VIRUSMYTH'sitesinden alınmışır


AIDS: Kim Gerçekten Pozitif?

Neville Hodgkinson

The European, 22 Haziran 1998




28 Haziran'da yapılacak olan Cenevre'deki 12. Dünya AIDS konferansında bilimciler, neredeyse evrensel olarak kabul edilen bir modern "dogma"nın, temelden - hem de tehlikeli bir şekilde hatalı olduğunu duyacaklar. Bu, ilk önce 1984'te ABD'deki bir basın konferansında duyurulan, ve neredeyse anında bütün dünya tarafından benimsenen, AIDS'in sebebinin ölümcül bir virüs, HIV (insan bağışıklık yetersizliği virüsü) olduğu iddiası. 

Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsünden Dr. Robert Gallo, "Science" dergisinde, AIDS'in temel sebebi olan bir virüsü tanımladığını ve buna tanı koyabilecek bir test hazırladığını, dört sayfalık bir rapor ile yayınlayınca, teori doğrulanmış gözüktü. 

Bu hipotez, Avrupa ve Kuzey Amerika'da o zamandan beri araştırma kaynağı olarak onlarca milyar dolar alan bir endüstrinin kaynağı oldu. (yalnızca Amerika'dan 45 milyar dolar) Gallo'nun belirgin keşfi, "Amerikan tıp ve bilim şeref listesine eklenmiş yeni bir sayfa" olarak ilan edilirken, aynı zamanda dünya çapında bir "seks" paniği yaratıyor, ve virüs hızla yayıldıkça milyonlarca kişinin öleceği tahmin ediliyordu. 

Ne var ki, dünya AIDS topluluğu önünde fikirlerini ilk kez ortaya koyacak bir grup bilimciye göre, böyle bir virüsün doğasını tanımak, hatta varlığını kanıtlamak için yapılması gereken çalışmalar hiçbir zaman tamamlanmadı. Bu eleştirileri yapanlar tarafından toplanan bulgular, HIV teorisinin ortaya çıkmasına neden olan genetik ve biyokimyasal belirtilerin, ölümcül yeni bir mikrobun istilasındansa, vücudun bağışıklık hücrelerinin tepkilerinden kaynaklandığı düşünüldüğünde daha kolay anlaşıldığını gösteriyor. 

Vücut üzerinde uzun süre devam eden çeşitli baskı kaynakları, bu belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bunların içinde bir dizi bilinen hastalık yapıcı mikroorganizmanın enfeksiyonu, diğer insanların kan ve semen gibi vücut sıvılarıyla karşı karşıya kalma, ve tıbbi olsun olmasın bazı ilaç türleri tarafından vücuda yapılan saldırılar var. Asya ve Afrika'nın belirli bölgelerinde, kötü beslenme de, insanların "HIV" positif çıkmasına neden olan kronik enfeksiyonlara karşı hassasiyetini artırdığı için önemli bir rol oynuyor. 

Bu görüşe göre, "HIV" testi ile kanda bulunan antikorlar spesifik değiller, insanın yavaşça vücudun bağışıklık sistemini yok eden bir virüs tarafından enfekte edildiği anlamına gelmiyorlar. Bu yüzden test gözardı edilmeli. Aynısı vücutta değiştirilmiş genetik sıralamaları saptadığı söylenen "viral count" teknolojisi içinde geçerli. Bu genetik aktivite, bağışıklık sisteminin harekete geçmesi ile ilgili, ama hiçbir zaman belli bir virüs ile bağıntılı olduğu saptanmadı. "HIV"i hedefleyen milyarlarca dolarlık ilaç ve aşı geliştirme çalışmaları yeniden değerlendirilmeli, çünkü AIDS'in kökenine inme ihtimalleri zayıf, ve üstelik kurbanların ıstırabını daha da artırıyor olabilir.

Kısaca, "HIV", teoriye eşlik eden inançların çoğu ile birlikte artık bir "efsane". Dünya çapında "virüsün resmi" diye gösterilenler, moleküler biyologların dolaylı gözlemlerine dayanılarak oluşturulan sanatçıların hayalleri ve bilgisayar simulasyonları, virüsün izole edilmiş hali değil. 

