Main Page
CV
Publications
Online Arts
Yeni Binyil Articles
Photo Gallery
Poems
Links
Contact
Search

Stratejik Tercihlerimizin Fırsat Maliyeti Var

Size bu Pazar, Çarşamba günü Amerikan Kongresi’nde oylanan Çin ile Ticaret Yasası’ndan, Çin’den ve Amerika’dan söz etmek istiyordum. Evvelki hafta Princeton Üniversitesi’nde Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri konusunda bir konferansa katıldım. Sonra New York’ta birkaç gün geçirdim. Amerika’nın siyasetle ilgili platformlarında harıl harıl Çin’e ‘en çok kayrılan ulus’ statüsü verilmesi tartışılıyordu. Bu yasa sayesinde Çin, kendini Dünya Ticaret Sisteminin kurallarına bağlıyacak, karşılığında Amerikan piyasasında, mesela Avrupa Birliği ya da Japonya ile eşit haklara sahip olacaktı. Bu anlaşma, geçtiğimiz günlerde Kanada ve Avrupa Birliği ile benzer anlaşmalar yapmış olan Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliğinin önündeki büyük engeli kaldıracaktı. Dünya nüfusunun altıda birinin yaşadığı Çin, 1970’lerin sonunda, sosyalist merkezi planlamacı ekonomi modelinden vazgeçmeğe başlamıştı. Piyasa ekonomisine dönüşmekte önemli adımlar atmıştı. Şimdi kendini uluslararası iktisadi ilişkiler sisteminin rekabetçi piyasa kurallarına bağlaması, bu dönüşümün kritik bir aşamasıydı. Önümüzdeki on beş, yirmi yıl içinde dünyada olup bitecekler açısından bu olay hayati önem taşıyordu.

Ama, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Erkaya’nın, Başbakanlık Başdanışmanı sıfatıyla Türk Yunan ilişkileri konusunda hazırladığı ve hükümetin, belki de kamu oyunu bazı olası kararlara hazırlamak için medyaya verdiği rapor, Çin ile Ticaret Yasası’ndan söz etmek ihtiyacımı bir anlamda geriye itti. Bir anlamda da Çin’deki ve Rusya’daki dönüşümü konuşma ihtiyacımı arttırdı. Cesaret gerektiren temel tercihler yapmak konusunda Çin’de ve Rusya’da gösterilmekte olan kararlılık, Türkiye’de benzer temel tercihler yapmak konusundaki kararsızlığımızı daha da belirginleştirdiği için.

Hayat insanların, toplumların, devletlerin önüne seçenekler getiriyor. Ama seçenekler arasında, iktisatçı deyimiyle ‘trade off’lar var. Yani birini seçerseniz başka seçeneklerden vazgeçmiş oluyorsunuz. Siz vazgeçtiğinizin farkında olmasanız bile. Çok eşle evlenmenin yasak olduğu bir ülkede, Ali evlenmeden önce, gönlünde Ayşe’yle de, Fatma’yla da oynaşabilir. Ama Ayşe’yle evlenirse Fatma’dan, Fatma’yla evlenirse Ayşe’den vazgeçmiş olur. Rusya’da da Çin’de de, komünist projenin terk edilmesine yol açan, bu ülkelerdeki siyasi elitlerin, komünist seçenekte ısrar etmek ile kapitalist ülkelerdekine benzer bir refah düzeyini ve bilim, teknoloji ve sanat canlılığını yakalamak istemek arasındaki ‘trade off’u inkar etme direncini yitirmesiydi.

Ulusal devlet ne kadar güçlü olursa olsun her ulusun temel siyasi tercihlerinin maliyeti vardır. Her strateji seçeneğinin getirisi, bu strateji seçildiği için artık seçilemez hale gelmiş olan öteki strateji ya da stratejilerin getirisi ile karşılaştırılmalıdır. Her stratejik tercihin ‘fırsat maliyeti’, bu tercih yeğlendiği için artık olanaksız hale gelen öteki potansiyel tercihlerin kaybedilmiş getirileridir.

Demokrasiler, otoriter ya da totaliter siyasi sistemlerden daha az kötüdür. Çünkü demokrasilerde, temel konulardaki kararlar, seçeneklerinin her birinin fırsat maliyetinin serbestçe tartışıldığı ortamlarda alınır. Otoriter ya da totaliter rejimlerin aksine.

