Bilgisayar kullanımı üstüne...
*Müzik
*Eskrim
*Liberal Politik
*Bilgisayar köşesi
*Anti-dernekler
*Edebiyat Sayfalarım
    *Kitap, kitaplar...
    *SerbestÇizgi
    *Seçme Yazılar
    *Fıkralar
    *Yazı ve Öyküler
(Bana ait)
*O'na Dair...
*Bana Dair...
*Siteye Dair...
*Seyahatname
*Özür

ANASAYFA

     Merhaba. Bu sayfada bilgisayar kullanırken sorunlarla karşılaşan bazı arkadaşlarımın bana sürekli sordukları soruların cevaplarını yazmaya çalışacağım. Anladığım kadarıyla bilgisayar kullanan bir çok kişi yetersiz kurcalamadan ötürü bazı sorunlarını çözemiyor. Ben de işte bu sürekli bana sorulan şeyleri belki merak eden olur diye buraya da yazmaya karar verdim.Bu sayfayı yeni açtığım için şimdilik bir şey var.

    Soru : Ben bilgisayardan fazla anlayan birisi degilim, evimde internete bağlanmak, müzik dinleyip film seyretmek, bazen de yazı yazmak için falan kullanacağım, nasıl bir makine almalıyım. Hem uzun süre kullanabileceğim gelişmiş bir şey olsun istiyorum, hem de ucuz olsun istiyorum.?
    Cevap : En uygun bilgisayar, işlerinizi görmenize yeten bilgisayardır. Orta seviye bir işlemci, mümkünse daha ucuz olan AMD işlemcilere yönelin, üzerinde kendinden ses ve ekran kartı bulunan ucuz bir anakart, DVD okuyup CD yazabilen bir sürücü size yeter, asla extra özelliklere girmeyin. Hele 5 yıl sonrasında da kullanma gibi düşüncelerle bugünkü ihtiyaçlarınızın ötesinde bir makine almak asla ekonomik değildir. Çünkü bilgisayar piyasası böyle uzun vadeli düşünmemizi gerektiren diğer piyasalardan farklı olarak teknolojik açıdan çok hızlı gelişmektedir, bu da fiyatların hızla düşmesine yolaçmaktadır. Diğer bir deyişle piyasadaki en son ve gelişmiş parçalardan oluşan bilgisayarın fiyatı sadece 4-5 ay sonra yarısına düşecektir, (bugün aldığınız doların 4-5 ay sonra yarıya düştüğünü varsayın, sizce karlı bir yatırım mı?). Mesela şu an piyasanın en gelişmiş işlemcisi pentium IV 3.73 GHZ'in fiyatı 1000 dolara yakın ve tek başına orta-iyi bir bilgisayardan çok daha pahalı, ama daha üst modeller çikar çıkmaz aynı işlemci 400 dolara düşecek, sonra 300 ve 120'ye kadar düşecek ve o zaman da firması bunu piyasadan çekecek. Malın fiyatındaki düşüş enflasyon oranından yüksek olduğu için en karlı çözüm "ileride" ihtiyacınız olacak bilgisayarı "ileride" almanızdır. Bunun tersi sadece bilgisayardan hiç anlamıyorsanız geçerli, ileride bilgisayarınızdaki yetersiz parçayı yeniletmek gibi şeyleri yapamayacak kadar az anlıyorsanız, sizin için üzgünüm, muhtemelen bilgisayardan anlayan bir "tanıdık" bulup onun aracılığıyla almaya çalışacaksınız. Bu da benim şahsen defalarca gördüğüm, izlediğim fakat gerçekleşmesini hiç engelleyemediğim bir senaryonun sizin başınıza gelmesine yol açacak. Tanıdığınız size aslında iyi niyetle kendisinin ekonomik sebeplerle asla almayacağı, fakat hayalini kurduğu bilgisayarı aldıracak, ve bu kendi fantezilerindeki makine olduğu için büyük bir hevesle, değme pazarlamacılara taş çıkaracak biçimde sizi ikna edecek. Gittiğiniz dükkandaki satıcının ellerini ovuşturmasından şüphelenip orada siz son bir çabayla "Iyi mi bu makine yani, işimizi görecek mi?" diye yan gözle ona soracaksınız, tanıdığınız "İyi, iyi... Canavar gibi" falan diyecek ve siz, emrivakiye geldiğinizi anlayacaksınız, ama içiniz rahat etmese de almak zorunda kalacaksınız. Sonuçta piyasada 300-350 dolara bilgisayarlar varken ve bunlar bile sizin işinizi görebilecekken, siz "750 dolar + KDV" ile kurtarirsaniz kendizini şanslı sayın; 750+KDV, buraya da yazıyorum. (Üstelik kullanmaya üşeneceğinizden, ve bilgisayar ekranının 40 cm dibinden seyretmenin hiç bir keyfi olmadığı için televizyonu gene TV kartlı bilgisayarınızdan değil, oturma odasındaki 51 ekranınızda seyredeceksiniz. DVD yazma işine de hiç girmeyeceksiniz, aldığınız DVD yazıcısını sadece CD için kullanacaksınız.)

