Sizce eşcinsellik genetik mi?
Evet Hayır
 
    hikayeler  

SİS ve IŞIK Bölüm 1 (yazan TROJAN)

Lanet olsun !...

Sesi apartman boşluğunda garip bir çınlama yaptı...Elleriyle ağzına bastırarak yükselmek üzere olan çığlıkları engelledi. Yere atıverdiği naylon poşetleri tekrar yüklenerek basamakları tırmandı...

Kedi aç gözlerle elindeki paketlere bakıyordu...

- Tamam Rozi ! biliyorum açsın...Aslında bende açım ...Bütün gün doğru dürüst hiçbir şey yemedim...Bacaklarıma yiyecek gibi bakan müdür yardımcısıyla cebelleştim...Sekreterin saçma sapan aşk maceralarını dinledim ve bir de ona erkekler hakkında söylev verdim...Ayakkabımın topuğu kırıldı ve... Ve...

Durdu ve parmaklarını asi buklelerinin arasından geçirdi...Ensesinden aşağıya inen ter damlacıkları bluzunda belli belirsiz ıslaklıklar meydana getirmişti...

Rozi, cebi bütün gün kapalıydı...Neredeydi ?...Söylesene neredeydi ?

Başını ellerinin arasına aldı...Çatlayacak kadar ağrıyordu başı...Selma söylemişti aslında daha en başında..."Olmaz Yaprakım...(Ona hep Yaprakım derdi) Ne sen ona uygunsun ne o sana güzelim...Valla çok üzer seni bugün seninle olur yarın gidip bir adamın koynuna girer...Ama ben ille de acı çekeceğim diyorsan...".

O ille de acı çekmeyi seçti...

Komodinin üzerindeki gümüş çerçeveye özenle yerleştirilmiş olan resme baktı...Sarı gölgeli saçları ancak omuzlarına değen balık etinde hatta bayağı dolgun bir kadın kolunu çapkınca kızıl kestane bukleli, dalgın bakışlı minyon bir kadının omzuna atıvermişti...İkisinin ortasından şaşkın şaşkın bakan tekir kedi Rozi...

Hızla yerinden fırladı ve aynı hızla resmi açık pencereden aşağı fırlatıverdi. Rahatlamaya benzer bir his duydu içinde ve ayağa kalkıp mutfağa yürüdü. Whiskas'ın kapağını bıçakla açıp kedinin mama kabına doldurduktan sonra ısıtıcıya su koydu ve kendine bir fincan kahve hazırladı.

- İşte bir yalnız gece daha Yaprak !...Sesindeki ürperten acıdan korktu ...Oysa daha 6 ay öncesinde kalbi çatlayacak kadar mutlulukla dolup taşmıştı onun kollarında...Dolgun ve şehvetli vücuduna defalarca değmişti teni...Defalarca kokusunu içine çekmişti...şekerli ve hafif yanık o büyülü inanılmaz kokuyu teninden silmemek için duş almadan işe gitmişti kaç kez...

Nuray'ı annesi bile çok sevmişti...Oysa tanınmış bir ressam olan annesi hiçbir arkadaşını onaylamamış hatta bir defasında o kadar şüphelenmişti ki kolundan tuttuğu gibi terapiste götürmüştü kızını... 22 yaşındayken başına gelen bu olayı hatırlayınca gülümsedi...Psikolog Gülşen Hanım kalın camlı gözlüklerinin ardından uzun uzun ve dik dik gözlerine bakıp bolca boğazını temizlemiş ve bolca da hımlamıştı...Sonuçta merak edilecek bir şey olmadığına karar verdi Gülşen Hanım...Yaprak lezbiyen falan değildi...Gençlik bunalımları işte ...Daha fazla ilgi gösterin kızınıza demiş ve cici bir antidepresan yazıp yollamıştı.

Yaprak şimdi 30 yaşındaydı ve son gittiği terapiste göre bir an önce evlenip çocuk yapsa iyi olurdu...Güldü kendi kendine...Evlenmemiş ama Nurayla tanışmıştı...