Bu şaşırtıcı eleştirinin merkezindeki bilimci, Batı Avustralya'daki Royal Perth Hastanesi'nden Eleni Eleopulos. Hücre oksidasyonu konusunda bir uzman olarak, 14 yıl önce, AIDS virüsünün varlığını gösterdiği iddia edilen fenomenlerin, hücrenin stres mekanizmalarından kaynaklanabileceğini tanıdı. O günden beridir de bu konuyu araştırıyor. 

Eleopulos; AIDS biliminin analizine gene yıllarca emek veren Dr. Valender Turner, Eleopulos'un bölüm şefi olan Dr. David Causer, ve Batı Avustralya Üniversitesinde patoloji profesörü olan Dr. John Papadimitrou tarafından da destekleniyor. Dördü de iddialarını Perth'ten kurulacak bir uydu bağlantısında konferansa sunacaklar. 

New York'taki Sloan Kettering Enstitüsündeki 25 yıllık bir çalışmada, virüsleri izole etmenin yeni bir yönteminin öncülüğünü yapan ve Toronto Üniversitesi'nde daha önce patoloji profesörü olan Dr. Etienne de Harven de sempozyumda yer alıyor. Şu anda Fransa'da olan Dr. Harven, Eleopulos'un, araştırmacıların AIDS hastalarında "HIV" virüsünün varlığını gösteremedikleri şeklindeki dramatik iddiasını destekliyor. Bu eksikliği gidermek için, 15 yıl önce yapılması gereken elektron mikroskobu çalışması gibi girişimlerin, "felaket" sonuçları doğurduğunu, ve "milyarlarca doların çöplükte olduğu" izlenimini verdiğini söylüyor. 

Diğer katılımcılar arasında, gene HIV virüsü teorisine karşı çıkan Alman virolog Dr. Stefan Lanka, HIV virüsünün izolasyonu ile ilgili ilk bilimsel makaleyi bulacak kişiye 1000 Pound ödül vermeyi vaad eden "Continuum" dergisinin editörü Huw Christie, HIV ve AIDS hakkındaki tartışmaları konu alan "Pozitif olarak Yanlış" kitabının yazarı Joan Shelton da var. 

Toplantıya Cenevre merkezli Uluslararası Ulaşılabilir Bilim Forumu (IFAS) evsahipliği yapıyor. IFAS, homoseksüel sağlık eylemcilerini, insan hakları çalışanlarını, ve bilimcileri, AIDS'in teşhis, tedavi stratejileri, ve araştırmalarındaki radikal meydan okumaları tartışmak üzere biraraya getiren bir oluşum. 



Kendisi de daha önce San Fransisco Hastanesi'nde bir AIDS çalışanı olan, organizasyonun kurucusu ve sekreteri Michael Baumgartner, bilim dünyasında AIDS'in HIV teorisine karşı olan muhalefet seslerinin gittikçe yükseldiğini söyledi. Karşıtlar gittikçe daha fazla "sonuca giden" çalışmalar ortaya koyuyorlar. Buna ek olarak, "HIV" etiketiyle yaşamak zorunda bırakılan insanlar, son tedavi yöntemlerinin başarısızlığı ile AIDS konusundaki alışılmış görüşlere olan inançlarını kaybediyorlar. 

Konferansın bilimsel program koordinatörleri, tam bir toplantı isteğini geri çevirdiler. Ne var ki, IFAS'a, resmi programın bir tamamlayıcısı olarak, iki saatlik bir sempozyum için ücretsiz olanaklar temin edildi. Konferans yöneticisi tarafından karar, toplantının beş sponsorundan ikisinin desteği geldikten sonra verildi. Baumgartner'a göre, konferans yöneticisi Dr. Bernard Hirschel de, IFAS tarafından ortaya konan konuların önemini görüyor. 

