Hem yazlıkta boş değilmiş zaten;
Metin'in
kardeşi, onun sevgilisi, ortak bir arkadaşları falan filan. Tabii
"gelmiyorum" deyince müthiş bir kavga çıktı aramızda. Metin beni
Nihal'in
etkisinde kalmakla suçladı. Ve kendi başına gitti. Döndükten sonra da
aramadı. Beş kez telefon açtım ona, ama cevap vermedi. Nihayet az önce
mesaj
çekmiş; "seninle konuşup karar vermemiz gereken şeyler var,yarın
görüşelim"
diye. Söyleyeceklerini tahmin edebiliyorum. Nihal'le ilişkime sınır
getirmemi isteyecek. Bendeki değişim onu rahatsız ediyor. Gerçekten,ben
de
şaşırıyorum. Eskiden olsa, Metin'le en küçük tartışmamız sonrasında
büyük
üzüntü çeken ben olurdum, aramız düzelinceye kadar uyku tutmazdı beni.
Ama
şimdi o kadar huzursuz değilim.
Ayrıca hafta sonunu Nihal'le geçirmiş
olmaktan da pişman değilim. Cuma gecesi sinemaya gittik. "Annem
Hakkında
Herşey" i izledik. Filmden çok etkilendim. Kadının oğlunun öldüğü
sahnede
kendimi tutamadım,ağladım. Nihal'in de gözleri doldu ama ağlamadı.
Sonra
benim ağladığımı fark edince de gülümsedi, "sulu göz" dedi. Metin'le bu
tür
bir filme gidemezdim. O daha çok aksiyon filmlerini seviyor. Gittiğimiz
duygusal filmler de tipik amerikan filmleridir işte. Julıa Roberts'lı,
Richard Gere'li masallar,prensle prensesin sonunda kocaman evlerde
oturabildikleri sinir bozucu filmler. Hani başından sonu belli
cinsinden.
diyaloglar bile hiç değişmiyor sanki. Cumartesi gününü Nihal'in
ailesiyle
geçirdik. Anne babası çok tatlı insanlar,beni de kızları gibi
seviyorlar. O
evdeki aile sıcaklığını seviyorum. Kendi ailemle görüşmüyorum. Babamın
çocukken bana yaşattığı kimi şeyler-hatırlamak istemem hiç- ve annemin
de
beni korumaması yüzünden. Metin'in ailesiyle de iyi olamadım baştan
beri.
Bir türlü beni oğullarına yakıştıramadılar. Belki başımda anne baba
görmemelerinden..
Her neyse. Nihal'in annesi Melek Teyze'yi çok
severim.
Bana gururla kızının okul birinciliği belgesini gösterdi. Nihal bazı
şeylerden söz etmeyi sevmez. Annesine de sitem etti; "sanki kaç kişilik
okuldu orası,küçücüktü" filan dedi. Melek teyze de ona "sen karışma"
dedi.
Sürekli didişir gibiler. Ama sevgileri apaçık ortada yine de. "çok
şanslısın" dedim Nihal'e. "annen de,baban da iyi insanlar. Her anne
baba
illa çocuğu için yaşamaz. " üzgün halim dokundu ona, "canımsın" deyip
sarıldı. Kendimi onun yanında iyi hissediyorum. Başıma kötü bir şey
gelmezmiş gibi. Gelse de, o bir çare bulurmuş gibi. Ona da söyledim
böyle
hissettiğimi. Çok sevindi.
Pazar günü bende kaldık. Nedense olur olmaz
şeylere gülüp durduk o gün. Televizyon seyrettik,müzik
dinledik,bulaşık yıkadık,hatta kimi eşyaların
yerini değiştirdik. Çok eğlenceli oldu bu. Nihal
"bu dolap ne zamandır burada duruyor?" diyordu.
"eh,on yıldır filan orada durur o dolap" "tebdil-i
mekanda ferahlık vardır" deyip gözümüze kestirdiğimiz
yeni köşesine taşıyorduk dolabı. Sonra küçük
süs eşyalarına da yeni yerler beğendik. Tabii
eşyalar yer değiştirince odanın biçimi de değişti;başka
bir hava geldi eve. Nihal'in bu konuda bir teorisi
vardı; onun deyimiyle "eşyaların koordinatlarıyla"
oynayarak zihnimizi de pasifize olmaktan koruyabilirmişiz.
Hatta insanın elinden kazara bir şişenin düşmesi
ve kırılması bile bu açıdan bakılırsa fena değilmiş.
Dünyayı donuk bir şey sanmamak için. "her şey
değişir, değişmeyen tek şey değişimdir" diyen
filozofu -adı dilimin ucunda ya- saygıyla andık.
O gece ikiye kadar uyumadık. Balkonda oturduk,konuşacak
ne çok şey buluyorum onunla. Hem çoğu dişe dokunur
şeyler bile sayılmaz. Uçuk kaçık. Aklımıza ne
gelirse. Sansürsüz. İnsanın aklından geçenleri
"ne der, ne düşünür?" endişesi taşımadan anlatabileceği
birini bulması ne güzel. Ertesi gün işe gitmeyecek
olsak sabahlardık herhalde.
Hafta sonu boyunca Metin'i çok
az
düşündüğümü fark edip şaşırdım. Nihal'le paylaştıklarımız çoğaldıkça,
Metin'le ne kadar sığ bir ilişkim olduğunu daha iyi görüyorum. Neden bu
kadarına razı oldum ki? Yoksa bir erkekle ancak bu kadar mı
paylaşılabilir?
Kadınların birbirlerini daha iyi anladıkları doğru sanırım. Nihal
yalnız
kadınların değil, erkeklerin de hemcinsleriyle daha iyi anlaştıklarını,
daha
fazla eğlenebildiklerini söylemişti. Gerçekten Metin de benimle asla
konuşmadığı kimi konuları ancak erkek arkadaşlarıyla konuşur. Yalnız
futbol
meselesi de değil ama. Hatta şöyle bir şey de var; beş kadın bir erkek
bir
arada olsa, kadınlar o erkeği de dikkate alarak konuşurlar. Ama beş
erkek,
bir kadınsa; erkekler ya o kadını dışlarlar; ya da belden aşağı
esprilerine
başlarlar. Böylece iki seçenek bırakırlar; somurtup oturmak ya da o
aptal
esprileri komik buluyor gibi davranmak. Bazen Metin'in arkadaşlarıyla
bu
durumları yaşamak zorunda kaldım. Arkamdan "espriden anlamıyor"
dediklerine
eminim. oysa asıl onlar ince düşünceden yoksunlar. Hatta saldırganlar.
Birbirlerine karşı bile...
|