Namaz
Namazın
farzları 12'dir. Bunlardan 6'sı daha namaza başlamadan
bulunması gereken farzlardır ki, bunlara NAMAZIN ŞARTLARI
denir. Diğer 6sı namazıın içindedir bunlarada
NAMAZIN RÜKÜNLERİ denir.
NAMAZIN
ŞARTLARI
Namaz
kılacak kimsenin hadesten temizlenmesi, yani, abdestsiz ise abdest
alması, cünüp ise gusletmesi demektir.
Namaz
kılacak kimsenin bedeninde veya elbisesinde veyahut namaz kılacağı
yerde şer'an necis (pis) sayılan bir madde varsa, o pisliğin
temizlenmesi demektir
Başa
dön
Namazda
bakılması harâm olan yerlerini örtmeye setr-i avret denir.
Avret
Yerleri Neresidir?
Avret
yerleri, erkek ve kadında örtülmesi farz olup başkalarına
gösterilmesi harâm olan uzuvlardır. Erkeklerde avret yerleri, göbekten
diz kapağının altına kadar olan kısımdır.
Kadınlarda ise avret, yüz, el ve ayaklar dışında bütün
vücuttur.
*
4 yaşına kadar olan çocuklar için avret yoktur, denmiştir.
Daha yukarı çocuklar için avret söz konusudur.
Avret,
galiz ve hafif diye 2'ye ayrılır. Galiz avret yalnızca ön
ve arka mahallerdir. Diğer taraf, hafif avrettir. Bu ayırım
namaz hakkında değil, nazar = bakmak hakkındadır.
*
Setr-i avret, hem Hâlikın, hem de mahlûkun hakkıdır. Bu
sebeble, kendinden başka kimsenin bulunmadığı yerde
(halvette) de kişinin örtünmesi gerekir.
Başa
dön
Namazı,
kıble denilen Mekke'de bulunan Kâbe-i Muazzama'ya yönelmek
suretiyle kılmak demektir.
*
Kıble, sadece Mekke-i Mükerreme'deki taş binadan ibâret değildir.
Şeriata göre kıble, Kâbe'nin üstünden ta Arş'a, altından
ise Ferş'e kadar uzanan nuranî bir sütun ve direktir. Bu sebeple
kişi ister uçağın içinde Kâbe'nin üstünde olsun,
isterse yerin karnında Kâbe'nin altında bulunsun, bu nuranî
sütuna yönelerek namazını kılar. İstikbâl-i kıble
şartını böylece yerine getirmiş olur.
Kıble Yönünü
Bilmeyen Kimse, Namazını Nasıl Kılmalıdır?
Kıblenin
yönünü bilmeyen kimse, önce çevresinden kıblenin ne tarafta
olduğunu sorup araştırmalıdır (taharrî). Başkasından
öğrenme imkânı yoksa, kendi araştırma yapar ve kıble
ciheti olduğuna kanâat getirdiği yöne doğru namazını
kılar. Şayet kıldığı yönün kıble
olmadığı namazdan sonra ortaya çıkarsa o namazı
iade gerekmez. Ancak, imkânı olduğu halde, sorup araştırmadan
yanlış istikamete doğru namaz kılmışsa,
namazın iadesi gerekir.
Başa
dön
*
Kıble cihetinde şüphe eden kimse, araştırma yapmaksızın
namaza başlayıp namaz esnasında kıbleye yönelmiş
olduğunu anlasa, namazı iade etmesi lâzımdır. Çünkü
yöneldiği istikametin kıble olduğuna tam bir kanaatle kılacağı
namazlar, şüpheli olarak kıldığı rek'atlar üzerine
bina edilemez. "Kuvvetli, zayıf üzerine bina edilemez"
kaidesi bunu gerektirir. Fakat namazı bitirdikten sonra kıblede
isabet ettiğini anlasa, namazı sahihtir. İade gerekmez.
Ebu Yûsuf'a göre her iki halde de iade gerekmez.
*
Kıble cihetinde ihtilâf edenler, namazları yalnız başlarına
kılarlar. Cemaatle kıldıkları takdirde imamın yöneldiği
istikametin kıble olduğuna kanaati olmayanın namazı
sahih olmaz.
*
Farz ve nâfile namazların Kâ'be içinde kılınması
sahihtir. Dilenilen tarafa dönülebilir.
İmam
Kâ'be içinde olup cemaat Kâ'be dışında ona uyacak
olsalar, Kâbe'nin kapısı açık olmak şartı ile
câizdir.
*
Mevcut mihrap varken, kıbleyi taharrî câiz olmaz. Kadıhân'da
ise, mihrapların vücudu ile beraber taharrînin câiz olduğu
kayıtlıdır.
Niçin Bütün Müslümanlar Kâ'be'ye Yöneliyoruz?