Meydan okumanın sonuçları, hem insani, hem de ticari açıdan çok büyük çapta olabilir. Amerikan Patent Dairesi, HIV'in, gerçek ve tehlikeli olduğuna dair 1500'den fazla patent verdi. İnsan kanını HIV, ve sebep olduğu bağışıklık hücrelerindeki etkileri için tarayan testleri üreten firmalar her yıl milyonlarca dolar kazanıyorlar. Şu anda halen, HIV ile ilgili genetik hareketleri tespit ettiği iddia edilen yeni testler piyasaya sunuluyor. En son "düşünceye" göre, HIV pozitif bir insan, bu şekilde yılda dört kez test edilmeli. 

Dünyanın pek çok yerinde yeni AIDS vakası sayısı hızla başaşağı düşerken, "HIV hastalığı" adı verilen sektörün bu bölümünde, satış artışı bekleniyor. Sadece ABD'de, 1995 yılında, tanı koyma ve gözlem araçlarının satışı 186 milyon dolar çapındaydı, ve sonraki beş yıl içinde de %50 artması bekleniyordu. 

Daha da karlı olan, "HIV hastalığında" tedavi edici olduğu iddia edilen ilaç kombinasyonları. Satışlar yalnızca AIDS hastalarını değil ama, alışılmış görüşe göre semptomlar gelişmeden daha yıllarca önce bağışıklık sistemlerini kemirmeye başlayan bir viral hastalığın pençesinde olan daha geniş bir topluluğu da hedef alıyor. Geçen yıl sonunda ilk "anti-HIV terapisi" Glaxo Welcome'ın, AZT toplam satışları, zehirli olduğu yolundaki kuşkulara rağmen 2.5 milyar doların üzerindeydi. 

1980'lerin ortalarında virüsün "ayrım gözetmediği", ve çok geçmeden dünyanın cinsel olarak aktif nüfusunu sarsacağı iddiası ortaya atıldıktan sonra, AIDS, milyarlarca dolar çapındaki bir iş kolu haline geldi. Büyük para ve emek yatırımları, hastalığın doğası hakkındaki fikirlerin değişmesini zorlaştırdı. Devletteki ve sağlık endüstrisindeki bilimciler, kamu sağlık memurları, AIDS dernekleri, dergi editörleri ve bu konuda çalışan diğerleri, savunma pozisyonuna geçtiler. 



Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nde Moleküler Biyoloji Profesörü olan Dr. Peter Duesberg tarafından yapılan ilk HIV teorisi eleştirisine verilen yanıt, kızgınlıkla takip edilen büyük bir şaşkınlıktı. Dr. Duesberg, retrovirüsler konusundaki buluşları nedeniyle (ki HIV'in de bunlardan biri olduğu sanılıyor) Kaliforniya'da yılın bilimcisi seçilmişti. 1987'de, HIV'in kendisine yüklenen yıkımı yapmadığını, çünkü, ölen AIDS hastalarında bile, HIV'i bulmanın çok zor olduğunu iddia etti. Gerekli olmayan ilaç kullanımının 1970'lerde artmasının, AIDS'in ana nedeni olduğunu öne sürdü. Duesberg önce görmezden gelindi, daha sonra ise ayıplandı. 350.000$'lık "önemli araştırmacı" ödülünü kaybetti ve kendisini kovamayan, bu yüzden de "yıllık piknik komitesi"nin başkanlığına indiren üniversitesi için bir utanç kaynağı oldu. 

Geçen on yıl, Duesberg'in pek çok konuda haklı olduğunu gösterdi. HIV'in bağışıklık hücrelerini öldüremeyeceğini, AIDS'in bir heteroseksüel salgın haline gelmeyeceğini, ve AZT denilen anti-viral ilacın ise tedavi etmekten çok, öldüreceğini söylemişti Duesberg.. Üç konuda da bulgular, onun söylediklerini destekliyor. 

