|
ALEVİ-KIZILBAŞLAR,İÇ SAVAŞ,ORDU
Egemen sınıf ve güçler ,daha önceki makalelerimizde de incelediğimiz ve
vurguladığımız üzere gerek Kürt ulusal mücadelesinin önünü tıkamak ve gerekse de
sınıf mücadelesinin önünü kesmek ve boğmak üzere,iç savaş stratejisini yaşama
geçirmek için düğmeye basmış gibi görünüyorlar.Şimdi ki,süreç daha önceleri de
gündeme defalarca alındığı gibi laik-anti laik,laik-şeriatçı ikilemi ve
Kürt-Türk ikilemi üzerinden yeniden denenecek.Burada kilit rol elbette ki,orduda
olacak.
Ne yazık ki,Anadolu insanları ve ezilen emekçileri ve doğal olarak sınıf,ordu
üzerine yeterince bir bilgi birikimine ve de neye - kime hizmet ettiği
noktasında yeterli bir bilince sahip değildir.Öteden beridir devletçi geleneğe
sahip bu toprak insanlarının elbette bu konuda olması gereken noktalara neden
gelinemediği elbette tartışılır.Ama bu devletçi gelenek ve ordunun konumuna ve
tartışılamayacağına ilişkin yaratılan ortamlar bunda belirleyici
olmaktadır.Nasıl ve hangi koşullarda yapıldığı kuşkulu anket sonuçlarından en
güvenilir kurum olarak çıkması 0rdunun bu noktada nerelerde görüldüğünü anlamak
için yeter de artar bile.Son günlerde bu anketler ve ordu üzerinden bu tarzda
tartışmaların yoğunlaşmış olması ve de ordunun en yetkinlerinin,tepesindekilerin
de siyasal sürecin aktörlüğüne soyundurulmalarının özel bir anlamı olduğunu
belirtmeliyiz.
Yaratılmaya çalışılan yapay çatışma ortamının tarafı ve aktörü ilan edilmiş olan
ordu,burada kuşkusuz kilit rol oynayacaktır.Darbeci geleneğini Osmanlıdan bu
yana aksamasız sürdüren bir gelenek var orduda.Doğal olarak bu gelenek,bir
biçimde herkesçe bilindiğinin aksine siyasal arenada hep olagelmiştir.Hükümetler
yıkmış,hükümetler kurmuş;siyasal sürecin ve devletin reorganizasyonunda fiilen
bulunmuştur ordu.Bu Osmanlıdan bu yana , engellenemez yükselişini sürdürmenin
yanında sınıf mücadelelerinin de elbette ki,kurum olarak görevleri gereği yerini
almıştır.
Ordu,bir devletin ya da egemen sistemin korunmasının temel unsurudur.Egemenler
orduları bunun için kurdurmuş ve beslemişlerdir ve hala da
beslemektedirler.Egemen sınıfın ihtiyacından doğmuştur ordular ve devlet
örgütlenmesi.Kapitalizm ile birlikte ulusal devletlerin yine en önemli silahlı
vurucu gücüdür ordular.İster kapitalist burjuva demokrasisi olsun, isterse
kapitalist faşist devlet olsun her halükarda ordu sistemin bekçiliğinde birincil
konumdadır.Ordu bu anlamda sistemin gözbebeği gibi koruyup hiçbir biçimde
yıpranmasına izin vermediği ender kurumlarındandır.Hele bir de bizim gibi ordu
ile devlet geleneğinin güçlü olduğu ülkelerde , neredeyse dokunulmazdır
ordu.Sistem bekçisi diğer bir kurum olan polis ile ordu arasında da bu anlamda
yüklenen misyon gereği ,farklılıklar vardır.Sitem ve devlet ile bu anlamda en
çok özdeşleştirilen kurum sürekli ordu olagelmiştir.Örneğin son yıllarda ciddi
bir rekabet içinde olduğu gözlenen iki kurum arasında yine ordu daha dokunulamaz
bir yerdedir ve öylece ne tutulmak istenmektedir.