Müslümanların
namaz kılarken yeryüzünde mabetlerin en eskisi ve en mukaddesi
olan Kâ'be'ye yönelmeleri; aralarında birlik ruhunu canlı
tutmak, gönülleri müşterek bir ibâdetin İlâhî neşvesi
ve nuruyla aydınlatmak gibi hikmetlere dayanmaktadır. Aynı
kıbleye yönelerek ibâdet etmek, aynı zamanda dil, renk,
ırk farkını ortadan kaldırarak, tam bir sevgi ve
cihanşümûl bir kardeşliğin te'sîsine de vesîledir.
Beş
vakit namazı, kendi vakitleri içinde kılmak demektir. Vakit
girmeden namaz kılmak câiz değildir. Vakit geçtikten sonra kılınan
namaz da artık edâ değil, kazâ olmuş olur (Geniş
bilgi için Namaz Vakitleri bahsine bak).
Başa
dön
Niyet,
kalbin bir şeye karar vermesi, o işin ne için yapıldığını
düşünmeksizin bilmesi demektir. Namaz hususunda niyet ise, sırf
Allah rızası için namaz kılmayı dilemek ve kılınacak
namazın hangi namaz olduğunu bilmek, içinden geçirmek
demektir.
Niyet
kalbe ait bir iştir. Bununla beraber dil ile de söylenmesi efdal görülmüştür.
Namaza
Niyette Vakit Tâyini Gerekir mi?
Nâfile
namazlar için vakit tayin etmek gerekmez. "Allah rızası
için namaz kılmaya niyet ettim demek" veya kalbinden geçirmek
kâfidir.
Farz
namazlarda ise, namazın hangi vakit namazı olduğunu tayin
etmek şarttır. "Bugünkü öğle namazının
farzını kılmaya niyet ettim" gibi...
Cuma,
bayram, cenaze ve vitir namazlarında da farz namazlar gibi vakit
tayini gerekir.
Kaza
namazlarında, hangi vakit kaza edilecekse söylenmelidir.
Bilinemiyorsa, "en son kazaya kalan öğle ve ikindi namazı..."
tarzında bir niyet yapılabilir.
Başa
dön
Niyetin
iftitah tekbirine yakın olması efdaldır. Daha önce de niyet
edilebilir. Yeter ki niyet ile tekbir arasında yemek - içmek, konuşmak
gibi namaza yabancı bir iş yapılmasın. Tekbir aldıktan
sonra yapılan niyetle namaz sahih olmaz. Muhtâr olan görüş
budur. Diğer bir görüşe göre ise, tekbirden sonra Sübhâneke'den
ve Eûzü'den evvel yapılacak niyet ile de namaz câiz olur.
İmam-ı
Şâfiî'ye göre, niyetin tekbire yakın olması şarttır.
*
Edâ niyeti ile kaza, kaza niyeti ile de edâ câizdir. Meselâ, bir
kimse öğle vakti çıkmamıştır diye öğle
namazını edâya niyet edip kılsa, sonradan vaktin çıktığı
anlaşılsa, kıldığı namaz öğlenin
kazası yerine geçer.
*
Bir kimse bir vakit için iki farz namaza niyet etse, meselâ öğle
vakti içinde öğle ile ikindi namazına niyette bulunsa, bu
niyeti vakti girmiş namaz için muteber olur.
*
Bir kimse bir vaktin farzına niyet ederek namaza başlasa da
sonra nâfile kılıyormuş gibi bir zan ile namazı
bitirse, bu namazı farz yerine geçer. Çünkü niyetin namazın
sonuna kadar hatırlanması şart değildir.
*
Cemaatle namaz halinde imama uyanın, namaza niyetle beraber, imama
uymaya da niyet etmesi lâzımdır. Meselâ: "Bugünkü öğle
namazının farzını kılmaya niyet ettim. Uydum
şu imama" denir.
*
Cemaatin imama uyma niyeti, imamın Allâhu Ekber diye namaza başlamasından
sonra olmalıdır. Bu, İmameyn'e göredir. İmam-ı
A'zam'a göre, cemaatın tekbirleri imamın tekbirine yakın
olmalıdır. O halde, niyetin imamın tekbirinden önce yapılması
lâzım gelir.
Bununla
beraber imam daha Fâtiha-i şerîfeyi bitirmeden tekbir alıp
imama uyan kimse, iftitah tekbirinin sevabına kavuşmuş
olur.
Başa
dön
NAMAZIN
RÜKÛNLARI
Namaza
tekbir ile, yani Allâhü Ekber denilerek başlanır. Bu sebeble
bu tekbire iftitah (yani namaza başlama) tekbîri denir. Bu tekbire
Tahrime de denir.
*
Tahrime, bir şey'i haram kılmaya denir. Namaza Allâhü Ekber
sözüyle başlandığı ve bundan sonra namazdan çıkana
kadar yeme, içme, dünyevî konuşma ve çalışmalar haram
olduğu için, iftitah tekbirine bu isim verilmiştir.
*
Hanefîlerin çoğuna göre, iftitah tekbiri, namazın bir rüknü
değil, bir şartıdır ve namazın dışındadır.
Ancak namazın rükünlerine iyice bitişik olması
sebebiyle, rükün kabul edilmesi daha uygun bulunmuştur.
Diğer
üç mezheb imamları da iftitah tekbîrini rükün kabûl ederler.