    Soru : Laptop almayı düşünüyorum, yeni çıkan Centrino işlemciler için ne önerirsin?
     Cevap : Ben acikcasi Centrino alanlarin pisman olacagini dusunuyorum, bu islemcilerin performans ve uyumluluk bakimindan sorunlari oldugunu dusunuyorum cunku, niye mi? O zaman okuyun: Masaüstü makinelerde olduğu gibi Laptoplarda da işlemci konusunda AMD ve Intel firmalarının bir rekabeti var. Merak edilen Centrino bu iki firmadan Intel'in bir ürünü, daha doğrusu markası: Piyasada Intel'in ürettiği iki temel seri işlemci bulunuyor. Bunlardan birisi masaüstü Pentium'un Laptoplara uyarlanmış hali olan "Pentium IV M", diğeri ise Intel firmasının nispeten yeni çıkardığı bir seri olan "Pentium M" (Bu iki serinin de Celeron versiyonları var.) Pentium M işlemcinin bulunduğu makinede aynı zamanda kablosuz ağ da varsa bu makineye bir platform ve sistem olarak "Centrino" deniyor, yoksa "Centrino" adlı ayrı bir işlemci yok. Ve Intel piyasada Laptop standardi olarak bu Centrino'lari oturtmaya çalışıyor. Centrino olmayan, Pentium 4 M tipi işlemcili Laptoplar da bulunmakla birlikte bunlar oldukça azaldı.

Centrino platformunun avantajları olduğu gibi dezavantajları da var, şimdi sırayla bunlara bakalım: Pentium M işlemcilerin yapısı diğer Intel işlemcilerinden farklı ve daha düşük enerji harcayacak şekilde dizayn edilmiş. Böylece bu işlemcinin kullanıldığı bir Laptop'ta şarj, makineye yüklenilmediği sürece diğer laptoplar gibi 2-3 saat değil, 5-6 saat kadar gidiyor (yüklenildiğindeyse 72 dakikaya dek düşüyor, kaynak: "www.tomshardware.com.tr"; yani bu 5-6 saati cep telefonlarındaki stand-bye süresi gibi düşünebiliriz). Ayrıca kablosuz ağlara tam uyumluluk sağladığı için Centrino sistemler mobil kullanima çok daha uygun, üniversitelerde ve alışveriş merkezlerinde kablosuz ağlar ve internet'in gün geçtikçe modaya dönüşmesi de Centrino kullanıcıları için büyük bir avantaj.

