Değersiz bir itirafname
Değerli büyüklerim, kardeşlerim,
Zahmet edip uğradığınız için teşekkür ederim. Zor durumda olduğum için yol gösterilmesine ihtiyacım var.
Aktüel'deki köşemde Garmisch Oyunu, Asya Enerji Raporu, Yaşlı Kurt Web'de, "Hangisi Gerçek?", "Culture Jamming", "1000 Heather al" gibi yazılar yazarak çıkmaz bir yola girmekte olduğumu fark ettim. Bu durumdan kurtulmak için yardıma, öneriye "teklif"e ihtiyaç duyuyorum.
Biliyorsunuz bir ekonomik kriz yaşıyoruz. İnsanın cebine giren para istendiği miktarda olmayınca, ister istemez benzer durumdaki başka insanların halini görmeye başlıyorsun. İnanın sokaktaki seyyar satıcıların yüzüne ancak bu yaştan sonra bakmaya başladım. Benim onlara ne hayrım olacak, ama bu insanların hayat mücadeleleri de böyle böyle ilgini çekmeye başladı. Üstüne bir de 11 Eylül gelmez mi. Hiç üstüme vazife olmadığı halde "Durum nedir acaba?" diye düşünmeye, araştırmaya başladım. Çünkü terör 11 Eylül'den önce de vardı, ama böyle ülkelere savaş falan ilan edilmiyordu. Değerli devlet adamlarının bir bildiği olabileceği gerçeğini göz ardı edip başladığım araştırmalarda, Asya ülkelerinin önümüzdeki 20 yıl içinde müthiş bir büyüme süreci yaşayacağı ve enerji taleplerinin de tarihte hiç görülmemiş biçimde artacağını öğrendim. "Haritaların değişmesi", "Özgürlük Savaşı" gibi sözcüklerin Asya odaklı bir enerji sorunu ve "dünya ekonomisindeki ağırlık noktalarının değişmesi" konusuyla ilgisi olabilir miydi?
Bir de şu ekonomik krizde bu durumda olmama yol açan "yeni ekonomi" üzerine, gene çok gerekmediği halde düşünmeye başlamış oldum. Daha önce İxir'de çalışırken farkettiğim bir şeyin tüm sektörler ve bütün bir "yeni ekonomi" açısından geçerli olabileceğini anlar gibi oldum. İxir'de "üretmek" yerine "pazarlama"ya ağırlık verilmesine karşı çıkıyordum. Üretilmemiş bir şeyin, bir kof görüntünün "pazarlama"sı olsa ne olurdu, olmasa ne olurdu? Gene bu ortamda cismi olmayan ürünler için "IPO" ("Initial Public Offering", yani halka açılma) stratejileri üretilmesi ve Doğuş gibi finans sektörünün göbeğindeki bir kuruluşun bu stratejiyi "yemesi" uykularımı kaçırıyordu.
İxir maceramız bittikten sonra baktım ki "yeni ekonomi" zaten buymuş. O zaman bende bir kıvranma başladı. Daha da beter umutsuzluğa kapıldım, çünkü İxir'in topu atmış olmasıyla hiçbir şey hallolmuş olmuyordu.
Derken durumu daha da ağırlaştıran, 1938 tarihli bir Fortune dergisi yazısından şu satırları görmem oldu:
"Bir endüstri ekonomisinin temel ve geri döndürülemez işlevinin, imâlat olduğu önermesinden hareketle.. daha çok şey imâl edildikçe gelir de daha çok olacaktır; nakdî olsun, aynî olsun; ve o şifa verecek güçlerin anahtarı.. torna tezgâhlarının, matkapların, ateşin ve çekiçlerin olduğu fabrikadadır. Anahtar, alım gücünün kaynağı olan fabrikada, toprakta ve toprağın altındadır.."
(Çevirimle yetinmek istemeyebilecekler için orijinal metin: "This is the proposition that the basic and irreversible function of an industrial economy is the making of things; that the more things it makes the bigger will be the income, whether dollar or real; and hence that the key to those lost recuperative powers lies... in the factory where the lathes and the drills and the fires and the hammers are. It is in the factory and on the land and under the land that purchasing power originates...")
Söyler misiniz neden okuyordum böyle şeyler? Hayat devam ediyordu ve benim gereksinimlerimi karşılamak için paraya ihtiyacım vardı. Bense tutmuş..
Değerli büyüklerim ve kardeşlerim, ben hazırım.