Başa
dön
Namazda
ayakta durmak demektir. Farz ve vâcib namazlarda ayakta durmak farzdır.
*
Özür olmaksızın yalnızca bir ayak üzerinde durmak
mekruhtur. Fakat böyle kılınan bir namazı iade etmek de
gerekmez.
*
Bir özür olmadıkça, farz namazlar hayvan üstünde kılınmaz.
Yürümekte olan bir araba da, yürümekte olan bir hayvan hükmündedir.
Binaenaleyh zaruret bulunmadıkça, farz ve vâcib namazlar, hareket
hâlindeki araba içinde kılınmazlar.
*
Hareket hâlindeki bir gemi içinde, bütün namazlar oturarak kılınabilir.
Fakat ayakta kılınması efdaldir.
*
Uçuş hâlindeki bir yolcu uçağı da, hareket hâlindeki
gemi mesâbesindedir.
*
Ayakta durmaya mâni ciddî bir özür ve hastalığı olan
kimse, namazı oturarak kılabilir. Bir müddet ayakta durmaya gücü
yeten kimse, o miktar ayakta durmalı, sonra oturmalıdır.
Hattâ sadece iftitah tekbîrini ayakta almaya iktidarı olan, tekbîri
ayakta alır ve sonra oturur.
*
Sünnet ve müstehab namazları, bir özür olsun olmasın
oturarak kılmak câizdir. (Efdal olan ise ayakta kılmaktır).
Bundan sadece sabahın sünneti müstesnadır. Teravih namazı
da, sabahın sünneti gibi, bir özür olmaksızın oturarak
kılınmaz.
*
Bir kimse ayakta başladığı nâfile namazı
oturarak; oturarak başladığı nâfileyi de sonradan
kalkarak ayakta tamamlayabilir.
Başa
dön
Kıraat
Nedir?
Namazda,
kıyam hâlinde, yani, ayakta iken Kur'an-ı Kerîm'den bir veya
birden fazla âyet okumaktır.
Kıraat Nasıl
Yapılmalıdır?
Okunan
Kur'an, namaz kılanın kendisi işitecek derecede hafif bir
sesle telâffuz edilerek okunmalıdır. Buna hafî kıraat
denir. Tamamen kalbden geçirilerek yapılan bir okuma ise, kıraat
sayılmaz. Böyle bir okuyuşla kılınan namaz sahih
olmaz.
İmama
uyan kimseden kıraat sâkıt olur. Yani o kimse Kur'an okumadan
imamı dinler, imam gizli okuyorsa, sükût edip bekler.
*
Şâfiîlerce imama uyan kimseden kırâet sâkıt olmaz.
Onlar, imam namazı gerek cehrî, gerekse hafî kırâetle kıldırsın,
Fâtiha'yı okurlar. Rek'atı kaçırma korkusu bundan
istisnadır. Mâlikîler ve Hanbelîler ise, yalnız hafî
namazlarda imama uyan kimsenin okumasını gerekli görürler.
*
Kur'an'dan namaz câiz olacak kadarını ezberlemek, her müslümana
farz-ı ayndır. Fâtiha ve bir sûre hıfzı vâcib, tüm
Kur'an'ın ezberlenmesi ise, farz-ı kifâyedir.
*
Farz namazların sadece ilk iki rek'atında kırâet farzdır.
Üç ve dördüncü rek'atlarda kırâet farz değildir. Nâfileler
ile vitrin ise, her rek'atında kırâet yapılır.
Avuç
içlerini diz kapaklarına yapıştıracak şekilde
iki büklüm olmak demektir.
*
Yapılışı Nasıldır?
Rükû'un
en alt derecesi, elleri dizlere yapıştıracak şekilde
eğilmektir. Sünnete uygun rükû' ise şöyle yapılır:
Vücudun
yukarı kısmı, baş dik olarak yere paralel şekilde
öne doğru eğilir. Ayaklar kırılmaksızın
dik tutularak eller de dizlere konur ve parmaklarla kavranır. Bu
arada baş ile arka düz halde bulunmalıdır.
Hanımların
tam rükû'a varmaları gerekmez. Rükû'a yakın bir şekilde
eğilmeleri kâfidir.
Başa
dön
Sücûd
Ne Demektir?
Burnu,
alnı, elleri, dizleri ve ayakları yere koymak ve dokundurmak
suretiyle secde etmek demektir. Secde, lügatte baş eğmek,
tevazu' göstermek demektir. Her rek'atte iki kere secde etmek farzdır.
*
Secde ve rükû' hâlinde durmanın en az miktarı, üçer kere
tesbih okunacak miktardır. Ortası 5, ekmeli 7'şer tesbih
okuyacak kadar durmaktır.
*
Tek başına namaz kılan, daha fazla tesbihte bulunabilir.
Fakat imam olan zat, cemaatın rızası bulunmadan 3'ten
fazla tesbihte bulunamaz. Cemaati usandırmak câiz değildir.
Rükû'daki
tesbih: Sübhâne Rabbiye'l-Azîm'dir.
Secdedeki
tesbih de: Sübhâne Rabbiye'l-A'lâ'dır.