Laptopun mobilitesini arttıran bu özelliklerine karşılık henüz bu işlemciler yeni ve eski Pentium 4'lerin hızına ulaşamıyorlar. Piyasada şu an 3.73 GHZ Pentium 4 işlemciler varken en yüksek hızlı Centrino sistem 2.0 GHZ, ve bu işlemci de ancak çok yüksek bedelli Laptoplarda bulunuyor, ortalama fiyatlı bir laptopta genelde 1.5, 1.6, 1.7 GHZ civarında işlemciler kullanılıyor. (Piyasadaki satıcılara sorduğunuzda kimileri bu GHZ rakamlarının gerçeği yansıtmadığını, ve Centrino'ların görünen GHZ'lerinden daha hızlı çalıştığını söylese de bu bilgiye güvenmemelisiniz, çünkü kimileri 2 kat hızlıdır derken kimileri %40, kimileri de %50 daha hızlı olduğunu söylüyor, fakat her halukarda bunlar, bir çoğu da satıcıların kendileri tarafından yayılan iddialar ve bu konuda Intel firmasınca belirtilen, garanti edilen bir performans ya da oran bulunmuyor, dolayısıyla yazdığından daha hızlı olduğuna dair iddialar resmi bir bilgiye dayanmıyor.) Centrino sistemlerin bir diğer dezavantajı ise HT'e (Hyper Threading) izin vermemesi. Hyper Threading Pentium 4'ün üst modellerinde kullanılan yeni bir teknoloji ve bu teknoloji işlemcinin iki işlemci gibi davranabilmesini ve aynı anda farklı işlemleri daha etkin biçimde yapabilmesini sağlıyor, bu da makinenin kilitlenme, aşırı yüklenme durumlarına karşı daha stabil olmasını sağlıyor. Centrino sistemler yapısal engellerden ötürü bu özelliği sağlayamıyor. Centrino sistemlerin üçüncü bir dezavantajı ise piyasada 64 bit Centrino sistem bulunmaması ve Intel'in planları arasında bunun yer almaması. Oysa 2006 yazında piyasaya Windows'un yeni sürümü olan Longhorn çıkacak ve XP'nin yerini alacak. Tamamen 64 bit bir işletim sistemi olacak bu Windows sadece 64 bit işlemcilerde çalışacak. Dolayısıyla belki o zamana dek 64 bit Centrino'lar çıkacak, fakat bugun bunlar yok ve bugün varolan 32 bit Centrino'lu laptoplardan aldığınız takdirde seneye herkes Windows'un yeni sürümüne geçerken siz mecburen Windows XP'de kalacaksınız. Yeni windows üzerinde geliştirilen 64 bit uygulamaları, mesela yeni office'leri ve oyunları ise hiç çalıştıramayacaksınız. Bu durumda size yapacak tek bir şey kalıyor: Microsoft'un yeni Windows'un bir de 32 bit'lik sürümünü çıkarması için dua etmek, ki böyle olsa bile bu yeni işletim sisteminden alabileceğiniz verimi alamayacaksınız ve oyunların ve office'in 64 bit sürümleri bu 32 bit windows'ta çalışmayacağından gene kısıtlamalarla ugrasacaksiniz.

    Centrino'yu bildiğim kadarıyla anlatmaya çalıştım. Kısacası bir kişi makinesinden sadece basit office programları ve uzun süre şarj bekliyorsa, sık sık Ankara İstanbul yapıyorsa Centrino sistemler tercih edilebilir. Fakat performans ve uzun vadeli uyumluluk önemliyse bu saydığım sebeplerden ötürü Centrino'dan uzak durmalı ve 64 bit işlemcili, daha hızlı modellere yönelmeliyiz: Mesela AMD'nin 64 bit işlemcili modelleri, ya da laptoplara entegre edilecek yeni Pentium 4 64 bit modelleri gibi. Centrino maalesef bu arada biraz eğreti ve geleceği olmayan bir ürün gibi duruyor.

    Soru : Linux mu daha iyi, Windows mu?


     Cevap : Bu sorunun cevabı ne yapacağınıza bağlı olarak değişiyor. Eğer evinizde kişisel kullanım için soruyorsanız, internette Linux'un daha güvenli olduğu tartışılmaz. Üstelik içinde Windows'la birlikte gelenlerden çok daha profesyonel seviyede kapsamlı bir çok program bedava geliyor. Buna karşılık Linux sadece evinizde ve kendiniz için iyi. Oysa işletim sistemleri sizin evinizle sınırlı şeyler değildir.

Windows'un bu kadar gelişmiş olmasının tek sebebi bilişimin büyük oranda iletişime ve standardizasyona ihtiyaç duyması. Evinize bir Linux kurup onda müzik dinleyebilir, resim işleyebilir, internete girebilir ve çıktı alabilirsiniz. Ama bir başka Linux'çu arkadaşınıza gittiğinizde onun makinesinde hem arabirim, hem içerilen programlar açısından neredeyse başka bir işletim sistemine gitmişten farksız olacaksınız. Çünkü Linux'un merkezi bir bağlantısı bulunmayan bir sürü ayrı firmaca yapılan, geliştirilen 10'larca ayrı dağıtımı var, bunların her birinin ayrı zamanlarda çıkan bir sürü versiyonu bulunuyor ve hepsinin içerdikleri program ve arayüzler değişik. Hepsinin sadece adları Linux, diğer her şey ise değişik.

