Main Page
CV
Publications
Online Arts
Yeni Binyil Articles
Photo Gallery
Poems
Links
Contact
Search

Kiri Te Kanawa ve Türk Kültür Devrimi

Milliyetçilik ve dincilik, insan kültürlerinin değişme tarihini anlamamızı zorlaştırır. Hiçlikten hiçbir şey çıkmayacağı için, her ulus, her din, öteki uluslar ve dinlerden çıkmıştır. Ama her ulusçu ve her dinci, kendi ulusunu ve dinini, tarih sahnesinde ortaya çıkmış bir yep yenilik gibi görmek ve göstermek ister.

Kültürlerin öteki kültürlerden etkilenmeden, sadece kendi iç ritimleri ile binlerce yıl sürdüğü bölgeleri olmuş dünyamızın. Beyazlar öncesi Avustralya ve Amazon Amerika’sı gibi. Ama Çin’den Akdeniz’e uzanan büyük uygarlıklar kuşağındaki kültürler hep birbirini etkileyerek sürmüş. Ve etkileşmeler çok kere, kafasına insanlığı değiştirmeyi takmış birilerinin ‘jakoben’ müdahalelerinin açtığı kanallarda akmış. Kültürler arası etkileşmelerin büyük maceraları yaşanmış bu kuşakta. İskender, Balkanlardan, Afganistan, Pencap ve Mısır’a kadarki alanlarda kültürleri hallaç pamuğu gibi atmış. ‘Doğu’ ile ‘Batı’yı kaynaştırmak için, binlerce Helen ve Makedon askeri yerli kızlarla evlendirip kurduğu şehirlere yerleştirmiş. Hazreti Muhammed İspanya’dan İç Asya’ya Hindistan’a kadarki alanlarda yaşayan on milyonlarca insanın kültürünü değiştirmiş. Kültürler sadece kendiliğinden işleyen süreçlerdeki anonim insan eylemlerinin kastedilmemiş sonuçları olarak gelişmemiş. İskender, Muhammed, İkinci Mahmud, Mustafa Kemal’ler, kasıtları, eylemleri, müdahaleleri ile yeniden şekillendirmişler kültürleri.

İşte üstünde yaşadığımız tarih coğrafyası bu büyük değişmeler ve serüvenlerin göbeğinde olduğu içindir ki, milliyetçi ve dinci gözlük tarihimizi de, güncelliğimizi de görmemizi, anlamamızı olanaksızlaştırıyor.

Bugün sizlere uygulanmakta olan istikrar politikasının gidişatından söz etmeye niyetlenmiştim. İktisatçı kimliğimle. Ama Salı gecesi 1500 yaşındaki Aya İrini’de Kiri Te Kanawa konserini yaşadım, yerli yabancı 1500 öteki insanla beraber. Eşsiz bir tarih coğrafyasına sahip olmanın ayrıcalığı ve sorumluluğunu, kelimeye dökülmesi zor bir dini tecrübe gibi hissettim. Siyasetteki ve ekonomideki sıkıntılarımızı aşan çok olumlu işleri başardığımızı, kelimelerle değil duyularla yaşadım. Bunu paylaşmak istedim sizlerle, istikrar paketini konuşmayı erteleyerek.

Bugünkü dünyamız yerel kültürlerin birikimli mirası içinde küreselleşiyor. Bu küreselleşme herhangi bir yerel kültürün bütün dünyaya damgasını vurması biçiminde olmuyor. Bütün yerel kültürlerin artan bir ritim ve yoğunlukta birbiriyle kaynaşmasıyla oluyor. Amerika’daki, Avustralya’daki uzantılarıyla birlikte Hıristiyan Avrupa kültürü de bir yerel kültür. Ağırlığı fazla olsa da, damgasını vurmuyor küreselleşme dinamiğine tek başına bu kültür. Bunu anlamak için şimdilerde New York’ta, Londra’da yaşamak, İngilizce’nin en büyük çağdaş edebiyatçısı sayılan Naipoul’un Jamaica’da büyümüş bin Hintli olduğunu bilmek yetiyor.