*
Yapılışı Nasıldır?
Rükû'dan
kalktıktan sonra secdeye giden kimse, alınla beraber burnunu
da yere koyar. Özür olmaksızın sadece alnı yere koyup
burnu koymamak câiz olmaz. Bu şekilde yapılan secde sahih değildir.
Yanak ve çeneleri yere koymakla secde olmaz.
Secde
hâlindeyken ayrıca eller ile dizler de yere konur. Bu sünnettir.
İmam-ı Şâfiî, Ahmed bin Hanbel ve İmam-ı Züfer'e
göre ise, farzdır.
İki
ayağın veya bir ayağın parmakları yere konmadıkça
secde câiz olmaz.
Nereye
Secde Edilir?
Secde
yer üzerine veya yere bitişik bir şey üzerine yapılır.
Secdede alın, yerin veya yer hükmünde olan şey'in katılığını
hissedecektir. Buna binaen, ot, saman, yün, pamuk, kar gibi yumuşak
şeyler üzerine secde yapan kimse, yüzü bu maddeler içinde
kaybolup da yerin sertliğini hissetmezse secdesi sahih olmaz.
Yerin
sıcak oluşu veya temiz olmayışı gibi bir özürden
dolayı avuç içlerine, elbisenin bir tarafına secde edilmesi
sahihtir.
Secde
edilen kısım, aynı zamanda ayak koyulan yerden bir karıştan
fazla yüksekte olmamalıdır.
Ancak
kalabalık veya başka bir özre binaen, kendi dizleri üstüne
veya öndekinin sırtına da secde yapılabilir.
Başa
dön
Secdenin
Mânâ ve Ehemmiyeti Nedir?
Secde,
namazın en mühim rüknüdür.
Secde,
Allah Teâlâ'ya gösterilen ta'zimin en üst noktasıdır.
Namazda kıyâm ve rükû' mertebelerinden geçerek gittikçe artan
mahviyet ve hürmet, secde ile son dereceye varır.
Secde,
her türlü yabancı duygulardan uzak, mutlak bir teslimiyet ve sâf
bir kulluğun ifâdesidir.
İslâm
ma'bedlerine secde edilecek yer demek olan mescid isminin verilmesi de
secdenin önemini göstermektedir.
Secde
kulun kulluğunu tam mânasıyla duyduğu ve bu duyguyu izhâr
ettiği bir andır. Bu sebeble hadîs-i şerîf'te:
"Kulun
Allah'a en yakın olduğu an, secdedeki hâlidir" buyurulmuştur.
Secde
mü'minin Allah'a ilticâsının en güzel şeklidir.
Benlikten kurtulup mâsivadan sıyrılıp Bâkî-i Hakikîye
ulaşmanın sırrıdır.
Secdenin
Ehemmiyetini Gösteren Bâzı Hadîs Meâlleri:
Hz.
Peygamber'in (asm) âzadlısı Sevban Hazretleri, Resûl-i Ekrem
Efendimize bir gün şu suâli sorarlar:
-
Yâ Resûlâllah, bana öyle bir amelden haber ver ki onu işlediğimde
Allah Teâlâ beni Cennetine koysun...
Resûlüllah
Efendimiz ise, bu suâle cevaben şöyle buyururlar:
"Çok
secde etmeye bak. Her secdeden dolayı, Allah bir dereceni yükseltir,
bir hatânı afveder..."
Başa
dön
Namazın
son rek'atında, secdelerden sonra oturmak demektir.
Namaz
kılarken ikinci ve dördüncü rek'attan sonra oturmaya ka'de
denir. Üç rek'atlı olan akşam ve vitir namazlarında
ise, ikinci ve üçüncü rek'atlardan sonra oturulur. İkinci
rek'attan sonraki oturuşa ka'de-i ûlâ (ilk oturuş), üçüncü
veya dördüncü rek'attan sonraki oturuşa da ka'de-i âhire (son
oturuş) denir.
İlk
oturuş vâcib, son oturuş ise farzdır. İki rek'atlı
namazlarda ise, ikinci rek'atın sonundaki oturma, son oturuştur.
Bunlarda ilk oturuş yoktur.
Ne Miktar
Oturulur?
Oturuşun
farz olan miktarı, teşehhüd miktarı oturmaktır. Teşehhüd
miktarından kasıd ise, namazın sonunda Tehıyyâtı
okuyacak kadarki müddettir.
Oturuş
Şekli Nasıldır?
İlk
veya son oturuşlarda, sol ayak yan yatırılıp üstüne
oturulur. Sağ ayak ise, parmakları üzerine dikilerek,
parmaklar kıbleye doğru yöneltilir. Ellerin parmakları
tabiî şekilde uyluklar üzerine konur. Dizler tutulmaz. Vücud dik
tutularak kucağa doğru bakılır.
Kadınlar
ise, her iki ayağını da sağa doğru yatırarak
otururlar.
Tehıyyât Nedir?