Türkiye’nin iyi işleyen bir demokrasi olması projesine bağlıysak, önümüzdeki temel kararlarla ilgili tartışmaları, Türkiye’nin, bütün eksiklerine rağmen bir demokrasi olduğu aksiyomundan yola çıkarak, serinkanlılıkla yapmamız gerekiyor.

Türkiye uluslar arası camiaya nasıl katılacağı konusunda kararsızlık içinde bocalamaktadır. Türkiye bu camiaya Avrupa Bütünleşmesi içinde yer alarak mı katılacaktır? Yoksa, Avrupa Bütünleşmesinin dışında kalarak mı katılacaktır? Bu konu net bir tercih gerektirir. Dünyadaki rolümüzü bütünleşmiş Avrupa içinde yer alarak oynamak istiyorsak, bu, ancak bu bütünleşmenin dışında kalırsak elimizde tutabileceğimiz bazı seçeneklerden, bütünüyle, ama bütünüyle vazgeçmeyi göze almamızı gerektirir. Yok eğer bu seçeneklerden vazgeçmek istemiyorsak, bu sefer dünya Avrupa bütünleşmesi içinde yer almak istemekten vazgeçmemiz gerekir. Avrupa Bütünleşmesi içinde yer alırsak artık elimizde olmayacak olan seçenekleri elimizde saklı tutarak Avrupa Bütünleşmesine katılmayı istemek, temel bir kararsızlıktır. Ve tehlikelidir.

40 yıl içinde ‘kurucu babalar’ının dahi hayal edemeyeceği mesafeler kat etmiş olan Avrupa Birliği projesinin en temel, ama en temel aksiyomu, üyelerin aralarındaki uzlaşmazlıkların giderilmesinde güç kullanılması seçeneğinin tarihin çöplüğüne atılmasıdır. Bu, Avrupa Bütünleşmesinin özüdür. Avrupa Birliği, iki dünya savaşı felaketini yaşamış Avrupalıların, ne yaparsak asla ve asla bir daha bir birimizle savaşmayız sorusuna verdikleri tarihi cevaptır.

Türkiye ile Yunanistan arasında iki temel konuda, Kıbrıs ve Ege’de uzlaşmazlık var. Bu konular Türkiye için önemli. Türkiye kendi tezlerinde haklı gerekçelere sahip. Hiç kuşkum yok. Ama Türkiye’nin bu tezlerini desteklemek için Yunanistan’a karşı güç kullanma seçeneğini elinde tutmağa devam etmek istemesi Avrupa Bütünleşmesi içinde yer almak istemesi ile çelişiyor. Aralarında bir ‘trade off’ var. Kıbrıs ve Ege konuları bizim için Avrupa Birliği’nden vazgeçmeyi göze almayı gerektirecek kadar önemli olabilir. Avrupa Birliği üyesi bir Yunanistan’a karşı gerekirse kullanılabilecek etkili bir askeri gücü elde tutmak, demokratik platformlarda yapacağımız tartışmalar sonunda alacağımız karar, yeğleyeceğimiz seçenek olabilir. Avrupa Bütünleşmesi içinde yer almak seçeneğinden vazgeçmekte olduğumuzu anlamamız koşuluyla bu, Türkiye’nin bir temel tercihini belirli bir şekilde yapmış olması anlamına gelir.

Ne var ki, bir yanda “Avrupa Bütünleşmesi içinde yer almak Türkiye’nin en birincil tercihidir” diyerek, Türkiye’yi eşit ortak üye olarak kabul etmeleri için Avrupalıları ikna etmek çalışan bir Türkiye’nin, aynı anda, “ben Yunanistan’la uzlaşmazlıklarımda güç kullanma seçeneğimi saklı tutmak istiyorum” demesi anlaşılabilir olmayacaktır.

Her devletin her politikasının bir fırsat maliyeti vardır. Kıbrıs politikamızın da Ege politikamızın da, Avrupa Birliği’ne yönelik politikamızın da fırsat maliyeti vardır. Hızla küreselleşen bir dünyada, nerede durarak, nereye basarak, hangi ilişkiler ağını kullanarak var olmaya çalışmanın bizin için en doğru strateji olacağını açık açık konuşmamız gerekiyor. Demokrasi platformlarında.

21st May 2000    Home   04th June 2000