[Ana Sayfa] [1] [2] [3] [4] [5] [6]

Milyonlarca kişi tehdit altında
Milyonlarca kişi tehdit altında

Hepatit B, kan alışverişinden, steril olmayan bir iğneden veya toplu yaşama alanlarından kapılabiliyor. 'Kuluçka' belirtileri yorgunluk, mide ağrısı, ishal ve döküntü

Hatice YAŞAR
Özellikle risk gruplarının geniş olması, belirti vermemesi ve bulaşma yolları nedeniyle milyonlarca insan hepatit B tehlikesiyle karşı karşıya. Doktorlar, mikrobun ne zaman alındığının hastalık açısından önemine değinirken, hasta anneden bebeğe geçen hastalığın yüzde 90 oranında kronikleştiğini vurguluyor. Bebeklerde bağışıklık sistemi gelişmediği için etkilenme oranı daha yüksek. Bebeklerle kıyaslandığında erişkinlerde kronikleşme oranı yüzde 5.
Bilinen bulaşma yollarının yanı sıra bilinmeyen yollarla bulaşma oranı yüzde 30-40. Bu da doktorların hastalığın önemini ve tablonun vahametini vurgulamak için dile getirdiği önemli bir nokta.

Hepatit B, virüslü kan ve kan ürünlerinin
alınması, taşıyıcı ya da hasta birinin kullandığı iğnenin vücuda girmesi, virüslü kesici ve delici aletlerin batması, hepatit B olan hastanın diş fırçasının kullanılması, özellikle hastalığın vücutta aktif olduğu dönemde hastayla tükrük ve salya yoluyla yakın temas, cerrahi girişimler ve diş tedavilerinde virüslü kanın vücuda girmesi, doğum sırasında hepatit B'li anneden bebeğe taşıyıcılık, korunmasız cinsel ilişki gibi yollarla bulaşıyor.

Okullar, cezaevleri...
Hepatit B'nin ikinci ve daha da önemli olan bir diğer bulaşma şekli ise uzmanlarca
'horizontal bulaşma' olarak telaffuz ediliyor.
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları-Gastroenterohepatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Karaciğer Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Yılmaz Çakaloğlu, ülkemizde HBV enfeksiyonunun bulaşmasında bunun çok önemli olduğunu vurguladı.
Bu bulaşmada, kan ürünleriyle bulaşma şekilleri olmaksızın HBV' nin alınması söz konusu. Yapılan kapsamlı araştırmalar, HBV ile enfekte olmuş kişilerin aile üyelerinde, toplu yaşanılan yerlerde (okul, lar, yurtlar, askeri birlikler, cezaevleri gibi) yakın temas ve bazı eşyaların (tıraş bıçağı, diş fırçası, tırnak makası gibi) ortak kullanımıyla önemli oranlarda bulaşma olduğunu gösteriyor. Çakaloğlu'nun bu konuda verdiği örnek çarpıcı:
"Türkiye'de HBV enfeksiyonu bebeklerde ve ilk çocukluk yıllarında seyrek iken, ilkokul ve ortaokul çağlarında belirgin artış gösteriyor. Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu yöresinde gerek hijyen koşullarının iyi olmaması ve gerekse çok fazla sayıda çocuklu ailelerde çocuklar arası temas (yara, bere gibi) bulaşmadan sorumludur ve tüm ailenin HBV ile enfekte olması sık rastlanan bir durumdur."
Hepatit B belirtilerine genellikle bu hastalıkla ilişki kurulamadığından önem verilmiyor. Hastalığın kuluçka dönemi belirtileri yorgunluk hali, mide ağrısı, ishal ve deride döküntü şeklinde görülüyor.
Akut hepatit B belirtilerinde ise gözlerin ve derinin sararmasıyla bilinen sarılık durumu, açık renk dışkı ve koyu renk idrar gelişebiliyor.

Kronik belirtiler
Kronik hepatit B'ye yakalananlarda yorgunluk hissi, kendini halsiz hissetme birkaç hafta ya da birkaç ay sürebiliyor. Ayrıca kas ve eklem ağrıları da görülebiliyor.
Kronik ya da akut hepatit B, ancak doktor kontrolüyle teşhis ediliyor. Çünkü kronik hepatit B'li hastaların yüzde 95'i belirti vermiyor. Bunu anlamanın yolu hepatit B kan testi. Bazı durumlarda karaciğer biyopsisi de gerekiyor.

Siz hangi gruptasınız?
Hepatit B için belirlenen risk gruplarına bakıldığında, virüsle pek çok yerde karşılaşılabileceği de ortaya çıkıyor. Birinci risk grubundakiler şöyle sıralanıyor:
"Kan ve kan ürünleriyle temas edenler, sık sık kan nakli yapılan hastalar, hemodiyaliz hastaları ve çalışanları, hasta kişinin kanının bulaştığı aletlerle temas edenler (iğne batması), sağlık personeli, laboratuvar
çalışanları, cerrahlar, diş hekimleri, ilk yardım görevlileri, uyuşturucu bağımlıları, dövme yaptıranlar, kulak deldirenler."
İkinci risk grubunda ise homoseksüeller, hayat kadınları, çokeşli heteroseksüeller, HBV taşıyıcı annelerin bebekleri, kalabalık topluluklar halinde yaşayanlar, bakım evlerinde yaşayanlar, mental özürlüler, gündüz bakımevi (yuva gibi) sakinleri, sosyoekonomik düzeyi düşük olanlar ve kötü sağlık koşullarında yaşayanlar yer alıyor.