Devlet sınıflar üstü bir konuma sahip değildir.Devlet egemen sınıfın iktidar
etme gücünün ifadesidir.Devlet egemen sınıfın ihtiyaçlarına göre kendini
pozisyonlamaktadır.Ama hangi iktidar etme biçimi olur ise olsun,egemenlerin
temel devlet mekanizmalarından biridir ordu.Faşist iktidarlarında da,demokratik
burjuva iktidarlarında da bu durum böyledir.Bu anlamıyla ,Türk ordusunun bu
genel çerçeve dışında olduğunu iddia etmek,kesinlikle gerçekleri ters yüz
etmektir.Türk ordusu da diğer tüm ülke orduları gibi,egemen sınıf olan
işbirlikçi tekelci burjuvazinin ve onun uluslar arası bağlaşıklarının
çıkarlarının savunucusudur ve bekçisidir.Bu temel gerçeğin altını çizmek
gereklidir.Osmanlı döneminde de,TC nin ilk kuruluş yıllarında da,ve de
Türkiye’nin yeniden emperyalizmin yeni sömürgesi durumuna geldiği yıllar ve
sonrasında da bu temel gerçek ortadadır.NATO ve diğer emperyalist örgütler ile
fiili temas sonrası süreçten itibaren bağımsız bir ülkeden bahsedilemeyeceği
gibi,bağımsız bir ordu teşkilatından da söz etmek olanaklı değildir.Nitekim
Natoya girdikten sonra Ordunun tüm önemli komuta kademelerine gelecek olanlar
tespit edilip CIA ve Amerikan ordusunca eğitilmiş ve ülkeye
yollanmıştır.Türkeş’ten şimdiki ordu yöneticilerine kadar bu durum açıkça
ortadadır.Ki,Derin devlet mekanizmalarının da kurulduğu yıllardır bu yıllar.1950
li yıllar ve sonrası bu gerçeğin temel göstergelerini sunmaktadır.1960 darbesi
aşağıdan gelen orta-alt düzey subaylarca örgütlenip harekete geçince (Ki ordunun
Osmanlıdan başlamak üzere darbeci bir geleneğe sahip olduğunu,özellikle18.-19.yylarda
sıkça bu darbelere rastlandığını görmekteyiz.)sürece müdahalede gecikmemiştir
ordunun üst kademeleri.Ve nihayet kontrol altına alınmıştır süreç.Ve TC
kurulduktan sonra darbelerin önü açılmıştır böylece.Bu yıllardan başlamak üzere
ordu kendi konumunu daha bir sağlamlaştırmıştır.1970 li ve en nihayet 80 darbesi
ile birlikte ordunun konumu artık tartışılamaz hale bile gelmiştir.En liberal
pespaye yazarların sorgulamasına bile tahammülü olamayan bir geleneksel çizgi
oluşturulmuştur.
Açık darbe girişimleri yerine artık ordu yasal hale getirilmiş ve anayasada
varlığı kabul edilmiş bir kurum aracılığıyla ya da yer yer fiili post modern
darbe girişimleriyle hep gündemde olmuştur.Bu kurumun adı,MGK dır.Sistemin temel
yürütme organının MGK olduğu hemen herkes tarafından kabul görmektedir.Ordu ,böylece
günlük siyasetin içinde de kendine yer bulmuştur 80 darbesi sonrası.
Hiçbir yerde kolay kolay rastlamayacağımız bir orijinallik daha var bu
topraklarda.Ordu aynı zamanda büyük bir holding sahibidir.OYAK.Bu holding bir
çok üretim alanında fabrikalara ve etkinliğe sahiptir.Doğal olarak sistemle
bütünleşmesi için ikinci bir kanaldır ekonomik olarak durduğu yer.Doğal olarak
sistemle çıkarları birebir özdeştir.Ordunun her açıdan ayrıcalığı bu ülkede
tartışılmazdır.Sadece her bir il yada kasabaya bakmak bile yeter de artar
bile.Ordu bu toprakların en güzel yerlerinde konumlanmakta,en lüks şartlarda
barınmakta,tatilleri için en güzel yerler seçilmekte,her türlü maddi ve manevi
olanak ile diğer toplumsal kesimlerden ayrı tutulmaktadır.
