RTÜK yasası nihayet Meclis Genel Kurulu'ndan geçti ve bir yıl önce vetosunu yediği cumhurbaşkanına virgülü değişmeden geri gönderildi. Wired News, "Turkey Passes Strict Net Law" ("Türkiye Sıkı Net Yasasını Onayladı") başlıklı haberiyle bu gelişmeyi 15 Mayıs'ta dünyaya duyurdu. Jonathan Evans imzalı haberde, yasanın, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği için Kopenhag Kriterleri'ne uygun hukuki yapıyı oluşturmaya çalıştığı bir dönemde Meclis'ten geçtiği belirtiliyor. Evans, RTÜK yasasından, "Net'teki ifade özgürlüğünü büyük ölçüde kısıtlayan medya yasası" diye söz ediyor.
Şimdi top bir kez daha cumhurbaşkanında. Bu arada yasanın geçmesinin ardından en ilginç tepkilerden birini Gazi Üniversitesi, forum bölümünü kapatarak gösterdi. Bölümün giriş sayfasında, "yeni RTÜK yasasının getirdiği kıstlamalar nedeniyle forum sayfaları kapatılmıştır" ibaresi yer alıyor.
Genel Kurul'daki oylamayı izleyen günlerde basındaki en ilginç yazılardan birine ise Hürriyet'ten Bekir Coşkun imza attı. Coşkun, 18 Mayıs tarihli yazısında, "Siz ne vereceksiniz Türkiye'ye?" diye bir soru soruyor. "Medya patronları" başlıklı yazısında sorduğu bazı diğer sorular da şöyle:
"Hangisi önemli olacak: Dehşete ve basitliğe kapalı, insani değerlerin yüce tutulduğu bir kültür mü? Yoksa reyting mi? Bundan sonra nasıl olacak? Medya çocuklara - gençlere neyi öğretecek? Erdemli - ilkeli - düzgün ve düzeyli insanların daha önemli olduğunu mu? Yoksa başarmanın ilk şartının, ilk fırsatta iyi bir ahlaksızlık yapmaktan geçtiğini mi? RTÜK tamam, sizin... Siz ne vereceksiniz Türkiye'ye?"
40 yıllık gazeteci ağabeyin bu yazıyı hangi amaçla yazdığını ben anlayamadım. Televizyonların ticari kuruluşlar olduğunu, misyoner faaliyeti yürütmediğini herkesten iyi biliyor olması lazım. Gene de bu tür sorular soruşunu ben - inanması güç ama başka bir açıklama bulamıyorum - "imaj" meselesine bağladım. RTÜK yasasının geçmesinden hoşnut değilmiş aslında, ama madem olmuş bir kere, biraz çaresizlik biraz hak arayıcılıktan gene de vazgeçmeyen yiğit edasıyla soruları döşenmiş. Tabii çok gülünç oluyor. Özellikle şu "RTÜK tamam, sizin... Siz ne vereceksiniz Türkiye'ye?" bölümü.
Yasanın Genel Kurul'a gelmesinden önce, servis sağlayıcı şirketler iki saat süreyle sayfalarını kararttılar. Türkiye Internet Servis Sağlayıcılar Derneği (TISSAD) üyelerinin katıldığı bu protesto eyleminde, büyük servis sağlayıcılardan sadece e-kolay yoktu.
Online kütüphaneciler buluştu
Geçen hafta Bilgi Üniversitesi önemli bir buluşmaya evsahipliği yaptı: "2. Uluslararası ANKOS toplantısı."
ANKOS'un açılımı, "Anadolu Üniversiteleri Kütüphaneleri Konsorsiyumu." Bilkent'ten Gaziantep Üniversitesi'ne, Bilgi'den ODTÜ'ye, birçok üniversiteyle ve yabancı kuruluşlarla ortak çalışmalar yapıyor. Üniversitelerdeki kullanıcıların, lisans anlaşmaları çerçevesinde çeşitli yayınevlerine ait elektronik dergi ve veri tabanlarına Internet üzerinden erişimini sağlamak amacıyla 1999 yılında kurulmuş. Bu sayede kullanıcılara kendi kütüphanelerinde bulunmayan süreli yayınlarda yer alan tam metin makalelere, atıflara ve bibliyografik bilgilere elektronik olarak erişebilme imkanı sağlanıyor.