Hedefteki organ: KARACİĞER
Hepatit B virüsünün çok tehlikeli olarak tanımlanmasının temelinde vücutta direkt karaciğeri etkiliyor olması yatıyor. Karaciğere hasar vererek hastalığa yol açan virüs, organın işlevini bozuyor.
Hastalığın etkilediği karaciğer vücudumuz için çok şey ifade ediyor. Karaciğer, vücutta tek ve en büyük organ. Yaklaşık 1.5 kilogram ağırlığında. Vücuda gerekli protein,
karbonhidrat ve lipitlerin yapımında, vücuttan uzaklaştırılması gereken maddelerin idrar ve dışkıyla atılmasından sorumlu. Doktorlar, karaciğerin önemini anlatırken genellikle "Vücudun kimya fabrikası olarak düşünün" diyor.
Karaciğer, beyin, kalp ve böbrek gibi organlara gerekli besin maddelerinin iletimini sağlıyor, bunları kaslara, enerjiye, hormonlaşma ve pıhtılaşma faktörlerine dönüştürüyor. Zehirli maddeleri (alkol gibi) yok eden karaciğer, anne karnındaki yaşamda bebeğin kan hücrelerini yapıyor. Vücudun yağ, şeker, enerji ve mineral deposu, yorulmayan, şikâyet etmeyen bir kimyasal güç kaynağı.
Vücutta böbrek gibi iki karaciğer olmadığı için bu organ daha da önem kazanıyor. Karaciğerin bilinmeyen ve diğer organlardan ayrılan önemli bir özelliği de zarar gören bir karaciğerin yarısının alınması halinde dahi büyüyerek eski haline gelebiliyor olması.
Toksinler, bazı ilaç ve kimyasallar, alkol, bazı virüs ve bakteriler, karaciğere zararlı maddeler olarak sıralanıyor.


Hepatit B'nin seyir defteri
Taşıyıcılıktan kansere
Karaciğeri seven ve yerleştiği organın hücrelerini yiyen HBV'ye karşı vücut, en geç altı ay içinde antikor geliştiriyor. Vücutta altı aydan fazla kalırsa 'kronik hepatit B enfeksiyonu' baş gösteriyor. Enfeksiyon ikiye ayrılıyor. Bir kısmında virüs vücutta olsa bile insanlar sağlıklı olarak yaşamını sürdürebiliyor. Bunlar 'taşıyıcı' olarak adlandırılıyor.
Bir kısmında ise karaciğerde hastalık devam ediyor ve organın iltihaplanmasıyla kronikleşiyor. Bunlara da 'kronik hepatit B' hastaları deniyor. Taşıyıcı olanların bir kısmında hastalık ilerlemezken, bir kısmında kronik ya da akut hepatit B oluyor. Doktorlar, nedenini açıklayamıyor.
Virüs vücuda girdikten sonra, bağışıklık sistemi yabancı mikrobu tanıyarak cevap vermeye başlıyor. Bağışıklık cevabının normal ölçülerde olması durumunda sarılık ve diğer belirtilerle iki-altı hafta süren bir hastalık tablosu oluşuyor. Bu tür vakalarda hastalık yüzde 98 iyileşmeyle sonuçlanıyor. Ancak vücudun bağışıklık cevabı çok fazla olursa, karaciğer hücrelerinin çoğu hatta tamamı hasara uğruyor ve bu defa 'fulminan hepatit' (akut karaciğer yetersizliği) gelişiyor. Bu durumda hastaların yüzde 70'i ölüyor ya da karaciğer nakliyle kurtuluyor.
Eğer vücut normalden zayıf bağışıklık cevabı veriyorsa, karaciğerde süregelen bir iltihaplanma, yani 'kronik hepatit', bunun sonucunda da bazılarında siroz ve ertesinde karaciğer kanseri gelişiyor. Bu süreç 10-15 yıl alıyor.


Nurcan da aynı hastalıktan öldü

KİM Dergisi Yazıişleri Müdürü Nurcan Çakıroğlu da 38 yaşında hepatit B hastalığının kurbanı oldu.
30 Eylül 1997'de sarılık teşhisiyle hastaneye kaldırılan Çakıroğlu, 1 Ekim'de hepatik komaya, 3 Ekim'de de karaciğer komasına girdi. Hastalığı hepatit B'ye bağlı karaciğer yetmezliği olarak tanımlandı. Karaciğer nakli yapılması gerekiyordu. Bürokratik engeller organ bağışını geciktirince Çakıroğlu'nun ameliyata girmesi imkânsız hale geldi ve sonrasında böbrek yetmezliği başgösterdi. Hastalık o kadar ilerlemişti ki vücudundaki organları tek tek işlemez hale getirdi. Sonunda akciğerlerinde de yetmezlik oluştu.
Son ana dek gizlendi
Çoğu hastada olduğu gibi hepatit B Nurcan'da da belirti vermemişti. Ta ki hastalık karaciğerine zarar verene dek. Organ nakli gerçekleşemeyince yaşamını yitirdi. Nurcan Çakıroğlu'nun ölümünün basına yansımasıyla paniğe kapılan halk hastanelere adeta hücum etti.
Doktorlar o dönemi anlatırken, "Riski bulunmayanlar dahi hastaneleri doldurdu. O dönemde tam bir panik havası yaşandı.
Riski bulunmayan kişilerin de aşılanması sonucu risk altında olanlar, gerçekten tehlikede olanlar aşıdan yararlanamadı" dedi. Çakıroğlu'nun ölümü ve sonrasında medyada yer alan haberler, toplumda korku kadar duyarlılık da yarattı.
O dönemde, kısa süreli de olsa organ bağışında artış yaşandı.

Bu yazı 04/03/2002 tarihli Radikal gazetesinden alınmıştır.


tatbim.net