Buna karşılık Windows dünyanın her yerinde aynı, Çin'e de gitseniz "Başlat" menüsü yerinde "Başlat" menüsü olur. Kongo'da da Excel dosyanız Excel dosyası olarak çalışır. Klasörler, protokoller ve donatılardaki programlar aynı. Windows sürekli olarak aynı çizgide ve belirli standartlara bağlı olarak geliştiriliyor, her 3-4 senede bir tüm bu geliştirmeler tek bir merkezden tüm dünyaya aynı şekilde dağıtılıyor. Bu da standardizasyonu sağlayan, hatta standartları bizzat belirleyen sistemin windows olması demek, ki bu da Windows'a büyük avantaj sağlıyor.

Öte yandan Linux görünüm ve kullanım olarak Windows'un izinden gidiyor, yani bugün bir Linux var, ama olmasını Windows'a borçluyuz; Open Office var, bunu MS Office'e borçluyuz, Open Office'de Impress var, MS Office'de Powerpoint oldugu icin, Writer var, Word'e karsilik geldigi icin. Bu da gene ayni daginikliga isaret ediyor. Gidilecek yonu belirleyen, bu anlamda know how'i ureten Windows olduktan sonra bunun benzerini bir programcinin yapmasi, sonra bunun dagitima dahil edilmesi zor degil. Ama bu Linux'un hep geride kalmasina yolaciyor, cunku Microsoft'tan once gittikleri bir yer yok, ya da cok daha az. Cunku buna karar verecek, "Evet bu yeni Windows'ta tum uygulamalari internet'e uyumlu hale getiriyoruz" diyecek bir mekanizma yok. Bu da Linux'u bu karari verebilen mekanizmalari olan sirketlerin actigi yoldan ilerlemek zorunda birakiyor ve bu da hep MS'în önde gitmesi sonucunu doguruyor, cunku dunya bilgisayarlari artik neredeyse ortak bir harddiske erisircesine internete ve dosyalara erisiyorlar, birbirlerine baglilar, bu durumun standart olmayan bir yapiyi barindirmasi nasil mumkun olabilir ki?.

Açıkçası ben de isterdim ki örnek bir serbest girişim olarak Linux başarılı olsaydı, ve piyasaya renk gelseydi, ama bunun tek yolu standartlaşmak gibi görünüyor. Yani bir şekilde Linux temelli tüm işletim sistemlerinin ortak office, mültimedya, internet ve sistem programlarında, ortak klasör arabiriminde birleşmesi, çünkü iş yerinde Windows ve Office varken ve tüm iş yerleri ortak olarak bunları kullanıyorken kimse gidip de evinde Open office kurmakla, uyumluluk problemleriyle uğraşmaz, bedava da olsa. Ama bu da Linux'un bildiğimiz haliyle sonu olurdu, çünkü o zaman ancak o tek Linux'un geliştiricilerinin onayladığı değişiklikler dağıtılacak ortak sürüme dahil edilebilirdi ve artık onun herkesin kendisinin bile değiştirip dağıtabilmesini sağlayan özgünlüğü ortadan kalkardı. Sonra da bu firma batardi, cunku boyle ortak gelistirilmeyen, bu anlamda bir ortaklik felsefesine ve insanlarin birlikte kendini de gelistirmesine hizmet etmeyen, urununuzu icine sokabilmenizin izne bagli oldugu bir isletim sistemi icin simdiki gibi gonullu calisan dernekler, misyonerce faaliyet yapan gruplar olusmazdi, tadi kacardi ve arkasinda yaygin programci destegi olmayinca da Lotus 1-2-3'un MS Office yuzunden basina ne geldiyse bunun da basina ayni sey gelirdi.

    Soru : Bazen bir dosyayı normalden farklı bir programla açmak istiyorum, ama makina o dosyayı sürekli başka bir programla açıyor. Bunu nasıl değiştirebilirim?
     Cevap : Dosyanın üzerinde mouse'un sağ tuşuyla klikleyin. Ama bunu yaparken SHIFT'e de basın. Böylece sağ menüde normalde orada olmayan "Open with..." veya "Birlikte Aç..." opsiyonu belirecektir. Bunu kullanın, gelen pencerede istediğiniz programı listeden seçin veya programı arayıp bulun. Eğer o dosya türünü hep o yeni programla açmak istiyorsanız, sol alttaki kutucuğa işaret (tik işareti) koyun. Böylece o tür dosyalar hep o programla açılacaktır.