ANKOS, 2. Uluslararası toplantısını İstanbul'da, Bilgi Üniversitesi'nin Kuştepe kampüsünde yaptı. University of Cincinnati (ABD), Miami University (ABD), University College London (İngiltere), Eureopean University Institute (İtalya), University of Waterloo (Kanada) temsilcilerinin de konuşmacı olarak katıldığı toplantıların teması, "kütüphane konsorsiyumlarının büyümesi"ydi.
Bu önemli buluışmayı organize eden Bilgi Üniversitesi Kütüphane Müdürü Serdar Kâtipoğlu'nu, kendi üniversitesinin online kütüphanesini oluşturmadaki başarısı için de kutluyorum.
Kütüphaneyi kullanabilmek için üniversite mensubu olmak gerekiyor, ama ilgili sayfadan girip hem kütüphanedeki kaynaklar görülebiliyor (dergiler, referans kaynakları, DVD - video listesi), hem de kütüphane içinde anahtar kelimelerle arama yapılabiliyor. Referans kaynakları arasında, Resmi Gazete, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Hukuk Bilgi Bankası, İstanbul Barosu, Encyclopædia Britannica, KnowEurope'un bulunduğunu da ekleyim.
Farklı bir "kişisel sayfa"
Web'de kişisel sayfaların adresleri genellikle kişinin adı ve .com alan adından oluşur ya.. Boris Weisfeiler'inki de öyle. Ama Weisfeiler'in yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor. 1985 yılının 5 Ocak günü, And Dağları'nda "hiking" yaparken ortadan kaybolmuş. Penn State Üniversitesi matematik öğretmeni Weisfeiler'in kayboluşunu daha da dramatik kılan, kaybolduğu yerin Şili olması.
1973 yılında Allende yönetimini darbeyle deviren General Pinochet'nin kurduğu diktatörlük, ülkede kanlı bir muhalif avı başlatmış ve binlerce kişi "ortadan kaybolmuş"tu. Bunlardan biri de Charles Horman'dı. Jack Lemmon'ın başrolde oynadığı ünlü "Missing" filminde hikâyesi anlatılan Charles Horman. Ama akibeti hâlâ kesin olarak öğrenilemeyen 1100 "desaparecido" ("kayıp") içinde bir başka Amerikalı, Weisfeiler da yer alıyor.
80'lerde, Weisfeiler'ın hiking yaptığı bölgede, Nuble Nehri'nde boğulduğunu söylemiş Şilili yetkililer. Ama ailesi işin peşini bırakmamış. Son yıllarda, Weisfeiler adına açtıkları Web sitesinde, olayın gelişimiyle ilgili belgeleri, medyadaki yansımaları ve ilgili kişilerin mektup ve görüşlerini biraraya getirmişler.
2000 yılından itibaren bazı gizli Amerikan devlet belgelerinin "deklasifiye" edilmesi (gizlilik kapsamından çıkarılması), "boğulma" açıklamasının palavra olduğunu ortaya çıkarmış durumda. Bu belgeler ışığında sürdürülen araştırmalarla ilgili son gelişmeler, 19 Mayıs tarihli New York Times'da yer aldı. "Kaybolan Amerikalı hakkında ipuçları" başlıklı haberde, Weisfeiler'ın Şili emniyet güçleri tarafından neo-nazilere teslim edildiğine ve Rus göçmeni bir Yahudi olan matematik öğretmeninin işkence edilerek öldürüldüğüne dair bir belgeden söz ediliyor.
Bu arada, 1985 yılında ABD Şili Büyükelçiliği'nin olaydan haberdar olduğu da ortaya çıkmış durumda.
Weisfeiler için yıllardır sürdürülen araştırmaların ve hukuk mücadelesinin desteklenmesi için bir de fon oluşturulmuş.