|
Güçlü
devlet değil itibarlı ve güvenilir toplum
“Kendimizle
barışık yaşamak”, “itibarlı olmak”, “güvenilir olmak”, “güçlü
olmak”; beşikten mezara yaşamakta olduğumuz hayatımız içinde bizler bu ve benzer
ölçütlerle teker teker değerlendiriliriz. Hem biz değerlendiririz hayatımızı ve
kendimizi hem de başkaları değerlendirir. İki farklı gözle bakarız hayatımıza,
kendimize. Bir kendi gözümüzle gördüğümüz görüntüsü vardır tekil
örneğimizde sergilediğimiz “insan” olmanın. Bir de başkalarının gözünden
nasıl göründüğümüzü anlamaya, görmeye çalışırız. Kendi gözümün
gördüğü “ben ve benim hayatım” ile, başkalarının gözünden görür gibi
olduğum “ben ve benim hayatım” arasında diyalektik bir ilişki vardır.
Başkalarının bende “gördüklerini” ben hiç bir zaman doğrudan göremem.
İçinden, dolaysız görebileceğim tek görüntü, kendi “gözüme” görünen kendi
görüntümdür. Başkalarının ben de “gördüklerini” ancak dolaylı olarak
görmeğe çalışabilirim. Davranışlarını, sözlerini, tepkilerini kullanarak, “ben
ve hayatım”ın onların gözündeki görüntüsünü inşa ederim.
Ancak, ötekilerin
gözünden göründüğünü sandığım ve bana dolaysız olarak hiç bir zaman
görünmeyecek olan “ben ve hayatım” görüntüsü, benim dolaysız olarak içimden
gördüğüm “kendi görüntümü” etkiler. Hem çıplak gözümle dolaysız
gördüğümü sandığım, “ben ve hayatım”ın içerden bana görünen resmi, hem de
başkalarının benimle ilişkilerinde verdikleri işaretleri kullanarak benim inşa
ettiğim “onların gözündeki” resmim, zihnimdeki onlarla ortaklaşa kullandığım
dile ait kavramlar ve değerler iç içe geçerek bana “göründüğü” için,
birbirine karışır.
Kişinin, başkalarının
onun hakkındaki “şöyle insandır, hayatı şöyle yaşanmakta olan hayattır”
değerlendirmesinden, başkalarının gözüyle “görünen” “ben ve hayatım”
resminden bağımsız bir “ben ve benim hayatım” imajı inşa etmesi olanaksızdır.
Bunun içindir ki, kendimizi “kendisiyle barışık”, “istediklerinden bazılarını
elde edebilmiş”, “itibarlı” ve “güvenilir” gibi “algılayarak”
yaşayabilmez için, başkalarının da bizi böyle algılayıp değerlendirdiklerini
gösteren işaretlere ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaç aslidir.
Başkalarının gözünden
görünenle hiç örtüşmeyen bir “ben ve hayatım” resminin söz konusu olduğu
durumda, kişi anomiye kaymış, istese de istemese de bir parçası olarak içinde
yaşamak zorunda olduğu dünyaya yabancılaşmıştır. Anomi kişiye acı verir, onu
yakar. Şizofrenide olduğu gibi. Bir şizofrene kendi gözüyle görünen “ben ve
hayatım” resmi, onun için tutarlı ve anlamlıdır. Ama başkalarının onunla
etkileşirken verdikleri işaretleri kullanarak inşa edebileceği başkalarının
gözünden görünen “ben ve hayatım resmi”ni artık hiç inşa edemez. İki
resim arasında bir asgari örtüşme kalmamıştır. Başkalarıyla etkileşmesini
yorumlayabileceği bir ortak dil elinden kayıp gitmiştir. Dilsizleşir. Dil
“nomos”dur. “Nomos”uzlaşır. ‘A’nomiye, ‘nomos’suzluğa kayar.
“Ben ve hayatım”ın
değerlendirilme ölçütlerinden bazıları, büyük ölçüde, başkalarının
gözünden görünen “ben ve benim hayatım” resmini gerektirir. “Güvenilirlik”
ve “itibar” gibi. Her iki kategori de insanların birbirlerine dışardan
görünmeleriyle ilgili bir oylamadır. “Ben ve hayatım”ın, ortaklaşa ve bir arada
inşa ettikleri değerlendirmeleridir.
