Sizce eşcinsellik genetik mi?
Evet Hayır
 
    hikayeler  

ÖYKÜ (yazan SECRET) bölüm 3

NİHAL- Erhan. Bu gün bile arada sessiz telefonlarım olur. Ben , arayıp da konuşamayan bu huzursuz ruhun Erhan olduğuna inanırım. Ancak onun için yapabileceğim bir şey yok. İnsan ancak kendi isterse iyileşebilir. Onunla bir uyum yakalamamın zor olacağını biliyordum. Onun benden zayıf olduğunu da.

Tüm o abartılı davranışların, öfke krizlerinin gerisinde ne yapacağını bilemeyen zavallı bir çocuk gölgesi seçiyordum. Ama ne çocuk! Bir seksen boyunda doksan beş kiloluk insan irisi bir çocuk. Bir defasında üniversiteden bir arkadaşımla karşılaşmıştık. Onu da masamıza davet ettim. Doğal olarak sıcak davrandık birbirimize. O neler yapıyor, ya ben? Aradığımızı bulabildik mi? Eskilerden görüştüklerimiz kimler var, neler yapıyorlar filan. Geçmişe dayalı bu konuşmaya dahil olamamak onu sinirlendirdi tabii. Hiç bir yere geç kalmadığımız halde geç kaldığımızı bahane ederek kabaca müdahale etti konuşmamıza. Tabii ben de "benim acelem yok. Biz Mehmet’le biraz daha oturacağız. Sen geç kalma istersen" deyiverdim.

Aklıma geldikçe hala gülümsüyorum. Şaşkınlığına yani. Bir hafta küs kalmıştı bana. Aynı işyerinde oluşumuz da durumu zorlaştırıyordu. Çünkü sorunlarımızı oraya da taşıyorduk. Onunla topu topu birkaç aylık bir ilişkim varken beni bu kadar mülkiyetinde sayması sinir bozucuydu. Başka pek çok kadının çok sevildiğini düşünüp belki hoşnut olabilecekleri bu durum benim için çok ağırdı. Onun demir dökümlü kalıpları dar ve bunaltıcıydı. Ailesiyle ne zaman tanışacağımdan, daha az dikkat çekmek adına kapalı giyinmeme kadar yığınla saçmalıklar. Doku uyuşmazlığıydı yaşadığımız. O yüzden yıllar sonra değil sadece aylar sonra ortaya çıkıverdi anlaşmazlıklar. Ve hiç kuşku duymadan kararımı verdim; onunla ilişkimizi sona erdirecektim...

Tabii bu zannettiğim kadar kolay olmadı. Kabullenmek istemedi. Önce reddetti ayrılmayı. Sonra yalvarmaya başladı. Üçüncü aşamada uzak kalmaya çalıştı benden. Ve son dönemde ağır bir depresyona esir oldu. Artık geri dönüşsüz olduğumuzu anladığında. Onunla sevgili kalmam mümkün değildi artık. Öte yandan Erhan’la ilişkim zihnimde bir devrime yol açmıştı. Daha önce kaktüs,Pazartesi gibi kimi kadın dergilerinde okuyup aşılandığım bir şeydi erkekçi zihniyet. Ancak Erhan o kadar tipik bir örnekti ki; onun sayesinde aşının tuttuğunu anlamış oldum. Çünkü onun korumacılık,kollamacılık adına yaptığı her davranışta bir insanın ötekine yönelik terörünü görüyordum. . Eğer onunla yeniden birlikte olmazsam yapacaklarından sorumlu olmayacağını söylerdi. Ne şahane bir mantık? Onun akl-ı selimden uzak tavırlarına rağmen hiç değilse ilk haftalar bir hayli çaba sarfettim. Kendine gelebilmesi için. Öz değerini yitirmemesi için. Onun kendini koy verip otuz dört yıllık ömrünün çözümsüz bırakılmış sorunlarıyla birlikte üzerime çöküvermesini istemiyordum.

İşte endişe içinde yaşadığım o günlerde Arzu’yu gördüm. Daha önce göremediğim biçimde. Önceleri vurdumduymazlık saydığım şeyin, aslında onun sorunlara karşı geliştirdiği bir çeşit savunma mekanizması olduğunu anladım. Arzu neşesini koruyarak belki içgüdüsel olarak kendini sağaltmış oluyordu. Çünkü onun da pek çok sorunu vardı. Mesela uzun süredir ailesiyle görüşmediğini öğrendiğimde çok şaşırdım. Bu aynı zamanda Metin’e karşı aşırı bağımlılığını da açıklıyordu. Çok erken yaşlardan itibaren kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kalmış biriydi o.

Saatlerce konuştuğumuz günlerdi. Sürdürdüğü konuşma perhizini yıllar sonra nihayet bozan iki keşiş gibi kana kana,çağlaya çağlaya konuşuyorduk. Aklımızda ne varsa. bazen bu da yetmiyor; bilinçaltı labirentinin çıkmazlı koridorlarında belli belirsiz,mor-siyah,kaygı uyandırıcı ne kadar anı,hayal toplaşmışsa; bütün bunları ancak birbirimize anlatabilirmişiz gibi günlerce,haftalarca,aylarca konuşuyorduk, konuştuk. Her şey çok yeniydi. Hiç ummadığım bir anda sanki eksik yönümü bulmuştum. Ben derinliğine düşünür, görünürde varolmayanı çözmeye çalışırken daracık bir sahanın sondajıyla cebelleşen biri gibiydim. Arzu ise, geniş sahalara hakim bir ufka sahip,varolanı görebilen biriydi. Soğuk mantığımı bir parça olsun ısıtabilmek için onun duygusallığına ihtiyacım vardı. Çok uzakları gözlemekten burnunun dibini göremeyen,ruh üşümesi yaşayan bendim. Kopuk olan, şaşkın olan,aranan da. Ölçülü olan, ne yaptığını bilen, cesur olansa o’ydu. Ağlamaktan ve gülmekten gocunmayan, anlayamadığı insanlara karşı da şefkatli olabilen de yine o.

Zamanla ona duyduğum hayranlık somut bir nitelik kazandı. Zihinsel olandan bedensel olana dönüştü. İlkin saçlarının parlaklığını farkettim. Başını oynattığında ya da bana doğru çevirdiğinde parlak ışıltılı bir halka da onunla beraber hareketlenirdi. Elleri neredeyse saydamdı,tutulduğunda kırılıp inciniverecek camsı bir maddedenmiş gibi. Arzu’nun kim ya da ne olduğunu ise ancak bakışlarından çözebilirdim, bazen onu kızdıran bir şey olduğunda- vahşi bir kuş süzülüp yerleşirdi bakışlarına; bana sevgiyle baktığında ise masum bir güvercinin tatlı bakışları.

 

dördüncü bölüm için tıklayınız.