    Soru : Bazen makinemi formatlamak istiyorum, fakat bir sürü önemli dosyayı da silmek istemiyorum, CD writer'im yok, yüzlerce disketim yok, ve şimdi ben bu dosyaları nasıl saklayacağım?
     Cevap : Format atma işlemi dos komut satırından yapılır, farklı bir şey gibi görünmesine rağmen format c: komutu ile hardiskinize format atmak "delete all" diye herşeyi silmenin biraz daha gelişmişinden başka bir şey değildir. Üç önemli bir de önemsiz farkı vardır:

     a). "Format c:" komutu, ikide bir "Bak emin misin, harbiden sileyim mi, bak siliyorum bak, sonra nerde bu demeyesin?" gibi sorular sormaz, siler geçer ışıltısı kalır.

     b). "Delete" komutuyla sildiğinizde sadece bir klasörün içindeki ilk kademedeki dosyaları siler. Ne o klasörün içindeki diğer klasörleri ve onların içlerindeki dosyaları siler, ne de daha dış kademelerdeki klasörleri ve onların içlerindekileri. Üstelik boş klasörleri de silmek için ayrıca "rd" komutu kullanmak zorunda kalırsınız, bu da size külfet getirir. Oysa "Format c:" klasör mlasör tanımadan dümdüz siler.

     c). Son olarak "Delete" komutu bazı gizli dosyaları silmeye tek başına yeterli değildir, oysa "Format c:" bunları da sormadan siler.

     Önemsiz fark ise "Delete all" dediğiniz zaman aynı miktarda bilgiyi silmenin zaman olarak kat kat uzun sürecek olması.

     Şimdi eğer delete komutunun yukarıdaki problemlerini ekarte etmenin bir yolunu bulursak istemediğimiz dosyaları delete etmeden makinedeki tüğm diğer dosyaları delete edebiliriz ve makine formatlanmış kadar temiz olur. İşte  bunun nasıl olacağını merak ediyorsanız dinleyin: Önce c:'ya windows üzerinde gelip gizli saklı bütün özel sistem dosyalarını açığa çıkarın, sistem dosyalarının tümünü işaretleyip sonra sol tıklayıp özellikler'e gelin ve tümünün özelliklerini normal birer dosyaya dönüştürün. Sonra makineyi dosta açın. "Deltree" isminde bir dos komutu vardır, bu komutu deltree.exe isimli küçük programcık çalıştırır. "Deltree alper" derseniz bu, alper klasörünü içindeki tüm klasörlerle birlikte silmeye yarar. "Deltree windows" Windows klasörünü, "Deltree Program Files" ise Program Files klasöünü olduğu gibi ve içlerindeki yüzlerce klasörle birlikte silmeye yarar. Bu komutu kullanarak a ve b problemlerinden kurtulmuş olacaksınız, istediğiniz tüm klasörleri silebilirsiniz. Tabii korumak istediğiniz tüm dosyaların içinde bulunduğu "depo" gibi kullandığınız klasör hariç her şeyi silin. c'nin kök dizininde bulunan sistem dosyalarını da sildiğinizde makineniz format atılmış kadar olacak. Eğer bir saflık yapıp c kök dizinindeki özel sistem dosyalarını windows ortamında normal dosya haline getirmediyseniz bu sorunu da ATTRIB komutuyla çözebilirsiniz. Yani daha önce c şıkkında anlatılmış problemden kurtulmak üzere attrib.exe isimli program tarafından çalıştırılan komutu ilgili parametrelerle kullanarak dos satırından da o özel sistem dosyalarını görünür hale getirebilirsiniz. Sonra da silebilirsiniz. Şimdi depo olarak kullandığınız klasöre her şey başlamadan önce Windows CD'sinden yüklemiş olduğunuz setup dosyalarınızı çalıştırabilir ve tekrar windows kurabilirsiniz.

