I . Bölüm için tıklayınız.

                                                             II.BÖLÜM

                                        Arkeologmusun , Alkolikmisin ? -  İlk Durak ÜNYE

        Yolculuk esnasında  Tosya  yakınlarında yol kenarlarında ki   meyve satıcılarının tezgahları ve taze meyveler iştahımızı kabartıyor. Tezgahlardan birinde duruyoruz.
Bir teyze ve amca bizi güleryüzleriyle karşılıyorlar. Yolculuğun yorgunluğuyla fırlıyoruz aracın içinden, taze erik , sulu armut ve şeftaliler harika, elmalarda çok güzel.  Benim dış görünümüm amcanın dikkatini çekiyor, bana yöreye has aksanıyla " Sen arkeologmusun? " diye soruyor,   bense ona ( Aklım karışıyor bir an,  allah allah diyorum bu adam nerden çıkardı şimdi bunu, ağzımada birşey sürmedim) " Yok baba vallahi ben içmem " diyorum. Yok yok   " Yani ne iş yaparsın arkeologlara benziyorsun" deyince  kahkaha kopuyor tabi  . Herhalde aklım içeceğim  biralara takılmış, sorulan arkeologmusunu alkolikmisin diye anlıyorum. Yolculuğun unutamadığım anektodlarından biri böylece yaşanıyor . Bir taraftan da yok ben aslında içmem falan diye kıvırmaya çalışırken , amca kurnaz tabii " Sende de bir şeyler var velakim hemen yok hayır dediğine göre." diyor . Hakikatten çok sevimliydiler bu meyve satıcıları . Bizde onları unutmuyor bir hafta sonra dönüşte tekrar uğruyoruz, hemen hatırlıyorlar tabii bizi ....(Yolunuz düşerse sizde mutlaka bu satıcılara uğrayınız gerçekten çok lezzetli meyveleri sizde tadın.)

         Yolumuz Merzifon üzerinden Samsun' a yöneliyor 17:30 civarında Samsun dan geçiyoruz, müthiş bir yağmur bizi Karadeniz' le beraber karşılıyor . Yaklaşık olarak 3000 km. yol yapacağımız bu yolculukta araç sürüşü açısından en zor yolu Samsun, Ünye arasında ağır yağmur altında ve tek şeritli yolda yapıyoruz. 19:00 civarı Terme' yi geçip Ünye' ye varıyoruz. İlk gün ki  yolculuğumuzu hedeflediğimiz süre ve yerde sonlandırıyoruz şimdi  dinlenme ve yeme içme zamanı ...
Akşamı "Öğretmen'in evi" isimli Ünye girişindeki bir pansiyonda geçiriyoruz . Emekli Mustafa Hocamızın işlettiği yeni yapılmış olan pansiyonun o geceki yegane müşterileri oluyoruz . Hocamızın yardımı ile akşam yemeği için balık yapıyoruz, tabii ki yanında da rakı . Hele yanındaki salata bir harika oluyor doğrusu. Hocamız bize Ünye hakkında bilgiler ve dökümanlar veriyor. Biz bu arada yorgunluk atmak için Erbil ile yağmurlu bir Karedeniz akşamında yüzmeyi ihmal etmiyoruz. Gece masadaki sohbet sonrası  dinlenmeye çekilmekle son buluyor.
....
Sabah erken kalkıyoruz , dünkü yorgunluğun  etkisi geçmiş durumda. Pırıl pırıl güneşli bir sabah karşılıyor bizi. Odamızın küçük camından Karadeniz'in eşsiz görüntüsüne dalıyorum. Sakin mi sakin bir gün , mavi bir gökyüzü ve deniz. Ünye açıklarında balıkçılar avlanmaya çıkmışlar bile. Musti'nin " Güzel bir kahvaltı günün en önemli aktivasyonlarındandır. " söylemine uygun, balkonda Karadeniz meltemiyle güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Pansiyon çalışanlarına teşekkür edip yola koyuluyoruz.
                          .
                             Ünye- Tarihi Çınar Ağacı 18 Ağustos 2002 Photo: Musti