Perth grubunun HIV teorisine yönelttikleri daha da temel eleştiri, kabul edilen anlayışla tam bir çelişki içinde olmasına rağmen, gerçeklere Duesberg'inkinden daha da iyi uyuyor. Duesberg'in pozisyonuna yöneltilen temel eleştirilerden biri olan, -hastalık riski ile HIV pozitif olma arasındaki yakın ilişki -iddiasının da yanından geçiyor. Eleopulos'a göre, ilişki gerçek, ama HIV değil. İnsan vücudundaki antikorlar, test-pozitif çıkmasına yetecek kadar yüksek düzeye geldiklerinde, bu zaten bağışıklık sisteminde anormal bir durum olduğu anlamına gelir. Ne var ki anormallikler HIV 'den değil, hastaların yaşantılarında, bağışıklık hücrelerini aşırı tahrik eden faktörlerden kaynaklanır. Bu faktörlerin doğası, ya toksik ya da enfekte edici karakterdedir. Bazen etkenler sadece geçicidir, sadece biraz nezle bile pozitif sonuca neden olabilir. Daha uzun süren saldırılar ise, AIDS'e yol açan süreci başlatanlardır. 

"Nature" dergisinin kardeş yayını olan "Bio-teknoloji"'de yayımlanan bir makalede, Eleopulos ve meslektaşları, piyasaya sürülen HIV testlerinin hiçbirinin geçerli olamayacağını, çünkü "HIV" antikorlarını tespit edecek protein reajanlarının, gerçekten virüsle ilişkili olduklarını gösteremediklerini iddia ettiler. Bunun yapılmamasının sebebinin, virüsün hiçbir zaman vücuttan izole edilememesi olduğunu söylediler. Bu testlerin kullanışlığını doğrulamaya kalkışmanın temel yöntemi, test proteinleri ile tepkimeye giren antikorların, AIDS hastalarında ya da AIDS riski altında olan insanlarda, sağlıklı insanlardan daha fazla olduğunu göstermek. Ancak ne var ki, bütün bu HIV işaretleyicilerinin vücutta diğer kaynaklarının olduğu gösterildi, onun için HIV varsa bile, antikorlar onun varlığını işaret etmez. 

Bu durum büyük bir karışıklık yarattı. Tıbbi literatürü gözden geçiren bir çalışma, testte "pozitif" sonuç çıkmasına neden olabilecek, 70'ten az olmayan sayıda hastalığı tespit etti. 

Eğer "HIV"in bir efsane olduğunu söyleyen bilimciler haklı iseler, analizleri, test-pozitif çıkan insanlar için anlamlı bir mesaj içeriyor. Şu anlama geliyor; bir insanın bağışıklık sistemi, üzerindeki yıkımın derecesine bağlı olarak, baskılayıcı etkenlerin ortadan kaldırılması şartıyla, tekrar normale dönebilir. Bu, özellikle anti-viral ilaçları satın alamayacak kadar fakir ülkelerdeki milyonlarca "pozitif" insanın, "ölümcül virüs" teorisinin tahminlerine karşın neden yıllar sonra hala "sağ" olduklarını da açıklıyor. 



Yıllardır medyanın, bilimcilerin ve AIDS derneklerinin, "HIV yüzünden kıyamete yaklaşıyor" diye nitelendirdikleri Afrika bile, tahminlerin yanlış olduğunun anlaşıldığı şu günlerde, kabustan uyanıyor olabilir. "Afrika Yükseliyor" başlığıyla yayımlanan yeni bir Time Magazine makalesi de, "yıllardır süren iç savaş, ve açlıktan sonra, pek çok Afrikalı için hayatın normale dönüyor olabileceği"nden bahsetti. 11 sayfada, HIV ya da AIDS hakkında herhangi bir değinme yoktu. Kıta genelinde yayımlanan New African dergisi de, AIDS gerçeğinin araştırılması için uluslararası bir kurul oluşturulması çağrısında bulundu. Dergi, batılı uzmanlar tarafından yapılan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından desteklenen "abartılı ve alarm verici" tahminlerin, Afrikalıların özgüvenlerine ve dışardaki imajlarına ölçülemez büyüklükte zarar verdiğini söylüyor. 

