Hz. Mevlana Muhammed Celaleddin-i Rumi

            Asıl adı Muhammed Celaleddin’dir. Efendimiz manasına gelen Mevlana ve geçmiş yıllarda Rum diyarı olan Anadolu’nun Konya vilayetinde uzun süre kalması ve Türbesi’nin burada bulunmasında dolayı da Rumi adı sonradan verilmiştir. 30 Eylül 1207 yılında bugünkü Afganistan’da bulunan Belh’te doğmuştur. Babası Alimlerin Sultanı ünvanıyla tanınan Sultanül-Ulema Muhammed Bahaeddin Veled, annesi Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatundur. Muhammed Bahaeddin Veled’in soyu ise, anne cihetiyle on dördüncü göbekte Hz. Hüseyin’e, baba cihetiyle onuncu göbekte Hz. Ebü Bekir Sıddık’a ulaştığını kaydeden eserler vardır.

            Sultanü’l Ulema Bahaeddin Veled devrinde Yunan felsefesi ile uğraşan Fahreddin-i Razi ona uyan Harezmşah’la aralarının açılması ile aile fertlerini ve dostlarını alarak 1213 yılında Belh’i terk eder. Hacca gitmek üzere Nişabur, Bağdat ve Küfe yolu ile Mekke’ye gider. Hac görevini yerine getirdikten sonra Şam’a uğrar. Şam’dan Malatya, Erzincan ve Larende’ye (Karaman) gelirler. Karaman’da bir müddet kalırlar. Mevlana 1225 yılında Semerkantlı Hoca Şerafeddin Lala’nın kızı Gevher Banu ile evlenir.

 Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın daveti üzerine 3 Mayıs 1228 yılında oğlu Mevlana ve diğer aile yakınlarıyla Konya’ya gelen Seyyid Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizi’nin manevi terbiyesine girer. Seyyid Burhaneddin bilgide kendisini yetiştiren Mevlana’ya manevi olgunluğa ulaşması Mana Sultanı olması yolunda büyük katkılarda bulunur. O’nun izniyle Haleb’e ve Şam’a geçerek fıkıh, tefsir ve usul dersleri alır. Şam’da Şemseddin-i Tebrizi ile görüşür.

       Konya’ya dönüşünde artık kamil bir mürşid olmuştur. Talebeleri ve müridleri ile ilim meclisleri ve sohbetleri dolup taşmaktadır.

       29 Kasım 1244 yılında, Ariflerin kendisini mana alemindeki yükselişinden dolayı Şems-i Perende (Uçan Güneş) dedikleri Şems-i Tebrizi Konya’ya gelir. Mevlana ile buluşurlar ve gönüllerine gelen ilahi ilhamlarla sohbetlere koyulurlar.

            Şems, Mevlana’yı; Mevlana da Şems’i aramış ve nihayet bir birlerini bulmuşlardı.

            Mevlana Mesnevisi’nde; bu arayış için “Susuzlar alemde su ararlar, su da cihanda susuzları arar” diyor.

            Manevi yolculuğunun olgunluğa ermesini; “Hamdım, piştim, yandım” sözünde toplar.

  Babası ve Seyyid Burhaneddin’in feyzleriyle pişerken Şems’in nurlu aynasında gördüğü kendi güzelliğinin aşk ateşiyle de yanmıştır.
            Şems, 1247-48 yıllarında Konya’dan ansızın ayrılır. Mevlâna Şems’i çok arar, neticede cisim olarak bulamaz ama, mana yönünden O’nu kendinde görür ve;
            “Beden bakımından O’ndan ayarıyım ama, bedensiz ve cansız ikimiz bir nuruz. Ey arayan kişi! İster O’nu gör ister beni. Ben O’yum O’da ben” beytini söyler.
            Hz. Mevlana Şems’den sonra Kuyumcu Şeyh Selahaddin’i kendisine dost seçer. 1259 yılında O’nun ölümüyle de, Çelebi Hüsameddin’i kendisine Hemdem ve halife seçmiştir.
            Mevlana, Çelebi Hüsameddin’in meclisinde huzur duyar, manalar saçar ve İslami Tasavvuf Edebiyatının en büyük didaktik şaheseri olan Mesnevi onun sayesinde çıkar. On beş sene beraber güzel ve hoş günler geçirirler, huzur ve sürür içinde yaşarlar.

 

 

ANASAYFA MÜZELER MEVLANA TASAVVUF ULAŞIM HAKKIMDA