ARŞİV
Öyle Bir Geçer Zaman ki, Dediğim Aynıyla Vaki


YORUM
Dilimin Ucunda Kelimeler, Bir Türlü Söyleyemiyorum


GEZGİN
Çayır Çimen Geze Geze, Oldum Ben Bir Geveze


MERAKLI MELAHAT
Ama Ben Öğrenmezsem, Ben Olamam ki!


BİR ZAMANLAR
Geçmiş Değil Bugün Gibi, Yaşıyorum Hala Seni


SEVERİM
İçimde Bir Ümit Var, Yeniden Seveceksin


BALIK HAFIZASI
Unutulmaz Deme Bana, Unutulur Unutulur


SÖZLÜK
Güneş Solgun
Gündüz Gece,
İçimde Sen Bir Bilmece


GALERİ

Benden Sana Son Kalan, Bir Küçük Resim Şimdi


ATÖLYE
Fabrikada Tütün Sarar, Sanki Kendi İçer Gibi


NEDEN AKIL DEFTERİ?
Seninle Bir Dakika, Umutlandırıyor Beni


 

KİTAP, MÜZİK, VİDEO



 


       

erdemetal ©2004

 

 

 

 

 

SEN BENİM NEFESİM, HAYALİMDEKİ RESİM ...
12 Mart 2004
Küçükken arkadaşımızla ya da diğer mahalleden çocuklarla "şakacıktan" dövüşeceğimiz zaman efsanevi dövüş ustası Bruce LEE'ye özenirdik en çok, onun gibi olmaya çalışırdık. O, birçok çocuğun idolüydü, bütün çocuklar onun dünyadaki herkesi dövebileceğini inanırdı ...

Aslında Bruce LEE diğer tüm karate filmlerindeki bilge hocalar gibi karatenin bir "savunma" sporu olduğunu iddia ediyordu ve başkalarını dövmekten çok kendi ruh ve vücut sağlığını en mükemmel hale getirmeye çalışıyordu. İddia edildiğine göre de bu çalışmalar sonucunda ölmeden önceki karın kasları mermiyi neredeyse geçirmeyecek kadar sertleşmişti ...

Bilenler bilir bendeki siyah beyaz aşkını, Karakartal sevdasını. Aynı Bruce LEE'nin mermiyi geçirmeyecek sertlikte karın kaslarına sahip olmaya çok yaklaşması gibi, bendeki Beşiktaş sevdası da damarlarımdan siyah beyaz kan akacak kadar güçlü hale geldi her geçen gün, her geçen yıl ...


Son zamanlarda Kartal aslını inkar edercesine alçaktan uçmayı tercih ediyor. Herkes buna bir yorum getiriyor; gazeteler, televizyonlar, internet siteleri ve gruplar yazılarla dolu. Arkadaşlarım bendeki Beşiktaş sevdasının büyüklüğünü bildiklerinden karşılaştığımızda benden de yorum bekliyorlar ve soruyorlar kötü gidişin nedenini ...

Bence, cevaba ulaşmak için 22 Nisan 2003 tarihine gitmek gerekiyor. O tarihte Beşiktaş yönetimi kendilerine göre "radikal" bir kararla taraftarın sevgilisi Pascal NOUMA'nın sözleşmesini Fenerbahçe maçındaki yaptığı hareketten dolayı feshetmişti. Biz de şunları yazmıştık Akıl Defteri'ne o gün:

* * *

Beşiktaş, Fransız forvet oyuncusu Pascal NOUMA ile sözleşmesini tek taraflı olarak feshetti. Farklıyı tekdüze yapma çabasında olanlar yine galip geldi!
Ömer Hayyam ne güzel söylemiş:

Dünya üç beş bilgisizin elinde;
Onlarca her bilgi kendilerinde.
Üzülme; eşek eşeği beğenir:
Hayır var sana kötü demelerinde!

Sana hep kötü dediler ama bil ki biz onlara hiçbir zaman kanmadık. Sana hep inandık ve seni hep sevdik.