Nuray daha önceki arkadaşlarının aksine kadın gibi kadın olduğundan (annesi böyle derdi) Annesinin sinirini bozmamış ve hatta iki kadın pek iyi anlaşmışlardı...Bundan aldığı güçle Yaprak ayrı bir ev tutmayı başarmıştı ama Nuray asla onunla yaşamak istememişti...Sebebi bir oğlu vardı...Nuray boşanmıştı.

Kahvesini yudumlarken daldığı anılar koridorundan zorlukla ayırdı beynini ve telefonun tuşlarına yöneldi yeniden...Bu kez açıldı telefon ...

- Nuray çok özledim seni iki haftadır yoksun.
- Hay Allah sen misin !...Bak Selim burada fazla konuşamam lütfen anlayışlı ol!...
- Ne işi var orada Allah aşkına ?
- Buğra'yı görmeye gelmiş...Babası değil mi gelmeye hakkı var.
- Başka neye hakkı var Nuray ?
- Saçmalıyorsun ve ben bunları dinlemek zorunda değilim...Yeter artık çocuk gibi davranma !...Canımı sıkıyorsun ve beni arama bir daha ben seni ararım.

Çaaaaaaaaatttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttttt !

Telefonun kapanma sesi beynini delen bir burguydu sanki. Dolaba yürüdü kapakta duran şarap şişesini hızla çekti ve hırsla ağzını açıp kadehe boşalttı...Hava iyiden iyiye kararmıştı...Camın kenarındaki kanapeye oturdu ve gökyüzündeki ilk gece ışıklarını izlemeye başladı... Ay kocaman tekerlek gibi parıldıyordu...Anlaşılan dolunay gecesi olacaktı...Kadehi aya doğru uzatıp "Sana dedi ve Ona".

Şarap şişesinin dibi göründüğünde başının dönmesine aldırmadan ayağa fırladı ve mini eteğini sıyırarak çıkarıp blue jeanını giydi ve üzerine de askılı kırmızı bluzunu geçirdikten sonra yerde bulduğu bir lastik parçasıyla buklelerini at kuyruğu yaptı. Hafif yalpalayarak merdivenleri indi ve taksiye atladı.

Kentin en ünlü gay barının kapısından şarabın da etkisiyle bu kez ürkmeden geçti... Böyle yerleri sevmiyordu... Nuray çok severdi ama... Nuray aklına gelince iyice hırslandı ve bara doğru bir hamle yaptı... Az sonra elinde şarap kadehiyle kalabalığın arasından sıyrılmaya çalışıyordu ki...

- Tanrım önüne baksana !
- Ne oldu bebeğim ?
- Şu deli kadın şarabı üzerime boca etti.

Bebek yüzlü buz mavisi gözlü sarışın, titreyen dudaklarını büzmüş Yaprak' a bakıyordu. Göıüslerini ancak örten dantel bluzu kıpkırmızı şarap lekesi içinde kalmıştı. Kolları dövme içinde başında yüzüne özellikle düşürülmüş kasketi genç bir kız hızla gelip sarışına sarıldı ve Yaprak'a dövecekmiş gibi baktı.

- Bana bak sen ne yaptığını sanıyorsun ?...Bir daha kadınımın yanında görürsem gebertirim seni kaltak !...

Ne söyleyebilirdi ki... O bebek yüzlü kızı arkadan o kadar Nuray'a benzetmişti ki... Ama Nuray böyle saf bakışlı bir genç kız değildi... Gözlerinde fettan kıvılcımlar çakan tutkuyla sarılıp... Tutkuyla sevişen bir kadındı...Olanca dişiliıine ve çarpıcılığına karşılık her zaman söylediği bir şey vardı : "Ben yanlış doğmuşum...Erkek olmalıydım".