Üretmeyen, olan kalitesiz ürünlerin pazarlama ve dağıtım gücüyle tüketiciye dayatıldığı, rekabetin büyük ölçüde tahrip edildiği bir ekonomide yaşamaya, durumun böyle olduğunu unutmaya hazırım.
Yediğim ve içtiğim şeyler yüzünden çok geçmeden kanser olabileceğimi, tüm sevdiklerimin ve oğlumun da kanser olabileceğini unutmaya hazırım.
Son 20 küsur yılda dünyada 22 milyon kişinin AIDS'den öldüğünü öğrendiğimi, bunu öğrendiğimde yaşadığım şaşkınlığı, Çin gibi kapalı bir toplumda bile 500 bin AIDS vakası olduğunu da unutacağıma söz verebilirim.
FBI raporlarına göre geçen yıl Amerika'da 7000'den fazla cinayet işlendiğini, bu ülkenin kendi vatandaşları varken teröre, teröriste ihtiyacı olmadığını da kesinlikle unutacağım. Ayrıca şiddetin en çok beslendiği ve en korkunç biçimlerde yaşandığı bu ülkenin tüm dünya için bir toplumsal - siyasi- ekonomik örgütlenme modeli olması gerektiğini de tüm gücümle savunacağım.
ABD'nin 1890'ların son yıllarında Filipinler'e karşı açtığı savaşta 500 bin Filipinlinin öldürülmüş olduğunu öğrendiğimde yaşadığım şoku da unutulmuş bilin. Bu savaşa o zaman ABD hükümetince "War For Humanity" ("İnsanlık Savaşı") adı konmuş olduğu da, son "Medeniyet Savaşı" ya da "Sonsuz Özgürlük Savaşı" adlandırmalarının kahredici bir biçimde bunu çağrıştırdığı da belleğimden silinip gitti.
Yeni bir hayata başlamak istiyorum
Öyle bir hayat ki, olabilecek en iyi, yok hayır, tek mükemmel dünyada yaşadığımdan zerre kadar kuşku duymuyorum. Hep yapıcıyım, mutluyum. Bir şeyi eleştirdiğim zaman da, bu mükemmel dünyaya uymadığı için eleştiriyorum. Ve zerre kadar kuşkum yok ki, "nüfus azaltma" ("depopulation") bu dünya için kesinlikle gereklidir. Emin olduğum sadece bu da değil. Nüfus azaltma ve bu mükemmel dünyaya yakışmayan az gelişmiş ülke insanlarının azaltılması için her türlü yöntemin kullanılabileceğine de tam inancım var. Onların hızla azaltılması ve bir gün tamamen yok edilebilmesi, dünyada sadece biz iyi, zeki ve medeni insanların kalması için her merciye her türlü desteği vereceğim.
Bu kadar yazmam bile gereksizdi. Ama nedametimin boyutlarını anlayabilmeniz için bu kadar uzattım. Canınızı sıktığım için özür diliyorum. Unutmadan, bu dünyanın en güzel müziklerini televizyon kanallarından dinlemek varken yüzyıllar öncesinde kalmış iğrenç gıcırtıları CD'lerden dinlemeye çalıştığım için de çok pişmanım. Ve aah, dünyanın en güzel çizgi romanları dükkanlarda, Internet'te satılırken ben en sıkıcı şeylere, 50 yıl öncede kalmış çizgi romanlara methiyeler düzüyordum. "Hayatı olduğu gibi anlatma" iddiasıyla yapılmış o iğrenç döküntülerin kapağını bile açmayacağım artık. Hayaller varken "gerçekler"den söz etmek ancak aşağılık kızılların işi olabilirdi.
Pişmanım ve unutacağım. Tek umudum, "Net Bağları" başlıklı yazımda örneğini vermiş olmayı umduğum yeni stilimle ilgili olumlu hisler besliyor olmanız. Düştüğüm uçurumdan kurtulmak için sadece desteğinize ihtiyacım var. Unutmama yardımcı olacağınızı umuyor, bana yönelteceğiniz güzel teklifleri, konu önerilerinizi, eleştirilerinizi sabırsızlıkla bekliyorum.
Herşey şu yaşanası dünyamız için.
Bana yazmak isterseniz, mektup adresim:
sahinartan@yahoo.com
Not: Bu yazıda geçen bazı yebancı terimler "bir arkadaş"tan gelen eleştiri üzerine türkçeleştirilmiştir. (24 Ocak 2002)