Kırık mızrap

Home
Ölçüler
Dualarımız
Site haritası
Güzel sözler
Çiçek bahçesi
Hadis-i şerifler
Sünnet-i seniye

sayfamıza mesaj

Giriş Sayfası Olarak Ayarla      Sık Kullanılanlara Ekle

Sayfayı yazdır


Bir demet şiir

Dava adamı

İdeal ruhlar

Ebediyete uyananlar

Işık adam

Millet ruhu

Dertli sineler


Dava adamı

Kıvrım kıvrım Hakk’a uzanan ışıktan yolda,
Benlik adına her şeyini aşan kahraman...
Hilkata âid sırların anahtarı onda,
Büklüm büklüm bir yumak onun elinde zaman. 

Durmuş göğe giden yolda rampalar kuruyor,
Ermiş Hızır’la bir sırlı halvete önceden..
Gelip geçenlere şafak mesajı sunuyor,
Bağrında tek ışığın çakmadığı geceden... 

Elinde meş’ale, saçıyor nûr üstüne nûr,
Kandiller sıra sıra geçtiği her bucakta;
Atlas iklîminde her dem üfül üfül huzûr,
Tütüyor anber kokusu tüten her ocakta. 

Ve yeşeriyor uğradığı yerler ardından,
Nârâ atıyor ovalar, vâdîler, yamaçlar...
Rüzgâr bahar kokusuyla esiyor her yandan,
Artık dirilip doğruluyor otlar, ağaçlar. 

Sonsuz’la içiçe onun düşünce dünyâsı,
Dilinde bir yanık türkü, gönlünde heyecân;
Gözlerinde rengârenk âhiret haritası,
Benliğinde nokta nokta ötelere imân...

  Başa dön

İdeal ruhlar

İnsan yüksek ideâllerle yaşar;
Çocukluk ufkunda tatlı rüyâlar,
Gençlikde ağaran zengin hülyâlar,
Ardarda beliren sırlı verâlar..

İnsan yüksek ideâllerle yaşar!

Bahar çağlar gözlerinin içinde,
Düşüncede dirildiği demlerde..
Bir âhû peşinde, ıssız çöllerde,
Ölüp ölüp dirildiği günlerde
Bahar çağlar gözlerinin içinde...

Ufku engîn dertlilerle iç içe,
Bakışlar hüzünlü, sîneler gamlı,
Havârîler gibi ahd ü peymânlı
Nâm u nişân bilmez, va’de vefalı;
Ufku engîn dertlilerle iç içe...

Sonsuzlukla gülümseyen yüzleri,
Ayrı bir beyân, ayrı bir ifâde..
Öteyle sermest, ellerinde bâde,
Gönüller ararlar temiz ve sâde,
Sonsuzlukla gülümseyen yüzleri. 

Kaf dağından ağır yükleri çekmek,
Bir ömür boyu mukaddes ızdırâp;
Lâubâlîlerce her şey bir serâp..
İdeâl ruhlar için şevk ü târâp,
Kaf dağından ağır yükleri çekmek.

  Başa dön

Ebediyete uyananlar

Yeni bir mevsim kızarıyor, günler şivekâr;
Rüyâlardaki o güneş çehreli nevhayâl,
Otağını kuracak bir âsûde yer arar..
İşveyle çağırıyor onu koylarda bahar,
Rûha hayat üfleyen tatlı mûsikîsiyle,
İsrâfil’in sesi, seslerin en nefîsiyle.
Ne hazân endişesi, ne de hüzünlü melâl...

Ümît iklimi her yanda sırça şadırvanlar,
Nur akıyor musluklarından, içenler mahmûr..
Bu yerde bir bir ebediyete uyananlar 

Her lâhza ayrı bir vuslat hazzını duyanlar,
Sevdâya kanat açarlar inançla şen-şakrak;
Ufuklarında ağaran pırıl pırıl şafak,
Ererler hayat suyuna ellerinde fağfûr...

Bilmezler ne gurûb ânını, ne son baharı,
Kol gezer kehkeşânlar, gezdikleri yerlerde..
Her mevsim yaşarlar o güneş yüzlü çağları,
Cennetlerdekine denk tatlı hâtıraları;
Ruhları büyülenerek bir bilinmez hazla,
İki büklüm olup inlerken binbir niyâzla;
Tüllenir solmayan güzellikler perde perde...