     Ben 8.4 GB'lık bir HDD almıştım bundan yaklaşık 7 sene kadar önce. O HDD'ye daha hiç format atmadım, ama defalarca windows kurdum ve her seferinde sorunlarım çözüldü, sonra baska 80 GB'lik bir HDD aldim 3 sene once, ilkindeki verileri ikinciye kopyaladim, ve gene ona da hic format atmadim. Unutmayın çocuklar, zor olan sil baştan yapmak değil, varolanın sorunlarını giderebilmek. Ve şimdi de TRT Ankara Çocuk Korosu...

    Soru : Makine biraz daha hızlı açılsın istiyorum, basit bir kaç önerin var mı?
    Cevap : Aslında en basit açılış hızlandırma yöntemi bilgisayarın açılışta otomatik olarak açtığı programların gereksiz olanlarının tümünü iptal etmektir. Bunu programların genelde system tray'e yerleşen simgeleri üzerinde sağ tıklayarak yapabilirsiniz. Ayrıca start menü üzerinde sol tıklayarak açabileceğiniz pencerede, programlar klasörünün altında "Start Up" ya da "Başlangıç" diye bir başka klasör vardır, bunun içindeki kısayolları windows açılırken hemen aktif hale getirir. İşte bunları silin. Mesela office startup, netcenter vs gibi çoğu ne işe yaradığı belirsiz ve pek bir kullanım kolaylığı da sağlamayan garabet programları hemen kaldırın. Bunlar sizin sistem kaynaklarınızı yer bitirirler. Onlara acımayın. Bilmiyor musunuz sanki gerektiğinde word açmayı? Bir de bilgisayarınız açılırken del tuşuna basıp bios ayarlarına girebilirsiniz. Bu ayarlardan birisi hangi hard drive'dan boot edeceğidir ve bu ayar genelde diskettir ve makineler genelde "Bir sistem disketi varmı acep?" diyerek açılışta ilk önce diskete bakarlar, tabii yoktur, çünkü çok ender zamanlar dışında kimse artık sistem disketi kullanmıyor. Makine oradan sonra da HDD'ye bakar, ve görür ki orada gerekli açılış dosyaları var, HDD'den açılır. Ama tabii bu olay bir zaman kaybettirir. O yüzden bu ayaraı "Önce HDD'ye bak" şekline getirirseniz bu da size vakit kazandırır.

     Soru : Bu senin yaptığın gibi basit bir web sayfası nasıl yapılır?
     Cevap : Web siteleri nasıl yapılır sorusunun cevabını öğrenmeden önce bilmemiz gereken bir başka cevap var. Bu cevap “Bir web sitesi nedir?” sorusuna verilmiş cevap.

     Bir “web sitesi” birbirine bağlı bir grup “html dosyası”dır. Peki bir ”html dosyası nedir?” Bir “html dosyası“, uzantısı html olan bir tür metin (text) dosyasıdır. Bu dosyalar da tıpkı diğer dosyalar gibidir. Uygun programlarla açılabilir, uygun programlarla değişikliğe uğratılabilirler. Tıpkı resim dosyaları veya excel veya word dosyaları gibi. Resim dosyaları, mesela uzantısı bmp olanlar Paint isimli programla oluşturulabilir ve gene aynı programla ya da irfanview gibi programlarla açılabilirler. Ya da mp3 dosyaları winamp programı ile açılabilirler, ya da windows media player ile de açılabilirler. *.doc dosyaları word ile *.xls dosyaları excel ile açılırlar. Tıpkı bunun gibi html dosyalarını düzenleyen veya açan programlar da vardır. Html dosyalarını açan programlara browser denir. Bunlardan en bilineni „Internet Explorer“dır. Gene ona yakın ölçüde bilinen bir başkası Netscape Navigator’dır. Bu ikisinin dışında da „Opera“ gibi browserlar vardır, ama kullanan azdır. Bu programların yaptığı iş şudur. Metin dosyası olan „html“ dosyasını gördüklerinde onu okur ve içinde metin halinde yazan komutlara uygun biçimde size bir sayfa gösterirler. Mesela "kirmizi.html" dosyasında metin olarak şunu ifade eden komutlar bulunur

------------------------------
     „Sağ tarafta kalın, mavi renkli harflerle yazılmış bir yazı var, metin şu olacak: alper“ Sol tarafta resim olacak: resmin yolu şu: C:\windows\alper_makine_basinda.jpg.
------------------------------
     Tabii bunu başka şekilde ifade eder dosya, ama siz böyle varsayın. İşte eğer browser ile bu kirmizi.html dosyasini açarsaniz sag tarafta alper yazisini görürsünüz. Sol tarafta da alper_makine_basinda.jpg isimli resmi. Ayrıca metnin bazı bölümlerini ya da kelimelerini ilgili komutlarla öyle ayarlayabilirsiniz ki browserdan html dosyasına (yani sayfaya) bakarken mouse ile o kelimenin üzerine geldiğinizde ve tıkladığınızda browserda bir başka html dosyası açılır. İşte bu tür bağlantı yazılarına "link" denir.