Musti'nin  daha önce iki,üç kez Karadeniz'e gelmiş olması ve birinci hedefinin Kaçkar'a çıkmak olması, ayrıca zamanımızında çok olmaması , Erbil' inde aşağı yukarı aynı bakış açısına sahip olması dolayısıyla yoldaki şehirleri genellikle transit ve araç içinden gözlemleyerek geçmek zorunda kalıyoruz . Bense en azından buralara kadar gelmişken yerleşim yerine , yöreye has özelliği olan şeyleri ya da yerleri görmek istiyor ve bunu da önemsiyorum. Ancak zaman sorunu ve yeterli destek bulamadığım için ısrarcı olmuyorum . Küçük  bir ısrarım Ünye içerisinde durmamızı sağlıyor. Şehre özgü dev bir Çınar ağacı var şehrin meydanında, söylentiye göre 500- 600 yıllık olduğu tahmin edilen bu görkemli doğa harikasının gövdesine dolanıp en azından Ünye'ye ait bir hatıra fotoğrafı alabiliyoruz. Ünye yemyeşil Karadeniz dağlarının eteklerinin denizle buluştuğu kıyı şeridinde sevimli güzel ve temiz  bir ilçe. En dikkat çekici yönü önündeki uzun kumsalı. Şehir atıkları denize atılmıyor ise hemen şehri denizle ayıran karayolunu geçince sahilden denize girmenin mümkün olduğu bu özelliği ona değişik bir hava katıyor. Bu gözlemlerle Ünyeden doğuya doğru ilerliyoruz. Kısabir süre sonra benzer özellikleri olan ve belkide Karadeniz'in en güzel ilçelerinden biri olan Ünye benzeri yapısı ve sahil şeridiyle Fatsa' dan geçiyoruz . Artık  sağımıza  yeşil karadeniz ormanlarını aldık , keskin  virajlı, genelde sahili takip eden karayolunun üzerinde ilerliyoruz. Solumuzda engin Karadeniz, mavi gökyüzü ve beyaz bulutlar . Birde tam mevsiminde olması dolayısıyla yol boylarına kurutulmak amacıyla yayılmış fındık öbekleri , öyleki bir şehirden geçerken yol boyunda fındık öbeklerinden başka hiçbirşey göremiyorusunuz . Güneşte kavrulmuş kahverengiye çalan fındık yaprakları, yaprakları temizlenmiş taze fındık öbekleri, ya da onları yapraklarından ayıklayan makineler ve başlarında insanlar. Aracımızın içinden onlara gönül dolusu bir selam verip geçiyoruz. Bilmem onlar bizi duyabiliyorlarmı ? Giresun ve Ordu'nun ülkenin ve bölgenin fındık deposu olduğunu açıkça gözlemliyorsunuz. Trabzon ve Rize'ye yaklaştıkça  çay bahçelerinin artışından yöresel ürün değişimine  ayrıca şahitlik edeceğiz.
    Bu arada  bu yolculukta akılda kalan bir başka durumda Türk Kahvesi içime  olayımız . Erbil' le birlikte yol boyunca verdiğimiz molalarımızda Türk Kahve'si  içme hayaliyle  durduğumuz heryerde maalesef kahve bulamıyoruz. Tesadüfe bak deyip birsonraki durak da şansımızı deneriz diyoruz ancak birtürlü buna ulaşamıyoruz. Takii...

    Aracımızla  sahil şeridindeki ilçeleri, şehirleri birbir aşıyoruz ve hızla doğuya doğru ilerliyoruz. Bugün amacımız Sümela Manastırı'nı gezmek ve akşamda Uzungöl'e yetişmek . Giresun, Bulancak derken Espiye , Tirebolu'yu geçiyoruz. Saat 12:00 olmak üzeri yine benim ısrarım ve inadımla, elimdeki kaynaklardan edindiğim bilgiyle   Görele' de pide yemek için mola veriyoruz. Yol üzerinde birçok   pideci mevcut . Yöreye has " İmansız peyniri"nden yapılan meşhur Karadeniz pidesinin tadına burada bakıyoruz. Hepimiz doğal olarak adını sevdiğimiz bu peynirli pideden test ediyoruz " Ehh fena değildi doğrusu. ". Şimdi hedefimde Akçaabat' da köfte var deyince  herkes şaşkın şaşkın bana bakıyor   .  Aklıma gelmişken bu yöresel imansız peynirine niye o ismin verildiğini ileride evinde de konuk olacağımız  Ardeşen'li Tiktak Yaşar ile yaptığımız bir  sohbetten öğreniyorum.  Yöre halkı elde ettiği süt'ün kaymağını alıp tereyağ için kullanıyor, kaymağı alınmış sütlerden de peynir yapıyorlar, yaptıkları bu peynirede " imansız peyniri" ismini veriyorlar . Harika bir tarif, Karadeniz insanının dürüstlüğünün bir belirtisi ve espirisi aslında bu isim . Yani bakın biz kaymağını alıyoruz bu sütün , bu yüzden iş biraz sahtekarlığa kaçıyor gibi görünüyor, onedenle  biz buna imansız  ismini verelim demişler ve bu isim çıkmış ortaya. Ben hikayeyi böyle özetleyebilirim, hala aklıma geldikçe  yüzümde bir  tebessüm var.  Bu ülke insanına zaman zaman büyük saygı duyuyorum doğrusu.

   Yemek sonrası yola devam, neyse ki Vakfıkebir'den yöreye has devasa boyuttaki ekmeklerden  almıyoruz  . Açıkçası ekmeklerin boyutu gözümüzü korkutuyor. Akçaabat' da benzincide mola veriyoruz,  yörenin meşhur köftecisini tercih etmeyip anımsadığım kadarıyla adı Kardeşler olan bir köfteciden meşhur Akçaabat Köftesini test ediyorum. Arada kısada olsa köftenin esprisinide soruyorum tabii . Tadı ve lezzetini ekmek arası da olsa gerçekten beğeniyorum . Akçaabat köftesinin aslında özel bir içeriğinin  olmadığını , sarımsak ve  kuru ekmekle , yörenin yaylalarında, dağlarında yetişen kendi besi hayvanlarının etlerinden elde edilen kıyma ile yoğrulduğunu ve tabii ki onu yapan ustanın marifeti ve hünerinin de işin tadı tuzu olduğunu öğreniyorum . Doğrusunu söylemek gerekirse , ben evde denediğimde  hiç de başarılı olamadığımı söylemek isterim. İyisimi yerinden ve ustasından test edelim.

                                             III. Bölüm ( Devam ) İçin Tıklayınız

                                                             III.BÖLÜM
                                      Trabzon , Sümela Manastırı, Uzungöl