Bir de hep melâle açık karanlık ruhlar var,
Yıllarca yaşasalar da yine ömür kısa!
Stresler, hafakanlar ve bitmeyen “eyvâhlar,”
Yaşarken çeker, giderken inler ve ağlarlar..
Önlerinde dağ, dağın arkasında yine dağ,
Sel almış ovaları, her taraf bir vîranbağ,
Gönüllerde ümîtsizlik, dimağlarda tasa...

  Başa dön

Işık adam

Belirdi bir kır atlı;
Başı gözü polatlı;
Gözler buğulu, nemli,
Üveyk gibi kanatlı...

Geliyor dolu dizgin,
Yüreği dertle ezgin..
Izdırâb çekmiş belli,
Duyguları pek engîn.

Ululardan bir ulu,
Heyecanla dopdolu; 
Dokunsan ağlayacak,

Allah’ın sâdık kulu.

Bir gariblik sesinde,
Yalan yok çehresinde..
Bakanlar anlayacak, 
Işık var çevresinde.

Sür atını durmadan,
Kalmadı bende derman;
Ey metâı nûr adam!
Yok fevt edecek zaman.

Sakın geç kalma zinhâr!
İçim hasretle yanar;

Kalmadı başka sevdâm,
Ağar ufkumda ağar..! 

Artık bende’nim bende’n,
Ayrılmam asla senden!
Al beni de yanına;
Vaz geçdim cân u tenden...

Sorma kim olduğumu!
Düşüp-doğrulduğumu;
Eriştim ummanına,
Unuttum boğulduğumu...

  Başa dön

Millet ruhu

Bir yiğit vardı gömdüler şu karşı bayıra...
Arkadan kefenini, gömleğini soydular.
“Aman kalkar!” deyip üstüne taşlar koydular,
Bir yiğit vardı; gömdüler şu karşı bayıra. 

Yiğidim, hele anlatıver olup biteni!
Sen dertli, vatan dertli, oturup ağlayalım...
Ağlayıp da sînelerimizi dağlayalım,
Yiğidim, hele anlatıver olup biteni. ü

Ses ver yiğidim, yoksa beni duymuyor musun!
Yıllar var ki hep hayâlinle oynaşıyorum,
Kalkıp geleceğin ümîdiyle yaşıyorum...
Ses ver yiğidim, yoksa beni duymuyor musun?! 

Sırtımda ârdan bir gömlek, yılların vebâli,
Ümitle ışıldayan gönlüm, seni bekliyor;
Kâh göklerde uçup, kâh yerlerde emekliyor.
Sırtımda ardan bir gömlek, yılların vebâli. 

Her tarafta harâb eller, baykuşlara bayram,
Köprüler birbir yıkılmış ve yollar yolcusuz,

Gelip uğrayanı kalmamış çeşmeler, susuz..
Her tarafta harâb eller, baykuşlara bayram. 

İrâdelerde çatırtı, ruhlarda müthiş şok,
Târihi yağmaladı bir düzine tâlihsiz;
Değerler altüst oldu, mukaddesât sâhibsiz,
İrâdelerde çatırdı, ruhlarda müthiş şok. 

Tıpkı rüyâlarda olduğu gibi diril, gel!
Beyaz atının üzerinde bir sabah erken;
Gözlerim kapalı rûhumda seni süzerken
Tıpkı rüyâlarda olduğu gibi diril, gel!

  Başa dön

Dertli sineler

Sîneler dertli, ruhlar sıkılmışsa kederden,
Gözler buğulu, gamla inliyorsa geceler,
Ve hele “diriliş” emri gelmişse kaderden,
Her taraf canlanır, her şey “Baharı!” heceler. 

Hiç durmaz, hep ümît peşinde yol alır alan,
Yüreğindeki ateş ocaklardakine denk;
Kıvrım kıvrım sonsuza doğru koşar her zaman,
Yol bitip yolcu ışığa ulaşıncaya dek... 

Göründü ufukta nûr, karanlıklarda hummâ,
Uçuşuyor yarasalar şaşkın ve elemli;
Gözsüzler için korkulu bir yeni muammâ,
Hicranlı ruhların şafağı olduğu belli. 

Yılları gam üstüne gam geçenlere bayram!
Sarsılıyor eski meyhane tâ temelinden...
Geleceğe selâm, gelenlere binler selâm!
Dönüyor şanlı akıncı artık seferinden...

  Başa dön


Güncelleme: Şubat 22, 2001 .