Trajik olarak, "HIV" tanısının kendisinin pek çoklarını öldürdüğüne dair bulgular var. Psikolojik stresten kaynaklanan intiharlar ve diğer ölümler bir yana, tanı, doktorların virüsü yenmek için çok zehirli ilaç reçeteleri yazmalarına neden oldu. San Fransisco Hastanesi'ndeki tıp profesörü ve AIDS programı yöneticisi Dr. Donald Abrams gibi tecrübeli doktorlar da, felakete uyanmaya başladılar. Kaliforniya Üniversitesi öğrencilerine verilen bir derste Dr Abrams şöyle seslendi : "Antiretroviral almayı seçmeyen insanlar, bu ilaçları alan bütün arkadaşlarının ölüm vagonuna binip gittiklerini gördüler."

"AIDS"'çiler, "HIV" inancını sarsan bu tür buluşlara, genelde sessiz kaldılar. Üzerlerine gidildiğinde, "orta yolu eleştirenlerin sadece bir grup maceracı bilimci" olduğu "tipik" cevabını verdiler. Pek çok profesyonel, farklı görüşleri duyma imkanından yoksundu, çünkü bilinen dergiler bunları yayınlamıyordu. İngiliz kamu sağlığı uzmanı, ve önceki Dünya Sağlık Örgütü danışmanı profesör Gordon Stewart, daha 1985'te, yaşam ve davranış şeklinin AIDS'te temel etken olduğu sonucuna varmıştı. Salgının şekli konusundaki tahminleri, virüs teorisinden daha doğru çıktı. Ne var ki, analizlerini yayınlamaları için Nature ve Royal Society dergisine yıllardır yaptığı başvurular hiçbir zaman kabul edilmedi. 

Dünya çapındaki binlerce AIDS uzmanı ve bilimci, AIDS'in "ölümcül virüs" teorisinin uygun olmadığını aslında biliyorlar. İçlerinde Nobel Ödülü sahiplerinin de olduğu yüzlercesi, düşüncelerini açıkladılar. "HIV/AIDS'in Yeniden Bilimsel Olarak Değerlendirilmesi için Grup" adını verdikleri kurdukları oluşum ile, bilim dünyasına AIDS'im nedenlerini yeniden değerlendirmeleri için baskı kuruyorlar. Bu çağrıya verilen destek, iki websitesinin de kurulması ile büyüyor. Bunlardan biri olan virusmyth.com, 250'den fazla makale içeriyor. 

Webmaster Robert Laarhoven, karşıt görüşlerin de incelenmesi için bir masa kurulmasını istemesi üzerine, dört yıl önceki "Berlin 10. Dünya AIDS Konferansı"ndan kovulan Hollandalı bir AIDS analisti. Eğer Almanya'ya dönerse tutuklanmak ile tehdit edilmişti. Cenevre'de farklı olacak mı? IFAS'a bir platform sunulması olumlu bir gelişme iken, çok şey, bilimcilerin mevcut HIV teorisinin yetersizliklerinden bunalıp bir alternatif aramalarına bağlı. 

AIDS biliminin durumu konusundaki rahatsızlık kesinlikle artıyor. İki yıl önce Kanada Vancouver'de yapılan son AIDS konferansı, protease inhibitörlerini de içeren bazı ilaç türlerinin bazı AIDS vakalarında başarılı olduğu şeklindeki "muzaffer" nidalarla çalkalanıyordu. Hastaların yataklarından kalkıp işlerine döndüğü bir "Lazarus Etkisi" rapor ediliyordu. Yılda 20,000$ 'a mal olan bazı agresif kombinasyon terapilerinin, bazı hastalarda HIV'i yenebileceği umut ediliyordu. 

