Main Page
CV
Publications
Online Arts
Yeni Binyil Articles
Photo Gallery
Poems
Links
Contact
Search

Süleyman Demirel’i Değerlendirmek Meselesi

Demirel’in cumhurbaşkanlık görevini tamamlaması, 36 yıllık bir devrin kapanması gibi göründüğünde önemli bir olay. Başka bir açıdan bakıldığında ise önemsiz. Bu değişikliğin değerlendirilmesi Süleyman Demirel Türkiye siyasetini nasıl etkiledi sorusuna vereceğimiz yanıta bağlı.

Kişi yaşamasını bilinçlendirdiğinde görüyor ki dünya ondan önce de vardı ve ondan sonra da devam edecek. Gene anlıyor ki, yaşamış ve yaşamakta olan insanların çok büyük çoğunluğunun bu dünyadan geçmesinin insanlık tarihi açısından bir önemi yok. “Benim ‘ben olarak’ yaşamış olmamın insanlığın birikimli serüveni üstünde fark edilebilir hiç bir izi olmayacak” gerçekliğini bilinçlendirmek ürkütücü bir şey. Bir ‘ahret’e inanmak kimileri için bu ürküntüyü azaltıyor. Ama öteki dünyadaki ölümsüzlük kimilerine yetmiyor. Kendilerinden sonra yaşayacakları etkilemek, bu dünyada ölümsüzleşmek istiyorlar. Ve kimileri ölümsüzleşiyor da, kendilerinden sonraki dünyanın kamusal dokusu ve görüntüsünün kendilerinden önceki dünyanınkinden farklı olmasına yol açan bir şeyler yaparak.

Siyaset, kişinin özel hayatını yok etmek tehlikesi yaratan garip bir süreç. Sadece ve sadece kumasal alandaki kimlik için yaşamak adeta bir nevroz gibi. Ama insanlar gene de, Sultan Süleyman’a “halk indinde muteber bir nesne yok devlet gibi” dedirten bir şekilde, kamusal alanda önemli olmak istiyorlar, siyaset yaparak. Bu dünyada ölümsüzleşmek için.

Süleyman Demirel elbette ki etkiledi Türkiye’yi. Ama nasıl etkiledi? 1964’de Adalet Partisi Genel Başkanı, 1965’de başbakan olmasından bu yana geçen uzun sürede, kendinden sonraki Türkiye’nin kendinden önceki Türkiye’den farklı olmasına yol açan bir şeyler yaptı mı? Türkiye’yi bir yerden alıp bir başka yere taşıdı mı? Ülkenin ağır gündeminde çözümü ustalık isteyen ‘şu şu’ meseleyi ele aldı ve çözdü diyebiliyor muyuz? Türkiye’nin dünyanın refah ve demokrasi merdivenlerindeki yerini birkaç basamak yükselten dönüşümlerin mimarlığını mı yaptı Demirel? Galiba bu sorulara evet yanıtı vermek zor. Niye?

Demirel Türkiye siyasetinin gündeminde tam 36 yıl kaldı. Belki birkaç yıl daha kalacak. Sezar’ın hakkını Sezar’a verip dayanıklılığı önünde şapka çıkarmamız gerekiyor.

Demirel, İç Batı Anadolu Sünni köylülüğünün, içinde Nurculuğun ve Süleymancılığın geliştiği muhafazakar kültür topraklarında doğdu. Orda büyüdü. Üstün zekası ve çalışkanlığı ile Cumhuriyet Türkiye’sinin eğitim ve iş merdivenlerini hızla tırmandı. Amerika’ya gitti ve parlak bir mühendis olarak döndü. Bileğinin gücüyle. Bir köylü ailesine doğmanın getirdiği kısıtları ise, Türkiye’de kamusal alanda yükselmenin formel olmayan algoritmasını anlayıp hızla aştı. Mesela ‘mason’ olarak. Politika’da ise, özel ilişkiler ağı oluşturup, kamusal alanın imkanlarını kendi merkezine toplama ve bu ağı güçlendirip yeniden üretmek için yeniden dağıtma sanatının kusursuz bir yirminci yüzyıl örneğini verdi. Bu sanat Osmanlı’dan geçip Babil’e, Sümer’e inen arkaik bir sanattı. Orijinal tarafı yoktu. Olanaklar Demirel merkezli ağda toplanır ve yeniden dağıtılırken İnci Babalar ve Cavit Çağlarlar onu taşıdı, o da İnci Babaları ve Cavit Çağlarları.