Tanrı kültürlerden her birini, öteki kültürleri de yerleştirdiği rekabetçi bir ortama salmış. Savaşın evlatlarım demiş mi, bilmiyorum. Ama sanki yarışın evlatlarım demiş de bizler bunu çok kere savaşarak yarışın demiş gibi algılamışız. Yaşadığımız dünyada ‘öteki’lerin kültürlerinde de inci gibi zenginlikler var. Yerel kültürlerin herhangi biri içinde yaşayan bizlerin, kendi yerelliğimizi insanlığın birikimli mirasının bir parçası olarak değerli kılabilmemiz için, öteki kültürlerin değerlerini korkusuzca almamız ve özümsememiz ve başkalarının da alıp özümsemek isteyecekleri değerleri üretmemiz gerekiyor. Salı gecesi Aya İrini’de bunu anladığımızı ve başardığımızı hissettim.

Yıllar önce, Mülkiye’de iktisadi tarih okuttuğum bir sınıfımla, Hititlilerin başkenti Boğazköy’de pikniğe gitmiştik. Yazılıkaya’ daki kabartmalara bakıyorduk. Fetullah Hoca yurtlar ve okullar zinciri içinde yetiştirilmiş bir öğrencime, Yazılıkaya’ daki anıt kalıntıların kendisini ilgilendirip ilgilendirmediğini, benlik tasarımı ile gördükleri arasında bir bağ kurup kurmadığını sordumdu. Zeki bir gençti. Hiç bağ kurmuyorum, beni hiç ilgilendirmiyor. Bunlar puta tapan bir kültürün bana bir şey ifade etmeyen taşları dediydi. Ama bak burası senin ülkenin, kendini ait hissettiğin İslam kültüründen önceki kültürlerinin bıraktığı mirasın bir parçası; bu anıtlarla kendi kimliğin arasında bir bağ kuramazsan, Müslümanların yerleşmesinden bu yana bin yıl geçmiş de olsa bu topraklarda ‘işgalci’ gibi kalma riskin var demiştim. Ama anlaşamamış, konuyu kapatmıştık.

Kiri Te Kanawa, çağın en büyük sopranolarından biri. Yeni Zelanda kökenli. İngiltere’de yaşıyor. Maria Callas gibi Akdeniz tutkusuyla şakımıyor. İskandinav serinliği var sesinde. Ama dinleyeni deneyimlenebilir dünyanın ötesine götüren metafizik bir büyü yapıyor sesiyle. Sanat, özellikle müzik en az din kadar uhrevi. İnsan sanatla ölümlü sıradanlığının anlamsızlığını aşıyor. Bilimle, dinle aştığı gibi. Aya İrini dinin ve sanatın aşkınlığa açıldığı bir yer. Dünya’da içinde yapılan müziğin bu denli uhrevilik kazandığı bir başka kapalı konser mekanı yok. Muazzam tuğla fil ayakları üstünde yükselen bin beş yüz yıllık kubbenin altında müzik zaman ötesine geçiyor. Ve hissediyorsunuz ki Türkler, Aya İrini’nin fatihi olmayı aşıp yarattıkları sivil evrensellikle sahibi haline gelmişler. Konseri yaşayan yüzlerce Avrupalı ve Amerikalının gıpta ettiği bir ayrıcalık Aya İrini’yi sahiplenme sorumluluğunu bu kadar ustaca taşımak.

Galiba Lale Devriyle başlayan Jakoben serüvenin akıntıya kürek çekmek olduğuna dair kuşkuyu geride bıraktık. Bu serüven, başkalarının olduğu bir dünyada ötekilerle savaşarak yaşamak yerine yarışarak yaşamaya geçmek, bir kısmı kendi topraklarımızın tarihi mirası olan öteki kültürlerin değerlerini almak ve özümsemek ve ötekilere almak ve özümsemek isteyecekleri değerler sunmak girişimiydi. Galiba bu serüven boşa gitmedi.

Evrensel kültür değerlerinin Türkiye’de özümsendiği ve yeniden üretildiği toplumsal ölçek, devlet ricalinin cumhuriyet baloları ile sınırlı değil artık. Uluslar arası müzik, tiyatro, sinema festivalleri sadece İstanbul ve Ankara da yapılmıyor. Aspendos’ta opera ve bale festivali yaşanıyor şu günlerde. İzmir’de, Eskişehir’de, Bursa’da her yıl uluslar arası müzik, dans, tiyatro festivalleri var. Gösterileri izlemek için kapıda kuyruk oluşturanlar sadece Turistler ve Levantenler değil. Daha da önemlisi, devlet yok bu festivallerin örgütlenmesinde. Nejat Eczacıbaşı gibi ‘iyi insan iyi yurttaş’lar, sivil toplum var.

11th June 2000    Home   25th June 2000