III.Bölüm için Tıklayınız
                                                                     IV.BÖLÜM
                                                Rize, Ardeşen, Ayder  :Yolda Kaldık Tik Tak Yaşar'ı Tanıdık

                                               .
                                                   Ayder Yaylası 21 Ağustos 2002     Photo: Geronimo

...

Yolumuza devam ediyoruz, aynı yoldan geri dönerek Of' dan karadeniz sahiline çıkıyoruz,  sahil yolundan Rize'ye  ulaşıyor ve şehir merkezinde mola veriyoruz. Kaçkar çıkışı için şehirdeki büyük marketlerden bazı temel ihtiyaçlar için alışveriş yapıyoruz  . Rize'de ilk izlenimimde görsel anlamda insanların durumu  tutucu bir şehir olduğu havası  yaratıyor bende  . Bakışlardan rahatsız olmasamda , farklı bir gözle izlendiğiniz hissine hemen kapılabiliyorsunuz .  Rize'nin adı Rumca  " Dağ Eteği" allamına gelen   "Rhiza"'dan geldiği söylenmektedir . Rize'den geçerken birde şehrin önemli  olabilecek yeri olarak kalesini görebilirsiniz 14. yy. dan  kaldığı söylenen kalenin 140 m. yüksekliğinde bir yamaca yapıldığını  da belirtelim. Yola devam ediyoruz , Çayeli' ne ulaşıyoruz  ve tabiiki meşhur  kurufasulye ve köftesi olan ünlü Hüsrev Lokantası'nda yemek molası veriyoruz . Bizden başka gelmeyen kalmamış diyerek kendi aramızda espri yapıyoruz, lokantanın duvarlarını baştan sona kaplayan ünlü politikacı ve sanatçı resimlerine bakarken . Neyse burası bizi fazla ilgilendirmiyor, meşhur kurufasulyeyi merakla bekliyoruz . Damak tadı göreceli bir kavram olarak algılanabilir, doğrusunu söylemek gerekirse fazla şekerli tadı ve az sulu iri fasulyelerden oluşan meşhur yemek çok çok  hoşumuza gitmiyor ama herkesin damak tadına saygı duyuyoruz. Birde bizim millet olarak  bir meşhur takıntımızın olduğunuda söylemeden geçemeyiz , meşhur ya illa ki beğenmeliyiz onu ( yanılıyorum değilmi?). Ancak köftesini gerçekten beğeniyorum kesinlikle tavsiye ederim . Yemek sonrası yolumuza devam ediyoruz. Pazar'da yol üzerinde iki bayanın çalıştırdığı  yok yok içki satılan bir büfe görüyorum ( Bence harika bir tesadüf , susumıştım da)  kendilerine de bunu söylüyorum şaraplarımızı ( Zirve'de içeceğimiz şaraplarımız) alıp yolumuza Ardeşen'e doğru devam ediyoruz.

Ardeşen; Yolculuk bize sürprizini burada yapacak;
                                                  .
                                                    Fırtına Deresi ve Vadisi  20 Ağustos 2002  Photo: Desmina