Şimdi böyle bir ordunun ezilen emekçi sınıfların ve de ezilen değişik toplumsal
kesimlerin (ister etnik ister mezhebi) çıkarlarını savunmasını beklemek
olanaklımıdır?Elbette ki hayır.Sıkıyönetimler döneminde fiili ordu egemenliğinde
binlerce alevi-Kızılbaş katliamı olmadı mı?Darbe sonrası yine milyonlarca insan
işkencelerden geçmedi mi?Öldürülmedi mi?O laikliğin savunucusu geçinen ordunun
egemenliği yıllarında kendinden önceki dönemlerden iki-üç kat daha fazla imam
hatip lisesi açılmadı mı?Alevi-Kızılbaş köylerine camiler yaptırılmadı mı?Yeşil
kuşak projesinin en önemli inşa faaliyetleri 80 sonrası değil midir?Bu örnekler
uzatılabilinir.Ama ordu amerikaya göbekten bağımlıdır aynen ülkenin olduğu
gibi.Bu anlamda bu politikaların yürürlüklerinin bağımsız ordu politikası
olduğunu söylemek yanlış ve eksik olur.
Şimdi kim laik kim değil tartışması yapmak yersizdir.Zira sitemin laik
olmadığını daha önceki makalelerimizde açıklamıştık.Doğal olarak sistemin önemli
ve özel bir parçası olan bir yapının da laik olduğunu iddia etmek gerçekten
safdillik olur.
Sistemin iç savaş stratejisinin en önemli ayağını yine ordu
oluşturmaktadır.Bunca anlatımımız bundan idi.Zira son günlerde tırmandırılan bir
laik-anti laik kamplaşması var.Bu noktada orduya tabansal destek sağlamak için
sistemin uşakları ve kalemşorları harekete geçmiş bulunmaktalar.Bunun için
mitingler düzenlenip yaratılan öcüye karşı,yine bir başka öcüye sığınmaları
istenmektedir.Ki bunun en önemli tabanını alevi-Kızılbaşların oluşturması
hedeflenmektedir.Hedef kitle,kesinlikle bu kesimlerdir.Alevi-Kızılbaşlarında bu
durum ve koşullarda bu temel gereceği kavradıklarını söylemek olanaklı
değildir.Ne için kullanıldıklarını ve kullanılmak istendiklerinin farkındalık
yok şu anda.Bu suni gerginlik ve kamplaşmanın sistemin işine geldiğinin
kavranması gereklidir.Sınıf mücadelesi kavrayışının yıkılması ve arkasından
sistemin her türden olumsuzluğuna rağmen sisteme yaslanmanın propaganda edilmesi
ve harekete geçirilmesi ,böl-parçala-yönet ile sistemin tıkandığı noktalarda
devrimci kalkışmaların önünün kesilmesi temel hedeflerdendir.
Özelde alevi-kızılbaşlar ve genelde sınıfın diğer bölükleri,çeşitli
milliyetlerden ve mezheplerden kesimleri bu durumu görmek ve bu oyuna gelmemek
için mücadele etmelidirler.Her türeden olumsuzluğun nedeni emperyalist
kapitalizmdir.Emperyalist kapitalizm yeryüzünden bir daha geri gelmemecesine yok
edilmeden bunlar yaşanacaktır.Tüm mücadele sisteme yöneltilmelidir.Mücadele
egemenlere ve sisteme karşı verilmelidir.Bu iç savaş oyununun bir parçası
olunmadığı gibi devrimci savaşım yükseltilmelidir.Sınıf mücadelesinin
keskinleşmesinden korkan egemenlerin ,ezilen emekçi yığınları sistemin yedeği
haline getirmesine izin verilmemelidir.Alevi-kızılbaşlar içinde gerçek dışı ordu
hayranlığına karşı mücadele edilmelidir.Zira bu ordu ve öncüllerinin ne katliam
ve kırımlara öncülük ettiği hafızalarda yeniden canlandırılmalıdır.
|
|