Bazen içine düştüğüm bu hali umutsuzca da buluyorum.
Toplum mühendislikleri ne zaman sonuç verdi
ki? İçimde benimle dalga geçen bir antik dönem
korosu barınıyor sanki; aynı sözleri yineleyip
duruyor koro: "kimse kimseyi değiştiremez,kimse
kimseyi değiştiremez. İnsan ancak kendi dilerse
değişir." Dün gece aynı rüyayı görüp durdum.
Açık bir alandayım, ne bina,ne ağaçlar var görünürde.
Bozkır gibi. Öte yandan sanki toprakta değil
üzerinde durduğum zemin; her an kayıp düşebileceğim
bir yapısı var. Göğün rengi de mavi değil; hastalıklı
kükürt renginde. Orada Arzu'yu bekliyorum. Sözleşmişiz
çünkü. Sonra Arzu geliyor,onu görünce çok mutlu
oluyorum. Ama o sürekli etrafına bakıp, bir
şeyler bekliyor gibi. Beni dinlemiyor bile.
Derken az sonra Metin de geliyor. Ben de Arzu'ya
"hani bu gün Metin gelmeyecekti?" diyorum. Yanıt
vermiyor,ikisi arkalarını dönüp uzaklaşıyorlar.
Şamar yemiş gibi oluyorum.
Metin ve Arzu bu gün buluşup konuşacaklardı.
Ayrıldıklarında hemen arayacaktı Arzu. Henüz
aramadı. Demek ki hala beraberler. Son birkaç
hafta umduğumdan iyiydi her şey. Çoğu kere Metin'i
kırmak pahasına benimle olmayı tercih etti Arzu.
Ama onun için hala esas olan bir erkekle kuracağı
ilişki. Nasıl davranmam gerektiğini düşünüp
duruyorum. Bir ara duygularımı kontrol edemeyip
bir hayli zorlamıştım Arzu'yu. Ama böylesi iyi
sonuç vermiyor. Tutkulu halim ürküttü onu. Sakin
kalmalıyım, sakin kalabilmeliyim. Bu akşam Metin
ağır basarsa ne olur? Arzu'nun bana soğuk davranmasını
kaldıramam. Sabah işte onu takip ettim, her
anını. O farkında değildi bunun. Arkam dönükken
bile onun hareketlerini görebiliyorum. Beynim
onun görüntüleriyle o kadar dolu ki, olacağı
buydu demek. Arzu'nun varlığını koklayabiliyorum,
onun devinimiyle odada oluşan hava akımını tenimle
algılayabiliyorum. Beden ısısındaki en küçük
değişimi derecesiz bile ölçebilirim. Sesindeki
tını düşmelerini, ne anlam taşıdıklarını da.
Ne düşündüğünü söylemese de olur; gözlerinden
okuyabilirim.
Anneannem cezbeye tutulmuş derdi; aşkından
kendini kaybedenler için. Şimdi görebilseydi
torununun şu halini;aynı şeyi söylerdi herhalde;
cezbelendiğim apaçık. Kendimi işe veremiyorum.
Onunla şakalaşıyoruz, öğle yemeğine gidiyoruz.
Yetmiyor bunlar. Elini tutmak istiyorum. Bunu
yapamıyorum. Kısa süreli, anlık dokunuşlar sadece.
Onlarda da karşı koyamadığım bir çekim kuvvetine
kapılıp bir anlığına tutunuyorum bedenine. Arkadaşlık
duygularıyla da yapılabilecek şeyler. Ama görüntü
aynı da olsa, tende bıraktığı duygular apayrı,
iki türlü dokunuşun. Masanın üzerindeki elini
tutup hafifçe sıkarken bile "yapma" demesinden
korkuyorum. Aramamasını iyiye mi,kötüye mi yormalıyım?
Şu saate kadar birlikte olduklarına göre gece
de Metin Arzu'da kalır mı acaba? Bu düşünce
içimde bir şeyin hareket etmesine neden oluyor.