Başı iyiden iyiye dönüyordu ve midesi de alarma geçmişti..."Neden geldim ki" diye düşünürken sigara dumanlarının yarattığı sis içinde bulanık da olsa Selma'yı görebildi. Yanında birileri vardı ama hiçbirini tanımıyordu. Zorlukla oraya doğru yürüdü ve tam o anda Selma onu görerek ileri bir hamle yaptı.

- Yaprak... Ne arıyorsun burada?... Bu ne hal böyle!.... Aman tanrım sen sarhoşsun.
- Selma offffffff sus.... Değilim sadece başım...
- Ne oldu deli yoksa Nuray mı ?
- Ya sus ! sus diyorum!
- Anlaşıldı gel bakalım kör aşık...

Selma kolunu beline dolayıp barın yanındaki kalabalığa doğru sürükledi Yaprak'ı.

- Sen bu ekibi tanımazsın şekerim...Hoş Nuray delisinden başka kimi tanırsın ki ?...
- Selmaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!
- Sus bağırma bakayım!

Kollarını bara dayamış ciddi bakışlı genç kadın tam düşecekken yakaladı Yaprak'ı ve gülümsedi...

Boğuk ve derinden gelen bir sesle "Kötü görünüyorsun" dedi. Kötü mü !...Berbat görünüyor diyen Selma kounu iyice Yaprak'ın beline doladı ve başını salladı.

- Bak güzelim ekiple tanış tabii tanışacak halin varsa... Bu yakışıklı Ertuğrul...

Selma herkesi uzun uzun tanıtıyordu ki... Barın yanındaki uzun boylu kadın dumanı tüten nescafeyi Yaprak'a uzatıp Deniz dedi... Yüzünde muzip ve alaycı bir ifade belirmişti.

- Evet şekerim bu uzun yaratık da Deniz... Kendisi güzide gazetecilerimizden olup boş vakitlerinde sarhoş ayıltmakla uğraşır.

Selma tatlı bir kahkaha kopardı...

Yaprak'ın gözleri bir an Denizin gözleriyle buluştu...Kısa düz saçlı, yeşile çalan ela gözlü, spor giyimli ve gerçekten oldukça uzun boylu 30 larında bir kadındı. 1.70'ın üzerinde olmalı diye düşünüyordu ki

- 1.78 dedi Deniz.
- Ama nereden?
- Sen sorsam mı sormasam mı diye uzun uzun düşünme dedim... Zaten feleğin sillesini yemiş gibi bakıyorsun... Hadi iç şu kahveyi!... Miden nasıl
- Dalgalı deniz gibi...
- Harika !...

Yaprak alkole her zaman dayanıksız olmuştu... Ve son kez sarhoş olduğunda Nuray eni konu sinirlenmiş ve onu evde kusarken bırakıp gitmişti... O yüzden çok dikkat ediyor ve içmiyordu... Bu geceye kadar...

Selma'ya bakıp "Özür dilerim gecenizi mahvettim " dedi.

- Ah minik kuşum deli misin sen... O manyak kadının sana bunu yapacağı belliydi... Ben çok dedim ama dinletemedim...

Yaprak birden yüzünü buruşturdu...

- Selma sanırım onu tuvalete götürmek gerekiyor...

5 dakika geçmemişti ki klozetin içine kafasını sokmuş kusuyordu...Midesinden dışarı bir kez Niagara, beş kez de Düden şelalesi çıktıktan sonra başını kaldırdı ve Deniz'in uzattığı peçeteyle yüzünü sildi.. Deniz onu kolayca kaldırıp lavaboya götürmüş, yüzünü yıkamış ve kurulamıştı ki ağlamaya başladı...

- Özür dilerim... Ben...
- Saçmalama!...

Geceye dair hatırladığı en belirgin görüntü bir yabancının onu sıkıca sarıp sarmalamasıydı... Ve kapının dışından gelen gürültülü müziğin kulaklarını acıtan nota vuruşlarıydı...

Ağzından belli belirsiz dökülen sözcükler arasında kendini yitirdi...

 

İkinci Bölüm için tıklayınız