibodies
directed against carbohydrate structures. Proc. Natl. Acad. Sci. U S A
77:1622-1626.
23. Barbacid M, Bolognesi D, Aaronson SA. (1980). Humans have
antibodies capable of recognizing oncoviral glycoproteins: Demonstration
that these antibodies are formed in response to cellular modification of
glycoproteins rather than as consequence of exposure to virus. Proc.
Natl. Acad. Sci. U S A 77:1617-1621.
24. Weissbach A, Baltimore D, Bollum F. (1975). Nomenclature of
eukaryotic DNA polymerases. Science 190:401-402.
25. Wong-Staal F, Hahn B, Manzuri V, et al. (1983). A survey of human
leukemias for sequences of a human retrovirus. Nature 302:626-628.
26. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papdimitriou JM. (1996).
Virus Challenge. Continuum 4:24-27.
27. O'Hara CJ, Groopmen JE, Federman M. (1988). The Ultrastructural
and Immunohistochemical Demonstration of Viral Particles in Lymph Nodes
from Human Immunodeficiency Virus-Related Lymphadenopathy Syndromes.
Human Pathology 19:545-549.
28. Berzofsky JA, Berkower IJ, Epstein SL. Antigen-Antibody
Interactions and Monoclonal Antibodies. (1993). p. 421-465 In:
Fundamental Immunology Paul WE, ed 3rd ed Raven, New York.
29. Owen M, Steward M. Antigen recognition. (1996). p. 7.1-7.12 In:
Immunology Roitt I, Brostoff J, Male D, eds 4th ed Mosby, London.
30. Francis DP. The search for the cause. (1983). p. 137-150 In: The
AIDS epidemic Cahill KM, ed 1st ed Hutchinson Publishing Group,
Melbourne.
31. Mulder DW, Nunn AJ, Kamali A, Naklylngi J, Wagner HU,
Kengeya-Kayondo JF. (1994). Two-year HIV-1-associated mortality in a
Ugandan rural population. Lancet 343:1021-1023.
32. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM. (1992).
Oxidative Stress, HIV and AIDS. Res. Immunol. 143:145-148.
33. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Causer D,
Hedland-Thomas B, Page B. (1994). A critical analysis of the
HIV-T4-cell-AIDS hypothesis. Genetica 95:5-24.
34. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Bialy H.
(1995). AIDS in Africa: Distinguishing fact and fiction. World J.
Microbiol. Biotechnol. 11:135-143.
35. Fauci AS, Lane HC. Human Immunodeficiency Virus (HIV) Disease:
AIDS and Related Disorders. (1994). p. 1566-1618 In: Harrison's
Principles of Internal Medicine Isselbacher KJ, Braunwald E, Wilson JD,
Martin JB, Fauci AS, Kasper DL, eds 13 ed McGraw-Hill Inc., New
York.
36. Wain-Hobson S. (1989). HIV genome variability in vivo. AIDS
3:S13-S18.
37. Gallo RC, Fauci AS. The human retroviruses. (1994). p. 808-814
In: Harrison's Principles of Internal Medicine Isselbacher KJ, Braunwald
E, Wilson JD, Martin JB, Fauci AS, Kasper DL, eds 13 ed McGraw-Hill
Inc., New York.
38. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Causer D.
(1996). The Isolation of HIV: Has it really been achieved? Continuum
(September/October 1996):1s-24s.
39. Papadopulos-Eleopulos E, Turner VF, Papadimitriou JM, Causer D.
(1997). HIV antibodies: Further questions and a plea for clarification.
Curr. Med. Res. Opin. 13:627-634.