Tehıyyât,
mi'rac gecesinde, Cenâb-ı Hak ile, sevgili Habîbi, son Peygamberi
Hz. Muhammed (asm) arasında geçen konuşmayı ifade eden;
senâ, duâ, selâm ve şehâdet mânalarını içine alan
bir cümledir.
Başa
dön
Ta'dîl-i
Erkân Nedir?
Ta'dîl-i
Erkân, rükünleri doğru yapmak demektir. Namazda ta'dîl-i erkân
ise, namazın kıyâm, rükû', sücûd gibi her bir rüknünün
sükûnet, vekar ve itmi'nân içinde yerine getirilmesi, acelecilik ve
çabukluk gösterilmemesi demektir. Meselâ rükû'dan kalktığında
vücud dimdik hâle gelmeli, en az bir kere "sübhâne rabbiye'l-azîm"
diyecek kadar ayakta durup ondan sonra secdeye varmalıdır. Her
iki secde arasında da böyle bir tesbih miktarı durmalıdır.
Yoksa rükû'dan tam doğrulmadan secdeye varmak, birinci secdeden
sonra tam doğrulmadan ikinci secdeye gitmek ta'dîl-i erkân'a zıddır.
Ta'dîl-i Erkân'ın
Hükmü Nedir?
Namazda
ta'dîl-i erkâna dikkat etmek, Ebû Yûsuf'a göre, namazın bir rüknüdür.
Bu sebeble farzdır. Riayet edilmemesi hâlinde namaz fâsid olur,
yeniden kılınması gerekir.
İmam-ı
A'zam ve İmam-ı Muhammed'e göre ise, vâcibdir. Buna göre,
namazda ta'dîl-i erkâna riayet edilmemesi hâlinde sehiv secdesi
gerekir. Fakat böyle bir namazı yeniden kılmak daha evlâdır,
daha iyidir. Böylece ihtilâftan da kurtulunmuş olur.
Başa
dön
NAMAZIN
VÂCİBLERİ NELERDİR?
Namazın
belli başlı vâcibleri şunlardır:
1
- Namazlarda Fâtiha-i şerîfe'yi okumak. Diğer üç mezhebde
Fâtiha okumak farzdır.
2
- Farz olan iftitah tekbîrini Allâhü Ekber şeklinde tam olarak söylemek
yalnız Allah demekle yetinmemek.
3
- Fâtiha'ya ilâveten kısa bir sûre veya buna denk üç kısa
âyet yahut da uzun bir tek âyet okumak. Buna zamm-ı sûre denir.
Zamm-ı sûre, farz namazların sadece ilk iki rek'atinde olur.
Nâfile namazlarda ise, bütün rek'atlarda Fâtiha'ya ilâveten sûre
okunur.
Diğer
mezheblerde zamm-ı sûre sünnettir.
Başa
dön
4
- Fâtiha'yı zamm-ı sûreden önce okumak.
5
- Namaz içindeki rükünlerden herhangi birini, meşrû miktarından
fazla yapmamak. Meselâ 2 yerine 3 secde yapmamak. Yapılırsa vâcib
terkedilmiş olur.
6
- Secdede alınla beraber burnu da yere koymak.
7
- Üç veya dört rek'atlı namazlarda ikinci rek'attan sonra ilk
oturuşu yapmak.
8
- Üç veya dört rek'atlı namazlar ile vitir ve öğle namazının
sünnetlerinde ikinci rek'attan sonra Tehıyyat'ı okur okumaz
vakit geçirmeden üçüncü rek'ata kalkmak. Tehıyyattan sonra
kalkılmayıp salâvat ve dualar da okunursa, vâcib terkedilmiş
olur, dolayısıyla sehiv secdesi gerekir.
9
- Namazların ilk ve son oturuşlarında teşehhüdde
bulunmak, yani Tehıyyât'ı okumak.
10
- Namazın vâciblerinden herbirini yerinde yapıp terk ve
te'hire (gecikmeye) uğratmamak. Farzları da te'hir etmemek.
Meselâ, kırâet bittikten sonra ayakta gecikmeden hemen rükû'a
gitmek gibi...
Farzın
te'hiri, yani, geciktirilmesi; vâcibin ise terk ve te'hîri, sehiv
secdesini gerektirir. Farzın terkedilmesi ise, namazı bozar.
11
- Tek başına namaz kılan kimsenin öğle ve ikindi
namazlarında hafî (kendi işitecek kadar) okuması vâcibdir.
Gündüz kılınacak nâfile namazlarda da bu şekilde
okunmalıdır. Sabah, akşam, yatsı namazları ile
gece kılınan nâfile namazlarda
Başa
dön
NAMAZIN
SÜNNETLERİ NELERDİR?
Namazın
belli başlı sünnetleri şunlardır:
1
- Beş vakit namaz ile Cuma namazı için ezan ve kamet
getirilmesi.
Cemaatle
kılınacak kaza namazları için de, ezan ve kamet okunması
sünnettir.
Kendi
evlerinde tek başına namaz kılan erkekler için, ezan ve
kamet müstehabdır. Kadınların ise, ezan ve kamet
getirmeleri gerekmez.
2
- İftitah tekbîrini alırken elleri yukarıya kaldırmak.