Ardeşen'den hemen önce yol sağdan Çamlıhemşin 'e dolayısıyla Ayder ve Zil Kalesi yoluna ayrılıyor  , yolun üzerindeki köprünün adı Fırtına , akan derede meşhur Fırtına Deresi. Hani şu  çevre örgütleri, dernekleri , doğa severler ve üzerine hidroelektrik santrali kurmayı planlayanlar arasında savaşların yaşandığı , Tayfun Taliboğlu'nun programlarından bildiğimiz, her görüşte iç geçirdiğimiz, oralarda olmayı, görmeyi  istediğimiz dere ve vadi . Dereyi solumuza alıp hızlıca dalıyoruz vadiye. Muhteşem bir Karadeniz doğası bizi karşılıyor. Hızla akan dere , heryandan onu destekleyen küçük su kaynakları. Tepelerin yamaçlarında insana nasıl inşa edildiğini  sorgulatan yerleşim yerleri, evler, camiler  ve  yolun kenarından çelik halatlarla tepedeki evlere dek ulaşmak için kurulmuş  ilkel görünümlü ,  yöreye has , adrenalini bol teleferikler ( Öğrendiğime göre genelde insan değil eşya ve yük taşımak için kullanıyorlarmış, acayip tehlikeli ama bir okadar da heyecan verici görüntüleri var.) ilginç görüntüler oluşturuyor . Yarım saat kadar sonra Çamlıhemşin'e ulaşıyoruz. İlçe dik yamaçların arasında sürpriz bir şekilde birden karşınıza çıkıyor, yüksek vadinin tabanında ve yolun iki tarafına sıkışmış olarak. Nifusu da az aynı zamanda, ama yörede Laz'mısın , Hemşin'li misin dedirtecek kadar karizmaya sahip bir yer . Bu konuyu izah etmek gerekirse; Anladığım ve sezinlediğim kadarıyla şunları söyleyebilirim . Coğrafyanın tarihsel geçmişinde Türklerle birlikte  Rumlara , Gürcülere ayrıca Erminilere  dayanan  ortak ve etkileşimli bir süreci var. Doğal olarak bu etkileşim tüm yaşamın her anında  ve tarih boyunca iç içe geçmiş durumda. Yörede kullanılan bir çok isimde bunu hissedebilmek çok kolay.  Gündelik  yaşamda kullanılan kelime ve isimlerde Ermenice, Rumca, daha doğuya gittikçe Gürcü diliyle  karşılaşabiliyorsunuz. İnsanların köklerinde de bu geçmişten izler mevcut . Yörede ve tüm ülkede Karadeniz insanını tanımlarken kullanılan Laz isimlendirmesinden başka  birde Hemşin' liler var ki kendi aralarında yöresel durumlarını belirlemek için birbirlerine bu soruyu sormaktalar . Hemşin yöresi geçmişte Ermenilerin yoğun bulunduğu bir yermiş , zaman içerisinde yaşanan  mübadele ve göçün yanısıra bu insanların atalarının göçmeyip burada kaldıkları ve yine zaman içerisinde isimler, dinler anlamında Türkleştikleri ama asıl kökenlerinin Ermeni olduğuna dair birtakım doğruluğunu iddia edemeyeceğim bilgiler edindim. Hemşin'li olmanın bunumu ifade ettiğini bilemem ancak Hemşinliliğin Lazlıktan  farklı olduklarını söylüyorlardı. Tabi ki hayat zaman içinde birbirine geçmiş, iletişim ve etkileşimin insanların hepsini kardeş yapmış olmasını burada bu anlamda gözlemlemek çok hoş doğrusu. Ayrıca Karadeniz insanının muhafazakar ve milliyetçi yapısıylada ilginç bir tezat oluşturmakta bu ilginç bilgiler. Ancak busatırların yazarı olarak  şunu söylemek isterimki bu bilgiler bence hiç önem arzetmemektedir. Bence insanların kökleri, ırkları , dilleri renkleri ve görünümleri hiç bir problem teşkil etmemek de bilakis bana , hayatın renkleri olması anlamında çok anlamlı gelmektedirler . Anadolu'nun dokusu , binlerce yıllık geçmişinden gelen bu kozmopolit insan yapısının , kültürlerin içiçe geçmişliğinin yarattığı görsel, sosyal , kültürel zenginlikle ve  gerçeklerle işlenmiştir. Umarım insanlarımız herdaim bu inanılmaz güzelliği görüp , unutmaz ve ona uygun yaşarlar , geleceğimize daha güzel ve aydınlık yapmak adına.