Geçen yıl farklı bir hikaye anlatılıyordu. HIV, deniliyordu o zaman, o kadar hızlı mutasyon geçiriyordu ki, pek çok ilacın etkisinden kaçabiliyordu. Ayrıca vücutta "gizlenme" yerleri vardı. New York Times, Ağustos ayında, "yeni AIDS ilaçlarına rağmen pek çoğu hala savaşı kaybediyor" diye yazıyordu. Almanya'dan doktorlar, "...antiretroviral ilaçlarla elde edilen olumlu sonuçlar, günlük klinik uygulamaya yansıtılamaz" diye açıklama yapıyorlardı. Yeni yaklaşımın en hevesli savunucuları bile "ufukta kara bir bulut"un olduğunu söylemekten geri durmuyorlardı. Hastaların yarısının, hapları istendiği gibi içmediklerini "The Lancet" dergisi açıklıyordu. Bu sadece, günde yaklaşık olarak 20 hap içmenin zorluğundan değildi, garip ve tehlikeli yan-etkilerde beliriyordu. "Bu sonuçlar bize protease inhibitörlerinin etkilerinde pek seçici olmadıklarını gösteriyor" diyordu Pittsburgh Üniversite Hastanesi'nden Dr. John Mellors, "aynı zamanda hastayı da vuruyorlar".

New England Journal of Medicine'da yayımlanan AIDS vakalarındaki düşüşlerin daha etkili ilaçların kullanımına bağlı olduğu iddiası, bilimsel bir araştırmaya değil, ancak eğilime oldukça açık bir araştırmaya dayanıyordu. Ayrıca düşüş, yeni tedaviler öne sürülmeden önce başlamıştı. 

AIDS doktorları gerçekten de, araştırmalara ayrılan milyarlarca doların karşılığında bir şeyler göstermek istiyorlar ama, umutsuzlukları, bazı bilimcilere göre, kararlarını etkiliyor. Bir biyokimyacı ve 20 yıl protease inhibitörleri ile çalışan Amerikalı bir AIDS araştırmacısı olan Dr. David Rasnick, geçen yıl, Amerikan Yiyecek ve İlaç Dairesi tarafından onaylanan AIDS ilaçlarının hiçbirinin, tam klinik deneyleri tamamlamadıklarını açıkladı. Denemeler, potensiyel problemler çıkmadan durdurulmuştu. Örneğin 1200 kişiyi içeren bir deneme geçen Şubat'ta zamanından önce durdurulmuştu. Protease inhibitörlerini içeren grpta daha az ölüm olmuştu, ama denemenin lideri bile, bunun istatistik olarak bir anlamının olmadığını kabul etmişti. Aynı şey, ilk "AIDS tedavisi" olan AZT'de de yaşanmıştı, daha sonra yapılan ve dört yıl süren bir İngiliz-Fransız çalışması, AZT kullanan grupta ölümlerin, plasebo kullanan gruba göre %25 daha fazla olduğunu göstermişti. 

Medya tarafından verilen izlenime rağmen, HIV teorisinin binlerce karşıtı var. AIDS'in HIV teorisi, tıp dünyasında yalnızca 15 yıl önce kök saldı, ama hakkında 100,000'den fazla makale yayımlandı. Tıp profesyonellerinin bu teoriyi yeniden gözden geçirmesi için alçakgönüllü ve cesur olmaları gerekiyor. Virüsün izolasyonu ve testin geçerliliği hakkındaki argümanlar cevapsız kaldığı müddetçe, tıp dünyası için potensiyel krizin büyüklüğü artacaktır. 



Cenevre bu meydan okumaya cevap verebilecek mi? Yoksa Nature dergisinin daha önceki bir editörü gibi "başka seçenek yoksa-seçenek de yoktur" mu diyecek ?


Anasayfa

AIDS 'in HIV Teorisi: Efsane mi, Gerçek mi?

Eleni Papadopulos ile Röportaj : AIDS'in Nedeni HIV mi? (1)

Eleni Papadopulos ile Röportaj : AIDS'in Nedeni HIV mi? (2)

Eleni Papadopulos ile Röportaj : AIDS'in Nedeni HIV mi? (3)

Eleni Papadopulos ile Röportaj : AIDS'in Nedeni HIV mi? (4)

AIDS üzerine beyanatlar

Gözleri Bilimle Bağlamak

Sünnet Hakkında (site dışı)

Jenital Zevk ve Jenital Acı: Neden Biri Değil de Öbürü

 

 

 

 

 

 

linkler