Main Page
CV
Publications
Online Arts
Yeni Binyil Articles
Photo Gallery
Poems
Links
Contact
Search

Güçlü devlet değil itibarlı ve güvenilir toplum

              “Kendimizle barışık yaşamak”, “itibarlı olmak”, “güvenilir olmak”, “güçlü olmak”; beşikten mezara yaşamakta olduğumuz hayatımız içinde bizler bu ve benzer ölçütlerle teker teker değerlendiriliriz. Hem biz değerlendiririz hayatımızı ve kendimizi hem de başkaları değerlendirir. İki farklı gözle bakarız hayatımıza, kendimize. Bir kendi gözümüzle gördüğümüz görüntüsü vardır tekil örneğimizde sergilediğimiz “insan” olmanın. Bir de başkalarının gözünden nasıl göründüğümüzü anlamaya, görmeye çalışırız. Kendi gözümün gördüğü  “ben ve benim hayatım” ile, başkalarının gözünden görür gibi olduğum “ben ve benim hayatım” arasında diyalektik bir ilişki vardır. Başkalarının bende “gördüklerini” ben hiç bir zaman doğrudan göremem. İçinden, dolaysız görebileceğim tek görüntü, kendi “gözüme” görünen kendi görüntümdür. Başkalarının ben de “gördüklerini” ancak dolaylı olarak görmeğe çalışabilirim. Davranışlarını, sözlerini, tepkilerini kullanarak, “ben ve hayatım”ın onların gözündeki görüntüsünü inşa ederim.

 Ancak, ötekilerin gözünden göründüğünü sandığım ve bana dolaysız olarak hiç bir zaman görünmeyecek olan “ben ve hayatım” görüntüsü, benim dolaysız olarak içimden gördüğüm “kendi görüntümü” etkiler. Hem çıplak gözümle dolaysız gördüğümü sandığım, “ben ve hayatım”ın içerden bana görünen resmi, hem de başkalarının benimle ilişkilerinde verdikleri işaretleri kullanarak benim inşa ettiğim “onların gözündeki” resmim, zihnimdeki onlarla ortaklaşa kullandığım dile ait kavramlar ve değerler iç içe geçerek bana “göründüğü” için, birbirine karışır.

 Kişinin, başkalarının onun hakkındaki “şöyle insandır, hayatı şöyle yaşanmakta olan hayattır” değerlendirmesinden, başkalarının gözüyle “görünen” “ben ve hayatım” resminden bağımsız bir “ben ve benim hayatım” imajı inşa etmesi olanaksızdır. Bunun içindir ki, kendimizi “kendisiyle barışık”, “istediklerinden bazılarını elde edebilmiş”, “itibarlı” ve “güvenilir” gibi “algılayarak” yaşayabilmez için, başkalarının da bizi böyle algılayıp değerlendirdiklerini gösteren işaretlere ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaç aslidir.

 Başkalarının gözünden görünenle hiç örtüşmeyen bir “ben ve hayatım” resminin söz konusu olduğu durumda, kişi anomiye kaymış, istese de istemese de bir parçası olarak içinde yaşamak zorunda olduğu dünyaya yabancılaşmıştır. Anomi kişiye acı verir, onu yakar. Şizofrenide olduğu gibi. Bir şizofrene kendi gözüyle görünen “ben ve hayatım” resmi, onun için tutarlı ve anlamlıdır. Ama başkalarının onunla etkileşirken verdikleri işaretleri kullanarak inşa edebileceği başkalarının gözünden görünen “ben ve hayatım resmi”ni artık hiç inşa edemez.  İki resim arasında bir asgari örtüşme kalmamıştır. Başkalarıyla etkileşmesini yorumlayabileceği bir ortak dil elinden kayıp gitmiştir. Dilsizleşir. Dil “nomos”dur. “Nomos”uzlaşır. ‘A’nomiye, ‘nomos’suzluğa kayar.

 “Ben ve hayatım”ın değerlendirilme ölçütlerinden bazıları, büyük ölçüde, başkalarının gözünden görünen “ben ve benim hayatım” resmini gerektirir. “Güvenilirlik” ve “itibar” gibi. Her iki kategori de insanların birbirlerine dışardan görünmeleriyle ilgili bir oylamadır. “Ben ve hayatım”ın, ortaklaşa ve bir arada inşa ettikleri değerlendirmeleridir.