Bu taraftar seni unutmayacak, hoşçakal ...

* * *

Evet, o gün bu ülkede hemen hemen her alanda olduğu gibi farklıyı tezdüze yapma çabası yine kendisini göstermişti. Beşiktaş, belki de elindeki oyuncular arasında rakip defansın dengesini en fazla bozan iki oyuncusundan birisini (diğeri İlhan MANSIZ) gözden çıkartmıştı. Artık ne kornerde karambol yaratmak vardı, ne kanattan yapılan ortaya kafayı vurup fileleri havalandırmak, ne de havadan gelen uzun topu kafayla arkadaşının önüne indirip onu pozisyona sokmak. Beşiktaş göz göre göre büyük bir silahından kendini mahrum etti ve yerini doldurmak için hiçbir çaba göstermedi ...

"Öyle diyorsun da, geçen yıl Pascal olmadan nasıl şampiyon olduk?" soruları çok geldi bana bunları anlattığımda. İşte geçen sezon Pascal NOUMA takımdan ayrıldıktan sonra Beşiktaş'ın oynadığı maçlar ve sonuçları:

Elazığspor 0-1 Beşiktaş Bu 5 maçtan 4'ü tek farkla kazanılmıştı ve  Beşiktaş'ın bu maçlarda attığı 7 golden sadece 1'i kafa vuruşuyla oluşmuştu. 1'i penaltıdan, 1'i ise serbest vuruştandı.

Asıl ilginç olan ise Beşiktaş'ın bu sezon attığı 55 golden sadece 7'sinin kafayla atılmış olmasıdır ki, bu %12 gibi küçük bir oranı ifade etmektedir.

Beşiktaş 2-0 Altay
Adanaspor 0-1 Beşiktaş
Gençlerbirliği 1-2 Beşiktaş
Beşiktaş 1-0 Galatasaray

Futbol ve basketbol birbirinden çok farklı sporlardır, ancak ben Beşiktaş'ın yaşadığı sorunu anlatmak için basketboldan örnek vermek istiyorum. Pivotsuz basketbol takımı olur mu? Olsa da o takım ne kadar başarılı olabilir? Attığı tüm dış şutları sokması, hücumlardan boş dönmemesi, müthiş bir isabet yüzdesi ile oynaması gerekir, çünkü çemberden seken topları toplayacak uzun bir oyuncusu yoktur ...

Beşiktaş'ı pivotsuz (santraforsuz) bir basketbol takımı olarak düşünün, ceza sahası ve çevresini de pota altı. Bu bölgeye gelen topların %90'ını rakip kontrol ediyorsa, gol bulmanız ancak isabetli üçlüklere (uzaktan şut) ya da serbest atışlara (penaltı) kalır. Bunları değerlendirseniz bile rakibin gerçekleştirdiği fast breaklerde (kontraatak) çabuk geri dönemeyen ağır bir defansınız varsa sonuç hep hüsran olur ...

Annenin çocuğunu sevmesi gibi bizim Beşiktaş sevgimiz, karşılıksız bir sevgi. Biz Beşiktaş'ı başarılı olduğu için değil, Beşiktaş olduğu için seviyoruz. Onun Beşiktaş olması gerek ve yeter koşul, aynen bizim dünyadaki varlığımızın annemizin bizi sevmesi için gerek ve yeter koşul olması gibi ...

Bu satırları yazarken Alpay bizim Beşiktaş sevgimizi anlatıyordu radyoda çalan parçasında, çok güzel ve çok doğru söylüyordu, Beşiktaş bizim için gerçekten öyleydi:

Sen benim nefesim, hayalimdeki resim ...
Aşkı anlatan sesimsin, hiç batmayan güneşim ...

 

Önceki yazılar >>

 

 

 

 

 

 

SEVERİM ...
Kalecilerin topun auta gideceğini bile bile hafifçe zıplayıp kalenin üst direğine asılmasını ...