     Özetle bir „web sitesi“, linklerle birbirine bağlı bir „html dosyaları grubu“dur.

     Yani bir web sitesi hazırlamak istiyorsanız size bir grup html dosyası lazım. Bunun için de html diliyle hazırlanmış bir grup metin dosyası lazım. Peki ama ya HTML bilmiyorsak?? Di mi ama, HTML bilen adamın zaten bu tür bir yazıyla işi ne?

    Eger HTML bilmiyorsak HTML kodunu bizim yerimize bir metin dosyasına yazacak ve bizim yerimize adini *.html olarak degistirecek bir programa ihtiyacimiz olacak. Bu programlara WYSIWYG HTML editörleri denir. ("WYSIWYG, What You See Is What You Get"; Türkceye "NGO, Ne Görüyosan O" olarak cevirilebilir.) Bu editör programi calistiririz. Sonra yazmak istedigimiz yazilari tipki WORD kullanir gibi yazariz, sayfamiza koymak istedigimiz linkleri nasil koyacagimizi oradaki menülerden hemen anlayabiliriz. Resimleri copy-paste yaparak sayfanin istedigimiz kismina yerlestiririz. Arka fonu degistirmek istiyorsak, veya fona bir resim koymak istiyorsan sayfaya sag tiklayip "Page Properties" den bu tip seyleri yapabiliriz.

    Bunlari tipki Word veya diger programlari kullanir gibi yapariz. Sonra bu sekilde olusturdugun .html dosyasini save ederiz. Program bizim yerimize HTML kodunu olusturup dosyanin icine yazacaktir. Bu dosyalari server'a yollayacagiz.

    Bir WYSIWYG HTML editörünü nerden bulurum denebilir, bu editörlerden
istemedigimiz kadar var, ve hemen hepsinin isleyisi de hemen hemen aynidir. Bilgisayar
dergilerinin verdigi CD'lerde oluyor, ama bilgisayar dergisi almaya gerek yok. Eger
bilgisayarda bir Netscape 4.0 ve üstü varsa, veya Internet Explorer 4.0 ve üstü varsa HTML
editörü de var demektir. Bu programlarin yaninda bir de HTML editörü gelir cünkü. Eger su an
Netscape kullaniyorsak Netscape penceresinin sag alt kösesine bakt???m?zda, orada bir kac ikon
görecegiz, bunlardan biri dümen, biri konusma balonudur. Iste o ikonlardan en
sagdaki bir "acik defter"dir, defterin ortasinda da bir kalem vardir. Eger mouse ile
üzerine gidersek "Composer" yazisi cikar. Iste o "Composer"a tiklarsak az sonra bir pencere
acilacaktir. O pencere Netscape Composer'un penceresidir. Diger pencerelerin hepsini kapatip
programi kesfetmeye baslayabiliriz.

    Eger bilgisayarda Internet Explorer varsa ve Internet Explorer'in yardimci HTML
editörünü kullanmak istiyorsak, o editörün adi Frontpage Express'dir. Baslat menüsünde Internet
Explorer'a gireriz, orada Frontpage Express de vardir. Bahsedilen kullanim tarzi o program icin de gecerli. Bu iki programin fonksiyonlari hemen hemen ayni sekilde kullanilir.

    Eger daha da kapsamli bir program istiyorsak o zaman dergilerin verdigi programlari deneyebiliriz; ama hic gerek yok. Bu iki program standard olarak hemen her bilgisayarda bulunur zaten. Bunlardan baska hemen bütün programlar ücretlidir. Ücretli programlar arasında ise FRONTPAGE en iyisidir.

     Kolay gelsin.
 


Ziyaretci defterime YAZMAYI unutmayin

Ziyaretci defterimi OKUMAYI unutmayin