 Diyelim ki yüz kişilik bir toplulukta, herkes kendisi hariç öteki doksan dokuz kişiyi, güvenilirlik ve itibar sıralamasına soksun ve puan versin. Bu toplumda herhangi bir insanın “güvenilir”liği  ve “itibar”ı, onun kendini nasıl gördüğü değil başkalarının onu nasıl gördüğünü “gösterir”. Bu değerlendirmedir ki, anomiye kaymamak için kendini “itibarlı” ve “güvenilir” görmeye muhtaç olan tekil insanı, istekleri, kaprisleri, tutkuları ve çıkarları peşinden giderken, başkalarını da hesaba katarak yaşamaya zorlar. İnsanın istek, kapris, tutku ve çıkarlarının onu bencil bir canavara dönüştürmesini kısıtlar. Bu ihtiyaç ve kısıtlama, insanlar arasında eşitlik, iyi niyet ve güvene dayanan bir birlikteliğin inşasının bir başka imkan kaynağıdır. Bu ikinci kaynak, en az empati kapasitemizin oluşturduğu kaynak kadar önemlidir.

 Toplumlar, kültürler ve uluslardan söz ederken antropomorfizm yapmayı, bu varlıklar sanki insan bireyleri gibiymiş gibi düşünmek ve konuşmayı aslında sevmem. Ama bu varlıklar hakkında da bu benzetmeyi yapmadan düşünmek olanaksız. “İsveçliler” itibarlı bir ulustur ya da İngiltere’nin “güvenilir” bir adalet sistemi var diye düşünmek ve konuşmamız kaçınılmaz.

 Ulusal kültürler de, “barış içinde yaşanılabilir olmak”, “toplumsal hedeflerin bazılarını elde edebilmek”, “itibarlı olmak”, “güvenilir olmak”, “güçlü olmak” gibi ölçütlerle değerlendirilir. Hem o ulusal kültürün kendisi değerlendirir o kültürdeki insan hayatını, hem de başka kültürler değerlendirir.

 Bu gün dünyada yüzlerce devlet var. Neyi ayrı bir ulusal kültür sayacağımız biraz daha karışık. Ama düzinelerce ulusal kültür var. Kültürlerden her biri istese de istemese de “dışardan” değerlendiriliyor. Amerika dışardan değerlendiriliyor. Japoya dışardan değerlendiriliyor. İran dışardan değerlendiriliyor. Şii teokrasi yorumuyla İranda’ki İslamiyet dışardan değerlendiriliyor. Türkiye dışardan değerlendiriliyor. Neyi korumaya çalıştığı giderek daha anlaşılmaz hale gelen ve Mustafa Kemal’e büyük haksızlık yaparak kendine Kemalist diyen jakoben devletçilik dışardan değerlendiriliyor. “Yetmiş iki millet” habire bir birini değerlendiriyor. Ve bir “güvenilirlik” ve “itibar” sıralaması oluşuyor dünyada. Ulusal kültürlerin güvenilirlik ve itibar basamakları ile devletlerinin güçlülük basamakları arasında da her zaman bir ilişki yok. Mesela İsveç güçlü bir devlet değil ama itibarlı ve güvenilir bir toplum ve kültür.

 Hızla bütünleşerek değişen dünyada, ulusal kültürümüzün “itibar”ı ve “güvenilirliği” ile ilgili ciddi sıkıntılarımız var. Kendimize baktığımızda gördüğümüzü sandığımız kültürel “itibar” ve “güvenilir”liğimiz ile, bize dışardan bakanların gördüğünü sandığımız kütürel “itibar”ımız ve “güvenilir”liğimiz arasında önemli bir kopuş meydana gelmiş ve bu kopukluk artıyor. Tek ümit, dışardan bize bakıldığında fazla “itibarlı” ve “güvenilir” görünmediğimizi gene de görebiliyor olmamız. Bunun içindir ki “itabarlı” ve “güvenilir” hale gelmek için yapmamız gerekenleri bulmak ve yapmak şansımız var. Ne dersiniz?

 

06th August 2000    Home   20th August 2000