Neyse biz yolumuza Hemşin'den ikiye ayrılan sapaktan sağa, Zil Kalesi  yönünde devam ediyoruz. ( Burada ilginç bir durum; Ekip aslında soldan Ayder'e gitmek için yola çıkmıştı ancak son anda Zil Kalesi'ni de görme düşüncesi oluşuyor ve bu yola sapıyoruz, ama maalesef kaleyi göremeyeceğiz) Yol stabilize ve kötü, girdiğimiz bu vadinin asıl  Fırtına Vadisi olduğunu , Ayder yönüne giden diğer vadinin de Hala Vadisi olduğunu sonradan öğreniyoruz. İnanılmaz bir Karadeniz cografyası içinde yemyeşil vadide ilerliyoruz yol çok kötü Şenyuva Köprüsü'nün yanındaki küçük kahvehaneden Zil kalesini soruyoruz kötü yolda ilerlemeye devam ediyoruz tam bu sırada vites probleminden dolayı  aracımız yolun ortasında kalıyor . İşte size olmayacak bir sürpriz . Araç vitesleri işlev görmüyor . Kısacası dağın başında yolda kalıyoruz en yakın yer olan Ardeşen tahmini 45 dk. mesafede . Şansımıza tam o sırada yukarıda ki yayladan gelen minibüs duruyor. Şöfor arıza hakkında bir tahminde bulunuyor, yardım için Musti ve Hülya'yı minibüsle Ardeşen'e gönderiyoruz. Biz bu arada aracın başında kalıyoruz. 10 dk. sonra canımız sıkılıyor, sinirlerimiz geriliyor, moralimiz bozuluyor. Erbil durumu daha sakin ve yapıcı karşılıyor doğrusu , Desmina' da öyle , bense pek öyle değil. Canımız sıkılınca biraz geride kalmış olan Şenyuva Köprüsü yanındaki kahvehaneye gidip ıssız dağ başında beklemektense orada beklemeye karar veriyoruz. Tahminimiz durumun vahim olduğu üzerine. Neyse burada bizi bir sürpriz karşılıyor . İlginç bir Kahvehane hemen köprünün başında, etrafta hiçbir yerleşim görünmüyor tepelerde birkaç ev okadar. Ancak oturup sohbet eden, iskambil oynayan köylüler var. Sonra saatler ilerledikçe birden kayboluyorlar nereye gittiklerini çay ocağını çalıştıran arkadaştan ögreniyoruz. Tepelerdeki evlerden ve oradan görünmeyen köyden gelenlermiş. Kendiside oradaki köyde yaşıyormuş . Erbil ve Benim içinse burada bu dağ başında Uzungöl'de ki restaurantda bile olmayan türk kahvesini bulup içebilmek, hem de tüm Karadeniz boyuncaki yegane kahvemiz olarak büyük sürpriz oluyor . Ayrıca bira olduğunuda söylersem benim şaşırıp sevindiğim kadar sizinde şaşıracağınıza emin değilim. Can sıkıntısı saatler ilerledikçe artıyor . Musti arızalı parçayı alabilmek için Trabzon'a gitmek zorunda kalıyor. Hülya minübüsle aracı çekmek için geri geliyor . Organizasyon bir şekilde işliyor, biz bekliyoruz, hava kararıyor derenin çağlayan gürültüsünden başka bir ses yok . Burada dağ çıkışı için can sıkıntısından dolayı ağaç dalından  bir asa yapıyorum kendime . ( Zirve fotoğrafında elimde bayrak olarak  tutuğum sopa . Bayrak'da başıma taktığım bandanam ) 3-3,5 saat kadar bekliyoruz orada . Neticede adının Yaşar ( Tik tak Yaşar olarak tanınırmış Ardeşen ve Pazar'da, bizi evinde ağırlayan ve güzel bir misafirperverlik gösteren bu sevimli insan ) olduğunu öğrendiğimiz şöförün minübüsü ile aracımızı zor bir yolculukla akşam 22:00 civarında Ardeşen'e ulaştırıyoruz. Usta sabah çalışacağını 1 saatlik işimiz olduğunu söylüyor ( Bu planda maalesef  tutmayacak) Tik tak Yaşar bizi evine davet ediyor , tereyağda alabalık bira ve sohbet sonrası, çay bahçelerinin arasındaki bu evde o gece yorgunluk ve stresin üzerine derin bir uykuya dalıyorum . Desmina benim kadar rahat olamıyor . Sabah saat 06:00 da uyanıyoruz . Tamirci Orhan Usta maalesef söylediği ile yaptığını birbirine dengeleyemeyerek aracı bize saatinde teslim edemediği gibi 15:00 civarlarına dek süreyi uzatıyor. Bize Tiktak Yaşar' ile birlikte önce bir Fındıklı yapıp malzeme indiriyor ( Fındıklı bölgede gördügüm en az estetik kasabaydı) geri geliyoruz . Pazar'da garaj da biraz zaman geçiriyoruz . ( Bu arada Tik Tak Yaşar bizimle tamirhanede beklerken minübüsteki yolcuları Pazar'a Erbil'den götürmesini rica ediyor. Erbil  hocam kısa sürelide olsa minibüs şöförlüğü yapıyor . Geziye has hatırlanacak mevzuulardan biri olarak.)  Bu arada tamir işlemi uzuyor . Bizde Ayder'e gitmeye karar veriyoruz . Bir müddet önce  Rize'yi vuran şiddetli sel  yüzünden yollar büyük hasar görmüş zaman zaman zor geçişlerle  Hala Vadisi'nde yol alıp Ayder'e ulaşıyoruz  . Muhteşem bir Karadeniz doğal örtüsü ile karşı karşıyayız. Bir tarafta yemyeşil yamaçlar, bölgeye özgü ağaçtan yapılmış karadeniz evleri , bir yanda yamaçlardan çam ağaçlarının arasından çağlayan dereler  . Ayder, Uzungöl ve Sümela ile birlikte bölgenin  belkide en ünlü turizm yerlerinden biri.  Kaçkar Dağı'na kuzeyden çıkış noktası olarak  ve daha çok bilinen parkur olarak burası kullanılıyor. Etrafta birçok otel ve motel var . Ayrıca Ayder Kaplıcaları da yöreye has bir başka güzellik ve alternatif sunuyor gelen turistlere . Bizde Erbil ile birlikte kaplıcaya giriyoruz sıcak su keyfimizi yerine getiriyor. Kaplıcada genel havuzların yanında özel odalarda mevcut ( Genel : 3 Milyon= 2 $ , Oda : 12 Milyon = 8$ civarı ) ancak temizliğe çok özen gösterildiğini söylemek zor. Ayder'de gezinti yapıyoruz . Yaşar bize yöreye has yemek olan Mıhlama ısmarlıyor. Yöreye has bu yemeği gittiğinizde test etmenizi öneririm . Dağa çıkmak için gelmiş birçok yerli ve yabancı dağcılarada rastlıyorsunuz. Saat :14:00'e yaklaşırken aracın tamir olduğu umudu ve beklentisi ile Ardeşen'e dönüyoruz . Nihayet olay sonuçlanıyor . Aracımızı test edip Yaşar'a teşekkür edip  yola koyuluyoruz . Yaşar bize bölge ve kendisi hakkında birçok ilginç şey anlatıyor.Doğrusu  kişisel yorumu kendime kalması kaydıyla çok ilginç ve renkli kişilikli bu arkadaşı tanıdığımız için memnun ayrılıyoruz.

                                                                  IV.Bölüm (Devam) İçin Tıklayınız

                                                                                V.BÖLÜM
                        Karadenizi sahilden bitirip güneye yöneliyoruz. Hedef : Yusufeli  ve  Kaçkarlar