Diyelim ki yüz kişilik
bir toplulukta, herkes kendisi hariç öteki doksan dokuz kişiyi, güvenilirlik ve itibar
sıralamasına soksun ve puan versin. Bu toplumda herhangi bir insanın
“güvenilir”liği ve “itibar”ı, onun kendini nasıl gördüğü değil
başkalarının onu nasıl gördüğünü “gösterir”. Bu değerlendirmedir ki,
anomiye kaymamak için kendini “itibarlı” ve “güvenilir” görmeye muhtaç olan
tekil insanı, istekleri, kaprisleri, tutkuları ve çıkarları peşinden giderken,
başkalarını da hesaba katarak yaşamaya zorlar. İnsanın istek, kapris, tutku ve
çıkarlarının onu bencil bir canavara dönüştürmesini kısıtlar. Bu ihtiyaç ve
kısıtlama, insanlar arasında eşitlik, iyi niyet ve güvene dayanan bir birlikteliğin
inşasının bir başka imkan kaynağıdır. Bu ikinci kaynak, en az empati kapasitemizin
oluşturduğu kaynak kadar önemlidir.
Toplumlar, kültürler ve
uluslardan söz ederken antropomorfizm yapmayı, bu varlıklar sanki insan bireyleri
gibiymiş gibi düşünmek ve konuşmayı aslında sevmem. Ama bu varlıklar hakkında da
bu benzetmeyi yapmadan düşünmek olanaksız. “İsveçliler” itibarlı bir ulustur ya
da İngiltere’nin “güvenilir” bir adalet sistemi var diye düşünmek ve
konuşmamız kaçınılmaz.
Ulusal kültürler de,
“barış içinde yaşanılabilir olmak”, “toplumsal hedeflerin bazılarını elde
edebilmek”, “itibarlı olmak”, “güvenilir olmak”, “güçlü olmak” gibi
ölçütlerle değerlendirilir. Hem o ulusal kültürün kendisi değerlendirir o
kültürdeki insan hayatını, hem de başka kültürler değerlendirir.
Bu gün dünyada yüzlerce
devlet var. Neyi ayrı bir ulusal kültür sayacağımız biraz daha karışık. Ama
düzinelerce ulusal kültür var. Kültürlerden her biri istese de istemese de
“dışardan” değerlendiriliyor. Amerika dışardan değerlendiriliyor. Japoya
dışardan değerlendiriliyor. İran dışardan değerlendiriliyor. Şii teokrasi
yorumuyla İranda’ki İslamiyet dışardan değerlendiriliyor. Türkiye dışardan
değerlendiriliyor. Neyi korumaya çalıştığı giderek daha anlaşılmaz hale gelen ve
Mustafa Kemal’e büyük haksızlık yaparak kendine Kemalist diyen jakoben devletçilik
dışardan değerlendiriliyor. “Yetmiş iki millet” habire bir birini
değerlendiriyor. Ve bir “güvenilirlik” ve “itibar” sıralaması oluşuyor
dünyada. Ulusal kültürlerin güvenilirlik ve itibar basamakları ile devletlerinin
güçlülük basamakları arasında da her zaman bir ilişki yok. Mesela İsveç güçlü
bir devlet değil ama itibarlı ve güvenilir bir toplum ve kültür.
Hızla bütünleşerek
değişen dünyada, ulusal kültürümüzün “itibar”ı ve “güvenilirliği” ile
ilgili ciddi sıkıntılarımız var. Kendimize baktığımızda gördüğümüzü
sandığımız kültürel “itibar” ve “güvenilir”liğimiz ile, bize dışardan
bakanların gördüğünü sandığımız kütürel “itibar”ımız ve
“güvenilir”liğimiz arasında önemli bir kopuş meydana gelmiş ve bu kopukluk
artıyor. Tek ümit, dışardan bize bakıldığında fazla “itibarlı” ve
“güvenilir” görünmediğimizi gene de görebiliyor olmamız. Bunun içindir ki
“itabarlı” ve “güvenilir” hale gelmek için yapmamız gerekenleri bulmak ve
yapmak şansımız var. Ne dersiniz?
|