Demirel’in çarpıcı başarısı siyasette yaşar kalma gücüyle ilişkilidir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkiye’deki cuntacı solun Demirel’e yönelik haksız, insafsız, kışkırtıcı muhalefetini hatırlamamız gerekir Demirel’i değerlendirilirken. 1971 ve1980 juntalarının zorbalığına karşı direnmesi saygı uyandırıcıdır. Ama bu dayanıklılık Demirel’i Türkiye’yi ileriye taşıyan bir devlet adamı kılmaya yetmedi.

Çağdaş demokrasilere yelken açmış Türkiye’de siyaset yapma sorunsalı açısından iki önemli eksikliği var, bize yıllardır samimiyetle hizmet etmeğe çalışmış bu zeki Cumhuriyet çocuğunun.

Demirel, kendini bir kurum haline getirmenin bedelini siyaseti kurumsuzlaştırarak ödetmiştir bize. Bir zamanki küsü ve ahır zaman arkadaşı Bülent Ecevit’in de yaptığı gibi. Siyaseti mühendislik gibi görmüştür. Bir zamanlar çömezi iken sonra ‘tahtı ondan çalan’ Turgut Özal gibi. Siyaseti kurumsallaşmış bir süreç olarak hiç ama hiç anlamamıştır. Parti denen şeyi kendi nefsinin uzantısı gibi algıladığı için, Adalet Partisi’ni iradesinin uzantı aracı haline getirdikçe, bir kurum olmaktan çıkarmış, eritmiştir. Bilgiçleri, Bozbeylileri, Yalçınları gözünü kırpmadan harcayarak.

Demirel hiçbir zaman entelektüellere güvenmedi. Entelektüellerle ilişkisi, fetvaya muhtaç padişahın kapısında ulema bulundurmasının ötesine geçmedi. Ebu Hanife Sultanın iyisi ulemaya yakın durandır demişti. Süleyman Demirel Hanefi olduğu halde bu sözü tutmadı. Ebu Hanife, ulemanın makbulü sultandan uzak durandır demişti. Türkiye’nin makbul entelektüelleri, bu ünlü İslam bilgininin öğüdünü tutarcasına, Süleyman Demirel’den hep uzak durdular. Türkiye’deki siyasetin Türkiye’nin yetişkin insan malzemesinin katıldığını bir süreç olarak yapılmasına, ‘yalaklık ve salaklığa’ dayanan bir ‘vüzera ve ulema’ ilişkisinin aşılmasına hiç bir katkısı olmamıştır Demirel’in.

İkinci büyük eksikliği, söylemekle eylemek arasındaki ilişkiyi, mühendis olmasına rağmen, söylemden tat alarak yaşamasıyla ilişkilidir. Kişinin nefsini önemsemeyi aşan bir tutarlı dünya tasarımına sahip olmak gibi bir kısıtı önemsemeden, yapılan değil, yapıyor muş gibi yapılan bir Türkiye’nin baş masalcısı olmuştur. Elektrik sorununu çözüyor muş gibi yapmıştır. Ama Türkiye, bu 36 yılın sonunda hala, turizm kuşağında bile elektriğin günde üç kez kesildiği bir ülkedir. Sivil toplumun siyasi iradesinin üstünlüğü için mücadele ediyor muş gibi yapmıştır. Ama cumhurbaşkanlığı jakoben geleneğin kalesi olmuştur. Piyasa ekonomisinden yana imiş gibi yapmıştır. Ama Türkiye 36 yılın sonunda hala Batı Avrupa’nın piyasa ekonomilerinden çok eski Doğu Avrupa’nın sosyalist ekonomilerini andırmaktadır.

Türkiye’nin son otuz kırk yıl içinde iyi idare edilip edilmediği sorusuna eskiden çok fakirdik, şimdi çok daha az fakiriz diye vermemiz anlamlı bir yanıt değil. Çünkü dünyada çok fakir olan başka ülkeler de vardı ve onlar bugün bizden çok daha az fakirler.Ve elbette ki Süleyman Demirel Türkiye’nin son kırk yıldaki idaresinin tek sorumlusu değil. Ama Türkiye’nin bu kırk yılı kaybetmesinde büyük rolü olmuştur.

Her şeye rağmen size insan olarak sevdik Süleyman Bey. Zekanız ve mizah yeteneğinizle Türkiye’ye renk kattınız ve inşallah katmaya devam edersiniz.

07th May 2000    Home   21st May 2000