*Müzik *O'na
Dair... |
"Kes sızlanmayı" dedi
çiftçi. Sana kim "öküz ol"
dedi ki? Hür ve nobran uçan şu serçe gibi Neden senin de
kanadın yok sanki?" Joan Baez-Donna Donna Merhaba
Çocukluğumda çok okurdum. Sonradan yazma merakı da başladı. Orta okuldaki
edebiyat hocamın da destek olmasıyla bu işe daha fazla zaman ayırmaya
başladım. O dönemler sadece hikaye ve fazla serbest bir tür deneme yazardım,
arkadaşlarım da beğenirlerdi, veya adiler bana öyle söylüyorlardı.
Aşağıda o dönemde yazdığım üç hikaye var. Bunların bir tanesini ("Son
yarım saat", ki benim favorimdir.) daha sonradan birazcık değişikliğe
uğrattım, diğerleri ise orijinal hallerini koruyorlar. İlerleyen yıllarla beraber hikaye yazmayı da bıraktım. İlgi alanlarım ben büyüdükçe değişti, onlar değiştikçe ben deneme türü yazılarımı da azalttım. Bir kaç yıl böyle geçti, ve sonra İnternet forumlarını keşfettiğimden beri (iki yıl kadar oluyor) artık en büyük ilgi alanım haline gelmiş bulunan siyaset üzerine yazılar yazmaya koyuldum. (Forumlara en uzun mailleri atan internet tartışmacılarından biri olduğum söylenebilir, bir keresinde 71 KB kadar bir mail yazdığımda bir çok arkadaşım şok geçirmişti mesela.) Ve ilginçtir, bunca yıldan sonra tam bu dönemlerde ortaokuldan beri gerçekleşmemiş hayalim olan dergi çıkarma işi bir fırsat olarak tekrar önüme çıktı. Bir vakıf, ben ve bazı arkadaşlarıma bir soft politik dergi çıkarmamız için finansman vaadetti, biz de tabii atladık hemen. Serbest Çizgi İstanbul ismini taşıyan bu derginin sayfa ve kapak tasarımını da ben üstlendim ve elimden gelenin en iyisini yaptım. Yazılarım için de uzun uzun uğraştım ve iyi bir amatör dergi (bunlara fotokopi fanzin deniyor.) ortaya çıktığını sanıyorum. Şimdilerde bu üç aylık derginin beşinci sayısı için çalışmalara başladık, ilk sayılardan çok iyi eleştiriler aldık, bu yüzden mutluyuz ve hırsla çalışmaya devam ediyoruz. Hepimiz bir gün bu derginin, içinde savunulanların ve onları savunanların çok parlak bir geleceği olduğuna yürekten inanıyoruz. İşte bu dergide çıkmış yazılarımdan beşi. 2. Yozlaşma Yozlaşma Dedikleri 3. İnternette gizlilik var mı? 4. KoalisyonTürkiyesi ve "Parti İçi Demokrasi" söylemi 5. Bir Değişim Teorisi: Kuhn ve Paradigmalar 6. Küreselleşme üzerine "Sıkça Sorulan Sorular"'a cevaplar
Her ne kadar artık daha çok siyaset üzerine yazıyorsam da ben aslında kendimi
her zaman daha çok bir öykücü olarak gördüm, daha doğrusu öyle görmek
istedim. Çünkü bir köşe yazısının iyi bir öykünün verebileceklerini
verebileceğine asla inanmadım. Üstelik gereğinden fazla analitik düşündüğüm
için siyasi bir yazı yazmaya kalkınca sanki matematiksel bir ispat
yapıyormuşçasına rasyonel yazıyorum. Açık kapısı olmayan, defalarca tekrar
tekrar okunmuş ve düzeltilmiş, spontane bir tarafı kalmamış kuru ve tatsız
tuzsuz yazılar çıkıyor ortaya, içtenliksiz ve aşırı derecede net. Bir
edebiyatsever olarak bazen kendi yazılarımdaki aşırı kapsamlı ve aynı zamanda
da kendi içinde kapalı mantık zincirinden rahatsız oluyorum açıkçası. Daha
rahat olacağım bir şeyler istiyorum. İçimdeki ses, belki biraz da bu yüzden
bana sürekli aradığım büyüyü öyküde bulacağımı söylüyor. Ben de aklıma
geldikçe yeni öykü konularını not ediyorum, bir gün tüm o notlarımı
toparlayacak ve yeniden öykü yazmaya başlayacağım. Bir gün bunu mutlaka
yapacağım. Şu aşağıdaki üç yazıyı ise sayfama yeni ekledim. İkisi yeni sayılır, 2200’lü olansa eskiden beri vardı, fakat düzenleyip sayfama koymayı her nedense daha önce akıl edememiştim. J 1. ABD karşıtlığı
ve küresel tepkinin olası limitleri 2.
FLAŞ FLAŞ FLAŞ - 2200 Türkiye’sinden bir gazete haberi (siyasi hiciv) 3. Yüzüklerin Efendisi – İki kule filminin kritiği
Bazıları neden sayfama hiç şiir koymadığımı soruyor. Bunun sebebi basit;
sadece bir şiir yazdım bugüne kadar. Şiir doğal bir yazı türü değil çünkü.
Edebiyat dediğin spontane duyguların oldukları gibi ifade edilmelerini biraz
da olsa gerektirir, ve bu yüzden siz "Bu satırı neyle bitireyim de okur
bir tınıyla karşılaşsın?" diye sorup duruyorsanız, onun sizdeki
"büyük mesajları bir-iki büyülü kelimeyle kolayca ifade ediverme
gücünüze" hayran olması için dayanılmaz bir istek duyuyorsanız bu işte
egosantrik bir terslik olsa gerek. Bu içinizden geleni yapmak değildir,
içinizden gelmiyorsa da kimi kandırıyorsunuz? O yazdıklarınız gibi mısralarla
mı düşündünüz sanki? İnsan bir yazının okurunu etkileyen bir algılama süreci
başlatmasını istediğini daha yazının paragraflamasından belli eder mi hiç?
Benim yazdığım şiir güzel miydi, hala anlamadım. Konusu itibariyle çocuk şiiri benzeri bir atmosferi tutturmaya çalıştım, pek beceremedim galiba, ama olsun. Önemli olan arkadaşım için herkese yapmadığım bir şey yapmaktı, o da oldu. Böyle şeyler kızları etkiliyor ;) (Sakın yanlış anlamayın.) Daha sonra bir roman yazmaya kalkıştım, bazılarınız diyebilir ki "Oha be, daha doğru dürüst öykün yok, neyine güvendin be çocuk." Ama öyle değil, boyumdan büyük bir işe girişmemişim; kitabın konu ve kurgusu zaten belliydi: Bir roman yazayım diye oturup sonra konu düşünmedim. Önce kafamda bir şeyleri birilerine anlatma isteği doğdu, sonra bunların bir roman olurlarsa yerlerini çok daha iyi bulacağını sezdim, sonra başladım ve bir maden bulduğumu anlamam fazla zaman almadı. Şimdi bütün ajandalarım, defter kağıtlarım romana dair yolda, otobüste aklıma gelen notlarla dolu. Yazma işinin de yarısındayım denebilir. Umarım sonbaharda bitmiş olur. Dixi* *Söz bu kadar. |