Nükteler

Home
Ölçüler
Dualarımız
Site haritası
Güzel sözler
Çiçek bahçesi
Hadis-i şerifler
Sünnet-i seniye

sayfamıza mesaj

Giriş Sayfası Olarak Ayarla      Sık Kullanılanlara Ekle

Sayfayı yazdır

Biraz da düşünelim

  1. Hani şefkat nerede?
  2. Bir elma rica edeyim
  3. Dayanılmaz korku

Tefekkür

Zaman ve azık Saatin zinciri bitince eylemez "cık cık". Vakti mev'udu gelince ruha derler haydi çık çık. Hakka kulluk eyle zira. Ahirette dinlemezler "hınk mınk".

İNCİLER

Kışın güneşine, Amirin gülüşüne, Kadının söz verişine, Asla güven olmaz.

Hakimin kararına, Doktorun raporuna Öğretmenin notuna, İtiraz edilmez.   Edenler daima zararlı çıkar.

Korkmayız asla cihanda, Hak bizlere yar iken, Başta bilgi kalpte iman, Dilde kelam var iken.

Dilediğin her şeye sabırla kavuşursun, Takva ile demiri yumuşamış bulursun.

SESLENİŞ

Firavun'a Nemrud'a tatlıca söz bulasın, Göle mayayı sal da ola ki tutturasın.

Frenk mukallitliği mahvetti seciyeni, Taş devri kılıklılar düşürdü seviyeni.

Ana başımızda tac Her derdimize ilaç Bir evlat pir olsada Anaya heran muhtaç.

  Hani şefkat nerede?

Matematik hocası, "görülen" şekilleri tahtaya çizerken bir yandan da "aranızda görmediğine inananlar da var herhalde" demiş, bir öğrenci;

- Tabiî, diye cevap vermişti. Bunun üzerine hoca:

- Bak evlâdım, insan şöyle orta yere koyamadığı, eliyle gösteremediği şeylerin varlığından bahsetmemeli, diye devam edince, hak ettiği cevabı alıvermişti:

- Hocam, siz çocuğunuzu severken şefkatinizi elinizle gösterebiliyor, bir fakire sadaka verirken acıma hissinizi masanın üzerine koyabiliyor musunuz?

Ana sayfa    Başa dön

 

Bir elma rica edeyim!

İnkârcı bir öğretmen, cebine şeker doldurduktan sonra, küçük öğrencilerine şöyle demiş:

- Eğer Allah varsa, isteyin bakalım size şeker verecek mi?

Ama ben, var olduğum için, isterseniz size şeker verebilirim. Hem de derhal.

Sınıfın en zeki çocuğu, öğretmenin niyetini anlayıp, şunları söylemiş kendisine:

- Bana şeker dokunuyor öğretmenim.

Onun yerine bir elma rica edeyim.

Ana sayfa    Başa dön

 

Dayanılmaz korku!

Bir Doçent Hanımla bu konuda sohbet ediyorduk. Bir ara dedi ki:

"- Biliyor musunuz, ben de lise yıllarımda ateist idim. Paris'te okuyordum ve dinimiz hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Müthiş bir ateist olan felsefe hocamız, bütün sınıfımızı etkilemiş, hepimizi inançsızlaştırmıştı.

Bilhassa son sınıftayken ben, ateizm hakkında ateşli nutuklar atardım. Fakat, çok ilginçtir, her konuşmamdan sonra, içimi müthiş bir pişmanlık kaplar ve ister istemez içimden "beni affet, beni affet" diye geçirirdim.

Ama kim affedecekti, onu bir türlü söyleyemiyordum. Yani "Allah'ım, beni affet" diyemiyordum. Bunu söylesem bizim ateistlik iddiamız çürümüş olacaktı. Onun için sadece "beni affet!..." diyebiliyordum.

Zor zamanlarda, bilhassa imtihanlarda arkadaşların çoğu kiliseye gidip mum yakarlardı. Zaten hemen hemen hepsi temelde hıristiyandı. Güya ben müslüman asıllı idim ama söylediğim gibi İslâmiyet hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Onun için ben de onlar gibi zaman zaman kiliseye gidip mum yakardım.

Lise bitirme imtihanlarında çok zorlanmıştım. O günlerde hıristiyan arkadaşlar gibi ben de kiliseye gidip mum yakıyordum ve başarılı olmam için dua ediyordum.

Güya inançsızdım ama, kiliseye gidip mum yakmaktan da kendimi alamıyordum. Bu sebeble de diğer arkadaşlarıma karşı bir mahcubiyet duyuyordum, utanıyordum. Çünkü onlar inançsızlıklarında daha samimi görünüyorlardı. İnançsızların en samimi görünenlerinden başı çeken sınıf arkadaşım olan Macar Büyükelçisinin kızıydı. Bir gün beni kilisenin önünde görünce, çok utandım, ama dürüst davrandım. Çünkü, orada ne aradığımı sorunca, kiliseye mum yakmak için geldiğimi söyledim. O da bana şöyle dedi:

"- Rica etsem, iki mum da benim için yakar mısın?"

Hayret içinde kaldım, çok şaşırdım. Ama isteği gayet ciddi idi. Arzusunu yerine getirdim. Fakat o andan itibaren de ateistlerin hiçbir zaman samimi olmadıklarını, içlerinde daima gizli ve örtülü bir inancı taşıdıklarını anladım.

- Peki, inançsızlıktan nasıl kurtuldunuz? Allah'ı nasıl buldunuz?"

- Söylediğim gibi, ne zaman Allah'ı inkâr eden konuşmalar yapsam, içimde müthiş bir korku duyuyordum. Bu o kadar ağır bir korku idi ki, sonunda dayanamayarak, "beni affet" demekten kendimi alamıyordum. Büyük bir pişmanlıkla, "beni affet, beni affet" dedikçe içimde nispeten bir rahatlama duyuyordum.

Daha sonraları ise, şöyle düşündüm: Eğer Allah yoksa içimdeki bu müthiş ve dayanılmaz korku nedir, nereden ve kimden geliyor? Ben niçin korkuyorum. Hiç olmayan bir şeyden korkulur mu? Yoktan korkulmayacağına göre, demek ki vardır, dedim. Evet, bir süre sonra vardır dedim ve kurtuldum. Şimdi içim rahat, çok şükür, eksiğimi tamamladım, içim bütünlendi."

Vehbi Vakkasoğlu, (Öğretmenin Not Defteri - 4'ten)

Ana sayfa    Başa dön