Erkekler,
ellerini, başparmakları kulak yumuşaklarına değecek
kadar, kadınlarsa ellerini parmak uçları omuzlarına kavuşacak
şekilde göğüslerinin hizasına kadar kaldırıp
o vaziyette Allâhu Ekber derler. Bu esnada parmakların normal
şekilde açık bulunması ve avuç içlerinin de Kâbeye
dönük bulunması gerekir.
*
Ellerin kaldırılması hususunda, bâzı âlimler,
tevhide işarettir demiştir. Bâzıları, dünya işlerini
arkaya atıp bütün varlığıyla kıbleye ve
namaza yönelmek içindir demiştir.
İbn-i
Ömer (ra)'den rivayet edilir ki: "Namaza başlarken el kaldırmak,
namazın ziynetidir (süsüdür). Her kaldırışta 10
sevap vardır. Her parmağa bir sevap düşer."
3
- İftitah tekbirini alır almaz el bağlamak.
Başa
dön
Erkekler
göbek altına, kadınlarsa göğüs üstüne el bağlarlar.
Erkekler
sağ elin baş parmağı ile serçe parmağını
halka şeklinde bulundurarak, bununla sol bileklerini üstten tutup
diğer üç parmaklarını sol kol üzerine uzatırlar.
Kadınlar ise, halka yapmaz, sağ ellerini tam sol elleri üzerine
korlar.
4
- Eller bağlandıktan sonra birinci rek'atta Sübhâneke'yi
okumak, sonra da Fâtiha'ya başlamadan evvel Eûzü-Besmele çekmek.
Diğer rek'atların başında da Besmele çekmek sünnettir.
5
- Sübhâneke ve Eûzü-Besmele'yi sessizce okumak.
Zamm-ı
sûreden evvel Besmele çekilmez. Yalnız İmam-ı Muhammed,
hafî kırâetle kılınan namazlarda Fâtiha'dan sonra
okunacak sûre başında Besmele çekilmesini caiz görür.
*
Sabah ve öğle namazlarında uzun mufassal, ikindi ve yatsı
namazında orta mufassal, akşam namazında kısa
mufassal okumak da sünnettir. Mufassal, Kur'ân-ı Kerîm'in son 7
de 1 kısmıdır. Üçe ayrılır. Uzun mufassal, Hücürât
sûresinden Bürûc sûresine kadar olan kısımdır. Orta
mufassal, Bürûc sûresinden Beyyine sûresine kadar olan kısımdır.
Kısa mufassal da, Beyyine sûresinden aşağı olan kısımdır.
Başa
dön
Sütre,
önü açık bir yerde namaz kılan kimsenin gelip geçene siper
olmak üzere ön tarafına koyduğu şeydir.
Sütre,
en az bir arşın (70 cm. kadar) bir yükseklikte olmalıdır.
Namaza durmuşsa, sütre kullanması sünnettir. Sütre edinilen
şey bir sütun, bir ağaç veya yere dikilmiş bir değnek,
sandalye v.s. gibi yüksekliği olan herhangi bir şey olabilir.
Hadîs-i şerîf'te bir ok ile de olsa sütre yapılması
emredilmiştir.
Yer
sert olup değneği dikmek mümkün değilse, uzunluğuna
bırakılır. Sütre olarak kullanacak hiçbir şey
bulunamadığı takdirde ise, namaz kılan kimse, önüne,
uzunlamasına bir çizgi çizer. Hilâl gibi kavisli de çizilebilir.
Maksad onun arkasında olan şeylere bakıp da kalbini meşgul
etmemektir.
Yere
serilen seccade, yere çizilmiş olan çizgiden daha fazla önünden
geçmeğe mâni olduğu için, sütre yerine de geçer. İbn-i
Âbidîn, önüne elbise veya kitabını koymayı da kâfi görür.
Sütreyi dikmek, yatık koymaktan; yatık koymak da çizgiden
evlâdır.
Erkek
kısmı önünden geçeni ikaz için okurken sesini yükseltebilir.
Sadece Sübhânallah da diyebilir.
Namaz
kılanın önünden geçilmesi, onun namazına zarar vermez.
Ancak geçen kimse günahkâr olmuş olur.
Cemaatle
kılınan namazlarda, yalnız imamın önünde sütrenin
bulunması kâfidir.
Başa
dön
Namazın
vâciblerinden herhangi birini bilerek yapmamak, tahrîmen (harama yakın)
bir mekruhtur. Sünnet veyahut âdâbından birini yapmamak mekruh
ise de, harama yakın değildir.
Bu
genel kaideden sonra, namazın belli başlı mekruhlarını
görelim:
1
- Namazda bedeni ve elbisesiyle oynamak. Serinlemek maksadıyla
eliyle yelpazelenmek.
Namazın
kemâli, ruhen ve bedenen huşû' ve sükûnet bulmak ve dünyevî işlerden
kalben alâkayı kesmek ile olduğundan bu gibi işler
mekruh görülmüştür. Hadîs-i şerîf'te de: "Allah Teâlâ
sizin namazda oynamanızı hoş görmez" buyurulmuştur.
