DİSİPLİN AFFI
Öğrenci affından sonra memurlarına disiplin affı getiren kanun tasarısı hazırlandı. Tasarı da her zaman yapıldığı gibi bazı istisnai hükümler getirilmiş. Meclis de bulunan tasarıya göre; asker, polis ve hakim ile savcılar kapsam dışında bırakılmıştır. Kanunda devletin şahsiyetine karşı suç ile yüz kızartıcı olarak görülen suçlar kapsam dışında bırakılmıştır.
Bazı meslekler için kamu görevinden çıkarılmış kişilerin, tekrar aynı göreve dönmesi konusunda duyarlı olunması anlaşılabilir. Ancak ayrımcılık, eşitsizlik sonucu doğuran uygulamalardan özenle kaçınmak gerekir. Bazı meslekleri kapsam dışına çıkarırken, bağışlama gibi bir kavramın özüne uygun objektif ölçüler getirilmelidir.
Yapılan kamu görevi ile suç arasında niteliksel bir bağ olduğunda, kişilerin meslekten çıkarılması normal görülebilir. Örneğin rüşvet, zimmet, hırsızlık, dolandırıcılık, kaçakçılık hatta görevi kötüye kullanma gibi suçları işleyen memurun görevini yürütmesi kabul edilemez. Hastalık düzeyinde ruhsal sağlık sorunları olan veya alkole bağımlı bir memurun görevini yürütmesi normal görülemez. Hizmetin adalet içinde hakkıyla yürümesi için, bu tür suç ve engeller halinde kişilerin kamu görevine son verilmesi tabii ki normal görülmelidir.
Devletin şahsiyetine karşı suç denilen fiiller, genellikle toplumsal konular ve siyaset içeriklidir. Herkes gibi memurlarında siyasi görüşlerinin olması doğaldır. Ancak görevini siyasi görüşleriyle karıştırıp bu amaçla ayırım yapmak, görevi kötüye kullanmak kuşkusuz kabul edilemez. Böyle bir memur hizmetin gerekleriyle bağdaşmaz. Ancak siyasi görüşleriyle memuriyet hizmetini hiç karıştırmadan, ayrım yapmadan hizmetin gereklerini hakkıyla yapan memurun, hangi siyaset ve görüşte olursa olsun görevine son verilmesi doğru değildir.
Zaten anayasamız da" kamu hizmetine girmek için, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiç bir ayrım gözetilemez " demektedir. Siyasi içerikli suçlardaki, fikri görüşleri benimseyenlerin görevine son verilmesi, anayasada herkese tanınan fikir ve kanaat özgürlüğü ilkesine aykırı olacaktır Bu devletin lehine olmadığı gibi demokratik bir toplum açısından da yerinde değildir. Bunun için devletin şahsiyetine karşı suçlardan mahkumiyet gerekçesiyle meslekten çıkarmak için hizmetin niteliği ve görevini hakkıyla yapan-yapmayan ayırımına gidilmesi isabetli olacaktır.
Memurların meslekten çıkarılması ve disiplin cezalarına ilişkin kanunların bu gözle elden geçirilmesi ihtiyacı vardır. Adli suçlar içinde, meslekten çıkarma gibi ağır bir yaptırımın, bir kere yerine tekerrür halinde uygulanması veya belirli bir zaman geçtikten sonra mesleğe yeniden dönme imkanı getirilebilir. Memuriyetten çıkarılanların kendi uzmanlık alanlarında serbest meslek çalışmalarını engelleyen hükümlerinde elden geçirilmesi zorunludur. Örneğin Sacit Kayalı, Necati Özdemir, Hüseyin Altın, Abdullah Gül, Cengiz Güneş, Sami Gören, Reşat Petek gibi hakim ve savcılıktan çıkarılmış yüze yakın hukukçu bugün avukatlık yapamamıyorlar. Toplum yakından tanıdığı, değer verdiği bu kişilere haksızlık yapıldığı düşüncesini taşımaktadır.
Disiplin affına ilişkin tasarıda da kapsam dışında bırakılan asker, polis, hakim ve savcı mesleği üzerinde kapsamlı araştırma ve tartışmalar yapılmalıdır. Savcılıktan görevine son verilen sn. Sami Gören ; " Tasarı değiştirilmezse, memur iken görevine son verilen hukukçular görevlerine dönebilecekleri gibi avukatlık da yapabilecek iken, hakim ve savcılıktan çıkarılmış hukukçular avukatlık dahi yapamaz hale geleceklerdir. " diyerek haklı olarak bu eşitsizlikten yakınıyor. Üstelik memur ve kamu avukatı olan hukukçular, çıkarma işlemine karşı yargı yoluna gidebiliyorken, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)' nun kararlarına karşı yargı yolu kapalı. Yani adalet dağıtan hakim ve savcılar, ne yazik ki kendi haklarını arayamaz hale düşürülmüştür. Birde serbest avukat olarak çalışma hakları ellerinden alınıp çifte cezaya verilmektedir.
1999 tarihli disiplin affında, devletin şahsiyetine karşı suçlar ile yüz kızartıcı suçlar dışında hakim ve savcıların cezaları affedilmişti. Olayların boyutu ve tanımların tartışmalı, soyut hükümleri yönetimin keyfi veya konjöktürel kararlarına imkan vermesi de dikkate alınarak, TBMM'nin bu haksız ayırımcı hükmü değiştirip, eşitsiz sonuçlara neden olmamalıdır. Bakan sn. Cemil Çiçek ile danışmanları ve Adalet Komisyonu başkanı sn. Köksal Toptan ile alt komisyon başkanı sn. Hakkı Köylü ve tüm komisyon üyelerini hukukçu meslektaşlarına yapılan bu haksızklığı gidermelerini diliyorum.
Hacı Ali Özhan
bu makale 19 nisan 2005 tarihinde vakit gazetesinde yayımlanmıştır.
|