Göğüs kafesimin gerisinde bir yerde. O şeyin
hareketi canımı acıtıyor. Dönüp dolaşıp aynı
görüntüye takılıp, tökezliyorum. Metin'le Arzu'nun
barıştıklarını düşünmek istemiyorum. Arzu ilişkisini
sorgulamaya başlamıştı oysa. Ama birden de kopabilir
mi insan geçmişinden? Evet,onun geçmişi Metin.
Ben değilim. Ben ancak olası geleceklerinin
birinde yer alabilirim. Yer almayı umabilirim.
Onun sevgilisi olarak.
Ne saçma iş. Metin Arzu'yla benim anlaştığımdan
daha iyi anlaşıyor değil. Daha yoğun paylaşıyor
da değil. Daha fazla seviyor da değil. Metin
Arzu'ya özne değil, nesne muamelesi yapıyor
hatta. Herkesin ezberlenmiş rolleri oynaması
bekleniyor onların ilişkilerinde. Bunca zayıflıklarına
rağmen ikisi arasında bir ilişki var, belki
hep böyle kalacak. Çünkü belirleyici olan farklı
cinsiyetlere sahip olmaları. Uygarlık bunu şart
koşuyor. Ayrı cinsiyetten insanların sevgili
olmalarını. Saçmalık. Neden aramıyor? Araması
gerekirdi. Merak ettiğimi biliyor. Metin'in
ileri süreceği şartları kabul etmiş de olsa,
en azından arayıp bunu söyleyebilir. Bir köşeye
çekilip telefon etmek çok mu zor? Belki zorluğundan
bile değil, sadece düşünmediği için aramıyordur.
Basitçe sonra aramayı düşünmüş olabilir. Ne
yapabilirim? Ne yapabilirim ki? Sevgili olmayı
hayal ederken belki arkadaşlık da edemeyeceğim
onunla. Neden aramasın ki? İyiye işaret değil
tabii. Duygularımı açıkça ifade etmiş olsaydım
bir şansım olur muydu acaba? Saçmalıyorum. Hele
Arzu gibi en büyük hayali bir çocuk sahibi olmak
olan biriyle. Anlamsız geliyor. Onunla çok iyi
vakit geçirsek de, yanımda kendini daha bütünlüklü
hissetse de, bir kadınla olmayı asla kabullenmeyecek.
Alışkanlık belki, içgüdü ya da. Bilmiyorum ama
değişmeyecek. Yine de şu anda arasaydı...
Gün ışımasına birkaç saat kaldı. Beş milyar
insanın konakladığı şu kürede herhalde karşılıksız
aşk yaşayan tek insan değilimdir. Kalabalığızdır
herhalde. Arabesk müzikle barok müziğin ortak
yanları varmış meğer, çok şaşırdım. İkisinde
de ana tema çevresinde tekrarlar, süslemeler.
O halde birini soylu, ötekini soysuz yapan nedir?
Bir müzik cümlesi buluyorsun mesela, sonra dönüp
ona bir oradan,bir buradan... baksam ne olur
ki? Mutlu aşk yoktur, biliyorum. Gözlerinden
içilecek bir sevgili de. Acı acı kontrol teorisi
diye bir şey okumuştum. İçinde çok şey yazan
kitapların birinde. Acı çekenin arabesk müzikle
rahatlaması bundan demek, Van Gogh'un kulak
ağrısından kurtulmak için kulağını kesmesi de
öyle. Göğsümde yumrulanmış bu ateş topunun canımı
acıtmasını nasıl önleyebilirim? Kurgulamak insanı
üzer. Onun ne yaptığını kurgulamaya çalışmayacağım.
Her şey yapıyor olabilir tabii, hem insanın
kaç türlü hali olabilir ki? Gülüşünü biliyorum
onun, kaşlarını çatışını da. Dalgın bakışlarını
da, heyecanlandığındaki yüz kızarmasını da.
Tüm görüntüleri zaten zihnimde,bende zaten.
Bunlardan başka neye sahip olabilir ki insan?
Sahip olmak mümkün mü? Kendi gölgesi dışında
kimin gölgesini sürükleyebilir insan?
|