2
- Abdesti sıkışık bir vaziyette veya iştah çekici
bir yemek sofraya konmuş iken namaza durmak... Bunlar da, namazda
kalb ve zihni meşgul ederek huzura engel olduklarından mekruh
sayılmışlardır.
3
- Namazda parmak çıtlatmak veya parmakları birbirine geçirmek
(teşbik).
İbn-i
Âbidin'in beyanına göre, parmak çıtlatmak namazın
haricinde de mekruhtur. Teşbik ise, ancak mafsallara masaj için
yapılıyorsa mekruh olmaz.
4
- Namazda iken esnemek, gerinmek, eli böğrüne koymak.
5
- Göğsünü kıbleden çevirmeden boynunu döndürüp bir yere
bakmak. Göğsü kıbleden döndürmek ise namazı bozar.
6
- Kollarını yere sermek. Kadınların sermesi mekruh
değildir.
Başa
dön
7
- İşâretle selâm almak.
8
- Secdeye varırken elbisesini önden veya arkadan eliyle tutup kaldırmak.
9
- Ceket ve paltosunu giymeyip omuzuna veya başına alarak namaz
kılmak. Bu, kibir ve namaza önem vermemek gibi duygularla olursa,
mekruhtur. Bir özürden dolayı olursa mekruh sayılmaz.
10
- Kılıksız bir halde, kirli iş elbisesi içinde veya
başkasının yanına çıkamayacağı bir kıyafetle
namaza durmak. Hz. Ömer (ra) kirden sakınılmayan hizmet
elbisesi ile namaz kılmakta olan bir kimseyi görünce ona hitaben:
"Seni bâzı kimselere göndersem bu elbise ile gider
misin?" diye sormuş; o da, "Hayır" deyince:
"Cenâb-ı Hak, kendisi için süslenilmeğe en lâyık
olandır" buyurmuştur.
Namazda
Müstehap olan mu'tad elbisedir. Yani başkasının yanına
da giyilerek çıkılabilen elbisedir. Gecelik ve pijamalar,
evde giyilen mu'tad elbiseler olduğuna göre, onunla namaz câiz
olur. Fakat evlâ olan pijama ve geceliklerle namaz kılmamaktır.
Çünkü temiz olmama ihtimali mevcuttur.
11
- Kısa kollu elbise ile namaza durmak. Kolları dirseklere
kadar sıvalı, lâubali bir vaziyette namaza durmak da
mekruhtur.
12
- Kıraati tam bitirmeden rükûa eğilmek.
13
- İkinci rek'atta, ilk rek'atta okuduğu sûre ve âyetin üstündeki
Başa
dön
NAMAZI
BOZAN ŞEYLER
Namazı
bozan belli başlı hususlar şunlardır:
1
- Namazda konuşmak.
İster
yanılarak olsun, ister unutarak, isterse uyuklayarak, az veya çok
her türlü konuşma namazı bozar.
2
- Namazda bir şey yeyip içmek.
Namazda
iken ağza hariçten susam tanesi kadar küçük bir şey bile
alınıp yutulsa namaz bozulur. Dişler arasında kalmış
nohut büyüklüğündeki bir yemek artığını
yutmak da namazı bozar. Ayrıca (sakız gibi) ağza bir
şey alıp yutmadan gevelemek ve çiğnemek de, namazı
bozucu bir haldir. Namazdan önce yenen tatlının tadının
boğazda hissedilmesinde ise bir beis yoktur.
3
- Kendi işiteceği kadar gülmek.
Yanındakiler
işitecek kadar gülmek, namazla birlikte abdesti de bozar. Tebessümün
ise, ne namaza, ne de abdeste bir zararı yoktur.
4
- Kıbleden göğsünü çevirmek.
5
- Namazda iken selâm vermek ve selâm almak. İsterse yanılarak
yapılmış olsun...
6
- Namazda iken, dıştan bakana kesinlikle namazda olmadığı
intibaını verecek şekilde bir işle meşgul
olmak. Meselâ, tarakla saçını taramak gibi. Buna fıkıhta
amel-i kesîr denir ki, mânası çok iş, namaza mâni olan iş
demektir. Dıştan bakınca namaz kılıp kılmadığında
şüphe uyandıran, insana kesin bir kanaat vermeyen hareketler
ise, namazı bozmaz. Bu hareketlere de amel-i kalîl, yani az iş,
namaza mâni olmayan iş denir.
Başa
dön
7
- Dünyaya ait bir işi hatırlayarak sesli ağlamak veya ağrı
veya sızıdan dolayı ve bezginlikle, ah of deyip inlemek.
Ağlamak, cennet ve cehennemi hatırlamak sebebiyle meydana
gelmişse huşû'dan ileri geldiği için namazı
bozmaz. Hadîs-i şerîfte: "Cenâb-ı Hakk'a, ağlıyarak
itâat eden, gülerek cennete dahil olur ve gülerek günah işleyen,
ağlayarak cehenneme girer"
buyurulmuştur.
8
- Öksürüğü yok iken, zorla öksürmeğe çalışmak,
boğazını hırıldatmak.
9
- Mum, lâmba gibi bir şey'i üflemek.
10
- Aksırana yerhamükellah demek.
11
- Birine bir cevap vermek maksadıyla bir âyet okumak.
12
- Kötü haber işittiğinde innâlillâh, iyi haberde ise
elhamdülillâh demek.
Bütün
bunlar, namazda mâsivadan ve dış âlemden alâkayı
kesmeye zıt olan şeylerdir.
13
- Teyemmüm almış kimsenin namazda iken suyu görmesi.
14
- Sabah namazını kılarken güneşin doğması.
Bâzılarına
göre güneş doğarken kılınan namaz bozulmaz, nâfile
namaza döner. Sabah namazı ise kazaya kalmış olur.
Başa
dön
Sehiv
secdesi, bir namazın kusurlu kılınması hâlinde, bu
kusuru düzeltmek maksadı ile, namazın sonunda yapılan
secdedir. Kusur genellikle namazda farzın te'hiri, vâciblerden
birinin unutularak yapılmaması (terki), yahut sonraya bırakılması
(te'hiri), yahut da vaktinden önce yapılması (takdimi)
suretiyle ortaya çıkar.
Namaz
içinde bu yanlışlıklar hatırlanırsa namaz
sonunda sehiv secdesi yapılır. Sehiv secdeleri vâcibdir.
Sehiv Secdesinin
Yapılışı Nasıldır?
Son
oturuşta Tehıyyât okunduktan sonra, imam olan kimse sadece sağ
tarafına, yalnız kılan ise iki tarafına da selâm
verir ve hemen ardından Allahü Ekber diyerek 2 defa secdeye varır.
İkinci secdeden sonra doğrulup oturur ve yeniden Tehıyyâtı,
salâvat ve duaları okuyarak selâm
Sehiv Secdesinin
Yapılışı Nasıldır?
Son
oturuşta Tehıyyât okunduktan sonra, imam olan kimse sadece sağ
tarafına, yalnız kılan ise iki tarafına da selâm
verir ve hemen ardından Allahü Ekber diyerek 2 defa secdeye varır.
İkinci secdeden sonra doğrulup oturur ve yeniden Tehıyyâtı,
salâvat ve duaları okuyarak selâm
Sehiv
Secdesini Gerektiren Haller:
Başa
dön
Sehiv
secdesini gerektirici hallerden bâzıları şunlardır:
1
- Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre okumadan rükûa gitmek.
Rükûda
iken hatırlarsa, doğrulup sûreyi okur, sonra tekrar rükû'a
gider. Namazın sonunda da sehiv secdesi yapar.
2
- Unutarak Fâtiha'yı iki kere okumak.
3
- Vitir namazlarının tekbir ve kunut duasını
unutmak.
Rükûda
iken hatırlasa, doğrulup kunut okumaz. Sonunda sehiv secdesini
yapmakla yetinir.
4
- Dört rek'atlı namazlarda, iki rek'at kıldıktan sonra
oturmayı unutarak üçüncü rek'ata kalkmak, yani, ilk oturuşu
terk etmek.
Bu
durumda bakılır:
Eğer
namazı kılan kişi tamamen kalkmış veya kalkmaya
daha yakın bir durumda ise, oturmaz; namazı bitirip sonunda
sehiv secdesi yapar. Eğer oturmaya daha yakın bir halde ise,
oturur; sonunda da sehiv secdesi yapmaz. Tam kalktıktan sonra
oturmak ise, namazı bozar.
Başa
dön
5
- Birinci oturuşta Tehıyyât'ı okuduktan sonra hemen
kalkmayıp salâvatları ve duaları okumak yahut da bir rükün
edâ edecek kadar gecikmek.
Bu
durumda eğer salâvattan okunan kısım bir cümle teşkil
eder ise (Allahümme salli alâ Muhammedin demek gibi) namazın
sonunda sehiv secdesi yapılır. Fakat okunan kısım
bir cümle teşkil etmemişse, sehiv secdesine gerek yoktur.
6
- Dört rek'atlı farz namazlarda, son rek'atta oturmaksızın
beşinci rek'ata kalkılacak olsa, beşinci rek'atın kıyam,
kıraat ve rükû'u tamamlanıp secdeye gidilmedikçe, dönüp
tekrar oturulur. Tehıyyâtdan sonra selâm verilip sehiv secdesi
yapılır. Çünkü bu durumda farz olan son oturuş te'hire
uğramıştır.
Fakat
beşinci rek'at için secde yapılmış olursa, bu namaz
nâfileye döner. Artık buna bir rek'at daha ilâve ederek, 6
rek'atlık bir nâfile namazı kılınmış
olur. Dolayısıyla sehiv secdesi de gerekmez.
7
- Dört rek'atlı bir farz namazın son ka'desinde teşehhüd
miktarı oturduktan sonra kalkan kimse, hemen oturup selâm verir.
Tekrar Tehıyyat okumasına gerek yoktur. Hâtta oturmadan
ayakta bile selâm verebilir.
Başa
dön
|